Üç yargı mensubu üzerinden Türk yargısı

YORUM | RAMAZAN FARUK GÜZEL

Geçenlerde Yargıtay’a 8 yeni üye seçilmişti hatırlarsınız. Yargıtay’da halen emeklilik sebebiyle 16 üyelik boş bulunuyordu. Daha önce çıkarılan ve “Yargıtay’ın daire ile üye sayısının azaltılmasını öngören yasa” gereği boşalan üyeliklerin yarısı oranında üye seçimi yapılması gerekiyordu ve bu prosedür yerine getirilmiş oldu.

Seçilen isimler dikkat çekici idi ama kanımca yeterince tartışılmadı. Zira bu isimler üzerinden Yargıtay’ın işleyişi ve şu anki yargının son durumu çok iyi anlaşılabilirdi. Ki, bu üyelerin arka planını bilenler bu haberi, “HSK, ‘cadı avı’ yargıçlarını ödüllendirdi” şekliyle vermişlerdi.

Seçilen üyelerin bir kısmını yakından tanıyorum, birlikte çalıştıklarım da var… Hepsini burada tek tek işlemek istemiyorum ama içlerinden iki farklı kutupta –özellikle- öyle iki isim var ki, onlar üzerinden süreci işlesek bile genel bir fikir vermiş oluruz. Bu isimler; eski İzmir Başsavcısı Ömer Faruk Aydıner ve eski Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Zikrullah Özbağ.

Bunların yanında bir de Eski Ankara Batı Başsavcısı/Eskişehir Cumhuriyet Savcısı Murat Gökçe’yi nazarlarınıza sunmak istiyorum.  Geçenlerde “Darbe/ Fetö” vs denilerek 8 yıl 9 ay hapis cezası verilen Gökçe, bu iki ismin karşısında bir ibret levhası gibi duruyor!

Bir haftadır bu yazıyı yazmak istiyordum ve bulduğum ilk fırsatta şimdi kaleme alıyorum.

BİR ÖDÜLLENDİRME YERİ: YARGITAY

Hepimizin hayatına bir şekilde dokunan Yargıtay’ın temel görevi; “adli yargı alanında temyiz incelemesi yapmaktır” (Yargıtay Kanunu m.1). Dolayısıyla da bu Yüksek Mahkeme’ye uygulamada “Temyiz Mahkemesi” de denilmektedir ve adli yargı hukuk uygulamasında (birliği sağlamak üzere) “hukuki derece” mahkemesi olarak görev yapan en yüksek mahkemedir de…

Bu kadar hassas “yüksek mahkeme”nin başkanlığına geçenlerde yine İsmail Rüştü Cirit seçildi. Cirit deyince de akla hemen; Erdoğan ile çay toplamaları, onun sarayında boy gösterip durması, onunla ortak pozlar vermesi gelir. Cirit ki, aralarında Recep Tayyip Erdoğan ve Ali Müfit Gürtuna gibi isimlerin de bulunduğu “Akbil Davası” sanıkları hakkında beraat kararı veren “dönemin Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı”olarak da bilinir. Ki, o dönemden sonra kariyer yolu açılıp gitmiş, bu beraat kararının verilmesinden bir kaç ay sonra (19 Temmuz 2004’de) Yargıtay üyeliğine seçilmiş, sonra da terfi ederek Yargıtay 3. Ceza Dairesi Üyesi olmuştu. 10 Mart 2011 tarihinde Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nca 13. Ceza Dairesi Başkanlığına, 10 Şubat 2015 tarihinde Yargıtay Başkanlığına seçildi, 2019’da yapılan seçimde tek aday olarak katılan Cirit 363 oyla yeniden Yargıtay Başkanı seçildi.

Ve Cirit hemen her adli yıl açılışında mutad olarak “Bağımsız Türk Yargısı” ve “Bağımsız Mahkemeler”den  bahseder… Gülmeyin, Cumhur Reis de sürekli demokrasiden, özgürlükten, adaletten filan bahseder ya.

Peki biz niye şimdi önce Yargıtay ve olağan başkanı Cirit’ten bahsettik?

Genel gidişat önce bilinsin diye… İşte Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), bu Yargıtay’a 8 yeni üye seçerken de şu son 5 yıldır hukuk ve kanun tanınmadan sürdürülen ‘cadı avı’ performanslarını dikkate almaya çalıştı.

15 Temmuz sonrası zaten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma kapsamında, bir anda, skandal bir şekilde görevden alınan 140 Yargıtay üyesi gözaltına alınmıştı. Meslektaşları, bu hukuksuzluğa, bu zorbalığa ses çıkaracaklarına sessiz kaldılar, yerlerine kendi adamlarının getirileceği keyfiyle alkış bile tuttular. Anayasa Mahkemesi de 2 üyesini kurban vermişti bu büyük ateşe!

O gece apart topar binlerce hakim savcı da ihraç edilmiş, büyük bir kısmı da gözaltına alınmıştı. Bununla bağlantılı da ilginç bir detay var; Gazeteci Ahmet Dönmez’in ortaya çıkardığı Savcı Serdar Coşkun’a ait tutanak. Bu tuhaf tutanakta, darbe ve sonrasında olacak hadiseler sanki olmuşçasına sıralanmış ve işleme konmuştu. Aynı gün HSK üyelerinin Hakimevi’nde toplandıkları ve bazı çalışmalar yürüttükleri de biliniyor. Savcı Coşkun’un neden bu kadar işi aceleye getirdiği de sonra anlaşılmıştı; daha darbenin komuta kademesi belli olmadan “darbe suçlamasıyla” ihraç olunacak 5 bine yakın yargı mensubunun isim listeleri belli olmuştu! Çünkü milletin başına öyle büyük bir çorap örüyorlardı ki, öyle büyük bir minare çalacaklardı ki, kılıfını baştan hazırlıyorlardı… Yani bu hukuksuzluklara engel çıkarabilecekleri ilk baştan ekarte etmiş oluyorlardı.

Sırf bu operasyon bile bu darbenin ne kadar kurmaca ve art niyetli olduğunu göstermeye yeter! (Bundan önce çok dedim, ömrüm yettikçe de göğsümü gere gere sayısız kez tekrarlayacağım ki, bu çakma darbeden 10 ay önce ihraç edilmiş olsam da, aylar önce yurtdışına çıkmış olsam da ben de aynı darbe dosyalarından yargılanıyorum. Listelerin aylar yıllar önce hazırlanmış olmasından. İşte, darbe dediğiniz budur!)

BU KADROYA ÖZEL MOTİVASYONLU 8 YENİ ÜYE!

Yeni Yargıtay üyeleri:

İstanbul Adalet Komisyonu Başkanı Ayhan Ayan, İzmir Başsavcısı Ömer Faruk Aydıner, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Zikrullah Özbağ, Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Musa Yücel, Konya Adalet Komisyonu Başkanı Eyüp Mergen, Yargıtay Tetkik Hakimi Mustafa Artuç, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Mustafa Yiğitsoy ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanı İbrahim Temir.

15 Temmuz’dan çok önce kayyum atanan Koza İpek Holding’e ilişkin soruşturmayı yürütmüş olan Cumhuriyet Başsavcı Vekili Musa Yücel, ‘cadı avı’ operasyonları ve şaibeli darbe ile ilgili soruşturmalara imza atmış, son olarak Ankara’da cezaevlerinden sorumlu başsavcı vekili olarak görev yapmıştı. Ağır Ceza Mahkemesi başkanları Mustafa Yiğitsoy ve Zikrullah Özbağ da Ankara’da şaibeli darbe davalarına bakmışlardı. Ve bu üyeler, ilk derece mahkeme görevindeyken baktıkları ya da karar verdikleri güncel “Fetö vs” muhaliflerin davaların temyiz başvurularını da kendileri değerlendirecekler.

BİR KANATTA ÖMER FARUK AYDINER VAR

Yeni üyelerden Ömer Faruk Aydıner, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı görevinde bulunurken İzmir Başsavcılığı’na getirilmiş ve bu dönemde Gülen Cemaati’ne yakınlık duyan (ilgili- ilgisiz) binlerce isme  ‘darbe davası’ açılmasına sebep olmuş ve takipçisi olmuştu.

“Erdoğan-Ergenekon Ortaklığı”nda yürütülen bütün bu şaibeli ve zulümlü davaların “Siyasal İslamcı” ve “Avrasyacı” olmak üzere 2 ayağı bulunmaktaydı ve Aydınel bunların Avrasyacı ayağına yakın duruyordu.

Aydıner aslen Elazığlı, Elazığ Anadolu Lisesi’ni bitirince 1992 yılında kazandığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1996 yılında mezun oldu. Bir tarafım Elazığlı olduğu için kendisiyle hemşeri sayılırız, yaklaşık aynı dönemlerde, aynı fakültede okuduk ve o, üniversitede okurken asıl ismi “Kaya İner” idi. Fakülteden sonra da ismini mahkeme kararı ile Ömer Faruk Aydıner olarak değiştirdi. Avukatlık staj döneminde Müslüm Gündüz’ün avukatlığı yapan bir avukatlık bürosunda kısa bir süre çalışmıştı.

Savcı olarak ilk görev yeri Isparta Şarkikaraağaç idi sonra Şanlıurfa Akçakale Cumhuriyet Savcısı olarak atanmıştı. Aydıner’in hayatı bu Urfa’daki görev yerinde tamamen değişti desek yeridir, orada derin bazı kimselerle sıkı ilişkiler kurduğu konuşuluyordu. Nitekim Urfa’dan sonra kısa bir Sinop Boyabat Cumhuriyet Savcılığı ve oradan Çatalca Cumhuriyet Başsavcılığı, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı ve –hoop!- Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği’ne getirilmişti! 31.07.2017 tarihinde Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı’na, 2018 Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) kararnamesi ile de İzmir Cumhuriyet Başsavcısı görevine atanmıştı. Bu görev yerinde Cemaat üyelerine karşı gösterdiği “amansız mücadele”nin karşılığı olarak da mükafat babından Yargıtay üyeliğine getirildi şimdi de…

Aydıner’in sıradışı bir hayatı var. Üniversite yıllarında “Cemaat ile bağlantısı” olduğu iddia edilen bir hanımefendi ile tanıştı ve bilahare evlendi. Bu evlilik bir muamma olarak kaldı fakat uzun sürmedi boşandılar, daha sonra Aydıner bir doktor bayan ile evlendi. İşte bu evliliği haberlere konu oldu. Hatırlarsanız, o dönem Ömer Faruk Aydıner’in başsavcı vekili olduğu Bakırköy savcılığı, soruşturma başlatarak cezaevi doktoru Alp Çetiner’in de aralarında bulunduğu 10 kişiyi gözaltına almıştı. Adliyeye çıkarılan Alp Çetiner, ‘tutukluların ayaklanmasına iştirak etmek’, ‘FETÖ, PKK ve DHKP/C silahlı terör örgütüne üye olmak’ iddiasıyla tutuklanmıştı. Bu garip tutuklama ve görevden almanın hemen ardından da Aydıner’in doktor eşi Nermin Aydıner, Dr. Çetiner’in yerine getirilmişti!

ilginç bir kişilik sergileyen Aydıner’in Urfa’da geliştirdiği derin ilişkilerin İstanbul Çatalca’ya geçtiğinde de artarak devam ettiği hatta askeri kanatla da sağlam ilişkiler geliştirdiği konuşuldu.  17/25’den sonra operasyonel maksatlı Bakırköy’e getirilen Aydıner’in oradaki fişlemeleri koordine ettiği söylentisi vardı. Hatta Aydıner’in Sultanahmet’teki bir kafede bazı gizli ve önemli toplantılar tertip ettiği ve bunlara hemşehrisi Mehmet Ağar’ı da getirdiği, HSK’dan ağır topların da geldiği zamanlarda ise daha gizli yerlerde özel toplantılar ayarladığı biliniyordu. Bu bağlamda (tutuklu emniyetçileri serbest bırakan) hakimler Mustafa Başer ve Metin Özçelik’in tutuklanması işini organize eden kişinin de Aydıner olduğu söylentisi vardı.

Bu kritik işlerin adamı Aydıner, İzmir’e başsavcı olarak atandığında da sosyal demokrat olarak bilinen savcıları pasifize ettiği basına yansımıştı. İzmir’de ayrıca Cemaat’te yakın bilinen kimselere hiç göz açtırmamış, onlara adeta kan kusturmuştu. İzmir, bu soruşturmalar için önemli idi, zira Gülen Cemaati’nin doğuş yeri olarak İzmir biliniyor ve Cemaat’in merkezinden yıkılması için de en operasyonel, en derin adamlardan birisi seçilmişti.

Hemşehrim Ö. Faruk Aydıner için bir ilginç detay daha aktarayım. 15 Temmuz 2016 akşamı darbe söylentilerinin ayyuka çıktığı akşam vakitlerinde “Elazığlı Yargı Mensupları” Watsapp grubuna bazı yargı mensuplarının mesajları düşmeye başlamıştı. Dili çözülen bazı savcılar hükümeti eleştirmeye kalktığında Aydıner, gruba Emniyet’e gönderdiği bir yazısını paylaşıp, daha ortada bir şey yokken bile “Bunun bir Fetö kalkışması olduğunu ve görevinin başında olduğunu” yazmıştı. Ortalığın toz duman olduğu yerde onun bu soğukkanlı şekilde – senkronize olarak Erdoğan ile birlikte- Cemaat’i tek suçlu ilan etmesi çok ilginç idi. Az önce bahsettiğimiz Serdar Coşkun’un tutanağı kadar sıradışı bir çıkıştır bu. Yani birileri bu işlerden önceden haberdar ve hazırlıklı idi! O kadarını diyeyim.

VE DİĞER KANATTA ZİKRULLAH ÖZBAĞ

Avrasyacı kanada bir örnek sunduktan sonra, Siyasal İslamcı kanada önemli bir misal olarak Zikrullah Özbağ’a biraz değinelim. Diyarbakır’da birlikte görev yaptığımız Başsavcı Ramazan Solmaz ile aynı ekipten olan ve İskenderpaşa (Hakyol) Tarikatı’na yakınlığı bilinen Özbağ, İmam-Hatipliler grubundan…

Sincan’a gelen en genç mahkeme başkanlarındandı, 2014 HSYK seçimlerinde –aidiyeti gereği- açıktan oynadı ve YBP (Yargıda Birlik Platformu) için oy topladı. Sonrasında da Sincan Komisyon Başkanlığı’na oynadı, seçilemeyince de odalar basmaya başladı. Komisyon Başkanlığı için Şenel Altınay ile yarışmış ama kaybetmişti. Özbağ, Altınay’ın “Beni seçin, ben Cemaat ile daha iyi mücadele ederim” dediği ve kendisi hakkında da “Onu seçmeyin, kripto Cemaatçidir” dediği rivayetleri üzerine onun odasını basmıştı.

Özbağ tarikatçi, Altınay ise seküler bir hayatı olan hatta adliyede hakkında “katibine özel bir ev açtı” şaibesi olan ve de bu yönde HSK’ya şikayet edilmiş birisi idi. Bütün bu bastırmalara rağmen Altınay’ı yerinden alamamışlar, HSK’dan şikayetçilere: “Şu an mücadele dönemi, ses çıkarmayın, böyle şeyleri büyütmeyin” uyarısı ile karşılaşmışlardı.

Bu hırslı adamı, “Kendisini de görecekleri” vaadi ile yatıştırdılar, öğretmen eşini istediği yere atadılar, kaldığı lojmanı baştan aşağı değiştirdiler, dekore ettiler, özel arabalar tahsis ettiler ve bir şekilde gönlünü ettiler. Cihat düşüncesi ile hareket Zikrullah Özbağ’ı -söz verdikleri gibi- Ankara Adliyesi’ne aldılar, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne atadılar ve önemli darbe davalarını ona verdiler. O da orada “kripto olmadığını”, “cemaatçi olmadığını” ispat için elinden gelen gayreti gösterdi! Duruşmada sanıkları azarlayan, bağıran, onlara en ağır cezaları veren Özbağ; iki kızını, annesini ve kayın pederini kaybeden Evren Civelek’e de 25 yıl hapis cezası veren hâkim idi. Ve Özbağ, “Cemaat davalarında verilmiş en acımasız karar”ı verdikten 8 gün sonra Yargıtay’a üye olarak atandı.

YARGI MENSUPLARINI TAVLAMANIN BAŞKA MALZEMELERİ..

Ekipçi mantıkla bu iktidar hesabına bir sağdan bir soldan çalışan yargı mensuplarının gönlünü etmek için, dağıtılan bu makamların yanında başka çerezler de var! Kendisine, eşine ve çocuklarına olmak üzere üç makam arabasının (sınırsız yakıt imkanı ile) verilmesi, korumaların tahsisi gibi şeyler…

Bir de Ankara İncek’te, Polatlı yakınlarında bazı arsalar, gönlü görülecek yargı mensuplarına (40-50 bin TL gibi küçük,sembolik rakamlarla) veriliyor, sonra buralardan imar geçiriliyor, sonra bunlar villalara, sitelere dönüştürülüyor.  Böylelikle 50 binler bir anda milyonlara dönüşüyordu.

Bu arsaların bir kısmı sit ya da askeri alan… Bu işlerde Melih Gökçek’in her türlü yardımcı olduğu, böylelikle de onun yargı camiasında büyük bir nüfus edindiği hep konuşuldu. Bu organizasyonlarda da Harun Kodalak ve Köksal Çelik’in adı zikrediliyordu. 2014 HSYK seçimlerinde de seçim yatırımı olarak böyle daireler adeta havada uçuşmuştu.

Ve BİR TARAFTA DA MURAT GÖKÇE!

Bir sağdan bir soldan böyle 2 belirgin örnekler verdik. Bir de Murat Gökçe örneği vardı. Tweter hesabındaki profilinde: “İlahi Adalette Zamanaşımı Yoktur/There is no statute of limitations on divine justice/Eski Ankara Batı Başsavcısı/Eskişehir Cumhuriyet Savcısı Murat Gökçe diye yazıyordu. Son paylaştığı tweet ise, 15 Temmuz’u 16’ya bağlayan gece attığı “Namlusunu milletine çeviren tanka selâm durmam” MY.

Gökçe, herkesçe de bilindiği üzere MHP/ Ülkücü kökenli birisi idi. Bazen Cuma namazlarına uğrardı. Özellikle Sincan Başsavcılığı yaptığı dönemlerde rüşvete göz açtırmaması, haklıyı- haksızı iyi ayırması, dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile tebarüz etmiş birisi idi. Diğerlerine ulufe gibi makamlar dağıtırlarken bu insana, Eski Ankara Batı Adliyesi Cumhuriyet Başsavcısı Murat Gökçe’ye, “Fetullahçı Terör Örgütü- Fetö” üyesi olduğu suçlaması ile 8 yıl 9 ay hapis cezası verildi! Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya Gökçe, tutuklu bulunduğu Eskişehir H Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katılmış, yargılama sonunda “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmış, Gökçe’nin duruşmalardaki iyi halinden dolayı mahkeme heyeti, cezayı 8 yıl 9 ay hapse indirmişti!

Delil neydi? Bir itirafçının itiraf beyanında geçen bir cümle: “Bir kafede otururlarken önlerinden Murat Gökçe’nin geçip gittiği”. Böylelikle belki alakası olabilirmiş! Çok saçma geldi değil mi? Dosyasına açıp bakabilirsiniz. Böyle zaten sayısız örnek var!

Peki niye bu adama bu kadar ceza verdiler? Cemaat ile alakası var mıydı ki? Uzaktan yakından alakası yok. Sadece HSYK seçimlerinde aday olmuş olması. O süreci anlatayım:

GÖKÇE GİBİLERİN SONU!

İbrahim Okur, 3-5 tanıdığını ikna ederek seçimlere bir grup olarak girmek istemişti. Fakat Okur, Hükümetin bu seçime ne kadar abandığını ve işin vehametini görünce çekilmiş ve grup fikrinden vazgeçmişti. Fakat bu yönde bir kere adım atmış olan Gökçe, geri adım atmayı adeta “delikanlılığın raconuna ters” görmüş ve çekilmemişti. Grup olmasa da adaylığını koymuştu.

İşte bu aşamada bazı işadamları gelip kendisine arsa, 2 daire verme teklif ettiler.

Ülkücü kimliği bilindiği için Etimesgut MHP’den gelenler oldu ve benzer tekliflerde bulunuldu.

Sonra Ankara Etimesgut Bağlıca’da kooperatif yeri teklifi geldi. Ve Murat Gökçe, şu can alıcı soruyu sordu: “Ben işimi yapan biriyim, niye bu teklifler?” Cevap:

“Bu bir ölüm-kalım mücadelesi. Bu teklifler de adaylıktan çekilmeniz için.” O da bu aracılara:

“Ben satılık adam değilim!” deyip göndermişti. Onları gönderir göndermez de Hakyolcu yüksek bir bürokrat (B.E.) kendisini arayıp: “Niye teklifleri kabul etmedin? Adaylıktan çekil.” demişti. O, yine tavrını tekrarlamış ve şöyle demişti:

“Demek bütün bu yaşananları biliyorsun, haberdarsın… Sen benim Cemaatçi olmadığımı biliyorsun ama buna rağmen hakkımda yapılan haberlere bak!”

“Onlar mesele değil, o iddia ve haberleri biz bir günde sileriz. Ama bak, adaylık konusunda seni son kez uyardım.”

Bu uyarıya rağmen Murat Gökçe, HSYK seçimlerine girmiş ve 120 civarında bir oy almıştı. Bu da, hiç bir alternatif kabul etmeyen YBP’i kızdırmış ve Gökçe’nin isminin çizilmesine yol açmıştı. Bağımsızlara oy veren 5 bine yakın yargı mensubu da bilahare tespit edilmiş ve hepsi toptan ihraç edilmişti, malumunuz…

Bütün bunları niye anlattım?

Türkiye’de yargı evet, eskiden beri ağır aksak idi. AKP iktidarı ile birlikte tuhaf bir hal almıştı, derin yapı ile anlaştıktan sonra ise adalet, mecrasından çıkmaya başlamış, 17/25’ten sonra ise tamamen savrulmuştu. Ve “Mülkün temeli” denilen “adalet”in şu 5 yılda nasıl da dinamitlendiğini ortaya koymaya çalıştım. Yargıtay, bu konuda önemli bir gösterge idi ve oraya seçilen 8 yeni üyenin özellikle iki ucu üzerinden yargının ikili ortaklığını gözler önüne sermek istedim. Diğer üyeler için de tek tek anlatılacak var ama daha fazla mevzuyu uzatmak istemiyorum.

Bu örneklerin yanında da Murat Gökçe gibi dik duruşu olan yargı mensuplarının başına gelenler de ortada… Bu anlattıklarımı okuyup, anlayıp da bu çarpık düzene ses getirecek kimse çıkar mı acaba?

Yasama- Yürütme- Yargı üç erkin de Tek Adam’ın elinde birleştiği, 4. Kuvvet denilen “basın”ın da tamamen susturulduğu, devletin bütün kurumlarının ele geçirildiği, muhalif görünenlerin bile göstermelik olduğu bir coğrafyada; konuşmanın çok zor olduğu bir yer artık, biliyorum. Bu gidişata razı olmayanlar ise zamanında ses çıkarmadığı, “hele şunları bir ezsinler, yok etsinler, sonra bakarız” deyip gidişata baştan ve topluca ses çıkarmadıkları, dur demedikleri için şu an bir şey demeye de fırsat bulamadılar, treni kaçırdılar.

Ama vaziyet böyleyken böyle. Akibeti öğrenmeniz için ise sadece Fatih Sultan Mehmet’in sözünü hatırlayım:

”Aklı öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür.

Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün Devlet de ölür.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin