AİHM’in Moldova Kararı ya da Haydut Devlet/ler

YORUM | AZİZ KAMİL CAN

“Haydut Devlet” başlığını bir tweetten esinlenerek kullandım. Sanırım son yıllarda tarafsız ve evrensel hukuki değerlendirmeleri ile saygı duyulmayı hak eden nadir hukukçulardandır Prof. İzzet Özgenç. Yeni Türk Ceza Hukukunun mimarlarından olan İzzet Hoca, MİT’in Pakistan ve Kosova’da ikamet eden vatandaşları, devletlerarası iade antlaşmalarına uymadan kaçırması sonucunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir bilgi notu olarak, olası hukuksal sıkıntıları açıklamaya yönelik biçimde başlıktaki bu ifadeyi kullanmıştı.

Özgenç’e göre “…kişi, bulunduğu yabancı ülke devletinin muvafakati olmadan, herhangi bir şekilde ‘paketlenerek’ Türkiye’ye getirilmiş ise, bu yabancı devlete rağmen, Türkiye’de herhangi bir suç sebebiyle soruşturulamaz ve kovuşturulamaz.

Milletlerarası ceza hukuku kurallarına ve özellikle insan haklarına riayet konusunda taşınan endişeler sebebiyle iade taleplerinin reddedilmesi, Türkiye’nin, Rusya’nın özellikle Türkiye’de ve çeşitli Arap ülkelerinde bulunan Çeçen direnişçilerin ya da İran’ın çeşitli ülkelere kaçan rejim muhalifi kişilerin bulundukları ülkede infazı yöntemine başvurmasını akla getirebilir.

Hatırlatmak gerekir ki, İsrail, bu yönteme en fazla başvurmuş ve başvuran bir haydut ‘devlet’tir. Bütün bu gelişmelerin, devletlerarasında barış esasına dayalı dostane ilişkilerin zamanla kaybolmasına sebebiyet vermesinden endişe duymaktayız. Bu nedenle, özlem ve beklentimiz, ülkemiz uygulamalarında hukukun esas alınmasıdır. Bu bilgiler, Sayın Cumhurbaşkanına bir Bilgi Notu olarak arz edilmiştir.”

Zaman gösterdi ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hoca’yı dinlemedi, kaçırmalara devam edildi, objektif hukuki açıklamaları nedeniyle Hoca’ya, bir soruşturma açılmaya yönelik, Akın İpek tarafından finanse edildiği iftirası atıldı, ve nihayetinde ne mi oldu? Hoca haklı çıktı…

Kısa bir süre önce (Karar T: 26 Mart 2019 – Yayınlama T:  28 Mayıs 2019) Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, MİT’in Malezya’dan kaçırdığı öğretmenler nedeniyle Türkiye’yi temel hakları çiğnemekle suçladı.

AİHM de 11 Haziran 2019 tarihinde MİT’in Moldova’da kaçırdığı öğretmenler için Moldova Devletini mahkum etti ki bu mahkumiyetin satır aralarında ya da genel gerekçesinde aslında Türkiye mahkum edilmiştir.

Böylece İzzet Özgenç’in uyarıda bulunduğu “Haydut Devlet” olma riski, risk olmaktan çıktı ve iki uluslararası denetim organı tarafında devletin haydutluğu tescillenmiş oldu. Hoca’nın “Haydut Devlet” için korktuğu bir husus da Rusya ve İran’ın yaptığı gibi kendi vatandaşlarına yurt dışında suikast ve infaz eylemleri gerçekleştirmektir. Nitekim medyaya yansıyan haberlerde başta Hizmet mensupları ile Kürtler olmak üzere muhalif görülen kimi insanlara gerek yurt içi gerek yurt dışında suikastlar de yapıldığı da artık bir gerçektir. Böylece haydutluk pekişmiş vaziyettedir.

Peki Moldova kararında neler tartışıldı, neler kabul edildi, AİHM neleri dikkate aldı, biraz da bu karardaki mesajlara bakalım.

Türkiye vatandaşı olan Yasin Özdil, Müjdat Çelebi, Rıza Doğan, Sedat Hasan Karacaoğlu ve Mehmet Feridun Tüfekçi hukuksuz kaçırmaya işbirliği nedeniyle, 6 Eylül 2018 tarihinde Moldova aleyhine AİHM’e başvuruda bulunmuşlardı.

AİHM 11 Haziran 2019’da verdiği karar ile özgürlük ve güvenlik hakkı ile özel ve aile hayatın korunması haklarının ihlal edildiğini tespit ederek, her başvurucuya ayrıca 25 Euro tazminata hükmetti.

Bu kararda dikkatimi çeken hususlar:

1- AİHM, davaya katılması için Türkiye’yi davet etti ama Türkiye müdahil olmak istemedi. Sanırım, Hükümet, haydutluğunu gizleyecek makul bir gerekçe bulamayacağını bildiği için talebi reddetti.

2- AİHM, Mahkeme İçtüzüğünün 41. maddesi uyarınca, konunun önemi ve ivediliğini dikkate alarak bu davaya öncelik vermiş ve dosyayı neticelendirmiştir.

3- Tüm başvurucular Moldova’da özel bir okulda öğretmen olup bir kısmı 1993 yılından beri bu ülkede yaşamakta, bazılarının eşleri Moldovyalı ve çocukları Moldova vatandaşlarıdır. Artık adeta Türkiye ile irtibatları kesilmiş olan bu insanlar Hükümete darbe yapmakla suçlanıp paketlenmişlerdir.

4- AİHM, Hizmet Hareketi için “terör örgütü” anlamına gelebilecek herhangi bir kelimeyi kullanmamıştır. Bu suçlamanın Hükümetin iddiasına dayalı olduğunu belirtmiştir.

5- Kaçırmanın yasalara ve uluslararası sözleşmelere aykırı olarak iki ülke istihbarat servislerince planlı bir şekilde yapıldığı vurgulanmıştır.

6- AİHM, Moldova Göç ve İltica Bürosunun, Gülen hareketi takipçilerinin Türkiye’de nasıl muamele gördüklerine dair ayrıntılı bir analiz bilgiye sahip olduğunu, Türk makamlarının, muhalefet liderleri ve Gülen hareketinin üyeleri bakımından taciz, tehdit, keyfi gözaltı ve diğer ciddi insan hakları ihlalleri işlediğini tespit ettiği halde, başvuranların ulusal güvenlik için tehdit oluşturduklarına dair Moldova gizli servisinden alınan gizli bir not temelinde iltica taleplerini reddetmesini makul görmemiştir.

7- Moldova Hükümetinin, başvurucuların geçerli bir vekalet vermemesi nedeniyle eşleri tarafından yapılan başvuruların reddedildiğini bu nedenle iç hukuk yollarının tüketilmediğini iddia etmesi üzerine AİHM, gözaltına alınıp hakları hatırlatma ve dava için uygun fırsat verme imkanı elde etmeyen başvuruculardan böyle bir talebin karşılanmasının mantıklı olmadığını belirterek, bu itirazı reddetmiştir.

8- Kararda dikkat çeken en önemli husus da AİHM’in Başvuranların Türkiye’ye transferi nedeniyle ortaya çıkan uluslararası tepkileri dikkate almasıdır. Bu da şunu gösteriyor: AİHM, bir dosyayı incelerken BM, AK, Venedik Komisyonu ve İnsan Hakları Dernekleri gibi kimi örgütlerin görüşlerini önemsiyor ve bunlardan etkileniyor ve hatta gerekçesine koyuyor. Bu nedenle tüm mağdurların kendilerine veya dava konularına ilişkin bu kapsamdaki bilgi ve belgeleri başvurularında kullanmaları çok önemlidir.

9- AİHM, 15 Ekim 2018’de Avrupa Parlamentosu’nun Moldova ile AB Ortaklık Anlaşması’nın uygulanmasına ilişkin bir rapor yayınladığını ve Gülen hareketiyle ilgili iddialardan dolayı kaçırılan vatandaşlar nedeniyle Moldova’nın şiddetle kınandığını tespit etmiştir.

10- Yine AİHM, Uluslararası Af Örgütü’nün “Moldova makamları bu kişileri yalnızca bir kez sınır dışı ederek haklarını ihlal etmemiştir, aynı zamanda onları ilerde haksız yargılanma gibi insan hakları ihlallerini daha hızlı bir şekilde oluşturacak duruma da koymuştur. Ayrıca, Moldova’daki son tutuklamalar, Recep Tayyip Erdoğan’ın gittikçe daha baskıcı olan hükümeti tarafından, yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarına karşı siyasi misilleme modelini takip ediyor…” şeklindeki sözlerini de dikkate almıştır.

11- AİHM’in, sınır dışı edilme içtihatları incelendiğinde, işkence ve kötü muamele ile ilgili 3. maddenin ihlaline çokça hükmettiğini görmek mümkündür. Ancak maalesef başvuru dilekçesinde başvurucular bu yönden bir talepte bulunmadıkları için Mahkeme bu incelemeye girmemiştir. Bununla birlikte karada Mahkemenin, bu kişilerin Türkiye’de kötü muamele göreceklerini kabul ettiğini görmek mümkün, zira Moldova Göç Bürosunun da bunu kabul ettiğini tespit etmiş ve buna rağmen yapılan iadenin hukuki olmadığı sonucuna varmıştır. Bu da başvuruların daha profesyonel yapılması gerekliliğini bir kere daha ortaya koymaktadır.

12- Kararın 50. paragrafında aslında Mahkeme başvurucuların yasaya aykırı tutulmaları sonucunda zincirleme diğer bazı hakların ihlali sonucunu doğurabileceğini güzelce açıklamıştır. Burada şu kastedilmiştir: Bu kişiler şayet haksız olarak tutuklanıp özgür bırakılmaz ve bu nedenle gönderildiği ülkede yaşam ve işkence tehdidi ile karşı karşıya kalırsa Sözleşmenin 2. ve 3. maddeleri de ihlal edilmiş olacaktır 5. maddeye ek olarak. Bu nedenle devlet tutmadan dolayı sorumludur. Buna göre şayet başvurucular gidecekleri ülkede kötü muamele göreceklerini, bunları somut birçok örneği bulunduğunu ve ayrıca Moldova-Türkiye topraklarında nerde oldukları hususunda Türk ve Moldova makamlarının kendilerine ve ailelerine haber vermeyerek uzunca bir süre endişeye ve duygusal çöküntüye sebebiyet verdiklerini belirtmiş olsalardı ve hatta 3 ve 8. maddeler nedeniyle eşler ve çocuklar da davaya dahil olsalardı, kuvvetle ihtimal AİHM 3. maddeden de ihlal kararı verecekti.

13- Mahkeme, mevcut davada başvuranların bazılarının yirmi yıldan fazla bir süredir Moldova’da yaşadığını, yasal olarak ikamet ettiklerini, istihdamları olduğunu, bazılarının Moldova vatandaşları olan ailelere sahip bulunduğunu, çiftlerin bazılarının Moldova vatandaşları olan çocukları olduğunu, iddia edile istihbarat notunun aksine bu kişilerin hiçbir suça karıştığına ilişkin delil olmadığını, Hükümet tarafından başvuranların Moldova toplumuna dahil edilmiş olduğu ve orada gerçek bir aile yaşamı olduğu konusunda itiraz edilmediğini tespit ederek, başvurucuların Moldova topraklarından dışlanmasının bu entegrasyona son verdiğini ve özel ve aile yaşamlarını kökten bozduğunu tespit etmiştir.

14- AİHM, Moldova yasalarını, uluslararası sözleşmeleri, AİHS, uluslararası kurum raporlarını, olayları ayrıntılı olarak inceleyip, eski içtihatlarından da bahsederek ihlal kararı vermiştir ki, bu da başvurularda her ince detayı kullanmak gerekliliğini bir kere daha ortaya koymaktadır. Örneğin bu kişilerin nerede olduğunun öğrenilmesi amacıyla başvuranların ailelerinin bazı üyeleri, okuldaki meslektaşları ve insan hakları savunucuları, başvuranların Türkiye’ye sınır dışı edilmesini durdurmak amacıyla o günü havaalanında geçirmiş ve bu durum kararda kayda alınmıştır.

Sonuç olarak BM ve AİHM kararları Türkiye’yi bir “Haydut Devlet” olarak tarihe not düşürttü. Eğer başvurular yapıldıysa diğer kaçırmalar için de bular artık model kararlar olacak ve ülke otomatikman mahkum olacaktır. Bu, aynı zamanda ilerde insanlığa karşı suç olarak sorumluların hesap vermesini sağlayacak haklı ve hukuksal adımlardır. Bu nedenle ister BM ister AİHM, isterse ülkeler bazlı, her mağduriyet talebinin en ince detayları ile şikayet konusu yapılması gerekir ki bu haydutluk son bulsun.

Unutulmamalıdır ki “Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister…”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin