AİHM’in Risale-i Nur Külliyatı Kararı [1- OLAYLAR ZİNCİRİ]

Analiz | Aziz Kamil Can

İnsanlığın varoluşundan beri sanırım en çok üzerinde durulan soru; “insanı diğer canlılardan ayıran özellik nedir?” sorusudur. Şüphesiz bu konu üzerinde yorumlar yapılırken en fazla kabul gören ortak cevap da; “irade” olmuştur.

Nitekim, Yüce Yaratıcı da “Oku” emriyle ilk buyruğu verirken, adeta insan iradesine vurgu yapıyor ve insanın düşünmesi, kainatı anlaması, var oluş gayesinin farkına varması gerekliliğinin ancak okuma ile olabileceğine işaret ediyor.

Buna göre insan “iradesinin” temelinde aslında “düşünmek” vardır. Kişi düşüncesini çeşitli şekillerle dışa yansıtır. Saç, sakal, bıyık, giysi, başörtüsü gibi dış görünüş veya okunan kitap, yapılan konuşma, yazılan yazı, dahil olunan bir organizasyon vb. durumlarla kişi iradesini dışa vurur ve bu şekilde kendisini tanıtır. Kişi, ancak bunu yaptığı müddetçe insani farkındalığını koruyup, yaşayabiliyor.

Bu açıdan irade, yani düşüncenin dışa vurumu, insanı, insan yapan yegâne değer olunca, medeni toplum bunu “ifade özgürlüğü” denilen bir şemsiye altında toplamış ve korunmasına ilişkin de ulusal ve uluslararası düzenlemeler yapmıştır.

Ülkemiz Anayasasının 25 ve 26. maddeleri ile taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 10. maddesi de bu özgürlüğü korumaya almaktadır.

Devletin, bu özgürlük alanına keyfi müdahalesi men edilmekte ve aksi durumda ise yargısal denetim ile bu hak iade edilebilmektedir.

İşte bu noktada ülkemizi de ilgilendiren, yakın dönemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) geçen çok önemli bir karar oldu.

AİHM, 28 Ağustos 2018 tarihli İbragim İbragimov ve diğerleri / Rusya kararında (Case of İbragim İbragimov and Others v. Russia; Applications nos. 1413/08 and 28621/11; 28/8/2018), Bediüzzaman Said Nursi tarafından yazılan “Risale-i Nur Külliyatı kapsamındaki eserlerin” basımını ve dağıtımını yargı kararı ile toptan yasaklayan Rusya’nın ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine hükmetti.

Başvuruya konu olayda Rus mahkemeleri, Said Nursi’nin eserlerinin extremist (aşırı) görüşler içerdikleri gerekçesiyle, 2007 yılında (tüm Risale-i Nur Koleksiyonu) ve 2010 yılında (Onuncu Söz: Haşir Bahsi) basımını ve dağıtımını savcılığın talebi üzerine yasaklamıştı.

Savcı açmış olduğu davaya, dört psikolog ve bir psikiyatrist tarafından Nurculuk mensuplarına yönelik ceza davaları çerçevesinde hazırlanan uzman görüşleri eklemişti.

Uzmanlar, Said Nursi’nin eserlerinden sadece bazı metinlerine bakarak rapor hazırlamışlardı. Bilirkişiler; sözü edilen metinlerin, okuyucuyu irrasyonel değerler ve fikirler oluşturmak için bilinçaltında etkilediğini; okuyucuyu, eleştirel ve bağımsız düşünebilme yeteneğinden yoksun bıraktığını; okuyucuyu diğer inançların taraftarları hakkında olumsuz bir görüş oluşturmaya yönelttiğini ve böylece onlara karşı nefret ve düşmanlığı teşvik ettiğini; ayrıca dine bağlı olarak insanların üstünlüğü ya da aşağılık fikrini aşıladığını; okuyucuyu inanmayanlara küçümseme ve nefretle bakmaya teşvik ettiğini ve böylece inananlar ile inanmayanlar arasındaki anlaşmazlığı artırdığını; İslam’dan dönen Müslümanların suçunun karşılığını, yaşam hakkının yok edilmesi olarak gösterdiğini iddia etmişlerdi.

9 Kasım 2006 tarihinde Koptevskiy Bölge Mahkemesi de bir filolog, bir dilbilimci psikolog, bir sosyal psikolog ve Rus Bilim Akademisi Dilbilim ve Psikoloji Bölümlerinden bir psikologdan oluşan bir uzmanlar heyeti görevlendirmiştir.

Başvurucular, atanan uzmanların dini konularda yetersiz kaldığını beyan ederek Mahkemeden dini konularda uzmanlık sahibi kişileri atamasını istemişlerse de itiraz mercii olan Moskova Mahkemesi itirazı reddetmiş ve 9 Kasım 2006 tarihli ara kararı onamıştır.

Anılan uzmanlar da, savcılığın sunduğu rapor içeriğine benzer tespitlerde bulunmuşlardır. Başvuranlar da, Türkiye dahil birçok ülke kurum ve ilim adamlarından söz konusu bilirkişi raporlarını çürüten özel mektuplar dosyaya ibraz etmişlerdir.

21 Mayıs 2007’de Koptevskiy Bölge Mahkemesi, uzman görüşlerine uygun olarak Said Nursi tarafından yazılan kitapların aşırılık yanlısı materyaller içerdiğine hükmetmiştir.

Mahkeme, başvurucuların sunduğu ve çoğu din adamı olan uzman görüşlerini reddederek, sadece psikoloji, sosyal psikoloji ve dilbilim uzmanlarının, itiraz edilen metinlerin anlamını belirleme konusunda yetkin olduğunu kabul etmiştir. Mahkeme aynı zamanda, Rusya Müftülüğünün beyanlarını da davaya taraf olduğu gerekçesiyle reddetmiştir.

Karar, 18 Eylül 2007’de Moskova Mahkemesi tarafından onaylanmıştır.

AİHM nezdindeki başvuruya konu ikinci dava da Bediüzzaman’ın “Onuncu Söz: Haşir Bahsi” Risalesi’ne ilişkin olmuştur.

Krasnoyarsk Bölgesi savcısı, Rusya Federasyonu’nun çıkarlarını korumak için Krasnoyarsk Zhelezhnodorozhniy Bölge Mahkemesine başvurmuş ve kitabın aşırılıkçı fikirler içerdiğini ve tüm basılı kopyalarına el konulması kararını talep etmiştir. Savcının atadığı uzmanlar bir önceki davadaki mesleklerden olup, benzer görüşler ileri sürmelerinin yanında ek olarak özellikle eserde gösterilen “asker/ordu” benzetmelerinden okuyucunun gerçeği görmek için yönlendirildiğini de vurgulamışlardır.

Mahkeme, bu davada başvurucuların, uzman atama ve kimi araştırmalar yapılması yönündeki taleplerini reddetmiştir. 21 Eylül 2010 tarihinde, Krasnoyarsk Zhelezhnodorozhniy Bölge Mahkemesi, savcının başvurusunu kabul etmiş, Said Nursi’nin “Onuncu Söz: Kıyamet ve Ahiret” adlı eserini aşırı bularak, basılmış kopyaların imhasını emretmiştir. 29 Kasım 2010 tarihinde Krasnoyarsk Bölge Mahkemesi, başvurucu tarafından yapılan temyizi reddetmiş ve kararı onaylamıştır.

Bunun üzerine Rus vatandaşı olan bir gerçek kişi, bir yayınevi ve bir dini dernekten oluşan başvurucular da, Said Nursi’nin eserlerinin İslam’ın geleneksel ve ılımlı bir yorumunu yansıttığını ve Nursi’nin eserlerinin yasaklanmasının din ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürerek AİHM’e başvuruda bulunmuşlardır.

Rusya Hükümeti bu başvuruya karşılık; Said Nursî’nin kitaplarının dinsel anlaşmazlığı kışkırttığı ve dinsel üstünlüğü ilan ettiği ve bu nedenle ciddi dini çatışmaların öngörülemeyen olumsuz sonuçlarla kışkırtabileceği düşünüldüğünden, yayınlanma ve yayılma yasağının Rusya’da toprak bütünlüğü ve kamu güvenliğinin, kamu düzeninin ve hakların korunmasının amaçlarını gerçekleştirdiğini, ayrıca, ülkedeki gergin etnik durum ve bu kitapların inançsız vatandaşlar üzerindeki olası olumsuz etkileri dikkate alınarak yasaklanmasının demokratik bir toplumda gerekli olduğunu ileri sürmüştür.

AİHM davayı, Sözleşmenin inanç özgürlüğü ile ilgili 9. maddesindeki içtihatlara uygun olarak 10. madde kapsamında incelenmesinin yeterli olacağını kabul etmiştir.

 

Gelecek yazı: AİHM’in ulaştığı sonuç

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin