Ayraç deyip geçmeyelim

YORUM | YUSUF ÜNAL, @Emmoglu_35

Geçenlerde eski bir kitabı karıştırırken arasında bir takvim yaprağı gördüm. Önüne arkasına baktım, ayırt edici bir özelliğine rastlayamadım. Zannımca ayraç olarak kullanılmış ve kitapla temasın bir ödülü olarak, sobaya atılmaktan veya arasına toplu iğne konulup bir köşeye sıkıştırılmaktan kurtulmuştu. Vakıa çocuklardan birinin doğumuna, kızın evlenmesine, oğlanın askere gitmesine, büyük babanın hac yoluna çıkmasına denk gelen takvim yapraklarının saklandığı doğrudur. Ancak kitabın arasındaysalar, kalınan yeri işaretlemek için olduklarını düşünmekte mazuruz. Yalnız ayraçların tek görevi kalınan yeri işaretlemek değildir. Onlar aynı zamanda yarına çıkacağına olan umudun simgesidir.

Bizim çocukluğumuzda ayraç olarak takvim yaprakları kullanılırdı. O dönemlere ait hangi kitabı karıştırsak, arasında sararmış bir takvim yaprağıyla karşılaşmak muhtemeldir. Aslında biz hayta ve özensiz erkek çocukları için sayfaları köşesinden kıvırıvermek en pratik olan yoldu. Her işe zarafet katmasını bilen kızlar ve yazılı her nesneye kutsal kitap muamelesi yapan zevk-i selim sahibi büyükler ise ayraç modasını çok eskilerden başlatmış olmalılar. Muska şeklinde katlanmış, gümüş renkli jelatinli kâğıtlar; aslını kaybetmiş sakız kapları bu modanın aklımda kalan ilk temsilcileri.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Kitaplarla aramda tanışıklık artınca onları kıvırmaya gönlüm elvermez oldu. Bunda onları kendi paramla almaya başlamam etkili olmuş olabilir. İnsanoğlunun para saydığı şeyleri kullanırken daha bir hassas olduğu malumdur. Yıllar boyunca gazetelerden kopardığım biçimsiz parçalar okumalarıma eşlik etti. İşimi görüyorlardı, fazlasını aramadım. Zaman zaman kendimce tasarımlar yapsam da birkaç kitaba dayanamadan ortadan kayboldular. Ne kadar beğenirsem beğeneyim, ayraçlarla, tesbihlerle olduğu gibi, uzun yol arkadaşlığı edemedim. Nişanlımdan aldığım hediyelerden birisi de, galiba bana özel yapılmış, bir ayraçtı. Utanarak itiraf etmeliyim ki onun akıbeti de diğerlerinden farklı olamadı.

İlerleyen yıllarda başıma güzel bir şey geldi. Ağaç yapraklarıyla dostluk kurdum. Bu dostlarımı kitap dostlarımla tanıştırmamla ayraç derdinden kurtuldum. Şimdilerde her kitabın arasına ayrı bir yaprak koyarak okumalarımı sürdürüyorum. Kitap bitince yaprağı son sayfanın arasına yerleştirip onları baş başa bırakıyorum. Bazen yıllar sonra bir kitaba döndüğümde, kuru yaprağın ona dostça sarıldığını görüyorum. Kırılıp ufalansa da, kitabın kolları bırakmıyor onu.

Her zaman mümkün olmuyor ama her kitapla ayrı bir ağacın yaprağını dost yapmayı seviyorum. Bir şiir veya öykü kitabının arasına koyacağım yaprağın daha narin ve nazenin olmasına dikkat ediyorum. Kokusu eksilmemiş bir lavanta çiçeği söz gelimi. Elimdeki akademik bir kitapsa daha iri yaprakları seçiyorum. Örneğin bir çınar yaprağını. Bazı yakınlarım gittikleri yerlerden bana çeşitli bitkilerin yapraklarını getiriyorlar, bayılıyorum. Sararmış ceviz yaprağı, körpe badem yaprağı, yeşil kayısı yaprağı, kibar akasya yaprağı, kızıl sarmaşık yaprağı en çok sevdiklerim arasında. Bu iş her mevsim güzel olsa da güz gelince şölene dönüşüyor.

Bazı kitaplarımın arasına ise hiçbir şey koymadan okurum. Onlarla olan ilişkimizin arasına, ne çeşit olursa olsun, ayraçları sokmam. Öyle satır satır ilerlerim ki onlarda, kaldığım sayfa hep aklımdadır. Hatırlamak için yardımcıya lüzum duymam.

Ben halâ kullanmıyorum ama onlardan bizim evde de var. Hani şu afilli ayraçlardan söz ediyorum. Kitapçıda ilk gördüğümde eşantiyon olarak verildiğini sanmış, parayla satıldığına inanamamıştım. Ayraç dediğin şeyin en fazla hediye edilebileceğini sanıyordum. Takip edemiyorum ancak şimdilerde bu işin bir sektörü olduğunu biliyorum. Bunların çok gönül çelici olanlarını, başlı başına bir sanat eserine dönüşenlerini gördüm.

Methiyeler dizdik diye ayracın sanata dönüşmesinin günümüzde gerçekleştiği sanılmamalıdır. Onun tarihi, benim tespit edemeyeceğim kadar eskilere dayanır. Fakat o zamanlarda kitaptan ayrı düşünülmemiştir. Şimdilerde daha çok Kur’an-ı Kerimlerde gördüğümüz şekliyle; ciltlenmiş olan kitabın ön tarafını muhafaza eden sertab’ın ucunda, ekseriyetle üç köşeli olan ve okunan yere konulan bir kısım vardır. Buna mikleb denir. Kitabın kapağındaki desenler, küçültülmüş haliyle mikleb’de de bulunur. İç kapakta oyma sanatı varsa mikleb’de de aynısı görülür.

Mücellidlerin hünerli ellerinden çıkan miklebler hatıra düşünce, insanın “modern” ayraçlara gönül indiresi gelmiyor. Ancak onları alanlara, kullananlara, hediye için tercih edenlere bir sözüm yok; Allah zihin açıklığı versin. Umarım onlar da, İnstagram hesaplarında görüldüğü şekliyle, kahveye özenip kitabı yanlarına meze etmezler.

Netice itibariyle kitap asıl’dır, ayraç fer; arz ederim.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin