Briketli topraklar  

YORUM | M. NEDİM HAZAR

“Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi tarafından Şanlıurfa’nın yıllardır beklediği Yeşildirek Kentsel Dönüşüm Projesinin 1. Etap çalışmaları için bölgedeki ağaç söküm çalışmalarına başlandı.” Haber öyle diyor ama gelen görseller durumun epey farklı olduğunu ortaya koyuyor. Birkaç ağaç göstermelik yerinden sökülmüş olsa da pek çok ağaç gövdesinden kesilmiş maalesef.

10 bin yıldan daha eski bir aşk öyküsü bu. Dicle ve Fırat Nehirlerinin arasında tarımın yeryüzünde ilk başladığı veya insanlığın toprakla ilk tanıştığı yer olarak anılan Yukarı Mezopotamya Bölgesinin ayrılık ve vuslat hikayesi. Vaktiyle “Verimli hilal” olarak adlandırılan. sonradan, kuraklığın, kıtlığın ve -adeta- bereketsizliğin sembolü olan bir beldenin serancamesi.

Kutsal nehirlerin serin sularıyla on binlerce yıllık bir susamışlıkla doyuma ulaşan, verimlilik bağlamında dünyada eşi ender bulunan toprakların, su ile olan sevdasında araya giren yine binlerce yılına ait bir hasret türküsü aynı zamanda.

Nice şiirler yazıldı bu sevda hakkında, nice şarkılar, türküler, ağıtlar yakıldı.

Bir hasretti, hülyaydı, vuslata dair ulaşılması güç bir hayaldi Fırat ile Harran’ın aşkı…

Yaklaşık 40 yıl önce, bir irade gösterildi ve GAP başlatıldı büyük sevinç ve beklentilerle. 37 yılda tam 27 iktidar eskitti bu kavuşma süreci. 32 milyar dolardan fazla para harcandı. Bu milletin parası…

Nice badireler, sıkıntılar, sorunlarla karşılaşıldı ve bıkılmadan, usanmadan devam ettirilip mutlu sona ulaşıldı.

Türküler yakıldı sonra bu kavuşmaya dair: “Aney kalk bir zılgıt çal/Harran’a su geliyor!”

Merhum Mustafa Dişli gibi bahtsızlar vardı, ömrünü bu birleşme hikayesine adamış neredeyse. Şiirler yazmış, girişimlerde bulunmuş. Harran’ı nazlı geline, Fırat’ı hasret ile yanıp tutuşan delikanlıya benzeten satırları yüreklerine basarak göçtüler dünyadan.

Ve buluştu Fırat ile Harran…

Binlerce yıllık kavrulmuşlukla, çatlayan toprakların dudaklarından serin bir hasret buhar oldu. Güneşin en yakıcı sarı tonu, yeşile dönmeye başladı usul usul.

Fırat, büyük bir coşkuyla ulaştı Harran’a,su, benzersiz bir özlemle dolaştı toprağın damarlarında.

Ne yazık ki, kısa sürdü bu sevinç. Binyıllar önce, ayrılar, bu iki sevda, buluşmanın hazzını yaşayamadılar bile. Önce bilinçsiz sulama ile, sevdasının kollarında öldürmeye başladılar Harran topraklarını. Aşırı ve bilinçsiz sulama toprağın yapısını bozdu, verimini düşürdü.

Suyu yıllar boyu sadece bardakta gören suya hasret sineler, şaşkınlıkla en büyük kötülüğü ettiler sevdalılarına.

Tekrar çoraklaşmaya başladı topraklar. Bilinçsiz sulama kanalları, toprakları da beraberine alıp Suriye’ye akmaya başladı sonra.

Buna bir de Anadolu insanının tarihsel hatası ‘anız yakma’ eklenince, daha çok canı yandı toprağın, gücüne gitti suyun.

Ve son hançerini bugünlerde yemek üzere Harran’ın bereketli toprakları.

Bölge ufaktan imara açıldı önce, sonra yavaş yavaş tarımın yerini inşaat almaya başladı. Şimdi bin yıllık çiftçiler inşaat işine girmiş durumda.

Pıtırak gibi beton yapılar beliriyor Harran’da…

Kimin, ne çıkarı var bilmiyorum. Gördüğüm rakamlar rahatsız edici aslında. Kim ne tür bir rant elde edecek onu da bilmiyorum inanın, umurumda da değil. Ama 40 bin kişinin barınacağı bir imar planının onaylandığını duymak canımı yakıp, umudumu yıkmış, geleceğe dair hayallerimin dizlerini kırmıştı..

Yeşildirek’in canım ağaçlarının boylu boyunca dibinden kesilerek yere serilmesi ise yüreğimi kanattı.

Ne yazık ki ‘rant’ dışında bir kavram karşılamıyor bu olanları. İmar için yer mi yok koca Şanlıurfa’da? Gaziantep ve Diyarbakır güzergahı boş arazilerle dolu. Durum böyleyken ısrarla, dünyanın en verimli topraklarını ranta açmak hangi aklın ürünüdür? Biliyorum, bir sürü bahane üretilecek, abarttığımız filan söylenecek. Ve imara açılan yerin çok küçük bir bölge olduğu vurgulanacak ısrarla. Ama bu işlerin ‘Nasrettin Hoca’nın karpuzu’ gibi olduğunu da biliyorum. Bir ucundan başlarsanız, bir bakarsınız ki tamamı gitmiş!

Bir zamanların yaz-kış ağaçlarıyla hem serinliğin hem nefesin meskeni olan Yeşildirek şimdi briket ve betondan binalar yükselsin diye budanıyor. Yazık ediliyor yazık!

Ehli vicdanların, aklı selimlerin bu işe el atıp, meseleyi halletmesi, bu taammüden imar cinayetini durdurması gerekiyor. O kadar yıl, emek, para, enerji ne için harcandı? Su ne için getirildi Harran’a?

Bereketli topraklarda inşa edilecek beton ve briketlerin harcına katılmak için mi?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. “Sosyal medya temsilcilerinin Almanya’da temsilcisi var; bizde de olmalı” diyen iktidar, Almanya ve diğer AB ülkelerindeki şehircilik anlayışını görmezden geliyor.
    Türkiye insanın çoğu, Avrupa şehirlerini “gökdelenlerden ibaret yoğun yerleşim yerleri” diye biliyor.
    Avrupanın en çok nüfusa sahip şehrinin İstanbul olduğunu, Bir Paris ve iki Frankfurt’un toplam nüfusunun bir Istanbul yapmadığını, en büyük on Avrupa şehrinin üçünün Türkiye’de olduğunu çoğumuz hala bilmez mesela.
    Şehircilik anlayışı baştan aşağı değişmeli…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin