‘Göreve iade’ için beraat bile yetmiyor; Danıştay kararında, ‘insanlık suçu’ itirafı!

HABER İNCELEME | İLKER DOĞAN  

Danıştay 5. Dairesi’nin beraat eden bir KHK’lıyla ilgili verdiği karar, Türk hukuk tarihine geçecek nitelikte. Karar Türkiye’deki özellikle güncel yargılamalarda hukukun nasıl katledildiğini gözler önüne seriyor. Dairenin kararına göre KHK’lının ‘beraat’ etmesi de göreve iadesi için yeterli değil. ‘Suç ve cezalarda şahsilik’ ilkesini yok sayan Danıştay, iade edilmemesinin sebebi olarak beraat eden KHK’lının eşini gösteriyor. Dairenin soykırımın delileri arasına girecek kararına göre, ‘eşinin örgütsel faaliyetlerine engel olduğuna ilişkin delil sunmaması’ o kişinin bir yapı ve oluşumla ‘irtibatı ve iltisakını’ göstermeye yeterli!

KHK’lı Cumhuriyet Savcısı Dr. Hasan Dursun, skandal kararı ‘Türk Nazi Yargısı’ olarak yorumluyor. Dursun, “Türk yargısı Yargıtay, Danıştay ve AYM’den başlamak üzere, bir bütün halinde sistematik ve planlı şekilde ‘insanlığa karşı suç’ fiilleri gerçekleştirmek için dizayn edildi. Danıştay’ın vermiş olduğu akla ziyan bu karar, aldıkları talimatın (görevin) gereğidir.” diyor.

İnsan Hakları hukukçusu Nevra Kadıgil ise söz konusu kararı, “Bu aslında sürecin başından itibaren yapılan, önce suçlu ilan edip, sonra suç uydurma çalışmasının en somut örneklerinden biri!” diyerek yorumluyor.

İnsan hakları hukukçusu Dr. Gökhan Güneş, sosyal medya hesabından yine çok önemli bir mahkeme kararı paylaştı.

“Bugün, Danıştay 5. Dairesi’nin beraat eden bir kişiyi göreve iade etmemek için uydurduğu gerekçeyi, Danıştay yolunun neden etkili olmadığını ve bu Dairenin işlediği insanlığa karşı suçu paylaşacağım.” ifadelerini kullanan Gökhan Güneş’in paylaştığı karar, Türkiye’de yargının nasıl raydan çıktığının delillerinden biri olarak tarihe geçecek nitelikte.

Karara göre, yargılandığı davadan beraat eden davacı, mesleğe iadesi için 2016 yılında Danıştay’a dava açıyor. Hukuksuzluklar daha ilk basamakta başlıyor.

2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 95. maddesi gereğince davanın 3 ay içinde bitirilmesi gerekiyor. Ancak davanın ilk derece aşaması ancak 5 yılda tamamlanıyor.

Gökhan Güneş’e göre bunun sebebi sürecin uzatılmak istenmesi. Güneş, “Danıştay’da bilmektedir ki, bu kararların hepsi hukuka aykırıdır ve bozulacaktır. Ancak, bu sürecin uzatılması ve dosyaların mümkün olduğunca AİHM’e geç gitmesi gerekmektedir!” diyor.

SUÇ UYDURULUYOR; İRTİBAT, İLTİSAK!

Danıştay’ın ‘red’ gerekçesini okuduğunuzda 5. Daire üyelerinin hukuki bir gerekçe ortaya koyma dertleri olmadığını da net olarak görüyorsunuz. Zaten 5 üyeden sadece biri hukukçu!

‘Suç ve cezaların şahsiliği ilkesini’ ayaklar altına alan Danıştay 5. Dairesi üyeleri, hiç bir hukuki temeli olmayan, rejim tarafından uydurulmuş ‘iltisak ve irtibat’ garabetine sarılıyor. Daireye göre, davacının yargılandığı mahkemede beraat etmesinin hiçbir ehemmiyeti yok.

Ret gerekçesi olarak ‘eşi’ gösteriliyor: “… davacının aile birlikteliği içerisinde birlikte yaşadığı eşinin, fetö silahlı terör örgütü içerisindeki konumu dikkate alındığında….(…) davacının eşinin söz konusu örgüt içindeki faaliyetlerine karşı çıktığı yönünde bir delil de bulunmadığı (…)… dolayısıyla fetö ile irtibat ve iltisakı bulunduğu kanaati oluşmasına neden olan bir delil niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.”

Mahkemenin beraat kararını bile umursamayan 5 Danıştay üyesinden sadece biri, Musa Albayrak hukukçu!

Karar açık ve net. Yargı mensubu olan davacının beraat etmesine rağmen görevine iade edilmemesinin sebebi ‘eşi’. Danıştay bir adım daha ileri gidiyor ve davacının ‘eşinin faaliyetlerine engel olduğuna dair delil sunamadığını’ söylüyor….

KURT KUZUYU YEMEYİ KAFASINA KOYMUŞ!

Kararı paylaşan Gökhan Güneş, şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Danıştay’a göre mahkemelerinden beraat etmiş olmanın bile bir önemi yoktur ve eşinin “örgütsel faaliyetlerine!” engel olduğuna ilişkin delil sunmaması, o kişinin bir yapı ve oluşumla irtibatı ve iltisakını göstermeye yeterlidir! Beraat eden bir kişinin mesleğe iade edilmeme sebebi kendisi değil, eşidir! Eğer eşi olmasa ya da eşi de beraat etmiş olsaydı, mutlaka başka bir akrabası bulunur ve ortaçağdan daha geri bu garabet zihniyet yine aynı kararı verirdi. Zira kurt kuzuyu yemeye niyetlenmişti ve aşağıda bulunan kuzunun suyu bulandırma gerekçesi de irtibat ve iltisak zırvasıydı.”

BU KARAR, ‘DELİL’ OLARAK KULLANILACAK

“Bu ifadeler öyle dehşet vericidir ki, OHAL Komisyonuna bile rahmet okutacak cinstendir. Zira OHAL Komisyonu dahi bu kadar pespaye ve ilerde aleyhine delil olacak gerekçe yazmamakta en azından şahsilik ilkesini kendi çapında gözetmektedir. Daha önce suç ve cezaların şahsiliği ilkesini disiplin hukukunda tartışmak kimsenin aklının ucundan bile geçmezken, 5. Daire Anayasanın 38. maddesindeki en temel ilkeleri ve davacıyla ilgili Anayasanın 129, 138 ve 139. maddelerindeki güvencelerin hepsini çöpe atmıştır.”

İNSANLIĞA KARŞI SUÇTAN YARGILANACAKLAR

“En temel hukuk ilkelerinden dahi habersiz mahkemelerin etkili ve tüketilmesi gereken bir yol olarak kabulü mümkün değildir. Kendilerini bugünün muktedirleri görüp şimdilerde pervasızca bu kararları verenler, hukuk geldiğinde “örgütlü” şekilde işledikleri “insanlığa karşı suçlardan” (TCK m. 77-78) adil şekilde yargılanıp hak ettikleri cezaya çarptırılacaklardır. İbni Arabi’nin dediği gibi; “hakim, hüküm vermekle hakikatte kendini mahkum etmiştir” ve verdikleri bu hukuksuz kararlar, hiç şüphesiz bu kişilerin mahkumiyet gerekçeleri olacaktır.”

2022 YILINDA TÜRK NAZİ YARGILAMASI

KHK’lı Cumhuriyet Savcısı Dr. Hasan Dursun, skandal kararı ‘Türk Nazi Yargısı’ olarak yorumluyor. Dursun’un konuyla ilgili paylaşımları şöyle: “Nazilerin yürürlüğe koyduğu Nürnberg Yasaları’na göre, alt sınıf olan Yahudiler ile Almanların evlenmeleri yasaktı. Yahudilerle evlenenler hapis cezasına çarptırıldılar; tahliyeleri sonrasında Gestapo tarafından yeniden tutuklanıp kamplara gönderildiler. Türk Nazi Yargısı’na göre, Gülen Cemaati ile bağlantılı olduğu iddiasıyla cezalandırılan kişilerle evlenmek “yasak”tır. Yasağa aykırı davranan kişinin “silahlı örgüt üyeliği”nden suçlanması ve “makbul” vatandaşa tanınan tüm haklarının elinden alınması gerekir. Türk yargısı Yargıtay,Danıştay ve AYM’den başlamak üzere, bir bütün halinde sistematik ve planlı şekilde “insanlığa karşı suç” fiilleri gerçekleştirmek için dizayn edildi. Danıştay’ın vermiş olduğu akla ziyan bu karar, aldıkları talimatın (görevin) gereğidir.”

NEVRA KADIGİL: ÖNCE SUÇLU İLAN EDİP, SONRA SUÇ UYDURUYORLAR

İnsan hakları hukukçusu Nevra Kadıgil ise şu ifadeleri kullanıyor: Bu aslında sürecin başından itibaren yapılan, önce suçlu ilan edip, sonra suç uydurma çalışmasının en somut örneklerinden biri! Bu ihraçların tamamının hukuka aykırı olduğunu Danıştay çok iyi biliyor. Danıştay’ın bu dosyalarda yaptığı yargılama değil sadece oyalama taktiğidir! Bir hakim yapılanların hukuka aykırı olduğunu bildiği halde, bile bile, hangi saikle, hangi motivasyonla böyle bir karar verir inanın hayal edemiyorum, benim ufkumun çok ötesinde bu…”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin