Yetki gaspı ve Mazhar Osman

YORUM | BÜLENT KORUCU

Anayasa Mahkemesi’nin gazeteci Mehmet Altan ve Şahin Alpay hakkında verdiği tahliye kararlarının uygulanmaması, devletin niteliği konusundaki tartışmaları bitirdi. Artık hiç kimse Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu iddia edemez. Bunu biz yaşayarak biliyorduk, şimdi Pollyanna’cılık oynayanlar da görmüş oldu.

Son cümle benim aşırı iyimser değerlendirmem olabilir. Meclis’in önünde kendini yakan vatandaşa “Git Saray’da yak, Meclis’in hükmü kalmadı” diye adres gösteren ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu bu gerçeği tam anlamıyla gördü mü? Ya da topu taca atma dışında anlamı olmayan OHAL Komisyonu’nu ve kendi kendini yetkisiz ilan eden AYM’yi iç hukuk yolu olarak gören Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başını kumdan çıkarır mı? Emin değilim.

Uluslararası örgütlerin raporlamaları belki AİHM ve diğer Avrupa kurumları için daha uyandırıcı olabilir. Freedom House’un dün yayınladığı, ‘2018 Dünyada Özgürlük’ raporuna göre, Türkiye, ilk defa ‘özgür olmayan’ ülke seviyesine düştü. Bugüne kadar, ‘kısmen özgür’ kategorisinde yer alıyordu. Rapor, Türkiye’de hukuk ve demokrasinin kötüye gittiğini bir kez daha gösterdi. Freedom House’un 2017 değerlendirmesinde, Türkiye düşünce özgürlüğü, örgütlenme hakkı, hukukun üstünlüğü, bireysel özgürlük ve haklar konusunda geriye düştü.

AYM YETKİ GASPI MI YAPTI?

İlk derece mahkemesi olan ağır cezalar, Anayasa Mahkemesi’nin kararına karşı direnirken iki gerekçe sunuyor. İlki usul kılıfında: ‘Gerekçeli karar elimize ulaşmadı’ diyorlar. Oysa önceki uygulamalarda kısa kararın açıklanması yetmişti. Hukukta sanık lehine olan her şey öncelikle uygulanır. Şüpheden sanık yararlanır, kanunlar geriye yürümez ancak sanık ve hükümlünün lehine olanlar uygulanır. Burada da gecikme, ihlali ve mağduriyeti büyüteceği için ilk derece mahkemeleri kararı gecikmeksizin uygulamalıydı.

İkinci bahaneyi kendini hâlâ Adalet Bakanı zanneden Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ verdi. (Adalet Bakanı olsaydı verebilirdi gibi absürt sonuçlar çıkaracaklara hemen söyleyeyim: Anayasamıza göre hiçbir makam ya da kişi mahkemelere talimat veremez.) Anayasa Mahkemesi’nin yetki gaspı yaptığını ileri sürüyorlar. AYM dahil bütün mahkemeler yanlış karar verebilir ve bunlar eleştiriye açıktır. Ancak bir hukuk anarşisi doğmaması için bu kararlar uygulanır. Sonra temyize açık bir kararsa usulüne uygun biçimde yetkili merci tarafından bozulur.

AYM’nin kararını bozacak bir merci ise yok, bir hukuk devletinde tek yol, yanlışın bile uygulanmasıdır. Çünkü hukuk devleti bir kanunlar ve kurumlar hiyerarşisidir. Anayasa ve uluslararası sözleşmeler üst normdur. Anayasa Mahkemesi de bu üst normun uygulanmasının denetleyicisidir. Alt mahkeme, üst mahkemenin kararına direnmeye kalkarsa, bütün herkese mahkemelere direnme hakkı gündeme gelir. O zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı gibi işine geleni uygula işine gelmeyene diren durumu ortaya çıkar. Böyle bir ülkeye hukuk devleti denmez, muz cumhuriyeti diye küçümsediğimiz ülkelerin ligine düşeriz. Yaşadığımız tam da budur.

Anayasa 6. madde, “Hiç kimsenin kaynağını anayasadan almadığı bir devlet yetkisini kullanamayacağını” kayıt altına alır. İçinde Anayasa geçen her konuda hakem AYM’dir. Psikiyatrinin Türkiye’deki piri olarak görülen Mazhar Osman’a birisi ‘deli’ diyecek olmuş. O da “Senin demen bir anlam ifade etmez ama ben senin için aynı şeyi söylersem görürsün gününü” diye cevap vermiş. İnsan hakkı ihlallerini anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi temelinde denetleme yetkisi hiç şüphesiz AYM’nin elinde. Tutuklu yargılamada ölçü aşılmasına da bakmayacaksa neye bakacak?

Kendini kurtarmak adına iki üyesini 15 Temmuz sunağında kurban veren AYM saygıyı hak etmiyor olabilir. Kanun Hükmünde Kararnameleri (KHK) denetleyemem diyerek kendini anlamsızlaştıran ve Erdoğan’a devleti kafasına göre yeniden yapılandırma imkânı sunan bir mahkemenin varlığını tartışabiliriz. Kişisel hak ihlali başvurularında çifte standart uygulayan yargıçları eleştirebiliriz. Bunların hiçbiri verilmiş bir kararın uygulanmamasının mazereti olamaz.

Hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş müvekkillerini AYM’nin kararlarıyla kurtaran bazı Ergenekon avukatlarının hukukçu maskesinin düştüğünü de kayıtlara geçirmek lazım. Mustafa Balbay’ı Mehmet Haberal’ı kurtarıp Selahattin Demirtaş ve HDP’lilere yerel mahkemelerin adresini gösterilmesine alkış tutuyorlar. İlker Başbuğ’u salıveren uygulamadan Şahin Alpay’ın yararlanmasını önlemeye çalışıp bel altı vuruşlara girişiyorlar.

ENİS BERBEROĞLU DA AYNI DURUMDA

AKP daha doğrusu Erdoğan, belli bir tecrübe ve donanım gerektiren ağır ceza mahkemelerine, ihraç edilen yargıçların yerine doldurduğu özel seçilmiş yargıçları atıyor. Daha az hukukçu daha fazla militan formatındaki bu kişiler tek adam diktasının sigortası olarak sisteme yerleştiriliyor. Hatırlayın Can Dündar kararına karşı da Erdoğan direniş çağrısı yapmış uygulatamamıştı. 15 Temmuz’u bir lütuf olarak değerlendiren Erdoğan’ın yargıda yaptığı kıyımın sonuçları çıkmaya başladı. 695-96 sayılı KHK ile Yargıtay’a seçilmek için gerekli olan 17 yıl görev yapmış olma şartı da kaldırıldı. Artık aynı kurşun askerleri Yargıtay’da göreceğiz. ‘Sanki mevcut ‘mevsimlik çay işçileri’ farklı mı?’ diyebilirsiniz. Evet onların bile imza atmaktan içtinap edecekleri şeyleri yeni üyelere yaptıracaklar. Zira önlerine konulacak ve çelişmek istemeyecekleri bir geçmişleri yok.

CHP milletvekili ve eski gazeteci Enis Berberoğlu da benzer bir mağduriyeti yaşıyor. Bölge Adliye Mahkemesi (istinaf) hakkındaki mahkûmiyet kararını bozdu. Kararı veren ilk derece mahkemesi hem de dalga geçer gibi “Yargıtay içtihatlarına göre direnme hakkımız yok ama…” diyerek kararı istinafa geri gönderdi. Kendini devletin gerçek sahibi gören ulusalcı yargı da hukuku sündürürdü. Ancak hiç olmazsa şekil şartlarına uymaya çalışırdı. Erdoğanist yargının hiçbir sınır ve ilkesi yok. Her an her şey olabilir modunda bir ülkeye döndük.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Guguklu saat 12 yi gösterdiğinde kapı açılır ve bazen çok güzel el oyması bir kuş bazende fabrikasyon ötücü kuş mu ? karga mı? ne olduğu tam manası ile anlaşılamayan bir cisim yaklaşır gözümüze gözümüze …
    Saatten çıkan sese gelince bazen harkulade bir bülbül 12 defa öter bazende sesi kısılmış bir muhabbet kuşunun cıvıltılarını dinleriz 12 defa.

    Saatin 1 olmasını istemediğimiz guguklu saatler bülbül sesi çıkaranlardır.Diğerlerini hiç duymak bile istemeyiz.İster saat 1 olsun ister 2 …

    İşte Türkiyemin sesleri şu sıralar duymak zorunda kalıpta kulaklarımızı tırmalayan gugukçuklar gibi.Muz Cumhuriyeti ne kelime Madagaskar firarda sanki!!!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin