Başkan adayında olmaması gereken özellik!

YORUM | MAHMUT AKPINAR

“Sultan II. Abdulhamid hiç toprak kaybetmemiş müthiş bir yöneticiydi”, “çok başarılıydı” vb. demiyorum. Eleştirilecek yanları ayrı bir bahsin mevzuu. Ama pozitivist, faşizan, komiteci, gizli ve hücre tarzı yapılanması olan otoriter İttihatçı zihniyet, güncel versiyonuyla Ergenekon, devlet üzerindeki etkisini  31 Mart vakasıyla, yani Abdulhamid’in devrilmesiyle elde etti. 31 Mart da, 15 Temmuz gibi birilerine “Allah’ın lütfu” olmuş, muhaliflerin sindirilmesine neden olmuştu. Onun da pek çok karanlık noktaları var. Ama aynen 15 Temmuz gibi o da aydınlatılmak istenmedi, üretilen söylemlerle, yalanlarla yıllarca canlı tutuldu.

31 Mart sonrası “FETÖ” kavramına benzer “irtica” denen ne olduğu belli olmayan, ama iktidar sahiplerine müthiş manevra alanı açan bir kavram üretildi. Bu kavram İttihatçı-Ergenekoncu zümre tarafından yüzyıldan fazla tepe tepe kullanıldı. 15 Temmuz Erdoğan’a “şahsım devleti”ni kurma imkanı verdi. 31 Mart Vakası da İttihatçılara tasfiyeler yapma, devleti kontrol, toplumu baskıyla denetleme fırsatı sunmuştu. Her ikisinde de tarihler milat yapılmış, resmi hikayeler, söylemler geliştirilmiştir. Üretilen tezleri sorgulayanların ensesinde boza pişirilmiştir. 15 Temmuz ve 31 Mart Vakası’nın karşılaştırılması bir doktora tezine değecek benzerlikler içermektedir.

İttihatçılar bir imparatorluğu yıktılar, başarısız oldular, ama kadroları devletin iliğinde, bürokrasinin beyninde, toplumun can damarlarında hep etkin oldu. Milli Mücadeleyi topyekûn millet verdi lakin ikinci Meclis’ten sonra Mustafa Kemal’in mutlak liderliğinde İttihatçılar herkesi tasfiye ettiler. 1950’ye kadar olan dönem İttihatçı zihniyetin devletin her alanını ve mutlak kontrol ettiği, millete dilediği gibi şekil verdiği zaman dilimidir. Bu dönemde İttihatçı zihniyetin Ergenekon, derin devlet, Özel Harp Dairesi vb. şeklinde yapılanmaya ihtiyacı yoktu. Zira hem devletin, hem milletin kaderine hükmediyor, kimseye de hesap vermiyorlardı.

Çok partili döneme geçilince halkın seçtiği partiler ve liderler iktidar olmaya başladı. Ama İttihatçı zihniyet başta TSK, MİT, bürokrasi gibi kurumsal yapılarda iktidarına örtülü devam ettiler. Devleti ve toplumu farklı enstrümanlarla yönetme ve yönlendirme işine koyuldular. Kemalizm, Atatürkçülük kendilerini meşrulaştırdıkları kavramlar oldu. İttihatçı zihniyet, yeni adıyla Ergenekon, Atatürkçüleri ve bazı seküler kesimleri dolgu malzemesi olarak kullandılar. Bir asırdan fazladır bu zihniyet devlet ve toplum üzerinde müessir. Halkta karşılıkları olmadı, ama asimetrik mücadeleyle ve illegal yöntemlerle devleti rehin aldı, milleti ezdiler. Darbelerle, muhtıralarla, bazen karanlık cinayetlerle, toplumu kamplaştırıp vuruşturarak, milletin kaygılarını artırarak her daim iktidar oyununun parçası oldular. Demokrasi, hukuk, insan hakları, milletin refaha ve huzura erişmesi dertleri değildi. İç savaş senaryoları yapmaktan çekinmediler. Kurdukları düzeneğe çomak sokan muhalifleri kitleler halinde imha etmekten, 10 milyon insanın yok edilmesinden bile bahsettiler. Onların milliyetçiliği milletin sırtına binmekten, devletçiliği devleti araçsallaştırmaktan ibaretti.

Yüz yıldır milleti irtica üzerinden döven bu zihniyet, yolsuzluktan suçüstü olmuş “İslamcı” bir liderle ittifak kuracak kadar da ilkesiz ve pragmatist. Erdoğan’ın siyasi gücünü kullanarak, davulu onun omzuna asıp tokmağı kendileri çalarak yüz yılın kıyımını yaptılar, ne kadar muhalifleri varsa ezdi, tasfiye ettiler.

Şimdilerde Ergenekon-Erdoğan ittifakı çatırdıyor. Zira AKP ve Erdoğan siyaseten eriyor, habire güven kaybediyor. Önümüzde seçimler var. Yeni bir parlamento ve başkan-cumhurbaşkanı seçilecek. Başkanın kim olması, nasıl olması gerektiği üzerine tartışmalar sürüyor. “Yeni başkan parlamenter demokrasiye ve hukuka dönme sözü vermeli.” “Birleştirici olmalı.” “Kürtlerden oy alabilmeli”. “AKP’den seçmen çalabilmeli” “solcuların da soğuk bakmayacağı biri olmalı” gibi kriterler sayılıyor. Elbette bu kriterler önemli. Ama kanaatimce en önemli kriter, başkan adayının İttihatçı, Ergenekoncu, otoriter zihniyetin güdümüne girmeyecek, derinlerin kontrol edemeyeceği birisi olmasıdır. Gerçekten demokrat, hukuka inanan, 85 milyonu kucaklayabilecek bir karakterin tercih edilmesidir. İttihatçı zihniyete bir şekilde yakın duran, networku veya damarı olan liderlerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Aksi halde 31 Mart’tan bu tarafa devam eden, Erdoğan’la bile ortaklık kurabilen bu zihniyetten kurtulmak ve düze çıkmak mümkün olmaz.

İttihatçı, Ergenekoncu zihniyet için Erdoğan bir binekti. Erdoğan yorulup yıprandığı için kendilerine yeni, zinde bir binek arıyorlar. Şu sıralar binek değiştirmek için yoğun hazırlıklar var. Alternatif liderlere ve partilere yatırımlarını yaptılar. Aday tartışmalarının arttığı bu dönemde adayların Ergenekon’un açık veya örtülü kullanabileceği, onlara prim verecek birisi olup olmadığına odaklanmak lazım. Kürtler, dindarlar, liberaller, Aleviler ve gerçek solcular buna çok dikkat etmeliler. “Dinci” Erdoğan’dan kurtulalım derken, laikçi, derin yeni bir Erdoğan’a mahkum olma ihtimali var. Erdoğan’ın olağanüstü yetkileriyle seçilen yeni başkanla Türkiye İslamcı otoriterlikten, yeniden İttihatçı Kemalist otoriterliğe savrulabilir.

Liderleri Ergenekoncu ve İttihatçı zihniyete teşnelik açısından incelediğimizde en şanslı aday görünen Mansur Yavaş’ı çizmek gerekiyor. Dürüst, temiz bir siyasetçi olarak biliniyor. Ancak ülkücü kökenleri olan kimseler derin, kirli, Ergenekon tarzı yapıların kullanımına her zaman açıktır. Kendileri öyle olmasa dahi, kısa sürede çevrelerinin karanlık, derin tiplerle sarılması muhtemeldir. Ekrem İmamoğlu her kesime gülücükler dağıtan, açık fikirli siyasetçi profili çiziyor. Eğer Mustafa Kemal vurgusu tarihi bir figüre sevginin ötesine geçen ideolojik kıvamda ise Ergenekoncu ve derin yapılara kolayca malzeme olabilir. Erdoğan’ın İslam’ı araçsallaştırdığı gibi, Ergenekoncular da halkın Mustafa Kemal’e sevgisini istismar eder ve kullanırlar. Ayrıca CHP Ergenekoncu hiziplerin her daim etkili olduğu parti olagelmiştir. Cumhur İttifakı’nın adayı Erdoğan zaten Ergenekon’la müttefik.

Yeni başkan adayında pek çok özellik aranabilir. Ama Ergenekon’a, derin yapılara binek olmayacak, kirli ve karanlık ilişki ağından uzak, otoriterliğin hiçbir türüne prim veremeyecek kişilikte olması çok önemli.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Türkiye hiçbir zaman kemalist vesayete dönmeyecek. Kemalist vesayet batı demektir. Atatürkün batılılaşması bu vesayet tarafından arkasına saklandığı kavramdır. Yeni kurulan vesayet istihbarat vesayetidir. İstihbarat vesayetinin kodları farklıdır. Dikkat ederseniz artık laiklik, cumhuriyetin değerleri, irtica, iran oluyoruz, batılılaşma gibi değerleri kullanmıyorlar. Bir elektroşok yediler ve hafıza formatlandı. 2010 referandumu herşeylerini bozdu. Yeni bir hikayeye ihtiyaçları var. Bu sefer daha sıkı bir kontrol mekanizması kurdular. Planladıklarından daha fakir bir devlete karar verdiler. Artık rusların, iranın antiemperyalist söylemi trenine atlama zamanı geldi. Çünlü 2010 referandumu türkiyeyi avrupaya gerçekten çok yaklaştırmıştı. Bu ergenekon, kılıçdaroğlu, bahçeli, hdp ve derin avrupayı çok korkutmuştu. Evet onlarda da korku duygusu varmış. Ama yine üstünlüğü ele geçirdiler. Korku yine insanlara kaldı. Başkan adayı göstermiyorlar. Çünkü insanların tercihi ile kendi tercihleri arasında uçurumun açılmasını ve başkanın özelliklerinin tartışılmasını istemiyorlar. Başkan adayını belirlediklerinde bunun yıpratılmasından korkuyorlar ama iktidarın yıpratmasından değil, kendi taraftarların yıpratmasından korkuyorlar. Çünkü haklı olarak başkan adayları arasında kıyaslama yapılacak ve ergenekon adayı tartışılacak. İnsanlar ergenekonun yada türkiyeyi yeniden kuracak olan kurucu adayı farkında olmadan tartışacaklar. Bence eski kemalistlerin yeni antiemperyalistlerin ilk deşifresi aday konusunda olacak. Sadece adat konusu bile türkiyede paralel bir devletin olduğunu kanıtlamaya yetecektir. Bir aday bile belirleyemeyecek kadar acizler. Aday ortaya çıkmalı ve halkı coşkuya getirmesi gerekirken onu evladını aşırı koruyucu bir aile gibi korumak o evlafın yada adayın kaslarının zayıf kalmasına neden olur. Hayvanlar bile kavga ile güçlü adayın belirlenmesi kuralını ve neslin ondan devam etmesini biliyorlar. Adayımız yıpranmasın diyorlar insanlarda şaşırmak yerine iyi yapıyor, doğru söylüyor diyor. Adam kazandı demek gibi birşey. İnsanlar yeterli olgunlukta değiller. İttihatçılar 50 kişiyle abdülazizi koskoca osmanlı devleti içinde hallettiler. Selmanın kaşıkçıyı elçilik içinde halletmesinden daha profesyonel olarak hallettiler. Bunları abdülhamit tanıyordu ama oda 31 mart olayında taktik gereği çekilmek zorunda kaldı. Yani abdülhamite bile oyun oynayabilen bu çete ne yapamaz?

  2. Mahmut Hoca keşke 31 Mart Olayı’ndan başlamasa!
    Devamlı Ittihat ve Terakki demese!
    Ergenekon’u öne cikarmasa!
    Bunlar yerine bir siyaset bilimci olarak doğrudan CB özelliklerine odaklansa olmaz mı?
    Cemaatin de artık ayakları yere bassa iyi olmaz mı?
    Mahmut Hoca da somut hedefleri gerçekçi noktaları öne çıkarsa olmaz mı?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin