Avrupa’da demokrasi tehlikede mi?

HABER-İNCELEME | ERSAN KIRLI-ENSAR NUR, BRÜKSEL, STRAZBURG TR724

Yükselen aşırı sağ, başta AfD’nin oy oranının yüzde 20’lerin üstüne çıkmasıyle Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde demokrasinin geleceği tehlikede mi sorusunun sorulmasına sebep oluyor. The Guardian gazetesi Amsterdam üniversitesinde yapılan bir araştırmanın sonuçlarını yayınladı.

Yapılan araştırma Avrupalı seçmenin neredeyse üçte birinin popülist, aşırı sağ ya da aşırı sol partilere oy verdiğini ortaya koyuyor. Geçen yıl yapılan seçimlerde Avrupalı seçmenlerin yüzde 32’si oylarını anti sistem, düzen dışı partilere verdi. Bu oran 2000’lerin başında yüzde 20, 1990’ların başında ise sadece yüzde 12’ydi. Avrupa’daki popülist, sistem dışı partiler son 30 yılda oy oranlarını iki kattan daha fazla artırmış durumda öyle ki Almanya’da 2019’da yüzde 10’u zor geçen AfD’nin bugün oy oranının yüzde 22 civarında olduğu tahmin ediliyor. Ana akım partiler oy kaybederken düzen karşıtı özellikle de aşırı sağ partiler seçmen tabanlarını genişletmeye devam ediyor.

Peki bu populist, sistem dışı partiler demokrasi için neden tehlikeli?

Sistem dışı bu partiler öncelikle toplumu kutuplaştırmaktan nemalanırken iktidara geldikten sonra da demokratik normları alt üst edebiliyorlar. Çoğulcu demokrasiye karşı oldukları için azınlıklıkları hedef alıyor, yargı ve medyayı ciddi anlamda erozyana uğratabiliyorlar. Avrupa’da Polonya ve Macaristan bunun onemli örnekleri.

İnsanlara neden sistem dışı partilere yöneliyor

Avrupa’da seçmenin bu partilere yönelmesinin en başta gelen sebebi göçmen krizi. Bir diğer sebep ise toplumdaki ekonomik problemler. Ayrıca ana akım partilerin toplum gerçeklerine yabancılaşması, insanların taleplerine, sorunlarına yeterli çözüm üretemede başarısız olmaları seçmeni bu populist partilere oy vermeye itebiliyor.

Asıl tehlike merkez partilerin radikalleşmesi mi? 

Yapılan araştırma başka bir tehlikeye daha dikkat çekiyor. Sistem dışı partilerin oylarını artırmasıyla ana akım partiler göçmenler gibi bazı konularda radikalleşebiliyor, yani ana akım merkez partiler aşırı sağ partilerin politikalarını benimseyebiliyor.

Bu durumun Almanya, Hollanda, Belçika gibi ülkelerde ‘cordon sanitaire’ olarak isimlendirilen güvenlik kordonunun yok olmasına sebep olabileceği ve demokrasiyi erozyona uğratabileceği yorumları yapılıyor. ‘Cordon sanitaire’, ana akım partilerin çoğulcu demokrasiye karşı olan sistem dışı partilerle çalışmayı, işbirliği yapmayı reddetmesi anlamına geliyor.

Aşırı sağın oylarının yükselmesi ve merkez partilerin kaybettikleri bu seçmeni geri kazanma umudu ile bazı konularda radikalleşmesinin güvenlik duvarının yıkılmasına yol açabileceği ve sistem dışı partilerin demokrasiye zarar verebileceği endişesi liberal demokrasinin zarar görmesini istemeyen Avrupalıları rahatsız ediyor.

Diğer taraftan bazı siyaset bilimciler bu sistem dışı partilerin tamamen dışlanmasının doğru olmadığını, bazı konularda ilişkiler kurarak sorumluluk almaya itilmeleri gerektiğini savunuyor. Böylelikle bu partilerin daha az radikalleşecekleri ve protesto oylarında da etkisiyle oy oranlarının düşebileceği ifade ediliyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin