Asenalıktan merkez sağa yürüyen lider Meral Akşener

PORTRE | MUHSİN AHMET KARABAY

Meral Akşener, siyasette parti liderliğine tırnaklarıyla kazıyarak gelen bir isim. Hazır bir mirasa konmadı, siyasette bulunduğu her yere tırnaklarıyla kazıyarak geldi. Politik yolculuğu, asenalıktan merkez sağın merkezine oldu. Meral Akşener’in akademisyenlikle başlayan ve farklı partilerde siyaset yaptıktan sonra İYİ Parti Genel Başkanlığında noktalanan yolculuğuna birlikte göz atalım.

Meral Akşener, evleninceye kadar aileden gelen “Gürer” soyadını taşıdı. 18 Temmuz 1956’da, kamuda muhasebeci olarak çalışan Tahir Ömer ve Sıdıka Gürer’in dördüncü çocukları olarak dünyaya geldi.

İlkokulu doğduğu İzmit’e bağlı Gündoğdu köyünde bitirdi. Ortaokula ilk yıl köyden gidip geldi. Kızının günlük bu yolculuğu yapmasına gönlü elvermeyen baba Tahir Ömer, ikinci yıl ailesini şehir merkezine taşıdı. Meral, liseyi Bursa Öğretmen Okulu’nda yatılı olarak okudu.

Liseli Meral, okul yıllarında masa tenisi, halk oyunları oynadı. Arkadaşları farklı konulardaki bilgi birikiminden dolayı “Ayaklı Kütüphane” adını taktılar.

Siyaset filizi bu yıllarda içinde yeşermeye başladı. İdolü ise o yıllarda İzmit’te belediye başkanlığı yapan ve bir trafik kazasında hayatını kaybeden Leyla Atakan idi. Aslında o yıllarda Leyla Atakan okuyan her İzmitli kızın idolü idi. Genç Meral’in siyasetteki hayali de İzmit’e belediye başkanı olmaktı.

Genç Meral’in ailesinde siyasetin farklı renkleri vardı. Abisi Nihat Gürer, MHP’nin İzmit İl Başkanıydı, bu görevini de 1980 ihtilaline kadar sürdürdü. Annesi Demokrat Parti geleneğinden, babasıysa CHP kökenliydi.

Nihat Gürer hayatını kaybetti

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü öğrencisiyken komşusu Tuncer Akşener ile aralarında gönül bağı oluştu. Arkadaşlıkları siyasi bir tartışmayla başladı. ODTÜ’de mühendislik okuyan Tuncer, o yıllarda hızlı bir solcuydu.

O yıllarda Tuncer, müstakbel eşine birbirinden güzel aşk mektupları ve şiirler yazıyor, Üniversiteli Meral ise ona solcuların en kızdığı isimlerden olan Mehmet Akif’in Safahat’ını ve Necip Fazıl’ın kitaplarını gönderiyordu. Dahası öğrenciyken nişanlanma düşüncelerini ailelerine açtıklarında iki taraftan da “hayır” cevabı geldi. Bunun üzerine ikisi de ailelerini protestoya girişti. Meral sofraya küstü, Tuncer ise epey bir süre evi terk edip izini kaybettirdi.

Bu evlilik için Genç Meral bayağı bir emek harcadı. Çift, 1980’de nikah masasına oturduklarında Tuncer artık solcu değildi.

Meral Akşener, Marmara Üniversitesinde sosyal bilimler alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. 1982’de Yıldız Teknik Üniversitesi Kocaeli Mühendislik Fakültesinde akademisyen olarak göreve başladı ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı görevinde bulundu.

Turgut Özal’ın vefatı üzerine Süleyman Demirel’in köşke çıkmasıyla boş kalan DYP Genel Başkanlığı koltuğuna Tansu Çiller oturduktan kısa bir süre sonra, Meral Akşener’e adaylık teklifinde bulundu. Çiller, Akşener’e DYP’nin Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olmasını istedi.

Çocukluğunun hayalini gerçekleştirme yolunda önünde bir fırsat vardı. Ülkücü Meral Akşener, MHP lideri Alparslan Türkeş’ten izin alarak DYP’den aday oldu. Akşener 27 Mart 1994 seçimlerinde belediye başkanı seçilemedi ama Tansu Çiller, ona 1995’te milletvekilliği olma imkanı sundu. Akşener, Çiller’in politikada kendisinin öğretmeni olduğunu söyledi.

İkisinin de ortak özelliği akademisyenliği bırakıp siyasete girmiş olmalarıydı. Ancak, Çiller DYP’nin başına Demirel’in davetiyle paraşütle indi, Meral Akşener, lise yıllarından itibaren siyasetin içinde yer alıp ilerledi.

24 Aralık 1995 seçimlerinde DYP İstanbul milletvekili olarak Meclis’e giren Meral Akşener, ilk zamanlar ön planda olmamaya gayret etti. 3 Kasım 1996’da yaşanan Susurluk Kazası, pek çok şeyi değiştirdiği gibi Akşener’in hayatında de yeni bir perde araladı.

Susurluk Kazasıyla ortaya saçılan kirli ilişkilerin ardından Mehmet Ağar, İçişleri Bakanlığı koltuğundan istifa etmek durumunda kaldı. Necmettin Erbakan başkanlığında kurulan Refahyol hükümetinde Başbakan Yardımcısı olan Tansu Çiller, İçişleri Bakanlığı koltuğunu Meral Akşener’e verdi.

Refahyol hükümetinin bazı icraatları başta askerler olmak üzere toplumun bazı kesimlerini rahatsız etti. “Zinde kuvvetler” olarak bilinen kesimler, Refahyol hükümetini düşürmek için harekete geçti. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in başkanlığında 28 Şubat 1997’de toplanan Milli Güvenlik Kurulu, doğrudan iktidarı hedef alan “muhtıra niteliğinde” bir bildiri yayınladı.

Meral Akşener, İçişleri Bakanı olarak bu bildirinin altında kendisinin de imzası bulunduğunu ve alınan kararların uygulanacağını söyledi.

Akşener, bildiriyi kendisin imzaladığını açıkladı. Ancak aynı bildirinin altında Başbakan olarak Necmettin Erbakan’ın imzasının olduğu hep gizlenmeye çalışıldı.

Asker, Refahyol hükümetini kendi düşürmek istemedi. Bunun yerine toplumun farklı kesimlerinin görev üstlenmesini bekledi. Askerler, farklı kesimlerin temsilcilerini toplayıp brifingler vermeye başladı. Hakim ve savcılara da brifing verildikten sonra valilere de brifing verileceği ilan edildi. Akşener, tavrını net ortaya koydu ve askerin vereceği brifinge gidecek olan valileri açığa alacağını duyurdu.

Akşener’in 28 Şubat belgesine imza koyduğunu ve uygulanacağını söylemesi, sonradan muhalifleri tarafından hep aleyhine kullanıldı. Ancak, hiçbir valinin o brifinge gitmemesini sağlayan ismin Akşener olduğu hatırlanmak istenmedi..

Bütün bakanlıkların bürokratları brifinglere katılırken, Akşener’in valileri göndermeyişi askerler arasında büyük öfkeye neden oldu. Akşener’in komutanların telefonlarını dinlettiği yolunda iddialar ortaya atıldı ve hıyanet-i vataniyeden yargılanacağı bilgisi el altından yayıldı. Dahası, bir komutan “Gelip İçişleri Bakanlığı önünde Akşener’i yağlı kazığa oturtacaklarını” söyledi.

Bu komutanın ismi kamuoyunda uzun süre yanlış olarak dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir olarak konuşuldu. Ancak Akşener, bu ifadeleri kullanan generalin kim olduğunu biliyordu ve bu ismi kamuoyuna açıklayacağını belirterek Cumhurbaşkanı Demirel’e şikayet etti. Demirel, gerilimin daha da tırmanacağını öne sürerek bu ismin açıklamamasını istedi.

Bu çirkin ifadenin sahibi Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı Orgenaral Çetin Saner idi. Emekli general Saner, yıllar sonra Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 28 Şubat davasının duruşmasında, Meral Akşener’den özür diledi.

AKŞENER’İN YOLU AK PARTİ İLE KESİŞTİ

Meral Akşener, Refahyol hükümetinin yıkılmasından sonra bir süre parti içinde sessizliğe büründü. Refah Partisi’nin 16 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasından sonra Milli Görüş hareketi ikiye bölündü. Kurulan Fazilet Partisi’nde “Gelenekçiler” diye bilinen grup, Refah Partisi çizgisini yürütmek isterken, kamuoyunda “Yenilikçiler” diye adlandırılanlar ise partide kan ve yöntem değişimini savundular.

Yenilikçiler, Fazilet Partisinden saf dışı edilince yeni bir parti arayışına girdiler. Abdullah Gül, Abdullatif Şener, Bülent Arınç ve Tayyip Erdoğan bu hareketin öne çıkan isimleri oldu. Yeni  partinin kurucu isimleri, Meral Akşener ile de temasa geçerek partilerinde yer almasını istediler.

4 bomba Abdullah Gül iddiası! Gül ile Akşener...

Yeni bir parti çatısı oluşturmak isteyenler için “dışarıdan bir isim” olan Akşener’in katılımı çok önemliydi. 4 Temmuz 2001’de DYP’den istifa ederek bu harekete katıldı. Ancak, başta ortaya konulan ilkelere daha parti kurulmadan uyulmadığı gerekçesiyle yeni oluşumdan ayrıldığını duyurdu.

Meral Akşener, 7 yıl önce Türkeş’ten izin alarak ayrıldığı MHP’ye 3 Kasım 2001’de geri döndü. 3 Kasım 2002 seçimlerinde MHP’nin baraj altında kalmasıyla parlamento dışı kalan Akşener, 2007 Genel Seçimlerinde MHP İstanbul milletvekili seçildi. Yeni Meclis’te Başkanvekilliğine getirildi.

Akşener’in Başkanvekili olarak Meclis’i yönetmesi hep sıcak sahnelerin yaşanmasına sebep oldu. Meclisi kimi zaman beden dilini, kimi zaman espri yeteneğini kullanarak gergin oturumları yönetmeyi başardı.

Ne var ki Akşener’in parti içinde parlayan yıldızı, MHP Genel Merkezini rahatsız etti. Yaptığı bazı açıklamalar bahane edilerek 1 Kasım 2015 seçimlerinde milletvekili adaylığı MHP lideri tarafından veto edildi.

Akşener’in siyasi hayatında dönüm noktası olan tarihlerden birisi de hakkında atılan bir iftira oldu. Eğer 2015’te kendisine yönelik o iğrenç iftira olmasaydı, bir daha aday olmayı düşünmüyordu. Dahası bu fikrini çevresindekilerle de paylaşmıştı. Peki Akşener’i bu kadar etkileyen iftira neydi?

7 Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 16.3 oy alan MHP’nin oyları, 1 Kasım’da yüzde 11.9’a geriledi. Bu gelişme üzerine Akşener, MHP’nin HDP’nin de altına düşmesine neden olan bu erimenin sebeplerini sorgulamaya başladı.

Olağanüstü kurultay talebinde bulunan Akşener, “Üzerime düşen her görevi yapmaya hazırım” diyerek genel başkan adayı olabileceğinin de sinyalini verdi. MHP’nin kurultayı yargıya taşındı ve 15 Mayıs 2016’da kurultayın yapılacağı duyuruldu.

Bu kurultaya ilişkin konuşması, ileride manipüle edilerek yıllar sonra yaşanacak 15 Temmuz için söylenmiş gibi servis edilmeye çalışıldı.

Oysa Akşener’in sözünü ettiği “ayın 15’i” başka bir tarihti.

MHP yönetimi, başka bir mahkemeden aleyhte karar çıkarıp 15 Mayıs’ta yapılacak olağanüstü kurultayı engelledi. 4 genel başkan adayı Sinan Ogan, Ümit Özdağ, Koray Aydın ve Meral Akşener, kurultayın yapılacağı binaya bile yaklaştırılmadı. Adayların hazırladığı ortak bildiriyi partinin eski Grup Başkanvekili Yusuf Hallaçoğlu okudu.

Akşener, MHP liderliğine aday olduğu dönemde gittiği yerlerde “Başbakan Meral” diye karşılandı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, olağan kurultayın planlandığı gibi 18 Mart 2018’de yapılacağını duyurdu ve genel başkanlık hevesinde olanlara partiyi teslim etmeyeceklerini söyledi.

Akşener, 8 Eylül 2016’da MHP’den ihraç edildi. Partiden uzaklaştırıldı ama MHP yönetiminin Akşener’e olan öfkesi bitmek bilmedi. “Hareketin lideri Devlet Bahçeli” sloganları atan bir grup, Akşener’in Üsküdar’daki evini bastı.

Akşener, evini basma olayıyla ilgili gazetecilere bilgi verirken MHP lideri Bahçeli’ye ağır göndermelerde bulundu.

MHP’de liderlik yolu kapandığı gibi partiden de atılan Meral Akşener, birlikte hareket ettiği isimlerle yeni bir parti kurdu. İYİ Parti’nin kuruluş dilekçesi, 25 Ekim 2017’de İçişleri Bakanlığına verildi. Akşener, partinin ilk genel başkanı oldu. Sahneye çıktığında mesajını o bildik adrese gönderdi.

24 Haziran’da yapılacağı duyurulan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimlerine İYİ Parti’nin katılıp katılamayacağı yolunda başlatılan tartışmalar üzerine, grup kuracak sayıda milletvekiline sahip olmak için CHP’den ödünç vekil transfer etti. Bu sayede seçime katılmayı garantilemiş oldu. Partisinin cumhurbaşkanı adayı olmak için 4 Mayıs’ta 100 binden fazla imza ile başvuruda bulundu ve meydanlara çıktı.

Akşener, cumhurbaşkanı adayı olarak yüzde 12 oy aldı. Bu oy oranı İYİ Parti yönetiminin, 31 Mart 2019’da yapılacak yerel seçimlerine büyük moralle hazırlanmasını sağladı. Partinin Teşkilat Başkanı Koray Aydın, işbirliği yapılması halinde AK Parti’den alınabilecek yerleşim merkezleriyle ilgili hazırladığı çalışmayı CHP’ye sundu.

Bu işbirliği Millet İttifakı’nın seçimlerde güç birliği yapmasının yolunu açtı. Bu ittifak sayesinde İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi önemli merkezleri Millet İttifakı adayları kazandı.

Seçim kampanyası sırasında Tayyip Erdoğan’ın İYİ Parti liderinin cezaevine gireceğini dillendirmesi üzerine Meral Akşener, Manisa’da kürsüye bir çantayla çıktı ve o çantanın ne olduğunu anlattı.

İYİ Parti bu seçimlerde il bazında bir belediye başkanlığı kazanamadı ama aldığı oy oranı ile üçüncü parti oldu. Yapılan hemen bütün anketlerde oy oranını en çok artıran parti Meral Akşener liderliğindeki İYİ Parti olduğu görüldü.

İYİ Parti oylarını istikrarlı bir şekilde artırarak yolunda ilerlerken, rakiplerinden iki farklı eleştiri yöneltildi. Aslında taban tabana zıt olan bu iki iddianın muhatabı da İYİ Parti. Bir iddiaya göre İYİ Parti, MHP’nin yeni versiyonu, diğer iddiaya göre ise ülkücüler İYİ Parti’den tasfiye edildi.

Peki Meral Akşener, İYİ Parti’yi nasıl bir yerde konumlandırdı.

Akşener, başlarda AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı şapkalarını birlikte taşıyan Tayyip Erdoğan tarafından dikkate alınmadı. İYİ Parti’nin en çok oyu AK Parti’den alarak büyümesinin ortaya çıkması üzerine okların hedefi oldu. Sık sık AK Partili trollerin çirkin iftiralarıyla karşılaştı. Erdoğan’ın hapse girdiği dönemde, Emine Erdoğan ile ilgili bir hatırasını ilk kez katıldığı televizyon programında paylaştı.

İYİ Parti Akşener liderliğinde yol alırken, içinden çıkıp geldiği MHP’nin Genel Başkanı, her türlü ağır sözü ettiği isme her fırsatta evine dön çağrısı yapar oldu.

Meral Akşener, İYİ Parti’yi merkez sağda bir kulvara yerleştirirken, eski partisiyle söz düellosuna girmekten çekinmiyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Detaylı, bilgi dolu yazı için teşekkürler. Karabay’ın yazılarını genelde beğenmem ama bu güzeldi bence. Kastım yazım yöntemi ve bilgi hacmi yönüyle elbette. Akşener hakkındaki değerlendirmeleri isteyen istediği gibi anlar, yorumlar, destekler veya desteklemez.
    Fakat bir yanlışlığı düzeltmek lazım. Akşener, hakkında “O kadını yağlı kazığa oturturum” şeklindeki insanlık dışı ifadeyi kullanan, evet Çetin Saner idi. Ama kullandığı söylenen -daha doğrusu yanlış bilinen- kişi Çevik Bir değil Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak’tı. Gel gelelim bu bilgi yanlışlığı bir gerçeği değiştirmez: Yazıda adı geçen ve geçmeyen dönemin benzer konumdaki tiplerin hepsi aynı lacivertin tonuydu. Herbirinin bu kamuoyuna yansıyan meşhur ve menhus ifadeden çok daha rezillerini söylediğinden emin olabiliriz.

  2. Bir not daha: Yazının giriş paragrafında Akşener’in siyasi yolculuğunda İyi Parti Genel Başkanlığı aşaması, ‘noktalanmak’ diye ifade edilmiş. Ama yolculuğu henüz noktalanmadı devam ediyor. Belki ‘İyi Parti Genel Başkanlığı’na ‘ulaşan’ veya ‘uzanan’ demek daha doğruydu, kanaatindeyim.

  3. Yazıdan şunu çıkaramadım. Mhp li ülkücüler ile iyi partili ülkücüler arasındaki fark ne? Yani iyi partili ülkücüler mhp li ülkücü iken ne oldu da ayrıştılar? Bu ayrı parti kurmaktan farklı olarak ayrışmanın başka nedenleri nelerdir? Yani iyi partili bir ülkücü ile mhp li ülkücü arasındaki farklar nelerdir? İslamcılar ile işbirliği yapmak istememeleri mi? Peki mhp nin islamcılarla işbirliğini nasıl açıklayacağız? Ayrım şöyle mi? İslamcılarla işbirliği yapan ülkücüler ile islamcılarla işbirliği yapmayan ülkücüler mi aralarındaki ayrışmayı sağlıyor. Mhp li ülkücüler ümmetçiler ile normalde kavgalı idi. Yani ideolojik olarak düşmandı. Yani o zamanlar ki mhp li ülkücüler ile iyi partili ülkücüler aynıydı. Aslında iyi partili ülkücüler yine de akrabalık bağı nedeniyle mhp li ülkücülerden tam kopamamışlar. Mhp li ülkücüler ümmetçilere açıktan destek verirken iyi partili ülkücüler de mhp li ülkücülere ve ümmetçilere seçim gecesi ortadan kaybolarak yada hatalı pusulalara itiraz etmeyerek gizliden destek veriyorlar. Bu ayrışmayı ülkücülüğün rengi olarak mı okuyacağız. Belli ki mhp son misyonunu yerine getiriyor. Bu misyon onun genetik kodları ile zıt olduğundan onun yerine yenisini kurdurdular. Yani milliyetçi söylemi devam ettirecek bu alanda boşluk bırakmayacak yeni bir parti. Hemde iktidarda yıpranmayan bir milliyetçi muhalefet partisi. Birisi ölürken diğerini doğurtuyorlar. Süreklilik esastır. Meydanı boş bırakırlarsa yeni muhsinler bu boşluğu doldurabilir. O yüzden milliyetçi duygulara hitap eden partiler aksatılmaya gelmez. Yeri geldi mi en çok onlardan ses gelmeli. İnsanların genetik kodlarına karar girmeliler. Eğer milliyetçilik gerektiren bir duygu yaşanacaksa adres belli olmalı ve bu adres dışında alternatif olmamalıdır. Milliyetçilik tekel altına alınmalı ve ipotek ettirilmelidir. İnsanların milliyetçi duyguları yönlendirilmeli, neyi ne kadar düşünmeleri gerektiği, neyi düşünmemeleri gerektiği, kimin düşman olduğu kimin dost olduğu belirlenmelidir. Milliyetçiliğin sınırları çizilmelidir, heykeli yapılmalıdır. O heykel dışında milliyetçilik olamaz. Heykel çok düşünmemelidir. Çok sorgulamamılıdır. O heykeli temsilen parti görev almaktadır yani rol kapmaktadır. Bunu sorgulayan cia ajanıdır. Sen bizim putlara laf mı ediyorsun, hainsin. Bir duygu, düşünceye tek adamla yönetilen parti elbisesi giydiriliyor. Duygu ve düşünceler felç ediliyor ve beyin merkezini ele geçiren bir avuç partili duygu ve düşüncelere yön vermeye başlıyor. Düşünce özgürlüğünün neden türkiyeye gelmediğinin en net delillerinden biri budur. Üniversiteler serbest düşüncenin merkezleridir. Onlara da yök kıyafeti giydirip duygu ve düşünceler devre dışı bırakılmakta ve minimize edilmektedir. Yani ruhsuz hocalar batıdan seçerek aldıkları yayınları papağan gibi tekrarlamaktadır. Çünkü düşünce vesayet altında, hocalar rehin. Ne olup bittiğini bu şekilde ortaya koymak olanaksızlaşmış. O yüzden insanlar kör topal bırakılıyorlar. Belki benim milliyetçi duygum ortaasyaya, balkanlara iletişim kurmayı gerektirecek. İşte bu gerçek bir milliyetçilik yada başka bir duygudur. Bu duygu yerine paralelini getiriyorlar ve gerçeğini saf dışı bırakıyorlar. O yüzden paralel milliyetçilerin sesi çok çıkar. Çünkü gerçek duyguları bastırmaya çalışmakta ve çok bağırarak sanki haklıymış pozisyona girmektedir. Bunlar sadece bağırırlar. Şehit gelince ilk bunlar bağırır ve bütün süreci kendi kontrollerine alırlar. Mesela filistinde bir olay olduğunda tayyip israil bir terör devletidir diyerek sanki en çok bu olaya kendisi kızmış gibi gösterir. Halbuki bu bağırmaları dışında hiç birşey yapmazlar.

  4. Yazar Bey yabancı ve Kürt düşmanlığı üzerine kurulmuş bir partinin liderini sanki muhafazakar bir demokratmis gibi neden övme derdinde anlamak mümkün değil. İyi parti merkez siyaset yapmıyor, iyi partinin politikası mhpnin 2015teki 2. seçim önceki hali. Kuru bayat milliyetçi boş sloganlarla oy topluyor. Tamamen hamasi bir politika yürütüyor. Aksenerin merkez sağda konumlandirilabilecegine dair tek emare yok. Daha seküler bir MHPyi idare ediyor o kdr.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin