15 Temmuz’un Amerika ayağı bulundu!

FOTO | AP / Andrew Harnik

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Konu malum.

Demokrat Parti’nin başkan adayı Joe Biden’in 8 ay önce New York Times gazetesinin yayın kurulunda söyledikleri Türkiye’de yeni gündem oldu. 

Hem de öyle böyle değil.

Havuz medyası -tepeden tırnağa- Biden’a savaş açmış durumda. AKP yönetimi kınama yarışında. 

İktidar öyle güçlü bir rüzgar estirdi ki muhalefet partilerine mensup isimler bile ‘ey Biden’ deme ihtiyacı hissetti. 

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Okyanusun bu tarafında kimsenin umurunda değil ama Türkiye’ye medyasına bakarsanız Türk donanması Akdeniz görevini bırakıp Atlas Okyanusu’na açılmak üzere!

Peki ne oluyor? 8 ay önceki bir yayından kopartılan bu fırtına neden? 

En yalın haliyle anlatmaya çalışacağım; 

Önce ABD boyutuna bakalım.

Joe Biden bu konuşmayı 8 ay önce yapıyor. Mekan New York Times’in yayın kurulu. Türkiye’de artık hayal bile edilemiyor ama ABD’de başkan adayları yayın kurullarına gidip tecrübeli-saygın gazetecilerin önüne çıkıyor.

Röportajlarda ise “bu performansınızı neye borçlusunuz” gibi zorlayıcı sorular (!) sorulmuyor. ABD’li meslektaşlar kelimenin tam anlamıyla muhataplarını haşlıyorlar. 

İşte Biden böyle bir toplantıda konuşuyor. 2 saatlik bir yayının son birkaç dakikası Türkiye ile ilgili.

Özetle şunları söylemiş; 

-Erdoğan’a karşı muhalefeti desteklemeliyiz. Erdoğan’ı mağlup etmeleri için cesaretlendirebiliriz.

-(Yönetim değişikliği) darbe ile değil seçimle olmalı

-Türkiye Rusya’ya bağımlı olmamalı

-Kürt nüfusunun entegrasyonunu sağlamalıyız

-(S-400 ile ilgili) yaptıklarının bedelini ödemeliler. 

Bu sözler içerisinde daha önce hiç duymadığınız bir şey var mı ? Şahsen benim yok. Dahası Washington’ta bunlardan çok daha ağırlarını duydum. 

ABD medyasında Biden’in sözlerinden daha sert yorumlar çıktı. Dört yüzden fazla düşünce kuruluşunun olduğu ABD başkentinde daha neler söylendi neler !

Hem ABD’nin seçim yarışında son düzlükte olması hem de benzeri ifadelerin sıklıkla dile getirilmesi nedeniyle Biden’in açıklamaları kimsenin gündemine giremedi. 

Özetle Erdoğan rejimi aradığı ‘dış mihraklar’ı buldu ama olay burası için rutin sayılır. 

Aslında Biden gibi 8 yıl başkan yardımcılığı yapmış, 50 küsür yıllık bir siyasetçinin bu sözleri söylememesi gerektiğini bilmesi gerekirdi. 

Ancak Biden’dan bahsediyoruz. Gafları ile meşhur bir siyasetçi ve bütün kariyeri tartışmalı ifadelerle dolu. 

İkincisi bu konuşma 16 Aralık 2019’da yapılmış. 17  Ocak 2020’de New York Times’ta yayınlanıyor. 

Daha o tarihte Erdoğan rejiminin haberi var. 

Zaten olmaması düşünülemez. Kaldı ki Anadolu Ajansı Biden’in konuşması üzerine mayıs ayında İngilizce analiz yayınladı.

Neden aylarca bekletip şimdi servis ettiler sorusu haklı ve makul bir soru. Oyun Saray’dan kurulduğu için soruya verilebilecek cevaplar da Erdoğan’ın ajandası ile ilgili.

Erdoğan rejimi yakıtsız kalan gemi gibi. Bütün petrolü, kömürü ve yakılabilecek her şeyi tüketti şimdi güvertenin tahtalarını yakarak ilerliyor.

Biden üzerinden kopartılan fırtına da böyle. 

Olayın iç siyasete bakan boyutu daha ağır basıyor ve bildiğimiz, klasik “dış mihraklar bize operasyon çekiyor” söylemiyle safları sıklaştırma telaşındalar. 

Aynı şeyi daha önce Trump için de yaptılar. 

Trump’ın İstanbul’daki kulesini bile diline dolayan Saray rejimi bir yandan da ABD’de ‘arka kapı diplomasisi’ yürüttü. 

Gerçi bu daha çok ‘paralel diplomasi’ şeklinde oldu ama sonuçta kamuoyunda saldırdıkları isme perde gerisinden ‘çiçek attı’lar. 

Erdoğan ile Trump’ın frekans uyumu ikili arasındaki ilişkiyi büyüttü. 

Nitekim kendi ulusal güvenlik bürokratlarını değil Erdoğan’ı dinleyerek karar alan bir ABD başkanı var bugün Beyaz Saray’da. 

Erdoğan ekibinin tüm umudu Trump’ın yeniden seçilmesi. Ama olurda Biden seçilirse diye oraya da ciddi yatırım yaptıklarından şüpheniz olmasın. 

Ben Biden’e karşı tekmili birden atağa kalkmalarını da bu stratejinin parçası olarak görüyorum. Nasıl ki Yunanistan ile yaşanan gerginliğin hem iç politikaya bakan hem uluslarası ilişkilere bakan yönü vardı, Biden olayı da böyle.

İçeride safları sıklaştırmayı hedeflerken ABD ile olan ilişkilerde de gerginliği tırmandırıp oyun bozarak muhataplarını masaya çekmeye çalışıyor. 

Eğer Biden tarafı geri adım atar ve özür dilerse ‘zafer kazanmış komutan’ olarak yelkenlerini şişirir. Tersi olursa da Erdoğan için sorun değil çünkü ‘dış mihrak’lar söyleminin alıcısı var.

Bir de Biden seçilirse Başkan Yardımcısı Kamala Harris olacak ve Harris’in Erdoğan’ın başını ağrıtacağı kesin. 

Bu kez ne Halkbank dosyalarını, ne yaptırımları ne de Erdoğan ailesinin şahsi servetinin araştırılması gibi kararları engelleyecek bir Trump olmayacak Beyaz Saray’da. 

Yani Erdoğan Biden’e karşı Cemaat’e karşı yaptığını yapıyor. 

Hırsızlık yaparken suçüstü yakalandığını fark edince dersane tartışması açıp operasyon başlayınca da ‘bakın dersaneleri kapanacak diye yolsuzluk operasyonu yaptılar’ söylemini ortaya attı.

Bunda da başarılı oldu. 

Benzer bir durumu ABD ile ilişkilerde yürütüyor. Rahip Brunson olayında olduğu gibi rehine politikası güdüyor. Amerikan düşmanlığını körükleyecek açıklamalar yapıyor. 

ABD tarafı ise “Türkiye’yi Rusya’ya kaptırmayalım” diye alttan alan taraf oluyor. Erdoğan’ın bu kumarda şu ana kadar  kazanan taraf olduğu aşikar.

Sorun bu kumarın Biden ve Harris ikilisinde işe yarayıp yaramayacağı. 

Gelelim olayın bir başka boyutuna. 

Biden’in fikirleri aslında Erdoğan rejimi için yeni değil. Çünkü Biden 50 küsür yıldır siyasette. 

Dahası onlarca yıl Senato Dış İlişkiler Komiyonu ve Adalet Komisyonu başkanlıkları yaptı. 

Yunan lobisinin etkin olduğu Delaware’den siyasete atıldığı için Kıbrıs konusunda Ankara ile uyuşmuyor. Ermeni soykırım iddialarını desteklemiş bir isim. Başkan yardımcılığı döneminde 4 kez Türkiye’ye geldi ve Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret eden ilk ABD Başkan yardımcısı oldu. 

2016’da yaptığı ziyarette o dönem tutuklu olan Can Dündar’ın ailesi ile görüşmesi nedeniyle iktidar  medyasının tepkisini çekmişti.



Biden’in 2014 Ekim’inde Harvard Kennedy School’da yaptığı konuşma Ankara ile Washington’un arasını açmıştı.

Biden o konuşmada Türkiye’nin Ortadoğu’daki en büyük sorunlarından birisi olduğunu, Türkiye’nin İŞİD militanlarının sınırı geçmesine göz yumduğunu söylemişti.

Biden daha sonra Erdoğan’ı arayıp yanlış anlaşıldığını ifade etmişti.

Bu olayları hatırlatmamın nedeni şu; 

Biden Ankara için bilinmez-yeni bir siyasetçi değil. Herşey bir yana 2014 sonbaharında söyledikleri yenir yutulur şeyler değil.

Ancak Erdoğan rejimi bütün bunlara rağmen 2016 sonbaharında Biden ailesinin kapısını çaldı. 

Hem de ne çalma ! 

İki ülke ilişkilerinde ve diplomaside pek benzeri görülmemiş olay Washington Post’un tecrübeli yazarı David Ignatius tarafından şöyle yazıldı;

“Erdoğan’ın Sarraf’ın serbest bırakılması için yürüttüğü kampanya sıradışı. 21 Eylül 2016’da dönemin başkan yardımcısı Joe Biden ile özel görüşmesinde hem Sarraf’ın bırakılmasını hem de [davanın o dönemki savcısı olan] Preet Bharara’nın kovulmasını istedi. Amerikalı yetkililer, 90 dakika süren bu görüşmenin yarısında Sarraf’ın konuşulduğunu söylüyor. Erdoğan’ın eşi de o gece aynı şeyi Jill Biden’dan talep etti. O dönem adalet bakanı olan Bekir Bozdağ Ekim ayında Adalet Bakanı Loretta E. Lynch’le yaptığı görüşmede davanın ‘kanıtlara dayanmadığını’ savunarak Sarraf’ın serbest bırakılmasını istedi.”

Erdoğan’ın Zarrab için elinden geleni ardına koymadığını herkes biliyordu ama bu konuya eşini de dahil edip -tüm diplomatik teamülleri çiğneyerek- Biden’in eşinden Zarrab’ı istemeleri unutulmamalı. 

Zarrab Erdoğan için o kadar önemliydi ki ‘benim için artık bitmiştir’ dediği Biden’in eşine Emine Erdoğan’ı elçi yollamıştı. 

Erdoğan girişimlerinde başarısız olunca Zarrab savcıyla anlaştı ve bildiklerini anlattı,  delilleri ABD makamlarıyla paylaştı. 

O sebeple Türk Amerikan ilişkilerine dair yapılacak analizler de Zarrab faktörünü unutmamak gerekiyor. 

Gelelim başlıktaki 15 Temmuz boyutuna.

Uzunca bir zamandır ‘dış mihrak’ arayışında olan iktidar ve yandaşları Biden’in açıklamaları üzerine ‘bakın 15 Temmuz’un ardında olduklarını itiraf ettiler’ korosu kurdular.

Hatta Nedim Şener “Biden darbeyle yapamadığını tamamlamaya geliyor” başlığında ilginç bir yazı kaleme aldı. 

Bu söylemin iktidar kalemlerince satın alındığı görülüyor. Böylece ’15 Temmuz’un Amerika ayağı’ bulunmuş oldu. 

Eğer bu söylemi veri kabul edersek Ankara’nın acilen yapması gereken bir şey var. Biden’in sözlerinin dökümünü alıp, video kaydını cd’ye basıp ABD Adalet Bakanlığı’na ’15 Temmuz delili’ olarak yollamalılar.

Çünkü aradan geçen 4 yıl içerisinde 15 Temmuz ve Gülen ilişkisine dair delil sunamadılar. Hatta ABD tarafı, Türkiye’nin gönderdiği ve çoğunluğu gazete küpürlerinden oluşan kolilere karşı Ankara’ya uzman ekip yollayıp ‘dosya nasıl hazırlanır?’ dersi vermişti. 

Temmuz 2019’da Alexandria-Virginia mahkemesinde görülen ve kamuoyunda ‘Gülen’i kaçırma davası’ olarak bilinen mahkemede bu konuya dair çok önemli veriler vardı.

Sanık Bijan Kian’dı ama dosyada kısa bir dönem Trump’ın ulusal güvenlik danışmanlığını yapan Michael Flynn’da vardı. Bir diğer isim ise Türk işadamı Ekim Alptekin’di.

Mahkemeye sunulan bilgi ve belgelere göre eski Başbakan Binali Yıldırım, Bakanlar Berat Albayrak, Mevlüt Çavuşoğlu ve Nihat Zeybekçi de “çevrilen ve çevrilmeye çalışılan dolaplara” dahil olmuş. 

Virginia Bölge Savcısı John Gibbs, davayı anlatan sunum yaptıktan sonra kürsüye ABD Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler Ofisi’nden Jeffrey Olson’u çıkarmıştı. 

Özetle Olson, Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından Gülen’in “önlem olarak tutuklanması”na dair bir talep gönderdiğini ancak herhangi bir delil ve talebi destekleyen bir kanıt olmadığını, dolayısıyla da ret cevabı verildiğini anlattı. Olson Türkiye’nin 23 Temmuz 2016’da Dışişleri Bakanlığı üzerinden Türkiye’ye iade talebi yolladığını ancak bu talep yazısında da delil mahiyetli belge olmadığını, talebin 15 Temmuz’la değil “paralel devlet yapılanması” iddiası ile ilgili olduğunu söyledi. 

Bu arada ilginç bir detay daha öğrendik. Meğerse Türkiye’nin “80 koli evrak yolladık” dediği dosyaların çoğu Havuz medyasından derlenmiş kupürlermiş. Daha da ilginç olanı birçoğu Türkçe yollanmış. ABD heyeti oturmuş bu dosyaları incelemiş. Olson “çok sayfa vardı ama kanıt yoktu” dedi. 

Olson’un anlatımlarına göre bu durum Türk hükümeti yetkililerine defalarca iletilmiş. Hatta bir adım daha atıp “delil nasıl toplanır, iade dosyası nasıl hazırlanır” diye anlatmak için Türkiye’ye heyet gönderildiğini anlattı. Olson, “Ağustos 2016’da Ankara’ya uzmanlardan oluşan bir ekip yolladık. Pek çok sorumuz vardı. Bize tatmin edici cevaplar sunabilmeleri için çok uğraştık. Bu kez Eylül 2016’da darbeyle alakalı bir ‘önleyici tutuklama talebi’ gönderdiler. Ancak muhtemel şüphe için yine yeterli delil yoktu” dedi. 

Havuz medyasına göre aranan delil bulunmuş oldu. Olmaz demeyin, Biden’in açıklamalarını 15 Temmuz’un Amerika ayağı olarak sunarlar.

Sonuçta “Ekonominizi mahvederim” diye tweet atan “aptal olma, akıllı ol” diye mektup yazan, televizyona çıkıp “Erdoğan benim sözümü dinler, iki etmez” diyen Trump tekrar seçilsin diye dua ediyorlar. 

Pekala Biden’i de 15 Temmuz’un Amerika ayağı diye ilan edebilirler!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin