Yarım kalan hesap ve Ülker

HABER-YORUM | SEMİH ARDIÇ

Türkiye’de Koç ve Sabancı gibi büyük sanayi gruplarının ardından en yüksek ciroya (10 milyar dolar) sahip Ülker Grubu hangi adım atsa farklı mecralara çekiliyor. Hükûmete yakın gazetelerde Ülker’in en sıradan ticarî işlemleri hakkında dahi senaryo üstüne senaryo yazılıyor.

Aynı iddiaların buzluktan çıkarılıp ısıtılmasının maksadı açık. Birilerinin ‘iflas ediyor’, ‘paraları Londra’ya kaçırıyor’ veya ‘reklamında subliminal darbe mesajı verdi’ dedikoduları ile Ankara’da bir yerleri harekete geçirmeye çalıştıkları dikkatten kaçmıyor.

ORTADA GİZLİ KAPAKLI BİR İŞ YOK

Daha evvel bütün şirketleri Yıldız Holding çatısı altında toplayan Murat Ülker’in şimdi de bankalarla devam eden kredi müzakerelerine kulp takıldı. Kaldı ki müzakereler gizli yürütülmüyordu.

Halka açık şirketleri olan Ülker, son durumu Borsa’da Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) bildirmişti. Piyasaya ‘dağınık ve bölük pörçük vaziyetteki kredilerimizi yeni şartlar çerçevesinde yapılandırıyoruz’ beyanında bulunulduğu halde gizli kapaklı bir işi ortaya çıkarmış gibi ahkam kesenlerin maksadı üzüm yemek olamaz.

BANKALAR ÜLKER’E KREDİ VERMEYE DÜNDEN RAZI

Yapılandırılması talep edilen kredi tutarı 7 milyar dolara yakın ve vade ise 9 sene. Esasında 10 banka yapılandırmaya dünden razı. Ülker biraz da kamu bankalarındaki kredileri kapatmak ve özel sektör ile muhatap olmak istiyor. Bankalar aynı şekilde Ülker’e kredi vermeye dünden razı.

Zira hangi banka Ülker gibi dünyaya açılmayı başarmış, nakit akışı ve kârlılığı yüksek bir müşteriyle çalışmak istemez. Bankalar sadece kredilerin yapılandırılmasını değil ilave kaynak tahsis etmeye hazır olduklarını bildirdi. Şu ana kadar 1 milyar dolarlık sendikasyon kredisinde de mutabakata varılmış.

‘ÜLKER İFLAS EDİYOR’ YALANI MAKSATLI

Hal böyle iken ‘Ülker iflas ediyor’ yalanını piyasaya sürenlerin iktidara yakın adresler olması hiç şaşırtıcı değil. Saray’a bağlılığını bildirmediği için kara listeye yazılan Ülker belli aralıklarla hep aynı çevrelerin karalama kampanyasıyla karşı karşıya kalıyor.

‘İftara atarak marka ve itibarını zedelemek, bankalar üzerinden sıkıştırarak diz çöktürmek ve nihayetinde bütün şirketlere el koymak’ şeklinde hülasa edilebilecek malum gasp taktiğiyle hareket ediyorlar.

Ülker’in ne kadar nakit zengini olduğunu anlamak için bilançoya, malî tablolara bakmaya lüzum yok. Bilakis Ülker, yana yakıla para arayan, kamu kurumlarının hesaplarını havuza aktararak nakit darboğazından çıkmaya çalışan iktidarın iştahını kabartacak kadar zengin. Ülker’in maruz kaldığı itibar suikastına sessiz kalan iktidar da biliyor ki Türkiye’ne kredibilitesi en yüksek şirketlerin başında Murat Bey’in şirketleri geliyor.

ÜLKER’İN GECİKMİŞ KREDİ BORCU YOK, TÜRK TELEKOM’UN VAR

Kuvvetli bir malî yapıya sahip ve beynelmilel kıstaslara göre borçluluğu düşük bir gruba ‘vur abalıya’ muamelesi reva görülüyor. Böyle bir memlekette özel sektör yatırım yapar mı?

Bankaların iki senedir 4,3 milyar dolar tutarındaki kredinin taksitlerini tahsil edemediği Türk Telekom’da bu tabloyu görmezden gelen ekonomi editörleri ile devrin diğer kalemşorları,

Ülker’e gelince aslan kesiliyor. Türk Telekom’un kendi hazırladığı bülteni aynen sayfaya koyup başlığa ‘net 1,1 milyar kâr’ yazabiliyorlar. Kimse, “Yahu! 1,4 milyar dolardan fazla kredi borcunu (ana para+faiz) vadesinde ödeyememiş bir şirket nasıl kâr eder?” diyemiyor.

MÜTEAHHİTLERİN BATIKLARINDAN NE HABER!

Aynı şekilde iktidar muhibbi büyük müteahhitlerin aldığı kredilerin ne kadarının battığı da yazılmıyor. Ne de olsa onların Ülker gibi halka açık şirketi yok. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) bankalara, ‘sakın batık krediler hakkında icra takibi başlatmayın’ talimatı veriyor.

Sayıştay, Rekabet Kurumu, Maliye, Sosyal Güvenlik Kurumu, Gelir İdaresi ve kamu bankaları da iktidara yakın şirketler mevzu bahis ise ıslık çalmakla iktifa ediyor. Onlar layüsel, dokunan yanıyor. Kredi batırsalar da yerine yenisi tahsis ediliyor.

MURAT ÜLKER NİYE HEDEFTE?

Ülker’e gelince ahval ve şerait değişiveriyor. Murat Bey’in bankalar nezdindeki itibarını kullanmak istemesi affedilemez bir suç gibi gösteriliyor.

Zira Ülker ile yarım kalan bir hesapları var. Nasıl olur da Saray’a tabi olmaz!

200’e yakın gazetecinin, hakim ve savcıların, polislerin, öğretmenlerin, hasılı binlerce masum insanın suçsuz yere zindanlarda çürütülmesinin, şirketlerin gasp edilmesinin ne ehemmiyeti var(!)

Murat Ülker de Yeşilçam’ın en devrimci filmlerinin başrol aktristi Hülya Koçyiğit gibi çıkıp, “Türkiye’de baskı ortamı yok, aksine herkes fazla özgür.” deseydi el üstünde tutulurdu.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ı misal alıp Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri ve Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan’ın önünde reverans da yapmadı.

Parti teşkilatından gönderilen listedeki isimleri yüksek maaşlı koltuklara oturtmadı.

Godiva veya United Biscuits gibi dünya markalarını satın almak ve Türkiye’yi çikolata-bisküvide devler ligine çıkarmak yerine kupon arazilerde hasılat paylaşımına yanaşsaydı bugün Murat Ülker’den iyisi yoktu.

ŞİRKETLERİN MÜLKİYETİ LONDRA’DA

Ülker’in hisselerin ekseriyetini İngiltere’nin başşehri Londra’da kurduğu Pladis Limited şirketine devretmesi sebebiyle Boydak, Koza İpek ve Naksan gibi 1.019 şirkete çökenlerin hevesi kursağında kaldı. Şirketlerin mülkiyeti artık İngiliz kanunlarına tabi Pladis’e ait. Türkiye’deki şirketlerden Ak Gıda gibi pek çok şirkette Fransız, ABD’li veya Japon ortaklar var. Şirketlerin aldığı krediler de 6 milyar dolar civarında.

Bu tablo gariban Anadolu sermayesine çöken kayyım güruhu için hayli ürkütücü. Bir İngiliz ya da Japon firmasının Paris Tahkim Mahkemesi ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açacağı davada sanık olduklarında hukuk dışı talimatlarını harfiyen icra ettikleri siyasetçilerin kendilerini kurtaramayacağını biliyorlar. Hem ağızlarının suyu akıyor hem de emellerine nail olamıyorlar.

İşte bunun intikamını almak için her hadiseyi fırsata dönüştürmeye çalışıyorlar.

İMAR VE İHALE RANTINA TENEZZÜL ETMEDİ

Murat bey her şeye rağmen vakarını hiç kaybetmedi. Kredi batırmadı, imar ve ihale rantlarına sırtını yaslamadı. İstihdam, vergi, ihracat ve imalat bahsinde elini taşın altına koydu.

Gösterişten uzak durdu. Bildiği, inandığı gibi yaşamaya devam ediyor. Dünyanın en zengin işadamlarından biri olsa da ekmek ve gazetesini mahalle bakkalından alırken dostları ve arkadaşları ile hasbihal etmek onun için en büyük zenginlik. Merhum babası Sabri bey gibi hayrın gizli olanı makbuldür düsturu ile hareket etti, öyle de devam ediyor.

Kimse ile kavgaya tutuşmadan danışmanlık firmalarının tavsiyelerini de dikkate alarak senelerin emeğini kurda kuşa yem etmemek için didiniyor.

SERMAYEYİ HEDEF ALANLAR ALKIŞLANIYOR!

Köpekleri salmışsanız işadamlarının kendilerini sağlama almak için yol yöntem aramasına da kızmayacaksınız. Mülkiyet hakkının hukukî teminattan mahrum kaldığı bir memlekette

Murat Bey ve onun gibi sermayedarı ürküten kişilerin üzerine gidilmesi icap ederdi. Mamafih tam aksi oluyor.

Tekrar altını çiziyorum: Ülker iflas etmiyor, kifayetsiz muhterislerin itibarsızlaştırma teşebbüslerine karşı ayakta kalma mücadelesi veriyor.

Rüzgarın yönünü tayin edemeyeceğine göre Murat Ülker de herkes gibi kaptanlığını yaptığı geminin yönünü değiştiriyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin