Tek adam rejimine geçerken ilk Meclis’i hatırlamak

Yorum | Dr. Serdar Efeoğlu

16 Nisan Referandumu ile Türkiye, “mühürsüz oy pusulalarının da” desteğiyle “Tek Adam rejimi” denilebilecek yeni rejimi kabul etti. Son olarak da 24 Haziran seçimleriyle bu rejimin adı “Erdoğan rejimi” olarak onaylandı.

Bu rejimle artık parlamenter sistem ortadan kalkıyor ve Meclisin yasama yetkisi sembolik olmaktan öteye gidemiyor. Asıl yetki “Tek Adam” Erdoğan’da toplanmış durumda.

Hâlbuki 1908’den bu yana Türkiye’de kısa fasılalar haricinde Meclis hep etkili oldu. 27 Mayıs ve 12 Eylül darbecileri bile Kurucu Meclis ve Danışma Meclisi adlarıyla meclisler kurma ihtiyacı duydular.

Bugün ise bir zamanlar “anayasa yapan, Hükümetin kuruluşunu onaylayan veya düşüren, gensoru ile bakanları görevinden uzaklaştırabilen bir Meclis” artık olmayacak.

MECLİS-İ MEBUSAN’DAN TBMM’YE

Türk tarihinin ilk Meclisi 1876 Anayasası ile açılıp çok kısa süre faaliyet gösteren, buna rağmen gündeme gelen konularla devrin padişahı Abdülhamit’in gözünü korkutan Meclis-i Mebusan oldu.

Dönemin tek adamı Abdülhamit, Rus Savaşı bahanesiyle Meclisi kapatarak ülkeyi otuz yıl boyunca Yıldız Sarayı’ndan yönetti.

İkinci Meşrutiyetle beraber Meclis-i Mebusan yeniden açıldı ve 1909 değişiklikleriyle Meclisin ülke idaresindeki etkisi arttı. İttihat ve Terakki de zamanla otoriter bir anlayışa kaymasına rağmen Meclisi devam ettirdi.

Mondros Mütarekesi sonrasında Vahdettin’in Meclisi feshetmesi büyük bir tepkiyle karşılandı. Milli Mücadele’de kongreler döneminin en önemli amaçlarından birisi, Meclis-i Mebusan’ın yeniden açılmasıydı.

Meclis, baskıların sonucunda 12 Ocak 1920’de yeniden açıldı. Fakat Misak-ı Milli’nin kabulü ve işgallere karşı gösterilen tepkiler nedeniyle İngilizlerin 16 Mart’ta İstanbul’u doğrudan işgalleriyle de kapandı.

Bu aşamada başta M. Kemal olmak üzere Milli Mücadele’nin liderleri yeni meclisin Ankara’da açılmasını kararlaştırdılar. “Millet iradesi” artık Ankara’da temsil edilecek ve kurtuluş mücadelesi buradan yönetilecekti.

İşgallere ve yaşanan birçok zorluğa rağmen halkın desteğinin alınması şarttı. Bunun için Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri aracılığıyla seçimler yapıldı. İlk Meclis, İstanbul’daki son Meclis-i Mebusan’daki milletvekillerinden Ankara’ya gelenlerin de katılımıyla 23 Nisan 1920’de açıldı.

Bu meclisin temel amacı, ülkenin işgalden kurtarılmasıydı. Mecliste her görüşten milletvekili bulunuyor, herkes düşüncesini rahatça ifade edebiliyordu. “Bolşeviklik, Meşrutiyet, Cumhuriyet” rejimlerini savunan, “Türkçülük, Ümmetçilik, Osmanlıcılık” görüşleriyle öne çıkan çok farklı kişilerin bulunmasıyla ortaya çıkan “çoğulcu” yapı, büyük bir zenginlik oluşturuyordu.

Bu farklılıklar zamanla “Tesanüd, Halk Zümresi, Islahat, İstiklal, Muhafaza-i Mukaddesat” gibi grupların ortaya çıkmasına neden oldu. Asıl mücadele ise M. Kemal’in başında bulunduğu Birinci Grup’la İkinci Grup arasında yaşandı.

Büyük bir özveriyle hareket eden ilk Meclisin en önemli özelliği, hürriyetlere büyük önem vermesiydi. Bu nedenle İstiklal Mahkemelerinin hukuk dışı uygulamaları ve Başkomutanlık Kanunu ile Meclisin bütün yetkilerinin M. Kemal Paşa’ya devredilmesi, büyük tepkilere neden olmuştu.

İlk Meclis çok geniş yetkilerle donatılmış ve “yasama ve yürütme” yetkilerini de kendisinde toplamıştı. Daha sonra İstiklal Mahkemelerinin kurulmasıyla “yargı” yetkisini de üstlenmişti.

Milli iradenin her şeyin üstünde tutulduğu ilk Mecliste Meclis Hükümeti sistemi vardı ve bakanlar tek tek Meclis tarafından seçilmekteydi. Bu sistem, cumhuriyetin ilanıyla kabine sistemine geçilmesiyle sona erecektir.

MEHMET AKİF MECLİSTE

Dönemin önde gelen aydınları da Mecliste bulunuyordu. Bunlardan birisi de M. Akif’ti. Akif, Ankara’ya ulaştıktan sonra ayağının tozuyla 30 Nisan 1920’de Hacı Bayram Camii’nde bir vaaz vermişti.

M.Akif’in bu dönemdeki faaliyeti genellikle İstiklal Marşı’nı yazması olarak bilinir. Hâlbuki o, ülkenin kurtuluşu için Ankara’ya gelişinden hemen sonra halkı savaşa davet eden konuşmalar yapmak üzere Eskişehir, Burdur, Antalya gibi birçok yeri ziyaret etmişti. Daha sonra da İrşat Heyeti’ne seçilmiş ve bu heyetle Konya’ya giderek halkla görüşmüştü.

Mecliste Burdur mebusu olarak görev yapan M. Akif, Çankırı ve Kastamonu’ya da gitmiş,  yol üzerindeki köyleri ziyaret ederek halkı Milli Mücadele’ye katılmaya davet etmişti.

Akif, Çankırı Ulu Cami ve Kastamonu Nasrullah Camii vaazlarında; hürriyet olmadan yapılan ibadetlerin makbul olmayacağını söylüyordu. Başyazarı olduğu Sebilürreşad Mecmuası’nın üç sayısını da TBMM Hükümeti’nden de destek alarak Kastamonu’da çıkarmıştı.

İstiklal Marşı için açılan yarışmaya da “para verileceği” gerekçesiyle katılmamıştı. Daha sonra Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey’in ısrarı ile marşı kaleme almış ve bu şiir, 12 Mart 1921 tarihinde Meclis tarafından “İstiklal Marşı” olarak kabul edilmiştir.

HÜSEYİN AVNİ ULAŞ

İlk meclisin önemli simalarından birisi de kuşkusuz aslen Kiğı’lı olan Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey’dir. H. Avni, Mecliste İkinci Grubun liderliğini yapmış ve yeni devletin bir “tek parti-tek adam” rejimine dönüşmemesi için mücadele etmiştir. Samet Ağaoğlu’nun ifadesiyle “bir ideal insanı” olan H. Avni, etkili konuşmalarıyla öne çıkmıştır.

H.Avni, Meclisin bütün yetkilerinin Başkumandanlık Kanunu ile M. Kemal Paşa’ya verilmesinden sonra Meclise gelen uzatma tekliflerine tepki göstermiştir. Özellikle üçüncü defa uzatılma müzakerelerinde sert bir konuşma yapan Hüseyin Avni Bey, bir şahsa kolaylıkla suiistimal edebileceği yetkileri vermenin doğru olmadığını dile getirmiş, hatta M. Kemal’le aralarında bir söz düellosu yaşanmıştır.

İkinci Grubu sarsan en önemli gelişme ise grubun önde gelenlerinden Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’in M. Kemal’in muhafız alayından Topal Osman tarafından öldürülmesidir. H. Avni Bey bu olayı, bundan sonra muhaliflerin başına neler gelebileceğinin bir örneği olarak görerek millet iradesine bir suikast olarak değerlendirmiştir.

İlk meclisin yenilenme kararıyla ortaya çıkan tasfiyelerden Hüseyin Avni Bey de nasibini almış ve M. Akif gibi İkinci Mecliste yer almamıştır.

İLK MECLİSİN SONU

Vatanı işgalden kurtararak yeni Türk devletini kuran ilk Meclis, 1 Nisan 1923’de yenilenme kararının alınmasıyla sona erdi. Ardından yapılan seçimlere muhalefet partisi denilebilecek “İkinci Grup” katılmadı.

Bunun sonucunda İkinci Meclis, ilk meclise göre “tek sesli” bir meclis halini aldı. Hızla devrimler yapmak isteyen ve yeni bir rejim hedefleyen M. Kemal Paşa böylece yeni meclisi “dikensiz bir gül bahçesi” yaptı.

Terakkiperver Fırka’nın da Şeyh Sait İsyanı sonrasında kapatılmasıyla 1930’daki Serbest Fırka denemesi haricinde 1946’ya kadar meclis tek parti milletvekillerinden oluştu. Zaten ülke, 1925 sonrasında hızla tek parti rejimine dönüştü.

MECLİS DEVRE DIŞI KALIRSA

Son Başbakan Yıldırım’ın gülerek “en sevmediğim proje” dediği 15 Temmuz süreciyle Erdoğan’a altın tepsi içinde yeni bir rejim kurma fırsatı sunuldu. Bu rejim, meclisin tamamen devre dışı kaldığı bir “Tek Adam” rejiminden başka bir şey değil.

Kurtuluş Savaşı’nın muzaffer komutanı ve yeni devletin kurucusu Atatürk’ün bile Meclisle paylaştığı yetkiler, bundan sonra Erdoğan tarafından tek başına kullanılacak. En zor şartlarda bile varlığını sürdüren meclisin ise sadece adı olacak.

Meclis dışından atanan bakanlar vasıtasıyla da seçim kaygısı olmayan ve Erdoğan’ın her sözünü “emir” telakki eden bir anlayış ortaya çıkacak.

Bu aşamada akıllara zaten sistemin böyle işlediği gelebilir. Ancak şimdiye kadar “illegal” yapılan birçok icraat artık yasalara uygun hale gelecek. Bu da 17 Aralık sürecinde tanık olduğumuz “kanuna ihtiyaç varsa hemen yaparız” zihniyetinin artık Türkiye’de “Cumhurbaşkanı kararnameleriyle” sıradan hale geldiğinin bir ispatı olacak.

8 Temmuz’da 18.000 kişinin hukuka aykırı olarak ihraç edilmesi de yeni dönemin nasıl olacağına dair yeterli ipuçları sunuyor. Seçim kazandıktan sonra daha “kaynaştırıcı” bir yaklaşım sergilemek yerine yüzbinlerce mağdura yeni mağdurlar ilave etmenin başka bir açıklaması olabilir mi?

Kaynakça: A. Demirden Yüzgeç, Birinci TBMM’nin Yapısı ve Faaliyetleri, SDU SBU yüksek lisans tezi, Isparta 2006; İ. Güneş, İlk TBMM’nin Düşünce Yapısı, İş Bankası, İstanbul 1997; H. Bacanlı, “İlk TBMM’de M. Akif ve Faaliyetleri”, ATAM, S. 34, 2018.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin