‘Bülent Akarcalı’ya çok teşekkürler’ imza Erdoğan

HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY

“Ülke gündemi yangın yerine dönmüşken, dövizdeki oynaklık günlük yüzde 22’yi bulmuşken, herkes iktidarın yeni dolar hamlesini konuşurken Bülent Akarcalı da nereden çıktı” demeden önce biraz sabretmenizi öneririm.

Bu yılın Kasım ayına 9,58 TL’den başlayan dolar, ayın ortalarından itibaren öyle bir şaha kalktı ki, herkes İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Haziran’da seçim mitinginde söylediklerini hatırladı:

“Temmuz ayından sonra Türkiye ekonomisi atağa kalkacak. Öyle bir sıçrayacak ve büyüyecek ki etrafımızdaki Almanya’sı da Fransa’sı da İngiltere’si de İtalya’sı da hele o her şeye burnunu sokan Amerika’sı da çatlayacak, patlayacak. Hazır mıyız buna, inşallah.”

Yalnız ortada bir yanlışlık var gibiydi. Şaha kalkan Türk ekonomisi değil, Amerikan doları oldu. Dolar günlerce dizginlerinden kopmuş bir şekilde yol aldı. Ekonominin sahibi konumunda olanlar, hiç seslerini çıkarmadı.

Liderlerine güvenenler köşelerine çekildi. Hatta bir kısmı, “Galiba bu kez Reis bu işi toparlayamayacak” demeye başladı. Daha gün görmüşleri ise sessiz kalmayı tercih etti.

Yandaşların bile köşelerinde gizlenmeye çalıştığı günlerde, 5 Aralık’ta “İktidarın bundan sonra uygulayacağı politika” başlıklı yazdığım yazıda Erdoğan’ın toplumsal ve ekonomik olaylarda nasıl tavır takındığını anlatmaya çalıştım.

Söz konusu yazımda, Erdoğan’ın önce bu tür olaylarda ipin ucunu bıraktığını, sesini çıkarmadığını, hatta ortalarda bile görülmediğini örnek olaylarla sıraladım.

Bir yolu bulunup dövizde gevşeme dönemi yaşatılacağını ve yeniden “Yaparsa AK Parti yapar” diye topluma satılmaya çalışılacağını anlatmıştım. Bunu satın alacak büyük bir kitlenin de bulunduğunu kaydetmiştim.

1970’LERİN BAŞBELASI DÇM’LER YENİDEN UMUT DİYE ORTAYA KONDU

Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) uygulaması, yurt dışındaki işçilerin yabancı bankalardaki mevduatlarını Türkiye’ye getirme amacıyla 1967’de başlatılsa da patlaması sonraki yıllarda oldu. 1970’li yılların ortasında yaygınlaşan, 1980’lerde ekonominin belini büken DÇM hesapları vardı.

Nasıl çıkmıştı DÇM’ler?

ABD Kongresi, 1974’te Kıbrıs’a çıkarma yapınca, Türkiye’ye ambargo kararı aldı. Türkiye bu adıma ABD üslerini kapatarak karşılık verdi. Bu karşılıklı hamlelerden sonra ABD’den Türkiye’ye yapılan ekonomik yardımları bir kenara bırakın kredi muslukları bile kesildi.

İMF’nin de devreye sokulması ile özel sektörün finansman ihtiyacı karşılanamaz hale geldi. İşte o günlerde dövize çevrilebilir mevduat hesapları bir finansman modeli olarak canlandı.

Sonrasında iktidara gelen Süleyman Demirel hükümetlerini bırakın, 1980’li yıllardaki Turgut Özal hükümetleri bile bu DÇM’lerden çok çekti. (Detay merak edenler, Hakan Özyıldız’ın “De Çe Me” yazısını okuyabilirler)

Böylece DÇM, günü kurtarmak için üretilen formülün geleceği nasıl riske atmasının acı örneği olarak ekonomi literatürümüze geçmiş oldu.

“DOLARDAN BİZE NE?”DEN HER ŞEYİ DOLARA ENDEKSLEMEYE

Şimdi freni patlamış kamyon gibi giden doları frenlemek için mevduatlara dolar kuru garantisi getirildi. Bunun nasıl olacağını, ne şekilde işleyeceğinin detayları büyük ölçüde netleşmiş durumda.

Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Alparslan Çakar, bunun nasıl işleyeceğine ilişkin katıldığı TV programında hayli detaylar verdi. İşin özü, paranın dolara kaçmasına engel olmanın önüne geçmek.

Bunu sağlamak amacıyla halka, “Siz paranızı banka hesabında ve TL olarak tutun. Ben seni doların risklerinden koruyacağım. Üstelik TL üzerinden de faizini almış olacaksın” denildi.

Bu vesile ile küçük bir iki düzenleme daha yapıldı. Türkiye’de mevduat faizlerinin vadesi, iki aydan daha kısa. İktidar, bu üstlenilen risklerden yararlanarak vade sürelerini uzatmaya çalıştı.

Paranızı bir yıllık mevduata yatırmışsanız size tam koruma sağlanacak. Eğer 6 aylık vadeye yatırırsanız, oluşacak farkın ancak yüzde 50’si size ödenecek.

ARTIK HER MEVDUAT DOLAR OLDU

İktidar yanlısı ekonomistler daha düne kadar bankalardaki dolarizasyondan yakınıyorlardı. Bankalardaki mevduatın yüzde 60’ının dolar olmasının riskleri konuşuluyordu.

Yapılan düzenlemeyle, bütün mevduatlar dolarize edilmiş oldu. Altyapısı hazırlanmadan faiz düşürmenin maliyetini gördükten sonra “U” dönüşü yapmak yerine çok daha riskli bir yolla dolaylı faiz artırımına gidildi.

Üstelik ucu açık bir faiz artışı bu. Bu sistemi öncelikle kamu bankaları başlatacak. Özel sektör bankaları bu büyük riski alırlar mı bilinmez. Ama kendilerini bunun dışında tutamayacaklar gibi.

3-5 puan faiz artırımı yapmamak için önü açık bir faiz artırımının kapısı açıldı. 10-20-30… Kaç puan olacağı belli değil.

1970’li yılların DÇM yüklerini Hazine üstlenmek durumunda kalmıştı, yarın da aynı şey olacak muhtemelen.

Bütün yük yine devletin yani halkın sırtına yüklenmiş olacak. Ekonomist İbrahim Kahveci’nin tabiriyle, yüzde 20 faizli vadesi gelen banka kredisini ödemek için tefeciden yüzde 50 faizli kredi aldık. Tefeciye ödeme zamanı gelene kadar rahatız. Ya sonrası? “Seçimi alalım da, gerisi önemli değil.”

Bankadaki hesabımız TL ama bundan sonra artık net olarak dolar oldu. Bu adımla kamu kesimi, tarihinin en dolarize olmuş dönemine girdi.

“Bugüne kadar Erdoğan konuştukça dolar yükseliyor” diye yakınılıyordu. İlk kez, Erdoğan konuştu ve dolar gerilemiş oldu.

Gelinen nokta az çok muhakeme yeteneği olana, doların dış güçler tarafından yükseltilmediğini ortaya koydu. Şimdi doları dış güçler mi indirdi?

Yapılanın özeti şu:

Merkez Bankası’nın sattığı paranın faizini yüzde 14’e indir.
Hazine’nin borçlanma faizini yüzde 22.70’e çıkar.
Dolaylı faiz artırımına giderek TL mevduata kur artışı garantisi ver.
Yaşanacak kur riskini Hazine’nin yani halkın sırtına yükle.
Yahu bütün bu yapılanı hangi faiz lobisi yapabilirdi?

BU SİSTEMİN FİKİR BABASI BÜLENT AKARCALI

Bülent Akarcalı’yı yaşı 40’ın altında olanlar pek hatırlamaz. Özal ve Mesut Yılmaz hükümetlerinde Sağlık ve Devlet bakanlıkları görevlerinde bulundu.

Akarcalı, Erol Mütercimler’in programında “Türk doları” fikrini ortaya attığında pek çok kişi gülüp geçerken, köşeye sıkışmış Erdoğan’ın can simidi olacağı Beştepe’nin dışında kimsenin aklına gelmedi.

Beştepe, Akarcalı’nın dediğini yaptı. Dolara endeksli Türk Lirası basmak yerine “dolara endeksli faiz” çıkardı.

Bulunan formülün ülkenin yarasına merhem olmadığını zaman içinde göreceğiz. Lakin AK Parti’nin eriyen oylarına kısa vadede çözüm olacağından şüpheniz olmasın. Kalıcı çözüm olur mu?

Anlık yaşayan toplumlar için tersini söyleyebilmek çok kolay değil.

Önce boz, sonra yap ve kahraman ol. Bu sadece Ortadoğu toplumlarında olur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Sayın Karabay, ne oldu sizin ‘boş tencere’ teorisi? Boşa çıktı sanırım. Hani “‘başka başka’ şeylere / Güç’e umut bağlayanlara kulak asmayın, boş tencerenin önünde hiçbir hükümet duramazdı” Süleyman Demirel’den alıntı slogan ile…Şimdi neye umut bağlasın insanlar, ne tavsiye edersiniz? Sizin deyişinizle ‘insanların anlık yaşamayacağı’ bir bilim-kurgu çağını mı beklemeli insanlar acaba? Toplum Ortadoğu toplumu olduğuna göre, tencere onların dilediği kadar da dolduğuna göre, ve ‘kahraman’ yeniden ülkeyi kurtardığına göre, daha çok bekleyecek demektir insanlar….Ha bu arada, ‘insanlara anlatılan ve olaylara inanç-hikmet penceresinden yaklaşmayı’ salık veren sizin önceki yazılarınızdaki yaklaşımınızla ‘fasarya/fantezilerle’ bu iş çözülürse ne ala değil mi?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin