15 Temmuz çökerken

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

6 yıl önce bir milyon kişiyle yapılan 15 Temmuz etkinliğine AKP, bu yıl sadece 5 bin kişi toplayabildi. Günlerce öncesinden başlayan, bütün televizyonlardan haberleri yapılan etkinlik çok sönük geçti. Üstelik toplanma adresi Fatih’in göbeğindeki Saraçhane meydanıydı.

15 Temmuz’un nasıl sahtekar bir tiyatro olduğunu ülkede anlamayan kalmadı. Sosyal medyanın satılık trolleri kimseyi yanıltmasın toplum tabanında artık 15 Temmuz’un inandırıcılığı yok.

6 yıl boyunca bütün devlet imkanlarıyla, ülkedeki bütün medya organları kullanılarak ayakta tutulmaya çalışılan yalan yerle bir olmak üzere. Ne siyasal İslamcıların, ne Ergenekoncuların ne de faşist laikçilerin 15 Temmuz üzerinden bir soykırımı devam ettirecek mecalleri kaldı.

Cemaat’in masumiyeti, mazlumiyeti, bir yalan üzerinden soykırıma tabi tutulduğu tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmak üzere.

Ruşen Çakır, Can Dündar, Yunus Emre Erdölen gibi isimler işte tam burada alabora oluyorlar. İddia edilen her şeyin içi boş, isnat edilen suçların hiç birisi evrensel hukuk normlarının ciddiye alacağı bir muhtevaya dönüşemiyor. Bu süreç böylece biterse hizmet hareketi tüm dünyada, batı başkentlerinde ve Türkiye’de çok daha itibarlı bir yere yerleşecek. Can Dündar’ın “Mavi Otobüs” belgeseline verdiği tepkinin arkasında yatan duygunun bundan başka bir şey olmadığı kanaatindeyim.

Harp Okulu öğrencileri de tepeden tırnağa haklılar, bulunduğu yerleri sonuna kadar hak etmişler, tuzağa düşürülüp zulme maruz bırakılmışlar. Hayatlarının baharından tam altı yılları çalınmış, buna rağmen tek bir taşkınlık, tek bir çizgi dışılık göstermemişler, sabır ve metanetle hukuk çizgisinde mücadelelerini sürdürmüşler. Ortalarda gazeteciyim, belgeselciyim diye gezinen hiç kimsenin kapılarını çalıp da sormadığı soruları kendi kendilerine cevaplamışlar. Son derece yalın ve anlaşılır bir şekilde nasıl tuzağa düşürüldüklerini anlatmışlar. Gerçekler olanca yalınlığıyla bir bir ortaya çıkıyor.

Gerçekler ortaya çıktıkça da tarafsız gözlemcilerin, ortalama insanların, Batı dünyasının gözünde çok saygın bir yere geliyorlar.

İşte tam burada Kemalizmin bilinçaltına yerleştirdiği üstenciliği, doğuştan elde ettiği bir hak olarak gören insanlar rahatsız oluyor.

“Soruların çalınmasıyla orada bir örgütlenme iddialarının cevapsız kaldığı” cümlesi, yüzyıl boyunca Can Dündar’ın gazeteciliğinin de belgeselciliğinin de arkasından gelecek kadar akılalmaz bir cümle. Mağduriyetlerini teslim etmek zorunda kaldığı çocuklara belaltı vuruyor. Oysa o gençler en ağır travmalardan sonra sınava girip yüksek puanlı okullar kazanmış. Şimdi diplomaları ellerinde yeni mesleklerini icra ediyorlar. Yani soru çalınmasına dair kendilerine yöneltilecek soruları sözle değil, daha zor olan eylemle cevaplamışlar. Daha ne istiyorsunuz?

Böyle bir iddiayı kim yapmış ve bu iddiasıyla ilgili tek bir tane belge, delil ortaya konabilmiş mi? Hayır! AKP yargısının bile senelerce uğraşmasına rağmen tek bir delil ortaya koyamadığı için beraat ettirmek zorunda kaldığı bu iddiayı Can Dündar’ın tekrarlaması inanılır gibi değil. Ortada hukukun ciddiye alacağı tek bir delil yok ama yine de suçsuzluğunuzu ispat edin demek, faşist rejimlerinin “herkes aksi ispat edilene kadar suçludur” anlayışının yansıması değil midir?

6 yıldır tutuklu bulunan Harbiyeli çocukların hiçbirisini daha önce hayatımın hiç bir yerinde görmedim. Hiçbirinin varlığından 15 Temmuz’a, hatta Melek Çetinkaya diye bir annenin ortaya çıkıp çocuğunun hakkını aramasına kadar haberdar olmadım.

Burada asıl bahsetmek istediğim şey Harbiyeli çocuklar da “Mavi Otobüs” belgeseli de değil. 15 Temmuz yalanının büyük bir gürültüyle çöküyor olması ve “Cemaat’le mücadele” argümanlarının hepsinin de beraberinde yerle bir olması.

Bu durum karşısında kendini “Beyaz Türk” olarak konumlayanların rahatsızlıkları. 

Nereden bakılırsa bakılsın olay Hizmet Hareketinin lehine ilerliyor ve haklı olduklarını bütün dünya izliyor.

Hatırlayacaksınız, Yunus Emre Erdölen de, Enes Kanter’in vegan aktivisti olmasıyla ilgili ileri geri şeyler söylemiş “Enes Kanter’den kahraman çıkarmak. Her şey bir yana, fetö ile mücadele kapsamında yurtdışında, fetönün ne olduğunu anlatma konusunda eksikliğimizin de göstergesi. Fetöcüden vegan insan hakları aktivisti çıkardılar. Utanç verici,” demişti.

Bakıyorsunuz, itham ettiği kişi ne yapmış “vegan aktivisti” olmuş. Yani evrensel değerlerin suç saydığı hiçbir şey yapmadığı gibi aksine hayvan haklarını koruma konusunda toplumda duyarlılık oluşturabilmek için aktivist olmuş. Bu ifadeler bile tek başına gösteriyor ki Erdölen ve böyle düşünenlerin nefreti, herhangi bir kötü eyleme değil kişinin bizzat kendisine, kimliğine, aidiyetine…

Bu Kemalist üstenci tavırların çağdaş dünyada hiç bir karşılığı yok. Kötü eylemlere değil de kişilere, kimliklere, aidiyetlere nefretin batıdaki karşılığı ırkçılık, neo-naziliktir. Vazgeçin artık bu tavırdan.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin