Ali’ye/İnsanlığa Mersiye

YORUM | Prof. Dr. SALİH HOŞOĞLU

Ali’yi daha önce hiç görmedim, hatta bizzat adıyla ve cismiyle varlığını da bilmiyordum. Anlamışsınızdır hangi Ali’den bahsettiğimi. Adana’da sokak ortasında polis kurşunlarıyla vurularak öldürülen Ali Hemdan El Asani’den bahsediyorum. Kendisini bizzat görmemiş, hiç tanımamış ve daha önce varlığından haberdar olmamış olsam bile haberlerde fotoğrafını görüp hikayesini öğrenince içimi tarifsiz bir acı ve hüzün kapladı. İlginç şekilde benim de aynı yaşta ve aynı adda bir oğlum var. Benzeri hüznü daha önce gene haberlerde gördüğüm Kemal Kurkut ve Eren Bülbül için de hissetmiştim. Ali kimbilir ne zaman, Suriye’nin neresinden, hangi sıkıntılarla, ailesiyle beraber Türkiye’ye sığındı ve burada hayata tutunmaya çalışıyordu. Yakışıklı ve masum fotoğrafında böyle bir hüznü de görmek mümkün. 

İnsan olmanın en temel öğelerinden biri empati kurmak ve yaşanan acıları hissetmek olmalı, başkalarının acılarını, bizimle hiç ortak noktaları olmayanların acılarını, hatta hayvanların ve bitkilerin acılarını. Günümüzde iletişimin çok hızlandığı, herkesin bilgiye kolayca ulaştığı, duvarların kalktığı vs. gibi çok sayıda gelişmeyi konuşuyoruz. Ancak görülen o ki kimse öğrenmek istemediğini öğrenmiyor, görmek istemediğini görmüyor, duymak istemediğini duymuyor. Ve gene görülüyor ki bütün insani değerler yani topyekün insanlık; ideolojilere, siyasete, menfaate, bağnazlığa, cehalete kurban edilmiş. Yaşanan felaketlerin ve dramların gerçek faili olanlar veya önlemesi gerekenler, bunların üzerinden siyasi rant devşirmeye çalışıyor veya üzerlerindeki sorumluluk tartışmaya açılmasın diye ön alıyorlar. Toplumun kahir ekseriyeti de buna doğrudan veya dolaylı prim veriyor.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Hayatı bir savaş ve kavga olarak kabul edenler için bu savaşta kayıpların olması da kaçınılmazdır. Bu kişiler sorumluluk mevkiinde olsalar bile kendi sorumluluk alanlarında yaşanan olumsuzlukların sorumluluğunu asla üzerlerine almazlar. Zaten onların dili başka bir yere evrilmiştir, savaş diline. Ölenlerin arkasından ağıt yakarken yada sorumluluklarını umursamazken ve toplumsal algıyı saptırırken herşeyi istismar ettikleri gibi bu acıyı da istismar ederler. Çok defa bu tarz acı olayların arkasından kendilerine sempati devşirmeyi bile başarırlar. Bu son olayda olduğu gibi bütün sorumluluk en uçtaki kişiye yüklenir veya olaydan hiç kimse sorumlu değildir, herkes temize çıkar. 

Bizim hakim kültürümüzde uzun süreli yas tutma yok. Kültürel kodlarımız yaşanan büyük felaketleri bile uzun süre yad etmeye meyilli değil. Mesela Balkan Faciası ve Birinci Dünya Savaşı’ndaki acıları başka bir millet yaşasaydı binlerce romanı, hikayesi, filmi, hatırası vs. olurdu. Bizde ise çok sınırlı bir kaç hatıra dışında kimse birşey yazmamış, yazılanlar da rağbet görmemiş. Sanat dünyası, devlet aklı vs. buralara zaten hiç uğramadı. Çanakkale Savaşı gibi bir olayı bile bazı münevverlerimiz gündeme taşıdıktan sonra, birileri gerçek bağlamından koparıp siyasi ranta dönüştürmeyi başardılar. Sadece o hadiseleri bizzat yaşayıp yakınlarını kaybedenler bunları kişisel olarak anlatmışlar ama ona da pek rağbet eden olmamış görünüyor. Bu yas tutmama, kin tutmama, geçmiş yıkımları ve acıları devamlı taze tutup yad etmeme bir yönüyle çok doğru ve faydalı olabilir. Toplum olarak ileriye bakıyor, geleceğe yatırım yapıyorsunuzdur. Bazı toplumlar yaşadıkları felaketlere takılıp kalabiliyor ve yeni bir hayat kurmada ciddi şekilde tökezleyebiliyorlar.

Ancak bu kadar çabuk unutma; yaşanan yıkımların ve yapılan yanlışların nedenlerini irdelememeyi ve dolayısıyla sorumluları ve sorumlulukları gözden kaçırmayı sonuç veriyor. Gene bu davranış modeli ile hiç bir şeyden ders alınmıyor, bir nesil sonrasına yaşananlardan hiç bir şey aktarılamıyor. Bizim toplumda bir insan hayatına sığacak şekilde aynı senaryonun bazen aynı aktörlerle üç-dört defa tekrar edilebilmesi de sanırım bununla ilgilidir. Tabir yerindeyse senaryonun içinde ve bizzat olayları yaşadığımız için olsa gerek, senaryonun tamamını merak etmiyor veya bildiğimiz bir kısmını hikayenin tamamı zannederek benzerlerinin yaşanmasının önünü kapatamıyoruz. 

Belli bir yaş altındakilere sokağa çıkma yasağı olan bir şehirde sokağa çıktığı için polis kurşunu ile öldürülen bir genç normal bir toplumda neleri tetiklemeliydi? Birileri bütün sorumluluğu oradaki polis memuruna irca ederek meseleyi kapatabiliyor. Ama normalde tartışılması gereken bir dizi konu var ve bu olay bütün bu zincirin son halkası olarak karşımızda duruyor. Suriyeli bir genç niçn Türkiye’ye gelmek zorunda kaldı? Gelmek zorunda kaldı ve bunca sene bu konuya bir çözüm niçin bulunamadı? Niçin 18 yaş altındakilere sokağa çıkma yasağı konulur? Bu hastalığı sadece onlar mı bulaştırıyor? Sokağa çıkma yasağı koyduğumuz bu kişiler nasıl geçinecekler, devlet bu konuda yeterli desteği sağladıktan sonra mı bu yasağı koydu ve kolluk gücüyle herkesin boğazına çöküp ceza kesiyor? Polis silahsız biri kaçıyorken silah kullanmalı mıydı? Hele de hedef alması ve öldürücü atışlar yapması neyle izah edilebilir? Belli ki bu kaçış sokağa çıkma yasağıyla ilgiliydi, herhangi bir saldırı vs. ile ilgili değildi. Polisin bu kadar rahat ve gözü kara silah kullanması nasıl bir güven ve psikolojiye dayanıyor? Polise nasıl bir motivasyon ve kanuni güvence sağladınız? Daha önce defalarca benzer şekilde kadın ve çocukların da polis kurşunu ile öldürülmesi normal midir? 

Bu soruların hemen hiç birini sorup doğru dürüst tartışmadık. O zaman toplumsal hafıza ve refleksleriniz masum bir gencin öldürülmesini doğru analiz etmiyor, yeterince sukünetle tartışamıyor, hesabını soramıyor ve sorumluluğu bütün bir toplum hissetmiyor demektir. Öyleyse daha büyük yıkımlar ve kayıplarla karşılaşmanız normaldir. Aslında orada öldürülen sadece bir genç değil bütün bir insanlıktır. Olayın tek sorumlusu da sadece o polis memuru değil, ona o motivasyonu veren yetkililer başta olmak üzere bütün bir toplumdur. Küçük gibi görülen böyle bir olay ve sonrasında yaşananlar o toplumun adeta röntgenini çekmeye yeterlidir. Ben bu görüntüyü sağlıklı bulmadığımı söylemek isterim.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Sayın Salih Hoşoğlu,
    ʺAliʹye/İnsanlığa Mersiyeʺ başlıklı yazınızla hem pek derin bir duyarlılık gösterdiniz, hem de bu feci olayı ortaya çıkaran idarî ve sosyal ortamı gereken tarzda analiz ettiniz. Böylece bir farz-ı kifayeyi de yerine getirdiniz. Allah bu genç evladımıza rahmet eylesiin, yakınlarına sabırlar versin. Bu cinayetiin benzerinin işlenmemesi için devlet yetkililerine adalet duygusu lutf etsin.

  2. Babanın duvar dibinde perisaniyeti yurek yakıcı allah acılı aileye sabırlar versin. Gencede hz allah merhameti ile sarıp sarmalasın intikamını kahhar adıyla en şedit bir şekilde ibreti alem olacak sekilde alsın.

  3. Hocam sosyolojik acidan onemi cok yuksek, sosyal hayatimizda derin izler birakmasi ve idarecileri onemli kararlar almaya tesvik etmesi gereken bu trajik olayin kisa bir sure parlayip unutulmasi ne aci. Dusuncelerinize katiliyorum. Tabi boyle onemli bir konunun daha kisa bir yazi ile gundeme getirilmesi de cok zor. Kolayliklar diliyorum

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin