Almanya ve AB, ‘hesap hatası’ndan dönüyor mu?

Analiz: Erhan Başyurt

Almanya, uzun bir aradan sonra Türkiye’ye yönelik politik dilini sertleştirdi. “Sabrımız tükendi!” açıklaması yaptı.

Türkiye’nin insan hakları ihlallerinin devam etmesi halinde, ekonomik yaptırımları da değerlendirebileceklerini açıkladı.

“Rüzgâr eken, fırtına biçer…”

Türkiye uzun süredir, iç politik istismara dayalı ‘sokak ağzıyla’ dış politika yürütüyordu.

ABD’den AB’ye, Arap ülkelerinden Rusya’ya kadar, Türk liderlerin ‘kabadayı’ meydan okumalarına maruz kalmayan neredeyse yok gibi!

Hoş! Ekranlarda gürleyen Türk siyasiler, perde arkasında muhataplarından özür dileyip, her türlü tavizi verdiler…

Ancak Türk siyasilerin bu ‘ikiyüzlü’ dış politikayı, Türkiye’de daha fazla otoriterleşmek ve demokrasiden uzaklaşmak için istismar ettiğini, Batılı muhatapları yeni yeni fark etmeye başladı.

***

Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye kararları birer sinyal niteliğindeydi.

Türkiye’nin dış politikada ‘tehdit dili’ne ‘rehine şantajı’nın eklemesi, hukuksuz şekilde gözaltına aldığı veya tutuklattığı Batılı gazeteciler, din adamları ve insan hakları savunucularına karşılık o ülkelere sığınan Türkleri ‘takas’ etmeyi önermesi bardağı taşıran son damla oldu…

Almanya’nın, Türkiye politikasını sertleştirmesi ister istemez AB’nin de politikasına yansıyacaktır.

Nitekim Avrupa Komisyonu’ndan anından destek açıklaması geldi…

Türkiye, ‘gerilim stratejisi’nin güçlülere değil zayıflara karşı uygulanabileceğini, aksi halde kaybedenin kendisi olacağını ağır bedel ödeyerek öğreniyor.

Merkel’i ‘Hitler’e benzeten, Almanya’yı ‘terörün hamisi’ olmakla suçlayan, AB’yi çıkmakla ve mültecilere kapıları açmakla tehdit eden Cumhurbaşkanı Erdoğan bile tansiyonu aşağıya çekmeye çalıştı:

“Lütfen, bizler NATO’da beraberiz, Avrupa Birliği süreci içinde müzakereci bir devletiz…” açıklaması yaptı.

Türkiye’nin, Almanya ile krizin patlak verdiği anda, aralarında Mercedes-Daimler firmasının da bulunduğu 681 Alman şirketini Interpol’e ‘terörü destekleyen firmalar’ olarak bildirdiği ortaya çıktı.

Türkiye, baltayı kendi ayağına vurduğu bu tüyler ürperten hamleden, “yanlışlık oldu” diyerek hemen geri attı.

İyi de İçişleri Bakanlığı bu fişlemeyi ve listelemeyi Interpol’e yanlışlıkla bildirdiyse bile, neden yaptı?

***

Tr724 sitemizde, 21 Ekim 2016 tarihinde yayınlanan “Batının büyük hatası” başlıklı yazımda Avrupa ülkelerine yönelik şu uyarıları dile getirmiştim:

“Sonuçta, Türkiye ile ilişkileri geleneksel şekilde milli çıkarlar önceliğinde ele alan Batı, istediğini elde ettiği sürece AKP’nin ‘kâğıttan kaplan’ tavırlarına sessiz kalmayı tercih etti…

Kaybeden kısa vadede Türkiye demokrasisi ve halkı oldu.

Türkiye, ileri demokrasi liginden otoriterleşen rejimler arasına düştü.

Yakın bir vadede Türkiye’nin demokrasi liginde daha da gerilere düşmesi kaçınılmaz gibi görünüyor.

Peki, Türkiye’nin, Batı’nın her istediğini vermek süreciyle istikrarsızlığa sürüklenmesi sadece Türk halkı mı zarar görür?

Tek kelime ile ‘Hayır’

AB, ABD ve Türkiye’nin üyesi bulunduğu Batı bloku siyasi yönetimlerin en büyük hesap hatası bu…

Türkiye bu şekilde insan haklarından ve demokrasiden uzaklaşmaya devam ettikçe, en büyük zararı görenlerden birisi de yarım asrı aşkın yakın ilişki içerisinde olduğu Batı olacak.

Suriye ve Irak benzeri istikrarsız ve fakirleşen bir ülkeyi kendi sınırlarına taşımış olacaklar.

Ukrayna iç krizinde olduğu gibi etkilerini direkt hissedecekler.

Türkiye’nin kendisi gibi gelişmekte olan ülkelere ‘model’ ve ‘umut’ olma özelliği kaybolacağı gibi, radikal örgütleri ve istikrarsızlığı besleyen bir batak haline gelme riski belirecek.

Batı’nın kısa vadeli çıkarları sebebiyle sessiz kaldığı AKP’nin otoriterleşmesi, kısa vadede Türk halkını, orta ve uzun vadede de Batı’yı ve bölgeyi fazlasıyla olumsuz etkileyecek.

Umarım ‘Basra harap olmadan!’ Batı da Türkiye de hatadan döner…”

***

Yazıda yaşanmasından kaygı duyduğumuz ve Batı’yı uyardığımız gelişmeler önemli ölçüde gerçekleşmeye başladı…

Almanya’nın temel insan hakları, basın özgürlüğü ve ileri demokrasi temelinde verdiği tepki, Batı’nın aslında uzun süredir yerine getirmekten kaçındığı bir sorumluluk.

Türkiye, AB ile üyelik müzakereleri yürüten ve AB’den karşılıksız fon desteği alan bir ülke.

Almanya ve AB, siyasi çıkarlar nedeniyle Türkiye’nin Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin en temel ilkelerini ihlal etmesine göz yumarak, Türk siyasilerin hatalarının ortağı haline geldiler.

AB ülkelerinin bu tutumunu destekleyen birkaç ana faktör var.

Birincisi, Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşması, Türkiye’nin AB’ye üyeliğini istemeyen ülkelerin işini kolaylaştırdı. Sessiz kalmayı tercih ettiler.

İkincisi, Türkiye’nin mülteciler kartını kullanmasından kaygı duyup, Türkiye’yi para karşılığı ‘son karakol’ olarak kullanabilmek için sessiz kaldılar.

Üçüncüsü, Brexit ve AB üyesi ülkelerde ekonomik krizler, birliğin kendi sorunlarına yönelmesine ve Türkiye’yi görmezden gelmesine neden oldu…

Oysa Türkiye’nin Suriyeleşmesi, Suriye’nin Türkiye’ye verdiği zararın fazlasını AB’ye verecektir…

Suriye krizinden ve mülteci akımından kaçınan AB’nin, Suriye’yi kendi sınırına taşıması tam bir ‘stratejik miyopluk’ örneği ve mantıkla izah edilebilir değil…

AB ve Batı ülkeleri, kendilerine de büyük zarar verecek hesap hatasından umarım artık dönerler.

Türkiye’nin insan hakları ihlallerine kendi vatandaşlarına dokunmadıkça sessiz kalmak yerine, Avrupa ortak değerlerini Türkiye halkı için de tavizsiz savunmaya umarım başlar ve devam ederler…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin