Yolun sonu…

Rezzak seçim arefesinde camide dua ederken | Foto: AFP

Yorum | Bülent Keneş

Yolun sonu çoğunlukla tutulan yolun kaderiyle mütenasiptir. Su testisi su yolunda kırıldığı gibi kılıçla yaşayan da kılıça ölür. Haramı/haramiliği, zulmü/zalimliği karakterleri haline getirenlerin akıbeti genelde müstahaklarıyla mütenasiptir. Hitler’in, Çavuşesku’nun, Markos’un, Saddam Hüseyin’in, Kaddafi’nin ve daha nice zalimlerin sonu ibretlik olmuştur. Niyeti hayır olmayanların akibetlerinin rezillik olduğu defalarca görülmüştür. Her ne kadar her film bir mutlu sonla bitmese de tarih zulüm ve haramilikle abad olanların ahirlerinin berbat olduğunun sayısız örnekleriyle doludur.

Bu kervana son olarak Malezya’nın önceki Başbakanı da katıldı. 1981-2003 yılları arasında 22 yıl başbakanlık yaptıktan sonra muhalefet saflarında yeniden siyasete dönen 92 yaşındaki Mahattir Muhammed’in seçimlerle alaşağı ettiği siyasetteki eski talebesi sadece seçimleri ve makamını kaybetmekle kalmadı. Halktan çaldıklarıyla yeniden dünyanın diline düştü. İktidardan düşer düşmez hakkında hemen yurtdışı yasağı getirilen sakıt başbakan, şimdi nasıl yaşadıysa öyle bir sonun arifesinde bulunuyor.

Bu sakıt başbakanın adı bizim ülkenin baş haramisi gibi üç kelimeden oluşmuyor. Ülke geleneklerine uygun olarak isminin önüne gelen türlü ünvanlarla birlikte “Dato Siri Hac Muhammad Necib bin Tun Hac Abdul Razak” diye anılıyor. Yazı boyunca biz kendisinden hep kısaca “Necib” diye bahsedeceğiz. Necib’in bizim meşhur harami gibi yokluktan bolluğa, görmemişlikten görgüsüzlüğe evrilen bir hayatı yok. Üstelik hayatının hiçbir döneminde sistem tarafından dışlanmamış. Bu dışlanmışlığın yol açtığı türlü komplekslerden muzdarip olmamış. Tam tersine, hep sistemin göbeğinde yer almış bir aileden geliyor. Ne yokluk görmüş, ne de aşağılık kompleksleriyle görgüsüzlüğün harmanlandığı bir eziklik.

GÖRMÜŞ GEÇİRMİŞ, ÇALMIŞ ÇIRPMIŞ NECİB İÇİN SONUN BAŞLANGICI

Malezya’nın 2. Başbakanı Abdul Razak Hüseyin’in en büyük oğlu. Ülkenin 3. Başbakanı Hüseyin Onn’un yeğeni. Belli ki ailesi sayesinde şahsi ikbali de çok erken bir yaşta bulmuş. 1976’de 23 yaşındayken milletvekili olmuş. 1982-1986 yılları arasında Pahang eyaletinde başbakanlık yapmış. 1986’da Mahattir Muhammed’in federal hükümetinde Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı konumuna getirilmiş. 1980’ler ve 1990’lar boyunca da, aralarında savunma ve eğitim bakanlıklarının da bulunduğu, kabinede çeşitli görevler üstlenmiş. Mahattir Muhammed ve bugüne kadar ki tüm diğer iktidarlar gibi Birleşik Malay Ulusal Örgütü (UMNO) sayesinde iktidara gelen Abdullah Ahmed Bedevi hükümetinde başbakan yardımcılığı yapmış. UMNO’yu da kapsayan Barisan Nasional’in başına geçip 2009’da ülkenin 6. başbakanı olarak iktidara oturmuş.

Bugün kendisini alaşağı eden Mahattir Muhammed, Necib’in yolsuzluklarının ayyuka çıktığı 2013’e kadar kendisine sadece destek vermekle kalmamış danışmanlığını da yapmış. Desteğini çekince de bununla yetinmemiş Mahattir Muhammed, ilerleyen yaşına hiç aldırmadan muhalefetteki Pakatan Harapan’a (Umut İttifakı) katılarak bir zamanlar liderliğini yaptığı yenilgi yüzü görmemiş UMNO’yla birlikte yolsuzluk skandalları ve bu skandalların üzerini örtmek için giriştiği hukuksuzluklarla anılan eski talebisi Necib’i 92 yaşında alaşağı etmeyi başardı.

Şüphesiz Mahattir Muhammed’in bu başarısında 5 muhalefet partisi ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin biraraya gelerek 2005 yılında oluşturduğu Bersih (Malayca’da “temiz” anlamına geliyor) adı verilen taban hareketinin katkısı büyük. Temiz ve adil seçimler için faaliyet gösteren Bersih’in belki de en önemli başarısı, 60 yıldır ülkeyi yöneten UMNO’ya dayanmasına rağmen, Necib’i devirmek oldu. Şüphesiz ki partiler üstü bu hareketten Türkiye’deki bin parçalı muhalefetin çıkarması gereken ciddi dersler var.

Mahattir Muhammed’in ahir ömründe tekrar oturduğu başbakanlık koltuğundaki ilk icraatı ise, Necib ve ailesine ülkeden çıkma yasağı koymak oldu. Necib’in iktidarı döneminde adının karıştığı yolsuzluk iddialarının üzerine gitmek ise belli ki yeni hükümetin ilk işi olacak. Mahattir Muhammed, bunu da hırsızlık ve yolsuzluklarının üzerine gittikleri için Necib’in, tıpkı kankası Erdoğan gibi, görevden aldığı savcıları ve polisleri kullanarak yapacak gibi. Mahattir Muhammed, daha şimdiden önceki döneme ait hiçbir belgenin yok edilmemesi talimatını verdi bile.

2013: HARAMİLİK TARİHİNİN CİDDİ BİR CİLVESİ OLSA GEREK

Necib’i iktidardan eden yolsuzluk iddialarına temel oluşturan skandalın önemli dönüm noktalarından birinin 2013 yılına denk gelmesi haramilik tarihinin ciddi bir cilvesi olsa gerek. Hikaye yeni değil. Necib, 2009’da iktidara gelir gelmez resmi bir devlet kurumu niteliğindeki Malezya Yatırım Firması 1MDB’yi kurmuş ve başkanlığını da şahsen üstlenmişti. Necib, ilerleyen yıllarda Malezya ekonomisinin görünümünü de bozan borçlanma yoluyla oluşturduğu 42 milyar ringitlik (11,1 milyar dolar) 1MDB fonundan 2,672 milyar (700 milyon dolar) ringiti doğrudan kendi hesabına aktarmakla suçlanıyor. Her ne kadar Erdoğan Türkiyesi kadar olmasa da Malezya medyası da yeterince özgür olmadığından olsa gerek, Necib’in yolsuzluklarına dair haberler hep uluslararası medyada yer aldı. Skandal ilk olarak, 2 Temmuz 2015 tarihinde Amerikan Wall Street Journal (WSJ) gazetesinin bir haberiyle patlak verdi. Bu haberi Necib’e yönelik yaygın istifa talepleri takip etti.

17/25 Aralık 2013 örneğinde de görüldüğü gibi, Necib’in bu skandal karşısındaki tavrı kendi halkını soyan benzer bütün haramilerin tavrı gibi oldu. Yolsuzluk iddialarını yalanladı ve WSJ’ye bu haberinden dolayı dava açacağını duyurdu. Ama her nedense (!) Necib, WSJ’ye bu davayı hiçbir zaman aç(a)madı. Necib’in hırsızlığına dair iddiaların Malezya ekonomisine bedeli ise ağır oldu. Ringit dolar karşısında ciddi değer kaybetti.

WSJ, fikri takiple, 6 Temmuz 2015 günü ilk haberini destekleyen yeni bir haber yaparak 1MDB fonlarından Necib’in şahsi hesabına aktarılan 700 milyon dolarlık meblağa dair bazı belgeler yayınladı. Bu dökümanların Mart 2013, Aralık 2014 ve Şubat 2015 tarihlerine ait olduğu görüldü.

WSJ’nin iddialarını araştıran bir komisyon, 10 Temmuz 2015’te Necib’in AmBank Islamic’teki hesaplarını gazetenin haberinden önce kapattığını duyurdu. Ancak bu yolla, yüklü para transferleri yapıldığı söylenen Necib’e ait iki hesabı doğrulamış oldu. Komisyon, kime ait olduğu bilinmeyen aynı bankadaki 6 hesabın daha aynı tarihlerde dondurulduğunu duyurdu.

NECİP TÜRK MİLLETİNDE GÖRÜLMEYENİ NECİB’İN MALEZYA’SINDA GÖRDÜK

Bunun üzerine Erdoğan’ın yaygın hırsızlık ve yolsuzlukları karşısında necip Türk milleti arasında rastlanılmayan bir durum Necib’in soyduğu Malezya’da yaşandı. Bazı kabine üyeleri Necib’in yolsuzluk skandalını ele alış tarzından rahatsız oldu. Bunlar arasında Başbakan Yardımcısı Muhyiddin Yasin’in yanısıra Necib’e danışmanlık yapan Mahattir Muhammed de vardı. Necib, Yasin’i ve ayyuka çıkan yolsuzluklarından dolayı kendisini eleştiren bazı diğer bakanları derhal görevden uzaklaştırdı.

Bununla da yetinmedi. Belki yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlıkta suç üştü yakalanmış Erdoğan kadar cüretkar ve hızlı olmasa da, yolsuzluk iddialarını araştıracak birimleri hızla görevden aldı. Kendi çizgisinde oluşturulan Malezya Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu, 3 Ağustos 2015’te yaptığı açıklamada Necib’in hesaplarındaki 2,6 milyar ringitlik meblağı doğruladı. Ancak, bu paranın 1MDB’den değil, bağışçılardan geldiğini duyurdu. Sözkonusu açıklamanın neden bu kadar geç yapıldığı ve bu bağışçıların kimler olduğunun hala açıklamamış olması Necib hakkındaki şüpheleri daha da artırdı.

Necib’e yakın isimlerden biri, bu paranın IŞİD’e karşı verdiği mücadeleye bir teşekkür olarak Suudi Arabistan tarafından gönderildiğini söyledi. Hikayeye göre, Suudi Arabistan UMNO’ya ya da hükümete değil doğrudan kendisine bağışlandığı için Necib’in şahsi banka hesabına gönderilmişti. Erdoğan’ın Rahmi Koç’un ifadesiyle daha 2001 yılındayken bile 1 milyar doları bulan şahsi servetini ve gemiciklerini dayandırdığı sünnet takılarını çağrıştıran bu aptalca izahata tabii ki kimse itibar etmedi.

Hiçbir AKP’liye nasip olmayan bir şahsiyet sergileyen Necib’in kendi partisinden Anina Saaduddin isimli bir kadın milletvekili, görevini kötüye kullandığı, bağışlanan fonların(!) belgelerini ve bu bağışı nasıl kullandığını açıklamamak suretiyle parti üyelerini aldattığı gerekçesiyle hem Necib hem de parti sekreteri hakkında dava açtı. Böylece kendisine “AK” diyen bizim ülkedeki yoz iktidar partisinde esamisine rastlanmayan ahlaki bir tavır sergiledi.

NECİB DE HARAMİLERİN ŞAHIYLA AYNI TAKTİKLERİ UYGULAMIŞ

Saaduddin, yaptığı suç duyurusunda, tıpkı bizim harami gibi, Necib’in de hırsızlığının hesabını vermekten kaçınmak için bu konuyu sorun eden UMNO üyelerini ve kamu görevlilerini tasfiyeyle tehdit ettiğini de dile getiriyordu. Türkiye’de benzerine rastlanmayan bir milletvekilliği sergileyen Saaduddin, ayrıca bir Singapur bankasında Necib’in sahsi hesabında bulunan 650 milyon dolara el konulmasını ve sebep olduğu zararların tazmin edilmesini de talep ediyordu.

Necib’in 1MDB merkezli yolsuzluk skandalı kısa süre içerisinde pek çok ülkenin konuyla alakalı soruşturmalar açmasına yol açtı. Bu ülkeler arasında ABD, İsviçre, Singapur, Hong Kong, Birleşik Arap Emirlikleri, Şeyseller ve Lüksemburg da yer aldı. 21 Eylül 2015 günü New York Times gazetesinde çıkan bir haberde, ABD’nin Necib ve yakın adamları hakkında bir soruşturma başlattığını duyurdu. Soruşturmanın 681 milyon dolarlık banka hesabının yanı sıra özellikle Necib’in üvey evladı Rıza Aziz ya da başka yakınları üzerinden kurduğu tabela şirketleri aracılığıyla ABD’de satın aldığı mülkler üzerinde yoğunlaştığı kaydedildi.

Tüm bunlara karşılık Necib’in cevabı, tıpkı haramilerin şahı Erdoğan’ın yaptığı gibi, kendi elleriyle özel olarak göreve getirdiği bir başsavcı üzerinden kendisini aklamak(!) oldu. Necib, 2015 yılında Yolsuzluk Komisyonu’na başkanlık ederken “hiçbir usulsüzlüğe rastlanmamıştır” diyerek kendisini aklayan Muhammed Apandi Ali’yi, 2015 Ağustos’unda alelacele görevden el çektirdiği Başsavcı Abdul Gani Patail’in yerine Başsavcı atadı. Muhammed Apandi Ali de gereğini yaptı ve 26 Ocak 2016’da Necib’in banka hesabına yatırılan paraya ilişkin soruşturmayı kapattı.

Bu yeni başsavcı da, sanki çok normal bir şeymiş gibi, (Malezya’da “o paralar imam-hatip içindi” palavrası tutmayacağı için) paraların Suudi Kraliyet Ailesi’nin bağışı olduğu iddiasını tekrarlıyordu. Ancak, bu tuhaf iddia bile Suudi dışişleri ve maliye bakanlıkları tarafından yalanlandı. Bu arada, 61 milyon doları hariç olmak üzre, yani sözkonusu paranın 620 milyon dolarlık kısmının Necib tarafından Suudilere iade edildiği iddiası da dolaşıma sokulmuştu. Necib ise, tamamen manüple ettiği şikeli soruşturmanın çakma sonuçlarını alkışlayarak hakkındaki yolsuzluk iddialarını yalanlayan bir propaganda yürütmeye başladı.

EMİNE HANIM’IN KULAKLARI ÇINLASIN!..

Yolsuzluk iddiaları, 28 Mart 2016 tarihinde bir Avustralya televizyonunun belgesel programı ile yeniden alevlendi. Bunu WSJ, Time ve diğer bazı etkili yayın organlarının haberleri takip etti. Bu haberlerin odağında Necib ve güzide eşi Rosmah Mansor’un (Emine Hanım’ın kulakları çınlasın) yurtdışı seyahatleri sırasında yaptıkları 15 milyon dolarlık lüks harcamalar yer alıyordu. Mansor’un 25 Aralık 2014’te Hawaii, Honolulu’daki bir Channel mağazasında tek seferde yaptığı 130,625 dolarlık alışveriş de bu harcamalardan biriydi. Bunlar yetmezmiş gibi Necib’in oğlu Mohd Nazifuddin Necib’in ismine bir de Panama Papers’ta rastlanmasın mı?..

2016 Temmuz ayında ABD Adalet Bakanlığı, 1MDB fonlarının istismar edilerek ABD’de alınan 1 milyar dolar değerindeki varlıklara el konulması için bir dava açtı. 1MDB’yi kontrol ettiği söylenen ve “1 numaralı Malezya Yetkilisi” şeklinde kodlanan davanın baş şüphelisinin ismi dava dosyasında bu şekilde 30 kere tekrarlandı. Dava dosyasına göre 1MDB’nın 681 milyon doları 21 ve 25 Mart 2013’te Singapur’daki Falcon Bank aracılığıyla hortumlanmıştı. “1 numaralı Malezya Yetkilisi”nin Necib olduğu ilerleyen günlerde yine kendi hükümetinin yetkilileri tarafından ifade edilecekti.

ABD Adalet Bakanlığı, 2016 Temmuz’unda açılan davanın devamı olarak 1MDB’nin çalınan paralarının aklanması yoluyla ABD; İngiltere ve İsviçre’de elde edilen mal varlıklarına el konulmasına yönelik bir süreç başlattı. Bu kapsamda 1MDB yolsuzluğu ile ilintili olduğu gerekçesiyle lüks bir yata Bali açıklarında FBI adına el konuldu. Ayrıca 7 Mart 2018 günü Kaliforniya mahkemeleri, 1MDB’den hortumlanan parayla finanse edilen “Wall Street Kurdu” isimli filmin uzlaşı arayışındaki yapımcısıyla 60 milyon dolar ödemesi kaydıyla anlaştı.

Mahattir Muhammed, geçmişte aralıksız 22 yıl yaptığı başbakanlık görevine, bu pazartesi günü yeniden resmen başladı. Mahattir Muhammed’in göreve başlaması Necib için sonun başlangıcı oldu. Türkiye’de ise arsız, hırsız, harami yolsuzların hayasız yolculukları halen sürüyor. Öyle görünüyor ki, ardına görülmedik kepazelikler bıraktığı rezilliklerle dolu bir yolda arsız hayasız yolculuğunun devam etmesi için İslamofaşist Erdoğan rejiminin yapmayacağı hiçbir şey bulunmuyor. Şimdilerde, yaşananlardan İllalah etmiş toplumun önemli bir kesimi umutlarını 24 Haziran’daki seçimlere bağlamış durumda. Oysa ne adil, ne açık, ne de özgür olma ihtimali bulunan bu seçimlerden Erdoğan için yolun sonunu getirecek herhangi bir sonuç çıkma ihtimali yok. Olmaz ama olur da böyle bir sonuç çıksa bile, Erdoğan’ın Necib’in gösterdiği kadar dahi medeni bir tavır gösterme şansı bulunmuyor.

ERDOĞAN’IN HAK ETTİĞİ MUKADDER SON, YOLUYLA MÜTENASİP OLACAK

Muhtemeldir ki, 17/25 Aralık 2013’te patlak veren yolsuzluk ve rüşvet skandalından hemen sonra, önceden planlanmamış olduğu halde alelacele bir uzak doğu gezisine çıkan ve bu kapsamında Malezya’ya da uğrayan Erdoğan’ın çaldığı paraların da Necib’in nesebi gayrı sahih paralarının hikayesi ile bir ilintisi bulunuyor. Tıpkı o kirli paralarla Malezyalı kılığına girmiş bazı şirketlerin Türkiye’de yaptığı büyük satın almaların alakasının bulunduğu gibi.

Bütün yaşananlara ve uğruna ahlakı, hukuku, demokrasiyi, ülkeyi, devleti sıfırlamasına rağmen etkilerini bir türlü sıfırlamayı beceremediği 17/25 Aralık rezaleti, yolun sonuna geldiğinde Erdoğan’ın utanç hikayesinin yine en önemli parçası olacak. Evet, bu rezalet Erdoğan’ın ibretlik hikayesinde 15 Temmuz’dan bile hayati bir yere sahip. Niye mi? Çünkü, neticede 15 Temmuz da o büyük rezaletin üstünü örtmek için kurgulanan kanlı bir komplodan ibaret de ondan…

Erdoğan için 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet skandalının ne kadar ölümcül olduğunu 15 Temmuz çakma darbesi ile ilişkilendirilen kim varsa hepsini her gün mahkemelere çıkartmasına rağmen 17/25 Aralık soruşturmasında yer alanları kasti bir sessizliğe mahkum etmesinden de anlamak mümkün. Kendisine dünya tarihinin gelmiş geçmiş en yavuz hırsızı unvanını kazandıracak şekilde devleti ve yargıyı tarumar ederek iktidara yapışan Erdoğan’ın, 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını gerçekleştiren savcı, hakim ve polislerin mahkemeye çıkarılmasında ve yargılanmalarında bu kadar yavaş hareket etmesi de, asıl korkusunu ele veriyor.

17/25 Aralık’ın üzerinden on yıllar bile geçse, faili olduğu belgeli, kanıtlı kepazeliklerin kolay kolay sıfırlanamayacağını o da çok iyi biliyor. Ne demek istediğim, Yakup Saygılı başta olmak üzere o skandalın ortaya çıkarılmasında rol alan polislerin, savcıların ve hakimlerin mahkeme salonlarında yapacakları ifşaatları düşünülecek olursa sanırım daha iyi anlaşılabilir.

Necib, belki de bizim baş haramiye özenerek yaptığı hırsızlıkların üzerinden daha birkaç yıl geçmeden hak ettiği sonun eşiğine geldi çattı. Çalıp çırpıp, rüşvet almakla kalmayıp elini yüzünü kana da bulayan Erdoğan’ın haydutlukları elbette ki Necib’inkilerle mukayese edilemez. Bu yüzden Erdoğan’ın yolun sonuna gelmesi de kendi yolunun doğasına uygun olacak. Erişilmesi daha fazla zaman alacak olsa da Erdoğan’ın hak ettiği sonun haramilik ve zulümlerdeki kalibresiyle mütenasip olacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin