Bu yazı, ‘seçim yapmıyorum, ne olacaksa olsun” diyenler için 

YORUM | TARIK TOROS

Türkiye’de mevcut iktidardan nefret edenler, 14 Mayıs’tan sonra boşluğa düştü.

İlk bakışta haksız değiller:

-O gece işin biteceğine inanmışlardı.

-Muhalefetin oy sayımında çuvallaması öfkeye yol açtı.

-İlan edilen sonuçlara bakarak “bu fark kapanmaz” dediler.

-Muhalif partiler içindeki truva atları isyan ettirdi.

-Kılıçdaroğlu’nun yeni kampanya videosu “yok birbirlerinden farkları” dedirtti. 

**

Sonra şu oldu:

-Hayal kırıklığı yeni gerekçelerle büyüdü, ikinci kez oy kullanmaktan vazgeçtiler.

-Ülkede iktidar değişiminin “değişim” getirmeyeceğini düşünmeye başladılar.

-Hatta, “ne olacaksa olsun” deyip mevcut iktidara oy vermeye karar verdiler.

**

Öncelikle, 14 Mayıs’ta yaşanan bir demokrasi şöleni değildi.

İktidarın 3-0 önde başladığı bir maçtı.

Muhalefet iktidarı geçmek için önce farkı kapatmalı, sonra hakemi de yenmeliydi.

Gerek oy sayımındaki skandallar, gerek “muhalif medya” yayınları, gerekse gece yarısı iki tarafın ağız birliği etmişçesine “Millet ikinci tur diyorsa başımız üstüne” açıklamaları, kuşkulanmak için yeterliydi.

Veri yanlışsa analiz de hatalıdır.

İktidar, 14 Mayıs’tan önce aldığı önlemlerle birkaç bin çuval oyu çoktan sisteme enjekte etmişti.

Erdoğan için oranı yüzde 49.52’ye getirmek dahi bir stratejiydi, Süleyman Soylu bunu seçim günü ağzından kaçırdı.

Muhtemelen anketler doğru söylüyordu: Kılıçdaroğlu’nu önde, hatta ilk turda kazanıyor gösteren anketler.

Şimdi görülüyor ki, MHP’nin kendi listeleriyle seçime girmesi ve hiçbir anketin öngöremediği bir sonuç alması “oy kaydırma” stratejisinin bir parçasıydı.

Günün sonunda muhalefet kendi 15 Temmuz’unu yaşadı ve tabir yerindeyse pusuya düşürüldü.

**

Şu aşamada halkı suçlamanın, tercihlerini sorgulamanın sırası değil.

“Necip milletim” demiyorum. 

Ağır propaganda altında yönünü kaybetmiş milyonlar söz konusu.

Bilmiyor, bilmek de istemiyor.

Böyle bir halk.

Kadın-çocuk programlarından TV dizilerine, sözde muhalif basın araçlarına kadar kapsamlı bir medya bombardımanı altında.

Ona rağmen, AKP önceki seçime göre 7,5 puan düştü, Erdoğan 73 ilde oy kaybetti.

Erdoğan, Putin gibi güçlü bir lider değil.

Partisinin oyu %35, anca koalisyonla devam edebiliyor.

Mecliste tek başına iktidarı kaybedeli çok oldu.

AKP ne 2018’de (295) ne de şimdi (266) meclis çoğunluğunu sağlayamadı.

Başkanlık karar ve kararnameleri ile ülkeyi idare ediyor.

Yerine seçilen de böyle yapacak.

Meclis, açıldıktan bir süre sonra tatile girecek. 

Cumhurbaşkanı, tatil bitimine kadar (2 Ekim) tam ve sorgulanamaz bir icraatla ülkenin çehresini değiştirme gücüne sahip olacak.

Unutmayın, sistem mutlak yetkili başkanlık sistemi ve Erdoğan bir dönem daha böyle devam ederse diktatörlüğe evrilmesi kaçınılmaz.

**

Seçimi kazanmak, kararsız oyları etkilemek, hatta karşı taraftan oy koparmak için propaganda sertleşebilir. 

Mevcut iktidar cephesi, sanki her şeyi içine sindiriyor mu?

“Domuz bağını” mesela…

İktidarı sürdürme pahasına tahammül ediyorlar.

Ülkede tam demokrasi olsaydı, şahsen sandığa gidip mevcut aday veya partilerden hiçbirine oy vermeyi düşünmezdim, yok çünkü.

Def-i mefâsid celb-i menâfiden evladır, öyle bakıyorum.

Bunu def edin, daha kötüsü olmaz/olamaz çünkü.

**

Erdoğan gitmeli.

İktidarda, Cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş bir güç temerküzü var.

Siyasi, bürokratik alanda, ekonomide böyle.

Kılcallara kadar inmiş durumda.

Ülke suç cennetine döndü, böyle devam ederse tam teşekkülü bir finansal kriz yaşanacak. 

Ben demiyorum, Daron Acemoğlu diyor: “Ülkenin ekonomik çöküşe nasıl dayanacağını bilmiyorum.”

**

Erdoğan’ın iktidarı en nihayetinde biyolojik ömrüyle sınırlı, ondan sonra devam etmeyecek.

O ölmeden önce bunu bitirmek için son şans, 28 Mayıs.

Sonrasında lanet okumak için bol vaktiniz olacak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

    • Eskiden gazetecilerin bir itibarı vardı.
      Yazdıkları gazetelerde çıkar, okuyucu da onu okumak için para verirdi.
      Ya şimdi?
      Gazeteci emek verir, araştırır, beyin patlatır, yazar.
      Yazısı bir sitede yayınlanır.
      Sonra biri çıkar, bir emek sonucu ortaya çıkan yazı için bir ücret ödedi mi belli değildir.
      Yaza yaza, “Sen biraz sussana arkadaş” yazar.
      Peki sana ne oluyor hasan basri?
      Yazara saygı yok, emeğe saygı yok, yazının içeriği ile ilgili bir eleştiri yok.
      Tek eleştiri, “Sen sussana arkadaş”.
      Karşındaki babanın oğlu mu? Nereden alıyorsun bu samimiyet cesaretini?
      Hem beğenmiyorsan okuma.
      Kafana silah mı dayadılar oku diye?
      Beğenmiyorsan git havuz yazarlarını oku.
      Ayıp ayıp.

  1. hasan basri, bir ekleme yapım.
    Karşındaki adam dik durmuş.
    Bu duruşu için ülkesini terk etmiş.
    Bu zor şartlar altında bir şeyler üretiyor.
    Bükülmeyi kabul etse ülkesinde ve çok daha iyi şartlarda yaşayabilirdi.
    Bu duruşa da mı saygın yok?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin