MAHMUT AKPINAR | YORUM
Suriye, coğrafyasıyla, halkıyla, kültürüyle, mutfağıyla, müziğiyle Anadolu’yla etkileşim içinde bir coğrafyadır. Bugün bizim ‘Güneydoğu Mutfağı’ dediğimiz lezzetlerin çoğu aynı zamanda Suriye mutfağıdır. Keza Suriye, Kürdü, Türkmeni, Arabıyla beşeri dokusu açısından Anadolu’yla uyumlu, entegre olabilecek özelliklere sahiptir.
Ne var ki 1916 Sykos-Picot anlaşmasıyla Fransızlar ve İngilizler Ortadoğu’yu tamamen kendi çıkarları doğrultusunda, doğal sınırları, beşeri ve kültürel özellikleri dikkate almaksızın, cetvelle böldüler. Sonra Suriye devleti Baasçı Nusayri azınlık yönetimine geçti. Azınlık yönetimler genelde post kolonyal dönemden sonra sömürgeci devletlerin tercihidir. Zira halka yaslanmaz, harici bir güce dayanmak zorundadır. 55 yıl Esad ailesinin yönettiği Suriye şimdilerde İsrail’in hedefleri çerçevesinde parçalanıyor.
Geçmişi tekrar hatırlayalım; Beşşar Esad babasına göre daha ılımlı, Avrupa görmüş demokrasiyi tanımış, genç bir liderdi. Etrafında kendi kabilesinin dışında Suriye’nin geneline hitap eden aydınları, âlimleri de alıyor, devleti daha geniş bir toplumsal zemine oturtmaya çalışıyordu. Yani bir açılım çabası vardı. Bunu belki samimiyetle ve ülkenin huzuru için, belki de yaklaşan operasyonun önüne geçmek için yapıyordu. Ama oğul Esad’ın babasından farklı, daha ılımlı, yapıcı, açık fikirli olduğunu biliyoruz.
Ülkeyi dünyaya açmak için çaba gösteriyordu. Suriye’yi dünyaya açmanın yolunun Türkiye ile iyi geçinmekten, ticaretin gelişmesinden, iki halkın/devletin yakınlaşmasından geçtiğini biliyordu. Beşşar Esad, Türkiye ile ilişikileri geliştirdi. Ankara’ya ailecek geldiler, geziler yaptılar. Erdoğan ailesi Suriye’ye gitti. Suriye ile ticari, kültürel, siyasi trafik yoğunlaştı.
Suriyeliler rahatlıkla Türkiye’ye gelebiliyor, Türkiye’den insanlar uçaklarla, kafilelerle Halep’e, Şam’a gidiyordu. Ticaret kapıları alabildiğine açılmıştı. 1916’da çizilmiş suni sınırlar yıkılmış, iki halk kucaklaşmaya, yakın işbirliğine yönelmişti. O kadar ki Erdoğan sonra “düşman” ilan ettiği Esad’a o zamanlar “Kardeşim Esad!” diye hitap ediyor, ortak bakanlar kurulu toplantıları yapıyordu.
Bu süreç devam etseydi ne olurdu?
İç savaş çıkmaz, bunca ölüm, yıkım olmazdı. Suriye tedricen demokratikleşir daha açık bir topluma dönüşürdü. Etnik, mezhebi ayrışmalar yumuşar, Suriye halkı için o topraklar daha yaşanabilir, daha müreffeh hale gelirdi. Türkiye açısından Suriye çok önemli bir ticari, kültürel ortak haline gelirdi. Buna dair zaten çokça anlaşmalar, görüşmeler yapılmış, bir sürece girilmişti. Ancak böyle bir yakınlaşma İran’ı memnun etmezdi, ABD‘yi, Avrupa’yı memnun etmezdi, en çok da İsrail’i rahatsız ederdi. Nitekim global anlamda demokrasinin savunuculuğuna soyunan Batı yine “İsrail’in güvenliği”ni önceleyerek doğal seyrinde gelişen Suriye-Türkiye yakınlaşmasını bizzat Erdoğan’a sabote ettirdiler.
“BOP eş başkanıyım!” diyen Erdoğan, Türkiye ve Suriye halklarının lehine olan gelişmeleri ani bir kararla tersyüz etti. Ardından Suriye’de iç savaşın tarafı oldu, çatışmaları körükledi, eli kanlı cihadist gruplara MİT marifetiyle TIR’larla silah gönderdi. Suriye’nin bugünlere gelmesinin en önemli sebebi oldu.
Peki Erdoğan bunu neden yaptı?
Her işgal edilecek yer için kullanılan büyülü “demokratikleştirme” söylemi o dönem Suriye için de kullanılıyordu. Nasıl Afganistan, Irak, Libya ‘demokratikleştirildi’ ise, aynı güçler Suriye’yi de demokratikleştirme(!) bahanesiyle kaosa, iç çatışmaya, istikrarsızlığa sürükleyecekti. Bunun için, Abdurrahim Karslı‘nın, Abdurrahman Dilipak’ın, Erol Mütercimler’in farklı zamanlarda, farklı ortamlarda paylaştıkları, adı geçen şahitlerin yalanlamadıkları Erdoğan’ın ABD ile anlaşmasının izleri sürülebilir. Erdoğan daha AKP’yi kurmadan ABD desteği için pazarlık yapmış, taahhütler vermişti. Sonra önü açılmıştı. Pazarlığın başlıca maddeleri:
-Bölgede İsrail’in güvenliğini sağlamak
-Müslümanlığı reforme etmek (ben bunu Müslümanlığın genetik kodlarını bozmak, yozlaştırmak olarak anlıyorum)
– Amaçlarına engel olacağı bilinen Hizmet Hareketi’ni tasfiye etmek idi.
“O halde Hizmet Hareket’i AKP’yi bir dönem neden destekledi?” diyenler cevabı bu linkte bulabilirler.
AKP’lilerin bugünkü söylemlerinin aksine o dönem Beşar Esad’ın en önemli danışmanı İslam dünyasının önde gelen Sünni âlimlerinden olan, sonra şüpheli şekilde öldürülen Said Ramazan El Buti idi. Ramazan El Buti, Botanlı (Cizre) Anadolu Kürtlerinden Ehli Sünnet, makul ve dünya çapında saygın bir İslam Alimiydi. El Buti o dönemde Erdoğan’a ve AKP iktidarına bu ilişkiyi bozmamak, Suriye’de iç savaş çıkarmamak üzerine mektup yazdı. “Güzel gelişmeler oluyor, Esad’a zaman verin ve böyle bir kanlı projeye girişmeyin!” diye uyarılarda bulundu. Keza merhum Fethullah Gülen hem Davutoğlu‘na hem Erdoğan’a mektup yazdı, haber gönderdi. “Suriye’de zamana yayılmış bir demokratikleşme sürecini destekleyin, iç savaşa destek olmayın, bunun vebaline girmeyin!” dedi.
Dış politika uzmanları ve aklı eren insanlar gelen tehlikeye dikkati çekip uyarılarda bulundu. Biz de o dönemde Turgut Özal Üniversitesi olarak konuya ilişkin bir rapor hazırlayıp yayınladık ve Türkiye’nin Suriye’de iç savaşa müdahalesinin neden olabileceği muhtemel felaketleri, senaryoları ortaya koyduk.
Ancak Erdoğan sanırım kendisine yüklenen misyonun gereği, Türkiye ve Suriye halklarının aleyhine olacağı açık böyle bir iç savaşı destekledi. Milyonların ölmesine, evinden, işinden yurdundan olmasına sebep oldu. MİT ve Hakan Fidan üzerinden kimin kontrol ettiği karışık cihadist gruplara TIR’larla silah ve mühimmat gönderdi ve Suriye’deki ateşi harladı, etnik, mezhebi çatışmaları körükledi. (Bakınız: Can Dündar MİT Tırları: https://www.youtube.com/watch?v=ubLjFDBdcqM)
Bundan Türkiye’nin bir kazancının olmayacağı çok açıktı. O dönemde sıkışan Esad’in İran ve Rusya’ya yöneleceğini yazdık, söyledik. Nitekim Esad bu mecburiyetler karşısında İran’a sığınmak zorunda kaldı, Rusya’ya Akdeniz sahillerinde hava ve deniz üsleri verdi. Yapılan yanlışlar yüzünden Rusya ilk defa Rusya Akdeniz’de toprak edindi, bir yönüyle Türkiye’nin güney komşusu oldu.
Ortaya çıkan bir kısım itirafları ve videoları ele aldığımızda aslında Suriye’de yaşanan iç savaşın ve uygulanan politikaların baştan itibaren İsrail’in çıkarlarına matuf yürütüldüğünü öğreniyoruz. AKP yandaşlığının ötesinde derin ve kirli devletin kullanışlı propaganda aracı olan, aydınları hedef gösterip tehdit eden Cem Küçük Beyaz TV’deki yayında: “İlk defa söylüyorum. CIA başkanı John Brennan MİT Tırları yakalandıktan sonra MİT başkanını aradı ve “niye yakalandınız?” dedi. Aradı Ankarayı, yav siz kime yakalandınız dedi” diye anlatıyor.
Cem Küçük’ten MİT Tırlar Operasyonu ile ilgili ibretlik itiraf…
🗣️Cevheri Güven:@cevheriguven pic.twitter.com/LysVU22Ak9— Video Report (@haberinfoxy) April 16, 2025
Cevheri Güven’in ifadesiyle MİT’in CIA’nın bir projesinde nasıl aparat, alt taşeron olarak kullanıldığını, MİT tırlarıyla CIA’nın bölgedeki cihadistlere nasıl silah gönderip Suriyedeki iç savaşı körüklediğini itiraf ediyor.
2025 Şubat ayında Kongrede yapılan görüşmede ise Cumhuriyetçi Partinin soruları karşısında dönemin istihbarat görevlileri başta El Kaide unsurları olmak üzere El Şebabap’a, İslami Cihad’a, Hizbullah’a, Hayat Tahrir Şam’a nasıl silah gönderip destek olduklarını anlatıyor.
Bu konudaki en önemli itiraf ise BM Genel Sekreterlerinin özel danışmanlığını yapan Jeffrey Sachs’tan geldi. Sachs, “Suriye’de ki Savaşı İsrail ve ABD’nin planladığını, bölge devletlerinin de plana uyduğunu, 2011 yılında Esad’ın yıkılması kararının İsrail’de alındığını, amacın İsrail’in çıkarları için Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi olduğunu” açıkladı. Yani Türkiye, İsrail’in Suriye’ye dair planına silah (MİT TIR’ları) ve eğitim desteği ile ile hizmet etmiş.
KORKUNÇ GERÇEK❗️❗️❗️
BM Genel Sekreterlerinin özel danışmanlığını yapan Jeffrey Sachs, Suriye’de ki Savaşı İsrail ve ABD’nin planladığını bölge devletlerinin de plana uyduğunu Açıkladı.
Yani Türkiye, İsrail’in plajına, silah (MİT Tırları) ve eğitim desteği ile ile hizmet etmiş. pic.twitter.com/nNSmrdUAMt
— Av.OsmanZerey (YENİ) (@AvOsmanZerey) April 15, 2025
En başında Türkiye sayılsa da Suriye operasyonunda kazanan açık ara ve tartışmasız İsrail… Tek parça bir Suriye kalacak mı emin değiliz ama İsrail, Suriye’nin ordusunu, askeri birimlerini imha etti, tüm stratejik kurumlarını vurdu. “Bir daha toparlanamasın!” diye Suriye üzerinden giyotini eksik etmiyor. Türkiye ise, yıkılmış, parçalanmış, kaos içinde bir komşu, milyonlarca mülteci bulmanın dışında şu ana kadar somut bir kazanıma sahip değil. İsrail Türkiye’nin Suriye üzerinde etkili olmasına müsaade etmeyeceğini tehditkar bir dille ve açık şekilde ifade ediyor. Vatandaşına efelenen, ezen, hapse atan Erdoğan iktidarı İsrail’in tehditleri karşısında sus-pus. Ortamı yumuşatma dışında bir açıklamada bulunamıyor.
Korkum, Erdoğan tek adam haline gelip herşeyi kontrol ederken, bu kadar kirli ve ipotek altında iken BOP’un Türkiye ayağını da Erdoğan ve AKP üzerinden icraya koymaları…
Kiymetli Mahmut Akpinar, yazinizin basligini gorup heyecanla okumaya basladim, aslinda BM genel sekreter danismaninin yaptigi konusma eksenli bir yaz oldugunu tahmin ettim ve daha once bu konuyla alakali haber ve analiz baglaminda bir seyler okumus ve dinlemistim ama siz gibi degerli bir akademisyen ve fikir adaminin bu konudaki yaklasim ve analizini de merakla basladim okumaya. Ta ki ‘baasci nusayri azinlik” ifadenize kadar, daha evvel de nusayrier hakkinda Asim yildirim ile yaptiginiz bir videoda duyduklarimla birlestirince bunu ifade etme geregi duydum.
Evvela siz daha iyi biliyorsunuz ki nusayrilerin tamami (suriyedeki nusayrilerden bahsediyorum, turkiyedekiler jkahir ekseriyeti itibariyle baasci degil) baasci olmadigi gibi,baascilarin tamami da nusayri degiller. Bu ifadeniz nusayrileri (suriyeli veya turk farketmez) tohmet altinda birakmaktadir. Ve amacinizin bu olmadigi bilinci ile bunun aslinda bir nefret soylemi gibi anlasilabiliceginide goz ardi etmemekte fayda oldugu kanaatindeyim.
Biraz gercekci olun, mesela Uygur Türklerine karsi yapilan zulümleri dile getiren medyasinda duyuran, cine baski uygulayanda islam dünyasindan cok batili ülkeler, simdi onlar uygurlari destekliyor diye Cinin zulümlerini görmezdenmi gelelim? Suriye konusundada durum buna benziyor, evet ABD veya israilin kötü niyetleri olabilir ama bu durum Esad rejiminin ve destekcisi Iranin zulümlerini görmezden gelmemizi gerektirmez. Ic savasin asil baslama sebebi hak hukuk adalet icin baslayan bariscil protestolarin rejim tarafindan kanla bombayla tecavüzle katliamla bastirilmaya calisilmasidir, rusya ile birlikte koca sehirleri bombaladilar,, Gazzeden farki yoktu. Bu zulüm birsekilde durudurulmasi gerekiyordu, bununda yolu rejimin yikilmasiyla olurdu. Yanlis olan radikal cihadist selefi vahabi örgütlerin desteklenmesi oldu, radikaller dogal gelisen direnisin icine ettiler, Türkiye bu ididvari örgütleri destekleyerek kötü yapti, o ayri konu ama bütün sucu Türkiyenin üzerine atmak haksizlik olur.
Sn. Akpınar, son cümlenizdeki “Korkum” dediğiniz şey ileride değil. İçinde yaşıyoruz zaten. Hani bir deyim vardır su içse yarıyor diye. Hırsız Recep ne yaparsa yapsın İsrail’e yarıyor. Baştan beri böyle. Buna tesadüf veya tevafuk denmez. İhanet denir.
Yani artik görünen köy klavuz istemiyor. Gözüyle bakana her sey ayan beyan acik artik. Anlamayana davul zurna az. Deginmek istedigim husus bir dönem akp ye cemaat neden destek verdi kismi. Onu da bugünlerde muhalif gazetecilerden detayiyla ögrendik. Yoksa cemaatci gazetecilerin dedigi gibi degil durum. Hatta cemaatci gazeteciler, biz bunlari kac kez ipten aldik diyorlar. Iste geldigimiz nokta.
Zırvalamışsın. Senin deyişinle “Cemaatçi gazeteci” olmayıp da muhalif olan gazeteci mi varmış?
Demokratik Bati diye tesbih cekenlere yaziklar olsun! MIT, CIA nin Mossad in Taseronu diyorsun (Batinin). Sonrada sirf icerde kendi huzuru icin belli haklar verdigi icin (Belli oranda, Israile katil diyemessin, Gazzeye soykirim diyemessin) Demokratik Bati diyorsun.
Bu suna benziyor bir Mafya babasi veya Reinhard Heydrich (Nazi subayi, Holocaust) Aile Babasi olarak cocuklarina cok sefkatli, Demokratik…. oldugu icin Demokrat biridir demek gibi birsey!
11 Eylül Inside Job u, Isid in Parlatilip YPG yi dizayn icin kullanilmasinida yazin (Kürt mazlum diye görmeden), 7 Ekimin arkasinda kim var Iran-CIA-Mossad isbirligi olmasin!!!!
Sömürgeci, Hirsiz, Katil, Serefsizleri yani Batiyi Demokratik diye dillendirmekten vazgecin artik!