Bu öyle bir feryat ki insanın içini yakıyor

HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY

17-25 Aralık’ta ortaya çıkarılan hırsızlık düzenini kurumsallaştırmak amacıyla hayata geçirdikleri 15 Temmuz Erdoğan Darbesi’nin söndürmek istediği yüzbinlerce hayat oldu. Bir ülkenin yetişmiş insan gücünü tırpanlamak amacıyla yapılan bu darbeden ben de payıma düşeni aldığımı sanırdım.

Ülkenin tırpanlanacağını, bizlere (kendi adıma) Silivri yolu göründüğünü eşime 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi akşamı söylemiştim. “İstersen işimizi yurt dışına taşıyalım. Gittiğimiz yerde yeni bir hayat kurar oradan yürütürüz” demiştim.

Eşim kabul etmedi. “Burada kalalım. Sen kendin için bir risk görüyorsan sen çık. Biz de zaman zaman gelir gideriz” dedi. “Bak, sen bu İslamcıları tanımıyorsun. Beni bulamazlarsa seni alırlar. Ben dışarıda sen içeride olursun. O zaman çocuklar perişan olur, ailemiz dağılır” dedim.

Çıkmamaya kararlı görünce, “O zaman ben de gitmiyorum. Silivri’ye hiç olmazsa arada ziyarete gelirsiniz” demiş ve konuyu büyük ölçüde kapatmıştık.

15 Temmuz akşamı, sosyal medyadan önce hakaret etmeleri için telefonumu paylaştılar, ardından evimin adresini yazıp, “Gidin karısı kızı helalinizdir” diye yayınladılar. O akşam hep birlikte evi terk ettik.

O çıkıştan itibaren evimi, ancak 5,5 yıl sonra görebildim.

Silivri’de çok yaşanmışlıklara şahit oldum. Her dinlediğim olay, yüreğimi parçaladı. Hikayeleri duydukça “Aman Allahım! İnsanlara neler yaşatmışlar” dedim.

İlk yakın acıyı birkaç koğuş ötedeki komşum Prof. Dr. Mümtazer Türköne’nin annesi vefat ettiğinde içimde hissettim. Prof. Dr. Türköne’ye annesinin İstanbul’daki cenazesine gitmesine izin vermemişlerdi.

Sonra adını bilmediğim, ya da ismen tanıdığım insanlar benzeri acıyı yaşadıklarında cenaze törenlerine katılmaları engellenmişti.

Ziyaretçi görüşlerinin birinde eşim kızımın, bir süredir konuştuğu çocukla evlenmek istediğini söyledi. Kızıma “Hayırlı olsun. İnşallah mutlu bir yuva kurarsınız” deyip tebrik ettim. Ben hapisten çıktıktan sonra nişan, nikah işlerine başlayacaklarını söyledi.

Kesin bir dille “Asla! Nişan nikah işlerini belirleyin ve annenle yürütün” dedim. “Benim ne zaman çıkabileceğime ilişkin bir takvim yok” diyerek onları bir şekilde ikna ettim.

Nişan nikah işleri belirlenip yoluna konuldu. Ben genelde üstte ranzamda kitap okumakla zaman geçirdiğim için alt kata ihtiyacım olduğunda inerdim. Koğuş arkadaşlarım, kızımın nikah tarihinde bulunabilecek malzemelerle (bisküvi, süt, elma) bir nikah pastası hazırlamışlardı. Üzerine de minik elma dilimleriyle kızımın ve damadımın ismini yazmışlardı.

Benim için en büyük hediye olmuştu. Müthiş bir keyifle yedik, hep birlikte nikah salonunda olduğumuzu hayal ettik.

MARDİNLİ KÜRT SANATÇI AXÎN BİRO’NUN FERYADI

Adını medyadan bildiğim Fehim Acat’ın bir paylaşımı Twitter’da önüme düştü. Kendini tanıttığı bilgi notuna baktığımda, çilekeş bir göçmen olduğunu öğrendim. Kendini “Kürdistanlı bir Kürt” olarak tanımlayan Fehmi Acat, kamudan ihraç edilmiş, 19 ay hapis yattıktan sonra bir şekilde yurt dışına çıkmış. Gittiği ülkede de bir süre hapiste yatmak nasibinde varmış. Nerede yaşıyor bilmiyorum ama “Ve yeni Dünya” dediği yerde olduğunu anlıyorum.

2015’te tutuklanıp hapsedilen ve 22 yıl ceza verilen bir babanın, oğlunun düğününe katılmasını paylaşmış. Haftalık telefonla görüşme saatini düğün saatine denk getirmişler. Kimlikteki adı İbrahim Ertaş olan dengbej sanatçısı Axîn Biro, telefonda söylediği türküyle oğlunun düğününe katılmış.

Dört duvar arasından oğlunun şenliğine katılan sanatçı, “Amed” türküsünü öyle yürek yakan bir perdeden söylüyor ki düğüne katılanlar kendilerini bir süre farklı bir ortamda hissediyor.

İçeride tanıştığım biri, yine içeride olan birisiyle dünür olmuştu. Biri kız babası, diğeri erkek babası. Kız istemelerini sembolik olarak, denk getirilen bir hastaneye gidişte yapmışlardı. O sırada bu kız isteme içeride hayli konuşulmuştu.

Axîn Biro, seslendirdiği Amed ağıtında ne diyor bilmiyorum. Bu ülkede yaşayan ve toplumun yüzde 25’inin (sadece okuduğum bilgilere dayanarak yazıyorum) konuştuğu bir dili bilmemeyi kendimde utanç sebebi sayıyorum. Sözlerini bilmeye de gerek yok. Müziğin kendisi evrensel bir dil zaten. Sesteki tınıyla anlatılmak istenen her şey ifade ediliyor.

ÜÇ HARBİYELİ KIZIN YANINDA BİZİM YAŞADIKLARIMIZIN SÖZÜ MÜ OLUR?

Adı bağımsız, ama Saray’ın taleplerini yerine getirmede noter gibi çalışan yargı, hukuksuzlukta sınır tanımıyor. “Orhanlı Dosyası” olarak bilinen 15 Temmuz Orhanlı Gişeleri davasında yargılanan Harbiyeliler hakkında verilen karar onandı.

Dosyada kimler var bilmiyorum. Ama “Üç Harbiyeli Kız” olarak tanınan Nagihan Yavuz, Nimet Ecem Gönüllü ve Şuheda Sena Öğütalan‘a verilen müebbet hapis cezası, Yargıtay’ın onamasıyla kesinleşti.

Evet müebbet hapis demek, ortalama bir insan ömrünün yarısına yakınını hapiste geçirmesi demek. Üç kız cezaevinde üniversite sınavlarına girip yeni fakülteler okudular.

Şüheda Sena Söğütalan, cezaevindeki imkansızlıklara rağmen girdiği üniversite sınavında Türkiye 1577’inci olmuştu.

Nimet Ecem Gönüllü’nün babası 23 yıl önce şehit olmuştu. Şehit baba üsteğmen Ramazan Gönüllü’nün adı, 2021’de Dinar’da bir üstgeçide verildi.

İçerideyken yeniden üniversiteli olan Nagihan Yavuz’un babası Hasan Yavuz, 1 Mart 2022’de hayatını kaybetti.

“Üç Harbiyeli Kıza” yapılanlar karşısında benim yaşadıklarımı hatırladığım için utanıverdim.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin