Anneni mi babanı mı seviyorsun?

Her şey başlıktaki bu soru ile başladı. İlla birini seçmeliydik. İkisi dersen kabul görmez, fark etmez dersen karakterin sorgulanır. Seçe seçe geldik bu yaşlara. O seçkileri siz de biliyorsunuz. İşte bir kaçı:

Ankara mı İstanbul mu?

Herkesin düşüncesi farklı tabii ki ama Yahya Kemal “Ankara’nın en güzel yanı İstanbul’a dönüşü” demiş. İstanbul’da yaşayanlar her ne kadar bürokrasisine ve durağanlığına vurgu yaparak “Ankara’da nasıl yaşanır anlamıyorum” dese de Ankaralıların da aynı soruyu İstanbul’da yaşayanlar için sorduğunu unutmamak lazım.

Çok gezen mi, bilir çok okuyan mı?

Dünyanın doğup büyüdüğü çevreyle, tanıdığı insanlarla kısıtlı olmadığını bilen, başka âlemlere açılma telaşındaki insanların sorusudur bu? Ne yapsa ne etse daha çok bilir? Ama yine de bu soruya en güzel cevabı Barış Manço vermiş: “Gezerken okuyan bilir.”

Mac mi, Windows mu?

iPhone mu Samsung mu diye de sorabiliriz soruyu. Zaten ‘o benim tasarımımı kopya ediyor, hayır benim ekran daha büyüktü’ filan derken hepten birbirlerine benzemeye başladılar. Galiba sorunun cevabı ‘fark etmez’ ya da ucuz olan kazansın.

Kahve mi, çay mı?

‘Çay veren adam kötü olur mu hiç?’ diyordu efsane dizi Leyla ile Mecnun’un İsmail abisi. Ama kahvenin de 40 yıl hatırı vardı. Ülkelerin kültürü hakkında en hızlı kanıya belki de yedikleri ve içtikleriyle ulaşırsınız. Bir yaşam felsefesidir kimine göre çay. Muhabbete eşlik eder bardağın kenarına çarpan kaşık sesi. Kahve erken kalkan ve geç yatanlar için vazgeçilmez. Sabahları çoğunluğumuz güne çaylı bir kahvaltıyla başlasak da kahvesiz yapamayanların sayısı da gittikçe artıyor.

BMW mi, Mercedes mi?

‘Mercedes sağlam araba ama…” derken birisi çıkıverir “O kadar paran varsa BMW al hem sportif çizgileri var” der. Gençlerin, kendini genç hissedenlerin tercihi BMW olurken orta yaş sonrasının tercihi Mercedes. Arabayı kendisine alanlar BMW’ci olurken, başkalarına göstermek isteyenler Mercedes’cidir.

Sayısal mı, sözel mi?

Hayal ettiğini bulamayanlar için idealleri kenara koyup çok yönlü olmaya, bazen de vardığı yere inanamayıp ‘Son pişmanlık neye yarar’ eşliğinde dönecek köşe aramaya itecek kadar hayata etki etmiş bir sorudur bu.

Dış güzellik mi iç güzellik mi?

İçinin güzelliği dışına vuranlar haricinde, bizleri içinden çıkılamayan tartışmalara sürükleyen başka bir konu da bu. ‘Benim için önemli olan iç güzelliği’ diyenlere inanmamak saf durumuna düşmemek adına mühim. Tabii bir de ‘Güzelliğin on par etmez, bu bendeki aşk olmasa’ diyen Âşık Veysel var.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin