AİHM, basına vurulan kelepçeyi çıkarabilir [Haber-Yorum: Mehmet Yıldız]

Dünün en güzel gelişmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Altan kardeşlerin başvurularını incelemeye değer bulması haberiydi. Ahmet ve Mehmet Altan, sadece yazdıkları ve konuştukları için, haklarında iddianame olmadan beş aydır Silivri Cezaevinde tutuklu bulunuyor.

Altan kardeşlerin avukatı Veysel Ok tarafından 8 Kasım 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurular hâlen görüşülmeyi bekliyor. Bu başvurunun sonucunu beklemeden konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıyan avukat Ok, başvuruların ivedilikle tebliğ edilmesi ve başvurulara öncelik tanınması talebinde de bulunmuş.

AİHM tarafından Avukat Veysel Ok’a gönderilen mektupta mahkeme, davaların konu itibariyle öncelikli olarak incelenecek davalar arasında yer aldığını ve “mümkün olan en kısa sürede” inceleneceğini söylemiş.

İNSAN HAKLARI RAPORUNDA GEÇMİŞTİ

Ahmet Altan’ın davası Avrupa İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks’in geçen hafta yayımlanan raporunda da yer almıştı. Türkiye’de ifade ve medya özgürlüğünün ciddi bir şekilde kötüleştiğini ifade eden raporda ‘Gazetecilerin korunması ve güvenliği’ başlığı altında Ahmet Altan’ın davasından da özel olarak bahsediliyor.

Altan’ın tutuklanmasıyla ilgili olarak sulh ceza hâkimi tarafından dikkate alınan delillerin Altan’ın geçmişte yönettiği Taraf gazetesinin yayın çizgisi ve 14 Temmuz 2016 akşamında Can Erzincan TV’ye çıkması ile sınırlı göründüğünü söyleyen raporda Muiznieks, ‘Altan’a yöneltilen suçlamaların içinin boşluğu ve kararın siyasi içeriği karşısında hayrete düştüğünü’ belirtmişti.

İÇ HUKUKU TÜKETİP BİR AN ÖNCE AİHM’E BAŞVURULMALI

Bilindiği üzere, ülkesinde hak ihlaline maruz kaldığını iddia eden bir kimsenin öncelikle iç hukuk yollarını tüketmesi gerekiyor. Bu da şu demek: Mağdur öncelikle ilk derece mahkemelerinde hak arayacak. Sonuç alamazsa 30 gün içinde Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulunacak. AYM’nin kararı da olumsuz çıkarsa bu karardan itibaren 6 ay içinde AİHM’e başvuracak.

Özellikle 15 Temmuz’dan itibaren kitlesel hak ihlallerine maruz kalanlar, kamudan ihraç edilenler ve hukuksuz tutuklananların bir kısmı bu yolu izledi. Bu dönemde AYM’ye rekor başvuru yapıldı. AYM’den bir sonuç çıkmayacağına inanan mağdurlar doğal olarak AİHM’in yolunu tuttular.

Anayasa Mahkemesi yok hükmünde

Geçen Kasım ayında bir konferansta konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Prof. Dr. Engin Yıldırım, 15 Temmuz’dan sonra bireysel başvuru sayısının 45 bine ulaştığını, yeni işten çıkarmalarla birlikte bunun yıl sonuna kadar 100 bini bulacağını, 100 bin başvuruyu değerlendirmenin gerçekten çok zor bir iş olduğunu, kara kara düşündüklerini söyledi.

Yine geçen Aralık ayında düzenlenen bir konferansta söz alan Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan, bireysel başvurular nedeniyle artan iş yükünden şikayet ederek, “Bugün itibarıyla Anayasa Mahkemesi’nin önündeki bireysel başvuru sayısı 80 bin civarındadır. Bu başvuruların yaklaşık 60 bini, 15 Temmuz sonrasında yapılmıştır” diye konuştu. AYM’nin bireysel başvurularda ilk derece mahkemesi gibi inceleme yapmadığını, temyiz incelemesi de yapmadığını belirten Arslan, ‘bireysel başvuru, tek tek tüm hak ihlallerini giderme yolu da değildir, olamaz da.’ diyerek aslında AYM’den bir sonuç çıkmayacağının da işaretini vermişti.

Diğer yandan bundan bir yıl önce, Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği tahliye kararı nedeniyle ‘… karara sadece sessiz kalırım o kadar ama onu kabul etmek durumunda değilim… uymuyorum, saygı da duymuyorum.’ diyen Erdoğan’ın öfkesini üzerine çeken AYM, o günden beri zaten kayıplarda ve günü kurtarmakla meşgul. Şimdilerde önünde yığılı on binlerce dosyadan şikayet etmek yerine, birkaç tanesini bile karara bağlasa çok şey değişecek. Ama 15 Temmuz’dan sonra kontrolden çıkmış Erdoğan’ın öfkesinin nelere mal olacağını kestiremiyor belli ki. Hele iki üyesini sorgusuz sualsiz hapse gönderen AYM artık yok hükmündedir.

***

İşte bunları bilen hukukçular artık Türkiye’de tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olmadığında hemfikir. Bununla beraber usulen yapılması gereken başvurularda geç kalınmamasını da şiddetle tavsiye ediyorlar.

Örneğin bir tutuklu, her hâlükârda 1) tutukluluk kararına itiraz edecek, 2) bu kararı tebliğ aldıktan sonra 30 gün içinde AYM’ye bireysel başvuruda bulunacak, 3) bu başvuruyu yaptıktan bir süre sonra da AİHM’e başvuru yapacak.

İç hukuku tüketmeden, doğrudan AİHM’e giden başvuruların reddedilme ihtimali yüzde yüze yakın. Nitekim 15 Temmuz’dan sonra meslekten ihraç edilerek tutuklanan bir hâkim, bir öğretmen ve şirketine el konan bir iş adamının başvuruları bu gerekçelerle reddedildi.

AİHM’de Türkiye aleyhine açılan dava sayısı rekor kırdı

AİHM’in 2016 olağan yıllık raporuna göre 12,575 dava dosyası bulunan Türkiye, AİHM’de aleyhinde davası açılan ülkeler sıralamasında ikinciliğe yükseldi.

Türkiye, AİHM’de bulunan toplam dava sayısının yüzde 15’ini tek başına üstleniyor. 2015 rakamlarına göre 64,850 davanın yüzde 21’i Ukrayna, yüzde 14’u Rusya yüzde 13’ü Türkiye aleyhine açılmışken bu istatistik 2016 yılında yüzde 22 Ukrayna, yüzde 15 Türkiye olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’den AİHM’e 2014’te 1584 dava başvurusu yapılırken, 2015’te 2212 dava, 2016’da ise 8308 dava dosyasının AİHM kayıtlarına girdiği gözler önüne seriliyor.

EMSAL KARAR OLACAKTIR

Ahmet ve Mehmet Altan’ın başvurularının AİHM tarafından incelemeye değer bulunması önemli bir gelişme. AİHM, ifade özgürlüğü ve güvenlik hakkı kapsamında yapılan bir başvuruyu iç hukukun sonuçlanmasını beklemeksizin değerlendirmeye almış ve bu değerlendirme neticesinde büyük ihtimal hak ihlali kararı verecektir. Sadece gazetecilik yaptıkları ve yazı yazdıkları gerekçesiyle tutuklandıkları konusunda tereddüt olmayan bu kişilerle ilgili yapılacak değerlendirmede, Sulh Ceza Hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadıkları da muhtemeldir ki kararda belirtilecektir.

Bu karar hapisteki diğer gazeteciler için emsal olacaktır. Zira benzer gerekçelerle çoğu Silivri’de tutuklu bulunan 29 gazeteci hakkında geçen ay kabul edilen iddianameye baktığımızda, durum Altan kardeşlerden hiç farklı değil. İhtimal bir başka ekip tarafından bir yerlerde kaleme alınmış metinlerden copy paste yaparak hazırlanan iddianamede, 29 gazeteci için isnat edilen ‘silahlı terör örgütü üyeliğine’ delil diye ortaya konan gazetelerde yayınlanan haber ve yazılarıyla sosyal medya paylaşımlarından başka bir şey yok. Buna rağmen iddianamenin altında imzası olan İstanbul Cumhuriyet Savcısı Murat Çağlak’ın yazı ve tweet’ten nasıl ‘silahlı terör örgütü’ çıkardığı hala tartışılmaya devam ediyor.

Altanlar hakkında AİHM tarafından verilecek bir ihlal kararı, bu ve benzeri iddianameleri paçavraya çevirip tarihin çöplüğüne atacaktır. Aylardır cezaevinde bulunanların çektikleri elbette yanlarına kâr kalmayacak. Geçtiğimiz günlerde tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın ‘Silivri toplama kampının bizden sonraki konukları, AKP’nin tetikçileri olacak’ dediği gibi bu zulümlerin altında imzası olan kim varsa yargı karşısında hesap verecektir. Dilerim o günler çok uzakta olmasın.

aihm spot

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin