Almanya’nın Rusya’ya yönelik ‘Doğu Politikası‘ sona mı erdi?

HABER ANALİZ | CUMALİ ÖNAL 

Almanya’nın çatışma yerine “özel ilişki” diplomasisi ve ekonomik güçlü ilişkilere odaklı tarihi Rusya politikası, Moskova‘nın Ukrayna işgaliyle büyük bir darbe aldı.

Üstelik bu köklü politika değişikliği selefi Angela Merkel gibi Rusya ile 1970’li yıllarda Willy Brandt’ın başlattığı Ostpolitik’in (Doğu Politikası) devamından yana olan çiçeği burnunda Başbakan Olaf Scholz tarafından gerçekleştirildi.

Scholz, ABD’nin sabık başkanı Donald Trump’ın dahi Merkel’e zaman zaman sert çıkarak iptal ettirmekte başarısız olduğu Kuzey Akım-2 projesini (projenin ana hissedarı Rus Gazprom şirketi) askıya almakla kalmadı, Almanya’nın savunma harcamalarını NATO standardı olan yüzde 2’ye çıkarmayı, ayrıca savunmaya ek 100 milyar Euro aktarmayı da onayladı.

24 Şubat’ta Ukrayna’ya yönelik başlayan Rus işgalinden hemen sonra Twitter’dan paylaşım yapan Scholz, “Durum ciddi. Avrupa’da barış sınırların değişmemesi üzerine kurulu. Bu ilkelere geri dönmeliyiz: Devletlerin egemenliğine saygı duyulmalıdır. Sınırlar değiştirilemez,” ifadeleriyle atılacak sert adımların işaretini vermişti.

Önceki merkez sağ Merkel hükümetinin savunma bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer da Twitter’dan yaptığı paylaşımda Rusya’ya karşı politik başarısızlıkları, “Almanya’nın herhangi bir caydırıcılık ve askeri güç hazırlığında olmamasından dolayı kızgın olduğu” sözleriyle dile getirmişti.

2021 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 59.8 milyar Euro olarak gerçekleşti (Rusya’nın ihracatı 33.1 milyar Euro, Almanya’nın ihracatı ise 26.6 milyar Euro).

Rusya’nın ihracatında şüphesiz en önemli kalemler petrol ve doğalgaz. Almanya ihtiyacı olan doğalgazın yüzde 55’ni, petrolün de yüzde 45’in Rusya’dan temin ediyor.

Avrupa’nın iki kilit ülkesi Rusya ve Almanya tarihi geçmişleri, nüfus büyüklükleri ve Avrupa tarihine damga vuran gelişmelerdeki rolleriyle 21. yüzyılın şekillenmesinde başrol oynayan ülkelerdendi.

Ancak ikisi de ABD öncülüğünde kıta Avrupa’sındaki siyasi haritanın şekillenmesinde kendilerine haksızlık yapıldığını düşündüler. Bu amaçla perde arkasından gizli görüşmeler gerçekleştirdiler.

Kimi uzmanlara göre birbirlerini en büyük rakipler olarak gören iki ülkeyi yakınlaştıran ilk önemli gelişme 1. Dünya Savaşı’ndan hemen sonraki yıllarda yaşandı.

İtalya’nın Cenova kentinde 10 Nisan 1920’da, günümüzdeki G-20 Zirvesi’ne benzer bir toplantı tertipleyen dönemin İngiltere Başbakanı David Lloyd George, Avrupa ekonomisinin toparlanmasına yönelik çözüm önerilerini masaya yatırmıştı. Bu toplantıda 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’ya dayatılan tazminat yükünü azaltmak ve İttifak güçlerinin Bolşevikler tarafından el konulan Rus varlıkları üzerindeki iddialarını çözmek de bulunuyordu.

Ancak 1. Dünya Savaşı sırasında karşı cephelerde yer alan iki ülke ABD, İngiltere ve Fransa’nın çok da lehlerine olacak adımlar atmayacaklarını düşündüler ve aralarında gizli görüşmeler yapmaya başladılar. Almanya için Rusya sınırsız yeraltı zenginliği, Rusya için ise Almanya yatırım ve teknoloji demekti.

Bu amaçla Almanya, tarihindeki en korkunç anlaşmalardan biri olan 1919 tarihli Versay Anlaşması’nın hilafına 1921’den itibaren Rusya’nın silahlanmasını sağlayacak gelişmelere imza attı.

Bu yakınlaşma 16 Nisan 1922’de İtalya’nın Rapallo kasabasında yapılan anlaşma ile hayata geçirildi.

Almanya adına Rusya ile görüşmeleri yürüten isim bir Yahudi olan ve aynı zamanda elektrik devi AEG’nin başkanlığını yürüten Dışişleri Bakanı Walter Rathenau idi. İlginç bir karakter olan Rathenau savaş sırasında ülkesinin sanayi üretiminin yönetiminde önemli bir rol oynamıştı. Bakanın amacı bu anlaşma ile Rusya’yı ekonomik olarak domine etmekti.

Rus Lider Vladimir Lenin ise Almanya’yı Batılı konsorsiyumdan kopararak komünist devrimin başarılı olmasını sağlamaya çalışıyordu.

Bu anlaşma ile iki ülke yakınlaşmakla kalmadı Rathenau ve Sovyet mevkidaşı Georgy Chicherin, İngiltere’nin programını da boşa çıkarmış oldular.

Rapallo Anlaşması’na göre Almanya, Bolşevik rejimini tam olarak tanıyacak ve müsadere edilen mülklere ilişkin her türlü talebinden, Sovyetler de Almanya’dan savaş tazminatı alma haklarından vazgeçecekti. İki ülke arasındaki ticari ittifak, günümüzdeki “en çok kayırılan ulus” statüsüne denk geliyor.

Alman kabinesinde şu ana kadar görev alan tek Yahudi olarak bilinen Rathenau, bir süre sonra aşırı milliyetçiler tarafından ülkeyi Bolşeviklere sattığı gerekçesiyle suikasta kurban gitti.

Hitler’in 1941’de Rusya’yı işgal girişimi ile iki ülke arasında kesilen ilişkiler, Willy Brandt’ın Sovyet Bloku ile ilişkileri yumuşatma girişimi ile yeniden gelişmeye başladı. Selefi Konrad Adenauer’in Westbindung (Batı ile entegrasyon) politikasının tam tersi bir adım atan Brandt, doğal gaz ithalatına karşılık Sovyetler‘e çelik boru ihracatının önünü açtı. Uzmanlara göre Alman ekonomisinin Sovyet doğalgazına bağımlı hale gelmesinin temelleri de bu dönemde atılmış oldu.

Brandt’ın halefi Helmut Schmidt tarafından da benimsenen Sovyetler Birliği’ni dostlukla yumuşatmayı umma fikri, Brandt’in en etkili Kabine bakanlarından biri olan Egon Bahr tarafından ortaya atılan bir ifadeyle özetlenen bir politikaydı: “Uzlaşma yoluyla değişim.”

1980 ve 1990’lı yıllar ise Şansölye Helmut Kohl’un Sovyet lideri Mihail Gorbaçov ile giderek daha verimli bir ilişkiye sahip olduğu Alman-Rus ilişkilerinin doruk noktası oldu. Bu, Rus birliklerinin 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra Doğu Almanya’yı terk etmesini sağlayan çeşitli anlaşmalara yol açtı.

Son yıllarda ise, Alman hükümetleri Rusya ile olan yumuşak ilişkilerden ekonomik olarak daha fazla yararlanmaya çalıştı.

Uzlaşma yoluyla değişim, “Wandel durch Handel” veya “ticaret yoluyla değişim”e dönüştü. Bazı uzmanlara göre Almanya bunun semeresini de son 20 yılda oldukça ucuz enerjiden yararlanarak aldı.

Fakat Putin’in Ukrayna işgali, Almanya’nın Rusya’yı dizginleme ya da yumuşatma politikasının başarısızlığı anlamına geliyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin