Avrupa ülkeleriyle ilişkilerde yumuşama mı?

Fotoğraf | AFP

HABER-YORUM | KEMAL AY

Türkiye ile Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkiye dair kimle konuşsam, aşağı yukarı aynı cevabı alıyorum: Avrupalı liderler Türkiye ile ekonomik bağları koparmak istemiyor, Suriyeli mültecilerle ilgili anlaşmadan memnunlar.

HOŞ TUTMAK İÇİN ATILAN ADIMLAR

Buna rağmen Türkiye ara ara bazı adımlar atıyor. Uyguladığı rehine diplomasisini devreye sokuyor. Die Welt’in Türkiye temsilcisi Deniz Yücel’in önce tutukluluğunun devamı kararı verip iki gün sonra özel uçakla Almanya’ya iade edilmesi, böyle bir hamlenin tezahürüydü. Almanya ile nasıl pazarlıkların döndüğü konusunda bazı bilgi kırıntıları var. Bazı Avrupalı siyasetçilere göre bu kararın arkasında Merkel’in Eylül ayından itibaren uyguladığı adı konmamış ambargonun payı büyük. Erdoğan, ilişkileri yumuşatma adına hem Deniz Yücel’i serbest bıraktı, hem de Almanya ile yeni silah anlaşmaları yaptı. Daha önce de Fransa ile benzer bir yöntem izlemişti. Hem Fransız gazeteci serbest kalmış, hem de Fransa ile silah anlaşması yapılmıştı.

Geçtiğimiz hafta Cumhuriyet davasında tutuklu bulunan gazeteciler Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın serbest bırakılmasını da diplomatik gelişmelere bağlayan yorumcular var. Bu kararın, 26 Mart’ta Bulgaristan’ın Varna şehrinde Avrupalı liderler ile Erdoğan arasında gerçekleştirilecek zirveden önce gelmesi, sürpriz olmadı.

ERDOĞAN’IN KOZLARI

Avrupa’ya karşı Erdoğan’ın kozları belli. Ekonomik bağların tamamen koparılması, Avrupa’daki liberal siyasetçilerin işine gelmiyor. Suriyeli mülteciler meselesi de aynı şekilde Avrupa’da siyaseti değiştirebilecek bir etkiye sahip. Bunların yanı sıra Avrupa’daki Erdoğan yanlısı Türk nüfus, Avrupalı siyasetçilerin kafalarını karıştıran bir etken. Sadece bu nüfusun oy eğiliminden değil, radikalleşmesinden de çekiniliyor. Türkiye’nin buradaki nüfusu kullanarak istihbarat operasyonları yapabileceğinden endişe ediliyor. Bazı Türklerin doğrudan IŞİD ya da El Kaide gibi örgütlerle temasa geçebileceği öngörülüyor.

Avrupa’da yaşayan Türklerde giderek artan Batı değerleri karşıtlığı da, üzerinde durulması gereken bir konu. Sadece Türk televizyonları seyredip Erdoğan’ın konuşmalarını dikkate alan birkaç milyonluk bir nüfustan bahsediyoruz. Avrupalı siyasetçiler bu insanlara ulaşamamaktan yakınıyor. Diğer yandan siyasette yükselen popülizmin etkisi de artıyor.

GERİLİM VE REHİNE STRATEJİLERİ

Buna karşılık Avrupa’nın elinde Erdoğan’ı etkileyebilecek tek araç, ekonomik yaptırımlar. Kısa vadeli çeşitli oyunlar kurarak Erdoğan’a bazı hamleleri yaptırmak mümkün. Ancak bu durumun da şöyle bir ikilemi var: Erdoğan rehine diplomasisinde mutlak kazanan çünkü onunla masaya oturan Avrupalı liderler kendi değerlerini aşındırırken, onları masaya oturmaya zorlayan Erdoğan kendi tabanında prim kazanıyor. Türkiye yarı-kapalı bir toplum hâline geldiği için de yapılan bu pazarlıkların etkilerinin ne olacağı ancak iş işten geçtikten sonra anlaşılacak durumda.

Yine de Erdoğan bu gerilim oyununu sevdiği için, bir yerdeki krizi aşağıya çekiyor görünürken, diğer tarafta yeni bir kriz yaratmayı tercih ediyor. Yunanistan’la başlatılan kriz diplomasisi, yakınlarda iki Yunan askerin tutuklanmasıyla rehine diplomasisine dönüştü. Yunanistan’ın 15 Temmuz sonrası buraya sığınan askerleri Türkiye’ye iade etmeye yanaşmaması bu diplomasinin amacını ortaya koyuyor. Erdoğan’ın 2019’daki seçimler öncesinde ya 15 Temmuz’la ilgili birilerini Türkiye’ye getirmek ya da Salih Müslim gibi ‘öcülerden’ birini yakalatmak gibi projeleri olduğu sık sık dile getiriliyor.

AVRUPA’NIN İMKÂNI ÇOK

Peki, Avrupa ne yapabilir? Öncelikle şunu görmeleri gerekiyor: Erdoğan, Türkiye’de sivil toplumun altını oyuyor. Bu, sadece Erdoğan döneminin değil sonrasında oluşabilecek yeni bir siyasi durumun da sorunlara gebe olduğu anlamına geliyor. Yavaş yavaş zehirlenen atmosfer, Türkiye’nin gelecekteki on yıllarının da çalkantılarla geçebileceği izlenimi veriyor. Bu çalkantıların sadece bölgeyi değil Avrupa’yı da etkileyebileceği görülmeli.

Bunun engellenebilmesi için Avrupa’nın Türkiye’deki durumu ciddiyetle ele alması önemli. Madem Erdoğan’la yapılan Suriyeli mülteciler anlaşması bu çıkmazın öncelikli müsebbibi, en azından bu anlaşmanın ‘zekatı’ nispetinde hamleler yaparak Türkiye’de daralan, nefes alamayan muhalif hareketlerin desteklenmesi, güçlendirilmesi konusunda adımlar atılabilir. Meseleyi mağduriyet çerçevesinden çıkarıp Sovyetler Birliği zamanında olduğu gibi Türkiyeli muhaliflerin seslerinin daha fazla duyulması için çalışılabilir. Eğer 16 Nisan referandumuna bakıp 2019’daki başkanlık seçiminde muhalefetin bir şansı olduğu düşünülüyorsa, Türkiye’de bugüne kadar olup bitenlerden pek bir şey anlaşılmamış demektir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin