Beraber çürüdük biz bu yollarda!

Yorum | Naci Karadağ

Enfal suresinde şöyle bir ayet vardır: “Bir zamanlar, o kafirler seni bağlayıp, hapsetmesi, ya öldürmeleri ya da Mekke’den çıkarmaları için sana tuzak kurarlarken, Allah’ta onun karşılığını yapıyordu. Allah, tuzak kuranlara karşılık verenlerin en hayırlısıdır.” (8/30)

Daru’n-nedve, bugünün Kaçaksaray’ına denk bir entrika ve hükmetme merkezine dönüşmüştü. Müşrikler orada toplanıyor ve Müslümanlara ne tür zulümler yapabileceklerini tartışıyor ve her türlü kumpası orada kuruyorlardı.

Zamanın kafirleri de sağlam kafirdi hani.

Ebu Cehil, Ebu Süfyan, Utbe b. Rebia… Her biri tek başına birer zulüm ve alçaklık modeli. Elbette içlerinden bazıları sonradan tövbe ettiler ama bazılarının kini hiçbir zaman bitmedi. Kendilerini tüketme pahasına hak ve hakikate düşmanlık etmeye devam edip bu yolda telef olup gittiler…

İşte yine böylesi bir toplantıda, Hz. Peygamber’e (SAV) ne tür bir kötülük yapabileceklerini düşünürken türlü türlü işkence ve zulüm teklifleri havada uçuşuyordu. Alçaklık tarihinde her biri nadide yer sahibi olan bu eşhastan kimileri, “hapse atalım, yıllarca aydınlık görmesinler” derken kimisi de “Su bile vermeyelim” diyordu. Bir başkasını “sürgün edelim” fikrini savunurken, diğeri “Hayır tam tersi, kaçmış olanları da bulup getirelim burada zulmedelim” teklifinde bulunuyordu.  Ebu Cehil söz aldı ve şöyle dedi; “İçimizden her aşiretin güçlü, kuvvetli, gözü pek, şerefli bir delikanlı alalım. Sonra onların her birine birer kılıç verelim. Onlar kılıçlarıyla Muhammed’i tek vuruşla bir anda vursun. Bunu tüm kabileler yaparsa, kan tüm kabilelere dağılmış olur ve böylece Abdülmuttaliboğulları bütün aşiretlerle savaşmayacaktır.”

Ebu Cehil tarihin en eski metodunu teklif ediyordu, suça ve pisliğe bulaştırabildiğin kadar insanı bulaştırırsan, temiz kimse kalmayacağı için kolay kolay karşı çıkabilecek kimse kalmaz…

Tam da bugünün Ebu Cehil’lerinin taktiği…

Suç ve suçlu sosyologları, toplumsal çürümelerin temelinde yatan en önemli sebeplerden biri olarak bunu görürler; toplumda suça ve çürümeye yöneticilerden başlamak üzere, tabana doğru katılım, eğilim, onaylama ya da susarak destek verme…

Türkiye’nin ne tür bir yozlaşma batağında debelendiği gelecek zaman içinde çok daha iyi anlaşılacaktır eminim. Şu anda yara çok sıcak olduğu için hemen hiç kimse fark etmiyor. Fark edenler ise ya duyulmuyor ya da korkudan susuyor…

Recep Tayyip Erdoğan, suça bulaştıktan sonra kurduğu kirli iktidarıyla toplumsal çürümeyi muazzam şekilde yaydı ve genele kabul ettirdi.

Şimdi kendi dünya görüşünden olsun olmasın pek çok suç ve kabahat ortağı var ve onlar da artık geri dönülmez bir yola girdiklerinin farkındalar…

Kimleri zehirlemedi ki bu kirli sarmaşık…

Abdullah Gül’ünden Bülent Arınç’ına, Hulusi Akar’ından muhalefet liderlerine kadar, yüzlerce, binlerce kişi ve kurum bu kirlenmeye ortak oldu, bu yoz tablonun bir parçası olmaktan hayâ etmedi, gocunmadı.

Bu kerih manzaranın içinde tarikatlardan cemaatlere, din adamlarından hukukçulara, yazarçizer tayfasından üniversite hocalarına kadar binlerce suç ortağı var Erdoğan’ın.

Başta ailesi; kızı, oğlu, eşi, damadı olmak üzere herkesi suça bulaştırmakta bir sakınca görmedi Erdoğan…

Oysa en kötü kabadayı, suç örgütü lideri bile en azından ailesinin masum ve kirlenmemiş kalmasını ister, bizim bildiğimiz.

Ancak o öyle yapmadı…

Kardeşini de, dünürünü de, yeğenini de bu kirli saltanatın bir parçası yaptı.

Bir çürüme ortaklığı kurdu adeta…

Çürüyüş topluma sirayet ettikten sonra artık insani düzlemde yapabilecek pek bir şey kalmıyor ne yazık ki..

Toplum büyük acılar yaşamadan düzelmiyor.

Aslında düzelme bile denemez buna, bir çürümenin yok oluşu ve yerine yeniden taze bir toplumun neşet edişi.

Türkiye açık şekilde bu transformasyon dönemini yaşıyor.

Erdoğan ve suç ortakları başta olmak üzere, toplumun hemen her katmanı bu çürüyen ülkede pay sahibi ve hepimiz (susarak ortak olanlar da dahil) bunun bedelini ödüyoruz, ödeyeceğiz.

Ne yazık ki böyle…

Biliyorum bana kızanlar çıkacaktır ama düşüncem böyle…

Beraber çürüttük bu ülkeyi…

Beraber bataklığa dönüştürdük.

Tamam hatamızı anladığımız anda terörist, hain olduk ama yapabileceklerimizi yapmadığımızdan dolayı da sorumluyuz.

Vaktiyle göğe bakarak çözümü başka yerden bekledik. Şimdi ise ne yapabiliriz diye kıvranıp duruyoruz.

Aslında şimdi göğe bakma zamanı. Şimdi artık elimizden bir şey gelmez, gelmeyecek…

Masum değiliz hiç birimiz ve kaderin hükmüne razı olacağız er ya da geç…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. { …ama yapabileceklerimizi yapmadığımızdan dolayı da sorumluyuz.

    Vaktiyle göğe bakarak çözümü başka yerden bekledik.}…bu cümleler bana acımasız bir özeleştiri gibi geldi. Hocaefendi mulaaneyi yaparak başlatmadı mı zaten, özeleştiri yapmak iyidir ama bu Süfyan asrında şu an insafsız eleştiri yapmamak lazım bence. Hizmet bu adilerle cedelleşmeye başladığından beri(dersane süreci ve 17-25 süreci) hep tek başına kaldı. Sağcısı solcusu farklı cemaatcisi tarikatçisi atatürkçüsü Alevisi Sünnisi chplisi mhplisi işadamı imamı Tüsiadı vs’si herkes meseleyi HE-Hizmet ile Akp-yezit arasında bir savaş gibi gördü. Hizmet ve HE hep söyledi ama yukarda saydıklarım haset, intikam, sevmeme vs sebeblerle dar bir görüşün içine girdi Yezitin muhteşem oyunu ile teker teker pisliğin içine batırıldı. Ve onlar da hiç sakınca görmeden ortak oldular.


    Naci bey sizi Allah için severim. Ama özeleştiriniz pek acımasız geldi.
    Allah aşkına Ali Bulaç bile savunmasında birşeyler söyledi. A.T.Alkan bile hafif de olsa söyledi.(tamam zulümden dolayı vs hapisten çıkmak için bazı şeyler söyleyebilir insan ama Türköne, Mustafa Ünal hala orada ve ruhi çürümemek için bedenen çürümeyi kabul ettiler)
    Sütten çıkmış ak kaşık değiliz ama biraz sağa sola bakalım. Var mı çile çekeni başka. Temiz kalmak için hapsi gurbeti ölümü hicreti göze alan.
    Acımasız özeleştiri yapmayalım..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin