Bu yıkım hepinizin eseri

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

Ali Babacan, Başkanlık sistemine geçişte konuşmadığı için pişman olduğunu söylüyor. “Başkanlık referandumunun Türkiye’yi bir felakete götüreceğini ben görüyordum, bana gelip soran herkese de bunu söylüyordum. Ama gidip de bunu kamuoyuna açık konuşmadım. Keşke konuşsaydım.”

Ali Babacan siyasi hesapları, korkaklığı, mahalle baskısını bir kenara bırakıp bunun gibi bir özeleştiri daha yapsa acaba başka nelerden pişman olduğunu söylerdi? Nasıl bir nefis muhasebesi yapardı merak ediyorum.

Ya da ulusalcı General Semih Çetin, “Cemaatin hakkından ancak Recep Tayyip Erdoğan gelir” diyerek önündeki engellerin kaldırılmasına verdikleri destekten dolayı pişman mıdır?

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

İslamcı mahalle, Ulusalcılar ile ittifak edip, bazen susarak, bazen yapılması gerekeni yapmayarak, çoğu zaman da fiilen destekleyerek beraberce kurdukları bu rejimin ülkeyi bir felaketin eşiğine getirdiğini görmüş ve bazı şeyleri keşke yapmasaydık diyorlar mıdır? Olayların en başında o büyük hatayı keşke yapmasaydık diye başlarını öne eğiyorlar mıdır? Böyle siyasi, sahtekar pişmanlıklardan değil, sahici bir muhasebeden, sahici bir pişmanlıktan söz ediyorum.

Kendi kendilerine konuşurken “Kabul etmeliyiz ki Cemaat haklı çıktı, bize yaptıkları her ikaz, her öngörü doğru çıktı. Hapse attığımız polisler iyice anladık ki bu ülkenin namusunu kurtarmış. KHK ile gözümüzü kırpmadan attığımız bürokratlar ülkenin çivisiymiş meğer” diyorlar mıdır?

Ali Babacan bu nedameti ucundan accık göstermiş, ama asıl itirafları henüz yapamıyor.

Sadece Ali Babacan değil, Cemaat’e karşı kurdukları ittifakla ülkeyi beraberce bu hale getiren hiç kimsenin henüz herhangi bir özeleştirisine, herhangi bir pişmanlık itirafına rastlamıyoruz.

Siyasi beceriksizliklerle bu yıkımın taşlarını döşeyenler içinde de kimse hatasını kabul etmiyor.

Mesela bu beceriksizlerden biri olan CHP ülkeye yeniden bir dejavu yaşatmak için harekete geçmiş. İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu seçim ve sandık güvenliğine yönelik olarak Sandık Savunma Hareketini başlattıklarını söylüyor. Twitter’dan yaptığı açıklamada avukatları beraber çalışmaya davet edip bilişim okuryazarlığı eğitimine şimdiden başlamaya çağırdı. Daha önceki oyveotesi.org gibi bir çalışma yani. Ya da seçim gecesi YSK’nın önüne 50 bin avukatı yığmayı vaat ettikleri gibi.

Oy ve Ötesi grubunun son fiyaskosu 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanmıştı. Seçim öncesi çok iddialı sözler söylemiş, her türlü siber saldırıya karşı önlemi aldıklarına, tek bir oyun bile kaybolmasına müsaade etmeyeceklerine dair onlarca açıklama yapmışlardı. Ama Muharrem İnce gibi onlar da seçim gecesi ortadan kaybolmuş, kendilerinden saatlerce haber alınamamıştı. Haber alınmaya başladıktan sonra da AA’nın seçim sonuçlarının aynısını yayınlamış ve Recep T. Erdoğan’ın şaibeli seçimlerini legalize etmekten başka bir iş yapmamıştı.

CHP’nin sandık fiyaskolarıyla ilgili bir nedamet ya da kamuoyuna yansımış bir özeleştirisini duymadık. Şimdi aynı lokmayı yeniden yememizi istiyorlar ama bilemiyoruz yine aynı zokayı yutturup yutturmayacaklarını.

Son sekiz yıldır bu ülkenin batması için herkes kendi çapında gereken çabayı gösterdi. Hiç kimse suçu bir yere atıp kendini bu yıkımdan kurtaramaz. Kimi öfkesinden, kimi kininden, kimi hasedinden, kimi de nifakından dolayı bu ittifaka dahil olup, ülkeyi batıran bu İslamcı-Ulusalcı güruh, hiçbir özeleştiri vermeden başka birini suçluyor. Oysa bu yıkım hepinizin eseri!

İdrak yoksunlarının yönetiminde ülke, Titanik gibi batıyor. Her geçen an biraz da sulara gömülüyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Bir insanın hatalarını kabul etmesi, hatalı bir insan olmasını kabul etmesi dünyanın en zor şeyidir. Çünkü hatalı olduğunu kabul ettiğinde panikleyecek. Bunun yerine sahte bir güvenlik duygusu ile olup bitene sesini çıkarmayacaktır. Yani kaçınacaktır. Tokat yemeye başladı, canı acımaya başladı. Çünkü insanlık sınırını çok fazla aştılar. Bu da hatalara, yanlışlara, fakirliğe düşmelerine neden olmaktadır. Söz konusu sadece kendisi değil, çocuklarıda aynı tokatı yemektedir. Yüzleşmekten kaçınıyor ama durum insani olarak kabullenilecek bir durum olmaktan çıkmaktadır. Daha ne kadar kaçabilir. Onun kaçtığı şey aslında insanlık, onur, şeref, haysiyet, adalet ve çocukların mutluluğudur. Yüzleşmek o kadar zor ki bunca şey bir tarafta, hatalar ile yüzleşmek diğer tarafta olsa hata ile yüzleşmemek daha ağır basmaktadır. Aslında yüzleşmemesini anlıyorum. Çünkü çok büyük yıkımlar yaşandı. Bu yıkımlar ile yüzleşmek yerine düşmanlarla uğraşmak daha kolay. Tayyip bunları dünya savaşına çıkarsa savaşa giderde gerçeklerle yüzleşmez. Bu yüzleşme gerçekten çok büyük birşeydir. Yüzleşmediği her an yıkımı daha da derinleştirmeye katkı sağlamak demektir. Eğer kendisiyle yüzleşse yıkımı görecek ve tayyipin kendisini aldattığını görecek. Tayyip yıkımı bir imar gibi sunmaktadır. Her yıkım operasyonu arkasından köprülerini, hastanelerini ve camilerini göstermektedir. Bakın yaptım demektedir. Demek istiyor ki ben yıkmıyorum yapıyorum. Ve bu bir ritüel olmuştur. Her yıkım sonrasında üzerindeki tozu yada kanı temizledikten sonra bakın bunları ben yaptım diyerek cami, hastane ve köprüyü göstermektedir. Yani insanın içindeki her yıkıma karşılık insanın dışındaki yapılar gösterilmektedir. İnsanlar zamanla yıkımı bir köprü, hastane, cami olarak algılamaya başlıyorlar. Yıkımla yüzleşmek yerine tayyipe inanmayı tercih ediyorlardı. Aslında bütün değer yargılarını yüzleşmediği yerde bırakmaktadır. Normalde değer yargıları dillenmeliydi. Ama herkes sustu ve sadece tayyip konuştu. Dünya tayyipin onlara sunduğu şekilde kabul edildi. Tayyipin kavramlarıyla konuştular. Kendileri artık konuşamaz olmuşlardı. Tayyip ne diyorsa onu taklit etmekten başka birşey yapmıyorlardı. Tayyip onlara bir dünya kurmuştu. Bu dünyada kahraman onlardı. Sırf kahraman olmak için bütün değer yargılarını terk etmişlerdi. Kahraman iken mutlu olurken öyle gerçekleri görmemezlikten geliyorlardı ki sonra bu hatalar ile yüzleşmek çok zor olacaktı. Ayrıca kimse kahramanlığı bırakmak istemiyordu. Çok güzel bir duyguydu. Tayyip onlara adeta ikinci bir karakter pazarlamıştı. Bu karakterde hep üstün kendileriydi. Aşağılıklar hep başkalarıydı. Kötüler, düşmanlar, teröristler hep başkalarıydı. Halbuki kendilerine yönelseler bu davranışın doğru olmadığını, insanların eşit olduğunu, kimsenin kimseden üstün olmadığını görecekler. Ama tayyip onları kendilerinden uzaklaştırmayı başarmaktadır. Onları hiç boş bırakmamaktadır. Onları hiç rahat bırakmıyor. Adam belki övülmek istemiyor? Yok illa övecek. Belki diğer insanlardan üstün olmak istemiyor? Bende diğer insanlar gibi eşitim, ne aşağım ne de üstün diyordur. Bu adam hikayenin baskısına maruz kalmaktadır. Çevredekiler bu adama baskı yaparlar. Dinimiz elden giderken, vatan elden giderken sen nasıl tarafsız olursun? Onlar düşmanımız derler. Zorla insanlar suça ortak edilmektedir. İlla kötülüğe bulaştırılmaya çalışılır. Pisliğe bulaşan insanın kendisi ile yüzleşmesi çok zor olduğundan, o pislikten çıkamamaktadır. Çok güçlü adalet sesi gelmeli ki insanlar hatalarını görme şansı olsun. Burada müslümanlara büyük tuzak kurulmaktadır. Kimse müslümanların hatalı davrandığını dillendirmedi. Adeta o hataya düşmelerini kolaylaştırdı. Müslümanlar resmen değerlerinden uzaklaştırıldı. Bilerek kimse ses vermedi ki müslümanlar uyanmasın diye. Maalesef tablo çok ağır. Çok fazla suç işlettirildi insanlara. Adeta müslümanlara 28 şubatı oynattırdılar. Yani bu hikayenin bir tarafında da müslümanlarla eğlenen bir kesim var. Müslümanlar derhal onlara öğretilen en büyük düşman ile yüzleşmelidir. Bu düşmana insani değerleri, adalet çerçevesinde yaklaşımı öğrenmeliler. Sonra bir değerler dairrsi ve hukuk dairesi çerçevesinde yaşadığını idrak etmeliler. Bu değerlerden kurtulmanın özgürlük olmadığını tam tersine sefalet olduğunu farkına varmalı. Tayyipin onları çok şımarttığını kabul etmeliler. Sırf bu yüzden tayyipe çok fazla hatta haddi aşan kredi verdiklerini bilmeliler. Tayyipi yüceltmelerinin nedeninin yine bu şımartılma olduğunu farkına varmalılar. Bu gerçekleri ancak kendilerine yöneldiklerinde farkedecekler. Tehlike ise bu insanlara yeni bir düşmanın karşılarına çıkarılmasıdır. Muhalefet bu insanları bilerek sahipsiz bıraktı. İnsanlarda bir şekilde bunu sezinlemektedir. Yani aslında gerçek bir düşmanlığı görmektedir. Birde çok yakınlarındaki düşmanı da farketseler oyun bozulacak ama bence yüzleşme olmayacak çünkü çok büyük suçlar birlikte işlendi.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin