MAHMUT AKPINAR | YORUM
Gazeteci Ahmet Dönmez’in gündeme getirmesiyle Hizmet Hareket’i yaklaşık 1 ay kadar vasiyet tartışmaları yaşadı. Kimisi bu bahsin açılmasını ‘fitne arayışı, Hizmet’e operasyon, art niyetli çıkış’ olarak gördü. Bazı arkadaşlar ise, “Bunca yaşanandan sonra hâlâ her şey aynı! Hiçbir şey değişmemiş! Hâlâ bir şeyleri gizliyor, şeffaflaşmıyorlar!” şeklinde olumsuz tablo çizdiler.
Ben vasiyet tartışmalarına olumlu tarafından bakıyorum. “Müsademe-i efkardan barika-i hakikat doğar!” esası ve “Ümmetimin ihtilafı rahmettir!” hadisi şerifi gereği, son yaşanan tartışmalar Hizmet Hareketi’ni tekrar bazı testlere tabi tuttu. Bu testler sonucunda Hareket, birçok açıdan rüştünü ispat etti.
Vasiyet krizi nedir, ne değildir?
Öncelikle bu vasiyet meselesinin ne olduğunu açıklığa kavuşturmak gerekir. Diğer bazı cemaat ya da tarikat liderlerinin vefatından sonra ortaya çıkan yüklü miraslar, arsalar, yatlar, katlar, milyonlarca dolarlar, lüks araçlar gibi unsurlar burada söz konusu değil.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin geride bıraktığı dikili bir ağacı, gayrı menkulü, mülkü yok. İlk vasiyetinde belirtilen, kitap gelirlerinden biriken 20.000 dolarlık bir meblağ var. Bununla da kendisine “en ucuzundan bir kefen alınmasını” ve kalanının çeşitli yerlere harcanmasını vasiyet etmiş.
Yani Hocaefendi, bu dünyadan elini yıkayıp, geldiği gibi gitti…
Dolayısıyla bu vasiyet tartışmalarını, diğer bazı dini ve siyasi liderlerin ardından çıkan yüklü miras tartışmalarıyla kıyaslamak doğru değil.
Bu tartışmalar, Fethullah Gülen’in maddi mirasıyla ilgili değil; aksine manevi mirasıyla, yani kitaplarının, eserlerinin kim tarafından nasıl yayımlanacağı, kontrol edileceği ve gelirlerinin ne şekilde değerlendirileceğiyle ilgili. Hocaefendi’nin yakın çevresinden, akrabalarından da bu süreçte ekonomik bir beklenti, miras veya çıkar arayışı gözlemlenmedi. Bu, kendisine ilave ailesinin duruşuna dair önemli bir göstergedir. Bazı medya organları meseleyi istismar ederek, ortada büyük bir servet varmış ve paylaşılamıyormuş gibi haberler yaparak spekülasyon oluşturdu ama bunun gerçekle ilgisi yok.
Peki, bu kadar tartışma neden çıktı?
Neden ikinci bir vasiyetin varlığına ve vasiyette adı geçen bazı kişilere tepki gösterildi?
Tepki esastan ziyade usule dairdi. İnsanlar, bu ikinci vasiyetin neden Hocaefendi’nin vefatından hemen sonra açıklanmadığını, neden sürecin şeffaf yürütülmediğini sorguladı. Yani mesele vasiyetin içeriğinden çok, verasetin yönetilme şekliyle ilgiliydi.
Usul elbette çok önemlidir. Mecelle’de geçen “Usul, esasa takaddüm eder.” ilkesi hatırlanmalıdır. Ne yaptığınız kadar, nasıl yaptığınıza da bakılır. Fethullah Gülen Hocaefendi yıllarca, “Hak yolun usulleri de hak olmalıdır!” demiştir. Bu nedenle Hizmet mensuplarının gösterdiği tepki, ahlaki ve ilkesel bir duyarlılığın ifadesidir.
Tartışma sonunda bu eleştirilerin muhatabı olan kişiler özür dileyip görevlerinden ayrıldılar. Bu da Hareket’in doğru refleks gösterdiğini, muhatapların duyarlı davrandığını ortaya koydu.
Bu süreç, Hizmet Hareketi’nin sağlıklı bir toplumsal dokuya sahip olduğunu ispat etti. Çünkü bu hal, yanlışlıklara karşı tepki verebilen bir tabanın varlığının, bilinçli ve duyarlı bir topluluğun göstergesidir. Tepki vermeyen, eleştirmeyen, itaat kültürüne teslim olmuş yapılarla kıyaslandığında, Hizmet’in diri ve dinamik olduğunu ortaya koyuyor.
Öte yandan onca inceleme, soruşturma, medya taraması ve tartışmaya rağmen Hocaefendi’den sonra herhangi bir maddi suistimal, istismar ya da yolsuzluk iddiası gündeme gelmedi. Tüm tartışmalar usule dair kaldı. Bu tablo Hareket’in iç disiplininin ve ahlaki çizgisinin sağlamlığını gösteriyor.
Hanedanlaşma eğilimlerine direnç
Diğer birçok cemaatte görülen “damatlar-oğullar” üzerinden hanedanlaşma, makam ve servet devri gibi uygulamalara Hizmet tabanı usulünce karşı çıktı. Hocaefendi’nin akrabaları ya da yakınlarının görev talep etmesine, karar mekanizmalarında yer almasına insanımız sıcak bakılmadığını ortaya koydu. Bu, Hareket’in kaynaklarına, ilkelerine sadık kaldığını ve yönetime karşı yüksek bir denetim bilinci taşıdığını gösteriyor.
Ayrıca Doğu toplumlarında, cemaat ve tarikat yapılarında çok nadir rastlanan ‘özür dileme’ ve ‘görevden çekilme’ kültürü bu olayda açıkça yaşandı. Usulde hata yapan bazı isimler, kamuoyu önünde özür dileyip görevlerinden ayrıldılar. Bu da Hizmet insanının vicdan ve sorumluluk duygusunun göstergesidir.
15 Temmuz gibi ağır bir travmanın ardından Hizmet insanları, manevi değerlere, ilkelere ve şeffaflığa daha sıkı sarıldıklarını gösterdi. Bazı çevrelerin “Bittiler, çöktüler!” söylemlerinin aksine, bu süreç Hizmet’in hâlâ dimdik ayakta olduğunu, temel değerlerine sahip çıktığını ve en küçük bir istismara dahi müsamaha göstermediğini ortaya koydu.
İnsanımız sağduyulu davranıp bu süreçte farklı görüşleri manipüle etmek isteyen, uç ve seviyesiz yorumlar yapan trol hesaplara prim vermedi. Ayrıştırıcı, nefret dolu söylemlere Hizmet insanları itibar etmedi.
Sonuç olarak, bu tartışmalar Hizmet Hareketi tabanının daha fazla şeffaflık, hesap verebilirlik ve ilkelere bağlılık talep ettiğini ortaya çıkardı. Geçmişte bazı kararlar hız ve etkinlik adına dar bir kadro tarafından alınsa ve uygulansa da, artık daha fazla istişare, daha güçlü denetim ve ilkesel tutarlılık Hizmet’te öne çıkıyor.
Hizmet, demokratik dünyanın değerlerini çok kısa sürede özümseyen ve bu değerler çerçevesinde tepki verebilen, eleştirebilen, hesap sorabilen bir yapıya evriliyor. Bu Hizmet için son derece umut verici bir gelişmedir.
Gerçekten moral verici reel ve objektif yazı olmus çok teşekkür ederim. Bunlara ihtiyacımız var.
Mahmut Hocam;
Kıymetli tespitleriniz , sağduyulu yaklaşimlarınız , ufuk açıcı tavsiyeleriniz ve ilkesel duruşunuz için içten teşekkürler.Üslüp muhafaza edilmek ve samimi olmak kaydıyla yerinde ve zamanında yapılan her türlü eleştiriye herkesin açık olması olmazsa olmaz bir zorululuktur,yukarıda ana hatlari ile saydığım ilkeler doğrultusunda yapilmak kaydı ile gelen eleştirilere tahammul edemeyenlerin hizmetin karar mercilerinde yeri olmamalıdır.Saygılarımla
Resmi rakamlara göre 1 milyon civarı gönüllüsü bulunan bir hareketten yanlış yapanların birilerinin çıkması gayet doğal bir olgu.
“Yanlış yapan hiç kimse yok !” demek en bariz yanlış olur.
Önemli olan: Yanlış yapan birilerinin olmaması değil,
YANLIŞI veya YANLIŞ YAPANI, (yapıya zarar vermesin!) diye gizleyerek, üstünü örterek SAHİPLENMEMEK, NORMALLEŞTİRMEMEKtir.
Dışardan bakan Batılı insanlar bunları iyi biliyorlar ve Yanlış Yapanlar ifşa edilip gereken yapıldığı sürece Hizmet Hareketine güvenleri zedelenmiyecektir.
Bizleri doğru şekilde bilgilendirdiğniz için Allah razı olsun sizlerden…
Hizmet tabanının bu olaya tepkisel baktığı falan yok. Kendini hizmet içinde gibi gösteren, aslında nereye baglı oldukları meçhul birkaç kendini bilmez ve takipçisinin gösterdiği tepkiye geniş tabanlı bir tepki denemez. Kaldı ki eleştirilerin çoğu yalan ve kafa karıştırıcı. Bunlar bir gün Döner’ler ama iş işten geçmiş olur.