10 Temmuz Kahramanları [Dr. Serdar Efeoğlu yazdı]

AKP bu hafta 15 Temmuz Darbesi’nin yıldönümünde üzerindeki sis perdesi hala kalkmasa da bu olayı çeşitli etkinliklerle Türkiye gündeminde tutuyor. Zaten darbeden hemen sonra kahramanlık hikâyeleri öne çıkarıldı. Boğaziçi Köprüsü’nün adı “Şehitler Köprüsü” yapıldı, Kazan ilçesi “Kahramankazan”, Niğde Üniversitesi “Ömer Halisdemir Üniversitesi” oldu. Ayrıca 15 Temmuz’un anısı her saat başında sala okunacak bir anıtta da yaşatılacak. AKP milli bayramları ikinci plana atsa da 15 Temmuz’u “Allah’ın bir lütfu” olarak kendi bayramına dönüştürecek.

Darbenin başarısız olmasında en büyük pay şehitlerin olsa da zamanla SADAT’çılar gibi ‘yeni kahramanların’ ortaya çıkacağı muhakkak. Alternatif kahraman adayları olarak Erdoğan’a darbeyi haber veren ama kamuoyunun ismini bile bilmediği “enişte”, “Facetime”dan görüşme imkânı sağlayan Hande Fırat ve darbeyi MİT’e ihbar eden Binbaşı O.K. ön plana çıkıyor.

Okuyucularımızdan gündemin 15 Temmuz Darbesi’nin olduğu bugünlerde “10 Temmuz” tarihinin ne ifade ettiğini merak edenler için hemen söyleyelim: Bundan 109 sene önce İttihatçılar, Meşrutiyeti ilan ettirmiş ve bu süreçte öne çıkan kişiler efsanevi birer “Hürriyet Kahramanı” olmuşlardı.

10 TEMMUZ BAYRAMI

İttihat ve Terakki Cemiyeti Rumi takvimle 10 Temmuz 1324, Miladi takvimle 23 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyetin ilanını sağladı. “10 Temmuz” Cemiyet için büyük bir gün olarak tarihe geçti ve “Iyd-i Milli (Milli Bayram)” olarak kabul edildi.

İttihatçılar, Rumeli’nin çeşitli şehirlerinde Meşrutiyeti ilan ederek büyük kutlamalar yaptılar. Bu şehirlerin başında Manastır vilayeti geliyordu. O gün yaşananlar Abdülmecid Fehmi tarafından “Manastır’ın Unutulmaz Günleri” adıyla kaleme alındı. Yapılan kutlamalar Manaki Kardeşler tarafından film olarak kaydedildi ve günümüze kadar ulaştı.

23 Temmuz sabahı Hükümet Meydanında Meşrutiyeti ilan eden nutku okuyan kişi Kurmay Binbaşı Vehip Bey’di. İttihatçılar romantik bir yaklaşımla ülkede tam bir birlik ve beraberlik havası oluştuğunu düşünüyorlardı.

Vehip Bey’in top arabasının üzerine çıkarak okuduğu nutuk ve top sesleriyle ilan edilen Meşrutiyet kutlaması çok göz alıcı olmuştu. Törenin yapıldığı meydanın adı “Hürriyet Meydanı” olarak değiştirilmişti. Dönemin tılsımlı kelimesi “hürriyet” idi. Meydanlara “Hürriyet” adı veriliyor, uğruna şiirler kaleme alınıyordu.

Vehip Bey’in nutku tamamen hamasetin öne çıktığı, ülkede her şeyin tamamen değiştiği bir yaklaşımla hazırlanmıştı. “Artık cennetmekân Kanuni Sultan Süleyman zamanından beri padişah ile millet arasına çekilen kafesi kıracağız. Padişahımızın etrafını alan hâin, rezil, bedtıynet, sefil, denî herifler kahrolsun. Padişahla millet arasına giren bu kişilerin yerine Sahihülnesepten neş’et etmiş, pâk süt ile büyümüş, mekârim-i ahlâk ve mehasin-i sıfat ile tecelli eylemiş zevatı isteriz” deniyordu. Yirmi bir pare top ateşi yapılan törende “Yaşasın Millet! Yaşasın Vatan! Yaşasın Hürriyet ve Müsavat!” sesleri yükseliyordu.

NİYAZİ BEY VE GEYİĞİ

Meşrutiyetin ilanı ile yeni rejimin sahibi olan İttihatçılar, kendi kahramanlarını da çıkardılar. Bunların başında Enver Bey ve Resneli Niyazi Bey gelmekteydi. İkisi de büyük bir fedakârlık yaparak dağa çıkmışlar, mücadele etmişler ve birer efsaneye dönüşmüşlerdi. Halk meydanlarda “Yaşasın Enver”, “Yaşasın Niyazi” diye bağırmakta, basılan kartpostallarda “kahraman-ı hürriyet” Enver ve Niyazi Beylerin resimleri yer almaktaydı.

Niyazi Bey, Manastır yakınlarındaki Resne kasabasında 1873’de doğdu. Manastır Askeri İdadisi’nden sonra Harbiye Mektebi’ni bitirerek Makedonya’daki 3. Ordu emrinde göreve başladı. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nda büyük başarılar elde etti. Daha sonra da Makedonya’da Sırp, Bulgar ve Makedon çetelere karşı mücadele ederek adını duyurdu.

Bu sırada Niyazi Bey’in yanında bir dişi geyik sürekli gezmiş ve efsaneye dönüşmüştü. Geyik, İlahî bir müjdenin işareti olarak görülmüş ve “Rehber-i Hürriyet” adı verilmişti. Niyazi Bey, bu geyiği yanından ayırmamış ve geyikle birlikte resmedilmişti. Hatta bu konu her tarafta konuşulup çok yayıldığından “geyik muhabbeti” deyimi ortaya çıkmıştı. Niyazi Bey Resne’de kendisi için Paris’teki bir sarayı örnek alarak saray da inşa ettirdi.

İttihatçıların içinde belki de en beklentisiz kişi Niyazi Bey’di. Nitekim “ikbal” günlerinde bile İstanbul’a gitmek yerine Makedonya’da kalmayı tercih etmişti. Ancak bir süre sonra gündemden düştü ve unutuldu. Balkanların kaybından sonra İttihatçıların davetiyle İstanbul’a gelmek için vapura binmek üzere Avlonya’ya giden Niyazi Bey burada ateş arasında kalarak bir kör kurşuna kurban gitti. Nitekim “Ne şehittir ne gazi, pisipisine gitti Niyazi” deyimi bu olay üzerine söylendi. Bazı görgü şahitleri son sözünün “Neden?” ya da “Niçin Bre?” olduğunu söylemişlerdi.

ENVER BEY (PAŞA)

Hürriyet kahramanlarının elbette en meşhuru Enver Bey’di. Enver Bey 1881 veya 1882’de Divanyolu’nda doğmuş, Manastır’da Harbiye İdadisinde okuduktan sonra 1903 yılında kurmay mektebinden mezun olmuştu. İlk görev yeri olan Manastır’da çetelerle mücadelelerdeki başarılarıyla 1906’da binbaşılığa yükselmişti. Bu sırada Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne katılarak Kazım Karabekir’le beraber Cemiyetin Manastır örgütlenmesini gerçekleştirmişti.

24 Haziran 1908’de dağa çıkarak Meşrutiyetin ilanında önemli bir rol üstlenmesiyle Enver Bey’in adı duyuldu. Dağa çıkan subaylar içinde en kıdemlisi olduğundan “Hürriyet Kahramanı” olarak seçkin bir yere sahip oldu. Propaganda dokümanlarında Enver ve Niyazi Beyler “göğsünde iki sıra fişeklik dizili, belinde tabanca, elinde filinta ve başında ay yıldızlı hürriyet kalpağı” olduğu halde resmedilmekteydi. Doğan çocuklara “Enver ve Niyazi” ismi konulmaktaydı.

Dönemin gazete ve mecmualarında Enver Bey hakkında pek çok yazı, haber ve şiir yayınlandı, marşlar bestelendi. İttihat ve Terakki’nin önde gelen üç kişisinden birisi haline gelen Enver Paşa, Naciye Sultan’la evlenerek Saray’a damat oldu.

1918 yılına kadar ülkenin geleceğini belirleyen en önemli kişilerden birisi olan Enver Paşa, Edirne’yi kurtararak “Edirne Fatihi” olsa da Sarıkamış Harekâtındaki başarısızlıkla kariyerinde önemli bir yara aldı. Yine de Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili olarak Çanakkale Zaferinde önemli bir rol üstlendi. Fakat ordunun kötü gidişine engel olamadı ve hemen her cephede yenilen Osmanlı ordularının Harbiye Nazırı olarak dramatik bir şekilde Talat ve Cemal Paşalarla birlikte denizaltıyla ülkeyi terk etti.

EFENDİLER NEREYE?

Bir zamanların efsane kahramanları olan İttihatçı liderler yurt dışına kaçınca Refik Halid, bir yazı yazmış ve “Efendiler Nereye?” diye sormuştu:

“Ziyafet bitti, fakat ağzınızı silmeden, elinizi yıkamadan, bir de acı kahvemizi içmeden efendiler nereye?… Eli sopalı, beli palalı, gözü kanlı paşalar damdan dama nereye?… Şam’da, Halep’te az daha namınıza hutbe okutup, isminize sikke kestirecektiniz. Yiğitlik sizde, kahramanlık sizde, avurt zavurt sizde, caka tavır, hepsi sizdeydi… Şimdi böyle sinsi sansar gibi tavandan tavana nereye?…”

Meşrutiyetin “Hürriyet Kahramanı”, I. Dünya Savaşı’nın “Başkumandan Vekili” Enver Paşa, bundan sonraki hayatını gurbette geçirdi ve maceradan maceraya sürüklendi. Enver, Cemal ve Talat Paşalardan bir daha ülkeye dönen olmadı. Enver Paşa Türkistan’da şehit edildi. Cemal Paşa Tiflis’te, Talat Paşa ise Berlin’de suikasta kurban gittiler.

HANDE FIRAT VE TELEFONU

10 Temmuz kahramanlarından hareketle 15 Temmuz’un bir numaralı kahramanının kim olduğu tartışılabilir. Darbenin öne çekilmesini sağladıklarını iddia eden ama 249 insanımızın şehit olmasının açıklamasını yapamayan Akar ve Fidan, muhtemelen kendilerini darbenin kahramanı görüyorlar. 15 Temmuz gecesi yaşanan birçok olaya müdahil olan ÖKK Komutanı Aksakallı’nın da kendisini bu konumda değerlendirdiğini düşünebiliriz.

Anlatılanlara inanacak olursak 15 Temmuz’un asıl kahramanının Hande Fırat olduğunu söyleyebiliriz. Erdoğan’ın canlı yayına bağlanmasını ve halkı meydanlara çağırmasını sağlayarak darbenin başarısızlığa uğramasında önemli bir rolü olduğunu hepimiz televizyonlarda seyrettik. Hatta Resneli Niyazi’nin uğuru bir geyik olduğuna göre Fırat’ın telefonu da güzel bir sembol olmaz mı?

Kaynaklar: Ahmed Refik, İnkılâb-ı Azim, Dersaadet 1324; Abdülmecid Fehmi, Manastır’ın Unutulmaz Günleri, Manastır 1327.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin