Bir özeleştiri ve kadınlar

YORUM | AHMET KURUCAN

“Hangi Saftayım” başlığı ile yayınlanan yazım 1992 yılında Zaman gazetesinde başladığım köşe yazarlığımdan bugüne kadar müspet manada en çok okuyucu yorumu aldığım yazıydı. İtiraf edeyim yazının diğer yazılarıma nispetle daha fazla okunacağını tahmin ediyordum ama bu ölçüde bir ilgi beklemiyordum. Bütün okuyucularıma teşekkür ederim.

Takdirler bir yana bana ulaşan eleştirileri kategorize edip 4-5 üst başlık halinde topladım. Söz konusu eleştiriler içinde ‘ama’sız ve fakat’sız kabullendiğim eleştiri hiç şüphesiz Melek İpek Hanım hariç kadınların erkekler gibi isim isim zikredilmemesi oldu. Bazı okurlar yazı yayınlanır yayınlanmaz bunun bir eksiklik olduğu fark etti ve tweetlerinde, yazının altına yazdıkları yorumlarda ve şahsi tanışıklığımız olanlar da mesajla, telefonla ulaşarak bunu açıkça ifade etti. Onun için bu yazıyı kaleme alıyor ve düşüncelerimi öz eleştiri babında açıklamak istiyorum.

Hapishanelerde erkekler kadar hatta bazıları ya da birçokları itibariyle onlardan öte sıkıntılara, eziyetlere, işkencelere maruz kalan, çocukları ile hapiste ömür geçiren, sütlerini lavaboya sağmak zorunda bırakılan, ya da hapishanede olmasa bile evsiz, işsiz bir biçimde hayatını idame ettirmek için çabalayan, çocuklarına hem annelik hem de babalık yapan kadınlardan isimler verilmemesinin ne bir izahı var ne de mazereti. Çok düşündüm bunun üzerinde. Neden dedim aynaya bakarak. Bulabildiğim tek mazeret ataerkil ve erkek egemen bir zihniyetin hâkim olduğu toplumsal yapıda büyümüş olmam ve o zihniyetin kodlarının şuur altıma işlemiş olması. 

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Nitekim Sevgi Akarçeşme bu istikamette dile getirilen bazı eleştirilere atfen şöyle dedi: “Benim de yazıda dikkatimi hiçbir kadın ismi geçmemesi çekmişti, ama dile getirirsem şahsi algılanır diye yazmamıştım. Erkek egemen zihin ve dil @AKurucan‘da bile kolay can vermiyor demek ki:). Belki 1-2 nesil sonra değişir. Allah’tan umut kesilmez:).”

Sevgi hanımın tweet’indeki “bile” eki oldukça önemli. Bu kendisinin beni emsalimden farklı bir yere koyduğu ve söz konusu sahada beklentisinin daha fazla ve farklı olduğunun göstergesi. Ama gördüğünüz gibi onu ve haklı olarak onun gibi düşünen nicelerini yanılttım. Birçoklarının ilk etapta fark ettiği bu eksikliği o yazıyı yazan, editini yapan ve yayına göndermeden önce en az 3-4 defa okuyan ben, fark etmedim.

Hafsa Girdap Hanımefendi ise bana özelden gönderdiği mesajda şunu söyledi. Aynen aktarıyorum: “4 sene öncesine kadar Türkiye’de yaşar ve yazılarınızı okurken de buralara gelip canlı dinler ve sohbet ederken de klasik, stereotypical ve patriarchal mindset’te olmadığınızı düşündüm, gördüm ve kadın çalışmalarımda ilerlerken hep size danışmayı planladım. Ancak dünkü yazınızda ne tarihten verdiğiniz örneklerde ne de bugüne dair yanındayım dediğiniz kişilerde hiçbir kadının bulunmaması beni öylesine büyük bir hayal kırıklığına uğrattı ki anlatamam. Dedim ki kendi kendime: “Bir Ahmet Abi vardı ‘evet şu değişimin yaşanmasında role model abilerden’, o da şu süreçte tonla kadın kahramanın bir tanesinin bile adını anmadı!”

Ne diyeyim, haklılar. Evet, Ali Şeriati’nin dediği gibi insanın dört zindanı var; tarih, toplum, coğrafya ve benlik. 20 yıldır Amerika’da yaşıyorum. 38 yaşında geldim buraya. Dolayısıyla kimlik ve kişiliğimi Türkiye coğrafyası, tarihi ve toplumunda bulmuş ve kazanmıştım. Ne var ki zemin erkek egemen bir yapı ve zihniyetin hâkim olduğu zemindi. Haksızlık etmeyeyim, Cahiliye döneminde kısmen gördüğümüz üzere kadın, kendisinden utanç duyulacak bir varlık değildi hiç şüphesiz. Aradan geçen 14 asır içinde mehter yürüyüşü gibi bir ileri iki geri de olsa kadın hakları konusunda ciddi ilerlemeler kaydetmiştik. Cumhuriyet dönemi bu kazanımlara yeni ilavelerle katkıda bulunmuştu. Bununla beraber ontolojik manada erkeklerle eşit olduğu halde kadın toplumsal, kültürel, ekonomik, siyasi vb. alanlarda hak ettiği yerde değildi. 

Yeri geldiği için açıkça itiraf edeyim, ben Kütahya’nın Tavşanlı gibi muhafazakâr bir ilçesinde ve muhafazakâr bir ailede büyüdüm. Ailem muhafazakârdı ama tutucu ve bağnaz değildi. Buna rağmen iki tane kız kardeşim hem de çok zeki ve kabiliyetli olmalarına rağmen ilkokuldan sonra eğitimlerine devam ettirilmediler. Benim dahlim yoktu bu kararda. Ben de çocuktum çünkü. Annem ve babam “evde otursun koca beklesin” de dememişlerdi ama okutmamışlardı çocuklarını hem de yeterli maddi imkanlara sahip oldukları halde.

Nefsimi tezkiye ya da meşru mazeretlere kapı aralama adına demiyorum, 1992 yılından beri devam eden yazarlık hayatımda kaleme aldığım kitaplarım ve makalelerim, dar ve geniş dairelerde yaptığım sohbetler ve konferanslarım ve beni yakından tanıyanların şehadetiyle sabittir ki bu zihniyeti aşmak, kişiliğimi ve benliğimi geliştirmek için okuma ve gözlemlerimi yatay ve dikey olarak genişletip derinleştirmeye başladığım 1990’lı yılların başında beri mücadele ediyorum ve bir yere geldiğimi sanıyorum. Sanıyorum ama gördüğünüz gibi tam anlamıyla aştığım da söylenemez. Sevgi Hanım her ne kadar güler yüz emojisi koysa da bu noktada haklı. Erkek egemen zihniyet ve dil kolay kolay ölmüyor. Allah’tan ümit kesilmez temennisiyle 1-2 nesil kaydını ilave ediyor ayrıca. Keşke bir iki nesil olsa. Ben bu konuda onun kadar da ümitli değilim. Bugün itibariyle Amerika, Avrupa, Kanada, Avustralya gibi demokratik ülkelerde yaşayan 40 milyona yaklaşan Müslümanlar için belki 1-2 nesil sonra ama 1.7 milyarlık İslam coğrafyasında bu kadar kısa zamanda istenilen seviyede bir değişimin ve gelişimin olacağını sanmıyorum.  

Sadede geleyim, “hangi saftayım” başlıklı o yazıda tıpkı erkekler gibi aynı türden zulümlere maruz kalıp cansiperane mücadele eden ve bu mücadeleleriyle tarihi süreçte zulmün karşısında direnişin sembol isimleri haline gelen Hz. Meryem’lerin, Hz. Hatice’lerin, Hz. Sümeyye’lerin ardında yerlerini alacağını umduğum mazlum, mağdur ve masum kadınlar da isim isim zikredilmeliydi. Kesintisiz zulmün başladığı ilk günden bugüne bitmek tükenmek bilmez enerjisi ve gayreti ile her yere yetişmeye çalışan Emine Eroğlu hiç şüphesiz bu listenin başında yer almalıydı. Onu takiben Arzu Yıldız, Deniz Zengin, Ayşenur Parıldak, Hanım Büşra Erdal, Aslı Erdoğan, Sevgi Akarçeşme, Figen Es… Zulme en erken maruz kalanlardan biri olan Hidayet Karaca Bey’in eşi Şule Karaca, oğlu merhum Kara Ahmet’i yaşatmak için tek başına devletin zalim yüzüyle mücadele eden Zekiye Ataç, ona en büyük desteği veren Natali Avazyan, Meriç’in soğuk sularını 3 çocuğuyla geçtikten sonra Yunanistan’da geçirdiği kalp krizine yenik düşerek vefat eden Esma Uludağ, hapiste iken hayata veda eden Halime Gülsu, önce KHK ile işten atılan sonra işkence ile öldürülen, ölümünden sonra da beraat ettirilip işine iade edilen  Gökhan Açıkkollu’nun eşi Tülay Açıkkollu, evladını kaybediyor eşine sarılıp ağlayamıyorsun sözü ile tarihe mal olan Hatice Civelek, Sakız adasına iki evladını gömen Gonca Kara, açık ve net ihmaller sonucu cezaevinde hayatını kaybeden daha doğrusu öldürülen Nesrin Gençosman, 19 yaşındaki Harbiyeli oğlunun müebbet hapis cezası kararının yanlışlığını sesini yükselterek bütün dünyaya duyuran Melek Çetinkaya, AST’ de mazlumların sesi soluğu olmak için mücadele eden Hafsa Girdap, gasp edilen hakların geri alınması adına ön saflarda mücadele eden Acun Karadağ, Nuriye Gülmen ve HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu da listede bulunmalıydı. 

Bu kadar mı? Elbette hayır. Eğer saymaya devam et derseniz; şu isimleri de anmak lazım, Hatice Akçabay, Hicran Dalga, Fatma Aydoğmuş, Halide Çelebi, Elif Açıl, Yasemin Atik, Sena Cerit, Nihayet Dinç, Zehra Değirmenci, Şemsinur Özdemir, Sevinç Özarslan, Cemre Ülker, Zeynep Kaya, Yasemin Aydın, Meral Kaçmaz, Selma Ablak, Eren Keskin, Şebnem Korur Fincancı, Nurcan Baysal, Gülfem Yeni ve daha niceleri. 

El birliği ile ortaya çıkıp 25 yıldan beri yılmadan, usanmadan, bıkmadan masum isteklerini haykıran ve her defasında da devletin sağır duvarları ve zalim yüzüyle karşılaşan ama bunlara rağmen mücadelelerine ilk günkü azim, cehd ve gayretleri ile devam eden Cumartesi annelerine ne demeli? Onlar başlı başına destanlık bir yazı konusu. 

Sonu yok bu isim işinin. Ben ilk yazımda bu ve benzer isimlere yer vermediğim için özür diliyorum. Bununla beraber bunca ilaveye rağmen adım kadar eminim ki liste yine eksik kaldı. Sizlerin de takdir edeceği gibi bu isimlerin zikredilmesi tamamıyla ‘örneklendirme’ maksadıyladır. Yazının herkesi kapsayan bir liste çalışması olarak kaleme alınmadığı da açıktır. Dolayısıyla şu ya da bu ismin bulunması veya bulunmamasına daha öte bir anlam yüklenmesinin ne kadar doğru olduğunu vicdan terazinize havale ediyorum.

Son sözüm, bu listede ismi geçse de geçmese de bir taraftan masum ve mağdur olup diğer taraftan masum ve mağdurların her türlü yardımına koşan, binbir sıkıntıyı göğüsleyen, ellerinde tesbih, dillerinde dua eksik olmayan, geliri masum ve mağdurlara verilecek kermesler düzenleyenlerden, Tekirdağ’dan Hakkari’ye, Brüksel’den Cenevre’ye, New York’tan Strasburg’a kadar, uluslararası arenada masumlar için gayret gösteren, mücadele eden tüm kadınlarımıza teşekkür ediyorum. Daha büyük, daha kapsamlı bir dua bilsem onu yaparım ama en kapsamlı dua ile yazımı sonlandırıyorum: Allah razı olsun.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

15 YORUMLAR

  1. Erkekler otomatik olarak kendine hemcinslerinden yani erkeklerden model seçiyor olabilir. Bir yazı bütün bütün bir zihni problem göstergesi değildir. Hayat içindeki davranışlara bakılır. Bu alanda zannettiğimiz kadar kötü durumda olmadığımızı düşünüyorum. Yeterli olmamakla birlikte..

  2. stereotypical ve patriarchal mindset’te
    Af buyrun burası ne demek?
    Cahilligimize verin de Kardeşim hangi dilde konuştugunuza bir karar verin yahu.
    Yok talebe yetiştirmek için ders kitabında geçse bunlar belki biraz anlarım bu mantığı fakat bir makalede bu kadar yabancı kelime; tek kelimeyle aşk ve şevkle yazıyı okurken bütün duygularımın içine ediyor.
    Sanki âleme “Bakın ben bir şeyler biliyorum” söyleme havasında geliyor bana.
    Abi Bu Sitemim size değil size o yazıyı gönderen bayana hakkınızı helal eleyin

    • Bazi kelimelerin Turkce karsiligi olsa da, gunluk hayatini iki dille yasayan kimseler, yazarken veya konusurken o ifadeyi en oturakli manada ifade eden yabanci dildeki kelimeyi kullanmasi boyle sahsiyeti incitici mahiyette bir tenkidi hak etmiyor Faruk Genc bey kardesim. Bence o cumlede kullanilan o yabanci kelimeler yetistigimiz o ataerkil kultur ortamina zaten oldukca yabanci, alisigi olmadigimiz manayi en iyi ifade eden kelimeler. Bir karsi cins hanim kardesimiz kendi cinsiyetine karsi tenkidi bir bir yorumda bulunmak isterken kullandigi konusma dilindeki yuzlerce kelime ha arapca olmus ha da gunumuz fenni, tekniki, sosyal bilimlerde agirligi olan frenk dillerindeki kelimeler ne fark eder. Asl olan maksudu ifadeden hasil emeline catmis olmasidir.

    • Kardeşim bende ilk kez duyuyorum ama o galiba bir yayının yada dergi gibi bişeyin veya bir kitap setinin adı. Dikkatli okuduğunda bunu anlayabilirsin. Ama asıl önemli olan o mesajın özelden yazara gelmiş olması yani belliki yazarında malumu bir yabancı kelime o. Sana hitaben yazılmamış ki yani senin anlamana gerek yok. Sen konuya odaklanıp burada iyi bir iki laf edeceğine tam meselenin aksine bir mağdur ablamıza bindirme yapmışsın. Ne ise iyi oldu bu da. Yazıda dile getirilen ata erkil mevzusunun İsbatı oldun böylece. Erkek olduğunu nick name ne bakmadan anlamıştım zaten. Bende erkeğim bu arada

    • Mesajinin bi makalede paylasilacaginin hesabini yapmis oldugunu sanmiyorum gonderen “bayan” ın..

      yazarlar osmanlica kelimeler kullandiginda da anlam akisiniz kopabilir, bunun “ben neler biliyorum” la bi alakasi yok, bilmedigimiz kelimelerle karsilastigimiz da sozlukten bakabiliyoruz her zaman..

  3. Saygıdeğer Ahmet Kurucan Bey,
    Ben de yazılarınızı okumaya çalışan dünya insanlarından biriyim. Kadın ya da erkek olmamın bir önemi yok.
    Dilediğiniz özrü takdir etmekle birlikte, naçizane yapıcı bir eleştiride bulunmadan edemedim.

    Yazınızda otuzlu yaşlarda Amerika’ya gittikten sonra karakterinizde değişiklik yapmanın oldukça zor olduğundan bahsetmişsiniz. Haklılık payı yok değil. Ancak bu işin kolay olmadığı da herkesin malumu. Elli sene önce ilk tohumlar dünyanın dört bir tarafına yayılırken, bir avuç insandı. İçinde bulunulan zamana göre 1.5 milyar İslam aleminde bunun örneği yok denilse idi, bu filizleri görebilir miydik? Bir başka örnek ise sahabelerden. Kadının sosyal hayatta hiçbir yeri yok iken, kadın ve erkeği Allah karşısında ve kullukta aynı yere koyan bir dine mensubuz. Bu olgu, o dönemin şartlarına ve toplum yapısına göre, belki bugünden daha devrimci bir nitelikte. Yazınızda, olası bir değişimin (bugün kadın ve erkek omuz omuza hizmet ettiği halde) bir iki nesilden uzun süreceğini ifade etmişsiniz. Bu, erkek egemen medyada ve kadınların yazılarına parmakla sayacak kadar yer verilen bir gazetede beklenen bir yorum olsa da dava adına ne acıdır!

    İkinci olarak, İslam dünyasındaki kadın algısına ilişkin yorumunuzu bu platformda olması sebebiyle çok üzücü buluyorum. Sizler gazetede pek çok insan tarafından okunan kalemler olarak ümit dağıtmalı iken, bu bakış açısını anlamak hakikaten çok güç. Kadınların çilesi, çağımızın kendilerine layık gördüğü negatif konuma göre belki de kat kat daha fazla. Sizlere soruyorum? Hangi erkek bebeğiyle hapse girmiş ve çocuğunu duvarlar ardında büyütmüştür? Hangi erkek hem doğurup hem büyütüp, aynı anda mesleğinin tutkusuyla koşturmuş, gözleri vaktin yetmemesi sebebiyle uykusuzluktan kan ağlarken yolundan dönüp vazgeçmiştir? Acaba kaç kadın, bu süreçte hem anne hem baba olup sürgün yemesine karşılık kimseye eyvallah etmedi? Ya da halihazırda kaç kadın yurt içi ve yurt dışında zulme karşı elif gibi dik durup boyun eğmedi? Kaç kadın kaleminin gücüyle kayaları iğneyle delmeye çalışıyor ve ruhunun yaşadığı hezeyanları dengeleyip aramızda insanlardan bir insan olarak yola devam ediyor?Ayakları öpülesi Hatice ve Meryem annelerin evlatları ve daha binlerce Sümeyye aramızda yaşıyor. Dünyanın dört bir tarafında dini önemli olmaksızın milyonlarca kadın, sosyal hayatın merkezinde, üniversitelerde, derneklerde işinin başında. Bu düzene rağmen! Bunları görmeyen ya da görünmez kılan bizleriz!

    Derdim vaveyla değil. Kadınların yaşadığı dramı haykırmak. Bu çileyi 21.yy’da sona erdirmeyen herkes, hepimiz sorumluyuz! Bir hukukçu olarak uğruna milyonlarca sayfa şerhler yazılan “adalet” kavramını başka bir yere oturtamıyorum.
    Bu yüzden karınca misali safını belli etmenin kıymeti, belki de sahip olunacak kazanımlardan daha kıymetli!
    Baki selamlar
    Feyza Yilmaz

  4. Bu ayibi bu yaziya munhasiran gormeyip, hatta hic “ayip” kategorisine/siniflama dahi koymayip, insanligin son yuz yilda yuzlesmeye basladigi bir aci gercek olarak kabul edelim. Ismi zikr edilen her bir erkek hem cinsimizin, arkasindaki ana omurga, anadir, hanimdir, bacidir. Ailenin de haliyle toplumunda lokomotif gucu yuzde yuz genelleme olmasa dahi buyuk oranda evimizin, obamizin, yuvamizin sultani Turkcemize hukumdar karsiligi olan Xan -han- dan turetilen “Han’im” dir. Gunumuz Avrupasi dahi bu ayipla yuzlesmemiz son bir asrda olmustur.
    Onun icin hepimiz haklarimiz, hukuklarimizin gercek kahramanlari olan hanimlara ozr borcumumuz vardir.

  5. Bu ayibi bu yaziya munhasiran gormeyip, hatta hic “ayip” kategorisine/siniflama dahi koymayip, insanligin son yuz yilda yuzlesmeye basladigi bir aci gercek olarak kabul edelim. Ismi zikr edilen her bir erkek hem cinsimizin, arkasindaki ana omurga, anadir, hanimdir, bacidir. Ailenin de haliyle toplumunda lokomotif gucu yuzde yuz genelleme olmasa dahi buyuk oranda evimizin, obamizin, yuvamizin sultani Turkcemize Xan -han- kelimesinden turetilen “Han’im” dir. Gunumuz Avrupasi dahi bu ayipla yuzlesmemiz son bir asrda olmustur.
    Onun icin hepimiz haklarimiz, hukuklarimizin gercek kahramanlari olan hanimlara ozr borcumumuz vardir.

  6. Özeleştiriniz için candan teşekkürler. Kadınlarımız, -maddi-manevi- en değerli yanımız. Onlar annelerimiz, anneanne-babaannelerimiz, halalarımız, teyzelerimiz, kardeşlerimiz, kızlarımız, eşlerimiz ve -inşallah- Cennet’e uzanan yolda yol arkadaşlarımız. Onlar Cennet eşikleri. İzinleri olmazdan Cennet’e girmemizin bile çok zor olduğu Cennet kapıları…
    Kadınlarımız, eğer özeleştiri olarak bu yazıyı kaleme almasanız -varsa- benim gibi kaba insanların, akıl ve kalbiyle hiçbir zaman farkına bile varmayacakları, “sayılanların içinde kadın ismi neden yok” eksikliğini, ruh ve his dünyalarının kendilerine sağladığı avantaj sayesinde hemen hisseden üstün varlık…
    İyi ki onlar varlar. İyi ki, onların ruh dünyasını anlamaya çalışan, anlayan erkekler de var. İyi ki varsınız…

  7. Yukarıdaki salt iki yorum bile realiteyi kabbullenmekten ne kadar uzak olunduğunun ve kadının hak ettiği değeri görmesi noktasında erkeklerin komplekslerinin aşılmasının ne kadar zor olduğunun göstergesi (vatandaş onca şey arasında neyden rahatsız olmuş, “Abi yanlış anlaşılmasın, sözüm size değil söyleyen b a y a n a” diyerek ekstradan bir açıklama getirmek zorunda hissetmiş bir de. Gerçi böylelerine açık sözlü oldukları için teşekkür etmek lazım, zira ‘akıllı’ olanlar renklerini açıktan belli etmiyorlar, gizliden yapıyorlar kadınlara aşağılamalarını). Kadınlarla problemleri var diyemiyeceğim hafif kalır, nefret ediyorlar.
    Ve evet o kadar yakın zamanda düzeleceğine ben de inanmıyorum. Gücü elinde tutanlar ve güçlülere yakın olanlar düzelmesini samimi olarak istemiyorlar çünkü. Gücün avantajları hakkaniyetten daha tatlı geliyor belli ki. Hem değersizleştirmezlerse ellerinde nasıl kullanırlar? Bazı küçük hamleler göstermelik, çıkar odaklı, günü kurtarma ve yine ŞAHSÎ GÜCÜ VE KONUMU KUVVETLENDIRMEK için yapılan samimiyetten uzak hamleler…
    Yol uzun.

  8. Açıkcası bir bayan olarak hiç dikkatimi çekmedi bayanlarn ismi zikredilmemesi bir özeleştiri yapmamz gerekirse bizde bu durumu çoktan kanıksayıp içselleştirmişiz erkekler kadar ilim dünyasında olma gayreti ve zamanımızı daha verimli değerlendrme hasletine henüz ulaşamamış olmamız ve de görünür olma çekincesi bunun nedenleri arasında olabilir ama herşeye rağmen bilen bilir O bilsin yeter diyoruz ama yine de gönüller mutmain değil

  9. Slm.muhterm ustadim.Rabbim gönlünüzce versin ne muradiniz varsa enkaribuzzamanda kavusun ınş.Rabbim kaleminize güç sadriniza şifa versin.Son ýazilarinila sikintili günlerin icinde içimizi bir nebze olsun rahatlattiniz..Her güzelin bir kusuru olur bayan lara gecen ki yazınızda fazla yer ayirmadiginiza gelince o başka mahfillerde kıymet ve değerleri bizzat Efendimiz tarafından takdir edilmiş olan benim kelimelerle ifade bile edemiyecgim bacilarimizin değerini anlatan geçen senelerde görmüş olduğum ama hiçbir şekilde şahsıma ait OLMIYAN bir rüyayı bu vesile ile anlatmak isterim sizde uygun bulduğunuz yazi ve mekanlarda fakirin ismini vermeden anlatabilir veya yazabilirsiniz….(sahsen izmirden tanisiyoruz adem 90.92 bozyaka)Bir gece süreç başlamış iki sene yakın olmuştu.. .Mana aleminde Efendimiz bana cennet bahçelerinden bir gül kopararak felan yerde bir fedakar bacımiz var bu çiçeği o bacımiz a benim adıma selamimla ver diye bir gül koparıp verdi sarıya yakın bir renktir.Bende gulu aldım ablamizin kaldığı müstakil bahçeli bir evin önüne kadar geldim bir arkadaşla beraber arkadaş dedi ki geçende böyle bir mesele için geldik abla bayilmisti simdi de bayilabilir bir bayan arkadaş yanımızda olsa daha uygun olur deyince uyandım.Ama ruya gayet net Efendimiz süreçte durmak bilmeden koşturan ablalrimiza dunyadayken yolladığı o gül bahçelerinde onları misafir edeceğinden hiç şüphemiz olmasın der.Bu vesile ile durdurmak bilmeyen asrın ablalrimi en derin sevgi ve muhabbetlerimi iletirim.

  10. 10, 38, 2, 1, 1, 1, 3, 0, 1, 2…
    Bu rakamlar, Sayın Kurucan’ın son 10 makalesinin altına yapılan yorum sayıları.
    Odasına girip, kapısını kapayıp, İslam’ın garipliğine, Müslümanların inhitatına ağlayan biri: “Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım” diyordu ya… Bütün hatalarımızdan, kadın erkek hep birlikte el açıp yalvararak kurtulma çabasında olmayı sürdüreceğiz inşallah.
    Kurucan beyin adına konuşamam ama yazarların önemli bir kısmının, “Bütün yokluk mu her yer? Bâri bir “Yok! ” der sadâ yok mu?” dediği ve okuyucu mektubuna hasret kaldığı bir sanal alemde, bir çok makalenin altında bazen bir tek yorum bile ya var ya yokken, son iki makaleye bu saate kadar (Almanya saati 18.35) 48 yorum gelmesi çok hoş…

  11. Abi birde şöyle hüngür hüngür ağlayacağımız bir yazı yazsan hangi saftayım gibi olsun süreç neyeçevirdi bizi anlamadık sanki hertürlü acıya dayanacak hale getirildik

  12. Allah Ahmet abiye uzun ömür versin ki fikirleriyle bizi aydınlatmaya devam etsin.Değişmeyen eski zihniyet de değişmezse değişmesin.Yeni nesil gümbür gümbür geliyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin