Bahçeli, ‘suçla taktiğinin’ kitabını yazdı: “Fiyat anarşistleri!”

NECİP F. BAHADIR | YORUM

Yazıya nasıl gireceğimi düşünürken telefonum çaldı. Arayan bir dostumdu ve daha selam bile vermeden “Nerdesin? Niye aramıyorsun?” diye sesini yükselterek başladı suçlamaya. Ben de ‘suçla taktiğini’ yazıyorum dedim ve karşı saldırıya geçtim; “Hastaydım, herkes geldi sen niye gelmedin.” Sustu!

Bu AK Parti’den AKP’ye dönüşen iktidarın taktiği… Suçüstü mü yakalandı, zor bir soruyla mı karşılaştı, ‘karşısındakini suçlar, kemiği alınan dilin ucuna ne geldiyse, en ağır ithamlarda bulunur ve işin içinden sıyrılıverir. Muhatabı, kendini savunmaktan başka çıkış bulamaz.

Arkadaşların arasında bile bu taktiği kullananlara rastlarım. Ben de kullanırım bazen, tavsiye etmem ama ‘işe yaradığını’ söyleyebilirim. Durun, hemen ‘suçlamayın’ espri yapıyorum yahu. ‘Suçla taktiği’ gayri ahlaki olmakla birlikte maalesef siyasi alanda hemen her gün karşımıza çıkmakta.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ‘vecizeleri’ olmasaydı, yazıyı bu konuya ayırmazdım. Her geçen gün kendini aşan Bahçeli, bu yaveleri (saçma sapan sözleri)  ile Türk siyasi tarihinde yerini çoktan aldı.

Türk siyasetçileri sıkıştıkları zaman kendilerini kurtarmak için anlamsız, saçma sözler sarf ederler. Gerçi Demirel’in, “Dün dündür, bugün bugündür!” sözü bugün reel politiğin vazgeçilmez ilkesi haline geldi. Lafı Demirel söyledi ama arkasından gelenler bu vecizeyi ete kemiğe büründürdü!

Erdoğan canını sıkan, zor sorularla karşılaşmıyor. Bütün ortamları steril, istenmeyen unsurlardan temizlenmiş. Soma maden faciası sırasında halkın arasına karıştı, neler olduğunu biliyorsunuz. Mısır dönüşü ‘Sisi manevraları’ sorulsaydı eğer kesinlikle Demirel’i aratmazdı.

Demirel her şeye rağmen soğukkanlılığını korumakta ve sakin kalabilmekte idi. Erdoğan ve arkadaşlarının sinir uçlarına dokunuverirseniz, nasıl kendilerini kaybettiğini görürsünüz. Demirel rahmet istedi galiba, söz hep onun üzerinden gidiyor.

Vaktiyle bakanlar kurulu listesini Cumhurbaşkanına onaylatan Demirel’e Çankaya çıkışı bir gazetecinin, “Hükümete ne kadar ömür biçiyorsunuz?” sorusuna en fazla “Yapmayın yaa… Ülkenizi de düşünün!” cevabı vermişti. Bugün Erdoğan’a sorun bakalım bu soruyu…

“Biraz ciddi olalım, latifenin sırası mı!” demezseniz Demirel’in o ünlü vecizesini de hatırlatmak isterim. Parti kongresinde kürsüde konuşurken bir delege, “Komünistler bu tarafa doğru geliyorlar.” diye bağırır. Demirel hiç istifini bozmadan “Yürüsünler ne olacak, yollar yürümekle aşınmaz. Tabanları yanana kadar yürüsünler.” diye cevap verir. Haklı Demirel, asfalt aşınmaz ama ayakkabılar eskir.

Ey okur, meselenin ne kadar ciddi olduğunun farkındayım, espirinin tadını kaçırdım, bu kadar sulandırma yeter. Yazarınız da bir insan her zaman ölçüyü tutturamayabilir, hoş görüverin.

Şeyini şey ettiğimin şeyindendir!

Artık o eski klasik sözleri siyasette ara ki bulasın. Eski çamlar bardak, eski sözler altın oldu. Devir saçmalama ve suçlama devri… 2004 yılında Bülent Arınç, Meclis Başkanı iken bir gazetecinin, “23 Nisan davetiyelerinde eşinizin ismi neden yok?” sorusuna verdiği, “Şeyini şey ettiğimin şeyindendir.” şeklinde verdiği cevapla yeni bir dönemin kapılarını açtı.

Oysa gündem ‘başörtüsüydü’, böyle bir sorunun geleceği neredeyse kesin gibiydi. Gazeteciye dolayısıyla kamuoyuna daha kıvrak ve esprili bir karşılık verilemez miydi? Arınç da o zeka ve belagat var.

Hafta sonu Erdoğan’ın Rize mitingi öncesinde AKP İl Başkanı Hikmet Ayar meydanı dolaşırken, bir çit gibi çevrelenmiş bariyerlerin önünde durduruldu. “Buradan geçemezsiniz!” diyen polise şu sözlerle saldırdı: “Hayret bir şey yaa… Siz ajan mısınız? Siz Fetö müsünüz?”

Polisin yaptığı basit ve herkesin anlayacağı bir kuralı hatırlatmaktan ibaret. Meydana giriş yerleri belli. Barikatları yıkarak veya üzerinden atlayarak geçemezsiniz. Ancak kontrol noktalarından alana girmeniz mümkün.

Bir de “Ben bu mitingin sahibiyim!” diye efelenmez mi? Sahibi olduğun mitingin asayişinden de sorumlu olduğuna göre, önce sen uyacaksın kurala. Ve polisleri güvenliği tehlikeye düşürecek destursuzca girişlere karşı uyanık olmaları yönünde ikaz edeceksin. Miting meydanına nereden gireceğini bilmeyen, bir miting sahibinin olduğu bir ülke burası! “Buradan giriş yok!” sözünü verilecek cevap mı, “Siz ajan mısınız?” çıkışı? Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir olay yaşanabilir? Çok kaba ve banal olsa da AK Parti zihniyetinin klasikleşen ‘suçla taktiğinin’ çok güzel bir örneği Rize’de yaşanan.

Fakat dahası var… ‘Suçlama taktiğinin’ heykelini MHP Lideri Bahçeli dikti. Tüm zamanların vecizesini söyledi. Serlevha olarak siyaset kitaplarının önsözüne yazılsa yeri. MHP, hükümette resmen yer almasa da AK Parti iktidarının ortağı.

Devlet Bahçeli, her grup toplantısında hükümete yönelik her eleştiriyi ‘aslanlar gibi’ savunuyor. Erdoğan’dan daha ileri…

Türk ekonomisi, adı konmamış ağır bir krizin içinde. Herkes farkında bu acı gerçeğin. Nazım’ın, “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda / Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında” dediği gibi değil durum. Ekonominin depremde yıkılan binalar gibi yerle yeksan olduğunun polis de farkında, sen de farkındasın… Ve unutma ki ‘ceviz yuvarlaktır ama her yuvarlak ceviz değildir’.

Amacı, kahvehane ahalisine malzeme vermek

Bugün nedense makaram sarı bağlıyor… Enflasyonun roket hızıyla yükseldiği, hayat pahalılığının çekilmez hale geldiği muhalefet partilerinin iddiası değil ki sadece. Çarşıya pazara giden, marketlerden alışveriş yapan, arabasının kontağını çeviren “Yandım Allah!” diyerek dönüyor eve. İktidar ‘masal’ anlatmakla meşgul.

Her masalı ninni gibi dinleyen güruh olduktan sonra iktidar da haksız değil ya… Anlayacak günün sonunda, o güruh da ‘masalların kurbanı’ olduğunu… Ama her şey bitmiş olacak.  Etiketlerin haftalık değiştiği ekonomik çöküntü karşısında MHP lideri Bahçeli, ekonominin patronu Mehmet Şimşek gibi “2028’i bekleyin!” de diyemedi ve dünya siyaset tarihine geçen şu sözleri söyledi: “Fiyat anarşistleri Fetöcüdür!”

Aslında araya PKK veya DEM’i de sıkıştırması beklenirdi. Unuttu herhalde! Türk diline yeni bir kavram kazandırdı; “Fiyat anarşistleri”… Daha önce söyleyen olmadı. Anarşist demode bir kelime. Moda olan ‘terörist’ kavramı. ‘Fiyat teröristleri’ diline daha iyi otururdu. Kelimeyi maziden getirmesi ilerlemiş yaşından olmalı.

Bu arada biliyorsunuz değil mi; Bahçeli, yüksek tahsilini ekonomi alanında yaptı. Üstelik doktora tezi de var. Zaman zaman doktor titrini kullanır. Enflasyonu azdıran, fiyatları attıran gariban esnaf oldu ya…

Bahçeli’nin bu sözü, anlamını düşünerek, boğazının dokuz boğumundan geçirerek söyleyebileceğini sanmam. Sözü ‘masallara inanmaya hazır’ küçümsenmeyecek orandaki güruha… Amacı Türk’ün Türk’e Türklük propagandası gibi, masalların dünyasında yaşayan o topluluğa emekliler parkında veya kahvehanede konuşacakları ‘malzeme’ vermek.

Halbuki Cohen’in dediği gibi; ‘Herkes biliyor zarların hileli olduğunu / Geminin su aldığını herkes biliyor / Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini / Vebanın yaklaştığını herkes biliyor’.

Bahçeli bilmez mi; Türk ekonomisini batıranın kim olduğunu?

MHP Lideri hızını alamadı ‘fiyat anarşistlerinin’ kimliğini deşifre ettikten sonra aynı hızla, “Evleri ve dükkanları kapatılmalıdır!” diye ferman buyurdu. Ben dinlemedim, çünkü ‘siyasi nutuklara karnım tok!’ Haberlerden okudum.

O sözleri gerçekten söylemiş olabilir mi? Hala zihnimden kuşkuları atamadım. Saçmalamanın da bir sınırı var. Tamam, ne verirsen yiyen bir kitle ve tabanın varlığı gerçek de… Bu kadarını hangi mide sindirebilir? Değirmen taşı gibi insanın içine oturur.

Acaba ‘güç veya iktidar sarhoşluğunun sonucu mu bu? Bahçeli’nin ağzından çıkan her söz kanun hükmünde. Adalet ve İçişleri Bakanlıkları tamamen MHP’nin kontrolünde. AKP’nin müminlerinin bile zor hazmedeceği o sözler hangi psikolojik duygunun ürünü çok merak ediyorum.

Yazının sonuna geldim ama mevzu bitmedi, Bahçeli’nin yine aynı teknik ve taktikle ‘her şeyi bilen adam’ kısaca ‘herşeyolog’ Abdurrahman Dilipak ile girdiği polemik de yabana atılamaz, üzerinde durmaya ve irdelenmeye değer.

Onu da bir sonraki yazıya bırakırken Erdoğan’ın hakim ve savcıların kura çekme programında Bayburt Savcılığı’na atanan Kemal Demirci’ye dönerek, “Kemal neredesin? Haydi bakalım! Biliyorsun Bayburt’un döneri tartışılmazdır.” şeklindeki sözleriyle bitirelim. Sosyal medyanın yazdığına göre Erdoğan’ın bu sözleri salonda gülüşmelere neden olmuş. Ne diyelim? Bir yargı toplantısında gülmeye mecali kalanlara bol gülücükler… Keşke afiyet kelimesinin yerine ‘adaleti’ koyabilsem de ‘Adalet olsun’ diyebilseydim. Doğrusu Erdoğan’ın demesi ya, neyse…

Cumhurbaşkanı Bayburt’a gidecek savcıya ‘adalet’ yerine ‘döner’ önerdiyse bana ‘Afiyet olsun!’ demek düşüyor. Her türlü ‘masalı’ ve ‘suçla taktiğini’ bünyesi kaldıranlara da afiyet olsun…

‘Yiyin efendiler yiyin; bu han-ı iştiha sizin

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin…’

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. 17 /25 Aralıktan hemen sonraki seçimlerde Mümtazer Türköne Bahçeliye oyunu vereceğini yazmışdı. En beteri budur zaten. Bir insan ırkçılığı savunuyorsa, demek insani birçok vasfını yitirir. Bu bütün ırkçılar üçün böyledir.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin