Türkiye’nin Suriye’de gönüllü olduğu 10 görev

HABER-ANALİZ | ERHAN BAŞYURT

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Fırat’ın doğusunda da YPG’ye operasyon yapacakları’ açıklamalarının ardından ABD Başkanı Donald Trump’tan sürpriz hamle geldi: Suriye’den çekiliyoruz…

Operasyon için sınıra askeri yığınak yapıp, Suriye’deki yerel milisleri Membiç sınırına yığan Türkiye, o gün bugün beklemede.

Trump sürpriz hamlesinin ardından yeni açıklamalar ile Türkiye’yi iyiden iyiye köşeye sıkıştırdı.

Suriye’de çekilme kararını Erdoğan’ın telefonda kendisine, ‘IŞİD bitti, ABD’nin kalmasına gerek yok’ sözleri üzerine aldığını duyurdu.

Çok tepki gelince ‘IŞİD’le mücadeleyi Türkiye sürdürecek’ dedi ve ekledi: ‘Kürtler’in güvenliği sağlanacak.’

Türkiye’nin yapacağını beyan ettikleriyle zıt hedefler bunlar…

ANKARA, YPG İÇİN GARANTİ VERDİ Mİ?

ABD Savunma Bakanı ve IŞİD Özel Temsilcisi kendilerine danışılmadan alınan karara tepki gösterdi ve istifa ettiler. Trump, Kürtleri bir kez daha yüzüstü bırakmakla ve Rusya’ya alan açmakla suçlandı…

Pentagon ve ABD’li komutanların da ani karardan rahatsızlık duydukları basına yansıdı.

ABD Dışişleri Bakanı Pompei, ‘YPG için güvence istediklerini, Kürtlerin katledilmemesi için çalıştıklarını’ ifade etti.

Pompei son olarak da ‘Türk tarafından YPG için teminat aldıklarını’ ileri sürdü.

Trump bu arada Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’i aynı zamanda IŞİD Özel Temsilcisi olarak atadı.

Foto: AP

Jeffrey ve ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton, Ankara’da temaslarda bulundu. TSK ve Pentagon arasında ikili görüşmeler yürütüldüğü açıklandı.

Bu arada, Erdoğan’ı ayakta alkışlayan ve CHP’li İnce’nin ‘seçilirsem görevden alacağım’ dediği, hükümetin arka çıktığı Suriye operasyonlarını yürüten 2. Ordu Komutanı İsmail Temel Metin de sürpriz şekilde görevden alındı…

ERDOĞAN: TÜRKİYE BU AĞIR GÖREVİ ÜSTLENMEYE GÖNÜLLÜDÜR…

Türkiye’nin bir an önce başlayacağını duyurduğu Membiç ve YPG operasyonları halen beklemede…

Tüm bu sıcak gelişmelerin ortasında 7 Ocak’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan The New York Times’a bir makale yazdı.

‘’Musul ve Rakka’da havadan bombardımanlarla yürütülen IŞİD’i temizleme operasyonlarında çok sayıda sivil kayıp da oldu, oysa Türkiye El Bab’ta ÖSO ile birlikte kapı kapı sahada operasyonlar yaparak IŞİD operasyonları yaptı…’’ diyerek Türkiye’nin IŞİD’in yeniden toparlanmasını engellemek için operasyonlara hazır olduğunu ifade etti.

Erdoğan makalesinde, YPG’nin Suriye’de çocukları askere alarak uluslararası kanunları çiğnediklerini, Türkiye’nin çocukları ailelerine döndüreceğini ve güvenlik soruşturması ile PKK ile ilintili olmayan YPG’lilerle de yeni oluşturulacak askeri güçte çalışacaklarını dile getirdi. Suriye’nin Kürt bölgelerinin yönetiminin de yine Kürtler’de kalacağını söyledi.

Erdoğan’ın en dikkat çeken ve hayati cümlesi ise şuydu:

‘’Türkiye, tarihin kritik döneminde bu ağır görevi üstlenmeye gönüllüdür…’’

KAPSAMLI BİR RAPOR VE KİLİT İKİ İSİM

Türkiye ne için gönüllüdür?

Ankara’da ikili görüşmelerin bir parçası olarak boy gösteren James Jeffrey’in de imzacısı olduğu 11 Temmuz 2018 tarihli ‘’Suriye’de Yeni Bir ABD Politikasına Doğru (Toward a New U.S. Policy in Syria)’’ rapor önemli ipuçları veriyor.

Rapora, Adem Yavuz Arslan tr724.com‘da 9 Ocak tarihli ‘’Suriye’de Tampon Bölge ve Değişen Dengeler’’ başlıklı yazısında yer verdi.

WINEP (Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü) tarafından yayınlanan raporun altında çok önemli isimlerin imzası var: Katherine Bauer, Soner Cağaptay, Patrick Clawson, Michael Eisenstadt, James F. Jeffrey, Barbara A. Leaf, Matthew Levitt, Dennis Ross,
and Robert Satloff.

WINEP, ABD’deki en önemli lobi gruplarından AIPAC’ın desteğinde kurulmuş bir düşünce kuruluşu.

Raporun imzacısı James F. Jeffrey’in Suriye Özel Temsilciliği yanı sıra IŞİD Özel Temsilcisi olarak atanmış olması, raporu çok daha önemli kılıyor.

Jeffrey, ABD’nin Ankara Büyükelçisi olarak da görev yapmış bir isim, hem Türkiye’yi hem de hükümeti yakından tanıyor.

Raporda imzası olan Dennis Ross da çok önemli görevler üstlenmiş bir kariyer diplomat. Savunma Bakanı Paul Wolfowitz’in yardımcılığını yapmış, Dışişleri Bakanlığı’nda Politika Planlama Dairesi’nin başında bulunmuş bir isim.

Ross, Amerikan Yüzyılı (PNAC) olarak bilinen George W. Bush seçilmeden önce yayınlanan ve Amerika’yı Afganistan ve Irak’ı işgale davet eden iki açık mektubun da imzacılarından…

O iki mektupta yeni-muhafazakarlar tarafından önerilenler, 11 Eylül saldırısı sonrası büyük oranda Bush hükümetinin dış politikasına yön vermişti…

Trump’ın sürpriz kararında etkili olduğu izlenimi veren WINEP Raporu, ABD’nin Suriye’deki askeri varlığını 2 bin asker seviyesine indirmesini, Türkiye’nin, mümkünse Mısır ve Ürdün’ün karada IŞİD’e karşı savaşı yürütmesini ve Körfez ülkelerinin de harcamaları finanse etmesini öneriyor.

Rapor, ABD’nin çekilmesi ile Rusya ve İran’ın bu bölgeleri doldurmaması ve Kürtlerin yüzüstü bırakılmaması için Saddam döneminde Kuzey Irak’ta uygulanan ‘uçuşa yasak bölge’, ‘tampon bölge’ oluşturulmasını ve ABD’nin hava sahası güvenliğini temin etmesini öneriyor.

İŞTE TÜRKİYE’DEN BEKLENEN 10 GÖREV!

Türkiye ile ilgili satır aralarında çok çarpıcı analizler var. Rapora göre, Türkiye’nin sahaya çekilmesinin ve Suriye’de görev erilmesinin faydaları şunlar;

Birincisi, Türkiye’nin Astana sürecinden bu şekilde koparılması, Rusya ve İran ile arasına mesafe koyması sağlanacak. (Türkiye’nin Avrasya Bloku’na kayması riski azaltılacak…)

İkincisi, Türkiye, Suriye’de Rusya’ya karşı ABD’nin elinde dengeleyici bir manivela olacak. Rusya ve İran’ın ABD’nin boşalttığı Doğu Suriye ve Fırat bölgesine hakimiyet kuramayacak.

Üçüncüsü, İran’ın Güney Asya’dan Akdeniz’e (Şii Yayı) doğru nüfuz sahasını genişletmesi, Suriye’de (Mümbit Hilal’de) daimi askeri ve istihbari üsler kurması engellenecek.

Dördüncüsü, İsrail’in İran destekli grupların (Hizbullah ve Şii milisler) saldırılara maruz kalması önlenecek.

Beşincisi, İslamcı radikallere karşı Türkiye veya Müslüman ülkeler tarafından karada savaş verilecek.

Altıncısı, ABD’nin can kaybı riski ortadan kalkacak veya bu görev kara savaşını yürüten Türkiye ve milislere devredilecek ve savaşın mali faturası da Körfez ülkelerine yıkılacak.

Yedincisi, Türkiye ve YPG/SDF arasında Kuzey Suriye’de muhtemel bir çatışmanın önü alınacak. Kürtler (YPG) ve SDF (Suriye Demokratik Güçleri) ABD tarafından bir kez daha yüzüstü bırakılmamış olacak.

Sekizincisi, Suriye’ye yönelik ekonomik yaptırımlar artırılarak Esed sıkıştırılacak, İran’ın Suriye’ye petrol satışı ve ekonomik kazanımları sınırlanacak.

Dokuzuncusu, YPG ve SDF’nin Esed bölgesine satmak zorunda kaldığı tarımsal ürünler ve petrol, Türkiye’ye yönlendirilecek ve mümkünse Kerkük Ceyhan hattına bağlanacak.

Onuncusu, (tampon bölge ve Türkiye’nin üstleneceği görevle) Lübnan, Ürdün ve Türkiye’ye oradan da Avrupa’ya potansiyel bir yeni göç dalgasının önü kesilecek.

TÜRKİYE, RUSYA VE İRAN’I KARŞISINA ALIP IŞİD’E HEDEF OLUR MU?

Raporun altında imzası olan James Jeffrey’in Türkiye ile Ankara’da yürütülen görüşmeler ve Suriye politikasında etkin olması, büyük oranda uygulama sahasında olduğu izlenimi veriyor…

ABD, YPG ve SDF güçleriyle birlikte Suriye’nin yüzde 30’unu denetimi altında tutuyor. Türkiye de yüzde 10’unu… Şayet Türkiye ‘gönüllü’ olduğu görevi üstlenirse, Suriye’nin kuzeyinin tamamı ve Irak sınırına hakim olacak. Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olacak.

Türkiye, ‘gönüllü’ iradesini göstermek için ABD’den 3 buçuk milyar değerinde Patriot hava savunma sistemi alacağını da ilan etti.

Ancak Türkiye’nin, İran ve Rusya ile yakın ve çetrefilli ilişkileri var. Her iki ülkeyi karşısına alır mı? İran ile doğalgaz ve ekonomik ilişkileri var. Rusya ile de benzer ekonomik ve askeri ilişkilere sahip. Mesela, Türkiye S-400 almaktan vazgeçer mi? İran’a yeni ambargolara taraftar olur mu?

Türkiye, çok iyi ilişkilere sahip olduğu iki komşusunu karşısına alır mı? Geçmişte İran ambargosunu bilinçli deldiği Reza Zarrab tarafından ABD’de itiraf edilen ve suçüstü olan Ankara, huyundan vazgeçer mi?

Türkiye’nin IŞİD’le mücadele karnesi de pek parlak değil. El Kaide destekli gruplarla çalıştı ve onlara insan ve silah lojistiği için koridor açtı. İki bin TIR askeri yardım gönderdiği biliniyor. Yasadışı silah sevkiyatı yapılırken suçüstü yakalanmışlardı. Kaldı ki, IŞİD’e karşı mücadele için 200 km derinliğe inmesi gerekiyor. Askeri olarak kolay bir misyon değil…

Türkiye, bu süreçte yaşanacak can kayıpları ve ekonomik faturayı omuzlayabilir mi? TSK içerisinde etkin konumlara gelen Avrasyacı komutanlar, ABD ile daha yakın çalışmaya samimi ve sıcak bakar mı?

Erdoğan, halka YPG’yi silme sözü verdi, oysa yeni görevi onlarla çalışmayı zorunlu kılıyor. Bu durumda, Türkiye söz verdiği geri adım atar mı yoksa söz sahibi olunca Salih Müslüm’e yaptığı gibi hepsini yakalamaya kalkar mı?

1991-2003 arası Irak’ta çok başımızı ağrıtan, Kandil’e ev sahipliği yapan Özerk Irak Kürdistan Bölgesi ile sonuçlanan ‘Çekiç Güç’ benzeri ‘uçuşa yasak bölge’ bu kez Suriye’de ilan edilmiş olacak ve benzer komplikasyonların doğması riskini de beraberinde getirecek. Üstelik Türkiye bu kez ‘gönüllü’ olacak…

İRAN HESAPLARI BOZUNCA, TÜRKİYE’Yİ DEVREYE SOKMAYA ÇALIŞIYORLAR

Hepsi bu da değil. Ankara, her fırsatta sözlü saldırıda bulunduğu İsrail’in güvenliğini fiili olarak sağlamayı ‘gönüllü’ üstlenmiş olacak.

WINEP Raporu’nun İsrail’in güvenliğini öncelikli olarak esas aldığına şüphe yok.

ABD’nin Irak’ı işgalini öneren yeni-muhafazakarlar (neo-conservatistler), Saddam’ın yerine ABD destekli Şii muhaliflerin iktidara gelmesinin İran’ın Şii dünyası üzerindeki etkisinin kırılacağını, Kum-Meşhed hattı yerine Necef-Kerbela hattının etkin hale geleceğine ve Lübnan Şiileri’nin de yörünge değiştireceğine inanıyorlardı.

Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı… İran’da ABD destekli Şiiler değil İran destekli gruplar iktidara geldi. Ardından İran, Devrim Muhafızları ve Kudüs Ordusu eliyle önce Irak’ta, ardından Suriye’de etkin bir güç haline geldi ve Necef-Kerbela hattını da kendi etkisi altına aldı.

İran’ı zayıflatıp kuşatacağı, Hizbullah’ı zayıflatacağı düşünülürken, İran hem Bağdat hem Şam ile işbirliğinde ve Rusya desteğinde İsrail sınırına kadar ilerledi.

İran’ın Suriye’de üstler kurması halinde İsrail’e direkt saldırı yapabilecek kapasiteye erişmesi mümkün olacak.

WINEP Raporu, ‘Sünni’ Türkiye’yi devreye sokup, Musul ve Fırat Havzası’nın ‘Sünni’ yönetimler elinde kalmasını önererek, İran’ın önüne bariyer kurmayı da hedefliyor.

TÜRKİYE’NİN MUHTEMEL KAZANIMLARI

Türkiye’nin muhtemel kazanımı, bağımsız bir Kürt devletinin ilanını engellemek ve Kürtler’in denetimindeki bölgenin Akdeniz’e uzanmasını engellemek olacaktır. Ankara bu şekilde yeni Suriye politikasındaki temel hedefine ulaşmış olacaktır.

Türkiye, uzun bir aradan sonra Suriye’nin geleceğinin şekilleneceği masada yeniden söz sahibi haline gelecek. İran ve Rusya karşısında eli güçlenecek. Suriye’nin bölünmesini engelleyebilecek.

Türkiye’deki 4 milyon Suriyeli mültecinin de ciddi oranda ‘güvenli bölge’ye nakledilmeleri mümkün bu senaryoda… Ankara, uzun süredir mültecilerin geri dönmesini sağlayacak ‘tampon bölge’yi savunmuştu.

Türkiye’nin, Suriye petrolü ile enerji koridoru olma rolü güçlenecek. Petrol geçişi üzerinden ekonomik kazanımları olacak…

Ne var ki, riskleri ve getirileri karşılaştırıldığında ‘’astarı yüzünden pahalı’’ bir proje… Çok fazla riskler barındırıyor…

Türkiye, ‘taşeron asker’ olmaya neden bu kadar ‘gönüllü’ anlamak mümkün değil.

TRUMP, AFGANİSTAN’DA PAKİSTAN’I SURİYE’DE TÜRKİYE’Yİ İSTİYOR

Trump’ın Suriye mevzusuna bakışını anlamak için iki olaya bakmakta fayda var.

Birincisi, Afganistan üzerine 3 Ocak’ta yaptığı açıklamalar.

“Taliban bizim düşmanımız, DEAŞ düşmanımız. Geçen hafta generallere de söyledim. Taliban ile DEAŞ’ın çatıştığı bir alan var. Orada birbirleriyle çatışıyorlar. Onlara (generallere) ‘Neden birbiriyle savaşmalarına izin vermiyorsunuz? dedim. ‘Biz neden araya giriyoruz? Onlar bizim düşmanlarımız, bırakın savaşsınlar.’ dedim. Bırakın savaşsınlar. Bu gördüğüm en çılgınca şey. Kim bilir, general olsaydım çok iyi bir general olurdum” diyor Trump.

Taliban’ı IŞİD ile çatıştırmak…

Aynı konuşmada Trump zihni yapısını şöyle ortaya döküyor; ‘’Doğru olan bir şeyler yapacağız. Taliban’la, çok başka kimselerle de konuşuyoruz. ‘Hindistan’ dediniz. Hindistan orada, Rusya orada. Rusya Sovyetler Birliği idi Afganistan onları Rusya yaptı, çünkü Afganistan’da savaşırken iflas ettiler. Diğer ülkelere bakın. Pakistan orada. Onlar savaşmalı”.

Taliban ile Pakistan savaşmalı… Afganistan’da savaşın yüksek maliyeti bölge ülkerine yüklenmeli…

Aynı formülün Suriye’de de, Türkiye ve Körfez ülkelerine yüklenmeye çalışıldığı rahatlıkla görülüyor.

KÜRESEL STRATEJİ YERİNE TÜCCAR BAKIŞI!

İkinci olay, ünlü gazeteci Bob Woodward’ın ‘FEAR’ isimli Trump dönemini anlattığı kitabında geçiyor.

Woodward, Trump’ın Güney Kore’deki 18 bin 500 ABD askerini, yılda 3 buçuk milyar dolar harcama yapıldığı ve Güney Kore ile dış ticarette 18 milyar dolar açık olduğu için çekmeyi planladığını, ancak Beyaz Saray’daki ‘akl-ı selim’ insanların başkanlık kararnamesi imzalanmadan taslağı yok ettiklerini ileri sürüyor.

Trump’ın Güney Asya’da denge ve stratejiyi gözetmeden, Kuzey Kore’nin nükleer kapasitesi ve tehdidini gözardı ederek aldığı ancak ‘Saray içi darbe’ ile akim kalan bu karar, bir küresel gücün lideri gibi değil bir tüccar gibi davrandığını gösteriyor.

Cumhuriyetçi Parti içerisinde Trump’a isyan bayrağı Utah Senatörü Mitt Romney, geçtiğimiz hafta Trump için şu acı tespiti yaptı: “Bir Başkan büyük oranda milletin toplumsal karakterini şekillendirir. Trump’ın karakteri bu konuda yetersiz kalıyor. Bir başkanın bu derece bölünmüş, kırgın ve öfkeli bir halk için gerekli karakter özelliklerine sahip olması kaçınılmazdır’’.

Romney’in ifade ettiği gibi, ticaret ve şov dünyasından gelen Trump’ın yönetim tarzı ve karakteri ‘küresel güç’ zayıf kalıyor.

Trump’ın önceliği ABD’nin deniz aşırı operasyonlarda harcadığı parayı kısmak, faturayı bölge ülkelerine yüklemek, can kaybını azaltırken ve daha fazla para kazanmaktan ibaret… Bu da çekildiği bölgede yeni roller üstlenen ‘taşeron’ ülkelere daha fazla silah satışıyla mümkün…

TÜRKİYE TARİHİNİN EN BÜYÜK FİYASKOSU…

Trump’ın Afganistan açıklamalarına ve akim bırakılan Güney Kore kararına bakarak Suriye’de ne planlandığını, WINEP Raporu’nun kısmen ya da tamamen hayata geçirildiğini anlayabilirsiniz.

Afganistan’da Pakistan, Suriye’de Türkiye’ye ‘taşeron’ görevi verilmek isteniyor, savaşın hem mali hem de insan faturası bölge ülkelerine yıkılıyor.

Bu hamur daha çok su götürür. Yolun sonu ‘çıkmaz sokak’ gibi görünüyor…

Bakalım Türkiye’nin sığ Suriye politikası ve askeri operasyon hevesi, peynir aşkından her defasında kapana sıkışan fare misali, başına yeni belalar açacak mı?

Suriye politikası, Türkiye tarihinin en büyük siyasi fiyaskosudur. ‘Gönüllü’ üstlenilecek ‘taşeron’ görevleri de fiyaskoyu daha da büyütecek riskler taşımaktadır…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin