Tartışma çok tuhaf hal almadan…

YORUM | LEVENT KENZ

Niye bu yazıyı yazıyorum inanın hiç anlamıyorum. Hele hele kırk yıl düşünsen son yazımı açıklamak zorunda kalacağımı tahmin etmezdim. “Nerden girdim bu işe, kim için” diye ağlayasım var. Polemik pek tarzım değil. Ancak sevgili arkadaşım Ahmet Dönmez’in benim de yazımı konu ettiği tatlı sert beni çimdiklediği yazısından sonra geçen yazıda yazdıklarımın üzerinde geçmem gerektiğini hissettim. Bu vesile ile bu konudan bağımsız bazı düşüncelerimi paylaşabilirim. Yazı oldukça kişisel ve uzun, isteyen buradan ayrılabilir. Kimsenin vaktine yazık olmasın.

Dönmez’in yazısını görünce uzun süredir konuşmuyorduk, dur bir selam vereyim diye kendisini aradım. “Füze atsaydın bari xyz” dedim, xyz’yi burada yazamam çünkü artık üslup dersi veriyorum, çok dikkatli olmam lazım. “Güldük cevap yazacam, selamlar” dedim bu hafta bir kahve içmek için sözleştik. O bana yazacak ben ona yazacağım yazı çizi işleri böyle bir şey. Arkadaşlar arası eleştiri zordur, kelimeleri tartarak yazarsın, siler yeniden yazarsın bilmukabil bunu tahmin ederek eğer yazdıklarından dolayı çok rahat ol kalbimde zerre kadar bir şey yok bu bizim işimiz dedim kapattım. Bunu bilhassa yazıyorum gaz verecekler şimdiden ümitlenmesin diye.

Birbirimize hakaret etmediğimiz sürece her şeyi tartışabiliriz. Yazısına birazdan değineceğim. Ama bana hastalıklı kafa ve hezeyanlar içerisinde demediği için cevap veriyorum eğer hakaret etmiş olsaydı kişisel ve nefsimi savunmak zorunda kalacağım için ihtimal okur geçerdim. Bazı arkadaşlar pek Asr-ı Saadet örneklerini sevmiyor ama ben yine vereyim hani Hz. Ali’nin yüzüne tüküren adama muamelesi gibi. Şimdi buradan da dünya  kadar subliminal şey çıkartırlar ya neyse.

Öncelikle garipsediğim bir durumu izahla başlayayım. Niyet okuyarak, yazının hiç değinmediği konularda duyar kasmaya gerek yok. Ben yazıyı Hüseyin Kara Vaka’sı için yazdım. Benim için bu vak’a söyledikleri ve sonrasıdır. Kendisine, onu eleştirenlere, eleştirenleri eleştirenlere yapılan hakaretleri eleştirdim. Tartışmanın seviyesinin yakışıksız olduğunu söyledim. Dönmez farkında değil belki ama ona yapılan hakaretlere ve onun da rahatsız olduğu şeylere tepki gösterdim. Yazı aslında aynı isimde bir mağdurun hikayesi etrafında örgülü. Bakın burada bir Hüseyin Kara daha var  diyorum hiç konuşmadığımız, hiç dert etmediğimiz, kendime ve kim muhatapsa.

Sosyal medyada yazılan şeyleri hiç isim belirtmeden ve kimseyi hedef almadan kategorilerine göre sınıflandırdım. Görebildiğim sadece iki-üç kişi rahatsız olmuş. Garipsediğim şu, ben on farklı türden birbirine benzemez insanları eleştirmeme rağmen Ahmet Dönmez nedense hepsine kendisine yazılmış gibi cevap veriyor. Bana da kendisine de haksızlık yapıyor ya da hepsini birden üzerine alıyor. Ya da kolayına geliyor. Hatta kendi adına cevap vermiyor. Bir grup adına cevap veriyor:

“Ve de üstelik çok kibirli, çok kaba, çok nobranmışız. “

“Hep bi üstten üstten konuşuyormuşuz.” 

“Bir de üstüne üstük linç etmişiz…”

Bunca yıl Erdoğan’ı takip etmiş biri olarak “Mağdur olmayı sizden öğrenecek değiliz” diyor adeta.

Siz kim, biz kim? Ben Hüseyin Kara’ya, ona hakaret edenlere ve hakaret edenlere hakaret edenlere dair yazdım, siz bunlar mısınız?

Dönmez’i bağımsız, tek başına, kendi kendisinin editörü, orada değilim, burada değilim şurada değilim, ben karar veririm diyen biri olarak bilirdim. Yazarken ben, dalarken mahalleden arkadaşlarla.  Peki öyle olsun ben tek siz hepiniz. Hüseyin Kara’yı Eleştirenleri Eleştirenlerle Mücadele Platformu basın sözcüsü gibi son yazısı. “Bizler” diyor devamlı. Bu devirde hala mı cemaatçilik, grupçuluk ya. Bir kurtulamadık bu işlerden!

Ahmet Dönmez diyor ki “Çeşitli tonlarda tepkiler gösterdik”. Çeşitli tonlarda tepki verilmedi çeşitli tonlarda küfürler, hakaretler edildi. Ha ben küfretmedim, o zaman benim bütün eleştirilerimin neden muhatabı olasın ki ya da küfredenler için yazılan şeyleri savunasın ki. Benim atarım üslupsuzlara.

Bakın ben ne demişim. Yazıyı okumak isteyenler için,  şu linkten okuyabilirsiniz. Giriş kısmı anlayan için çok şey söylüyor da esas köpürtülen kısma geçeyim.

“Bence bugün konuşulacak, dertlenilecek ve dinlenilecek tek Hüseyin Kara, yukarıda Ömer Faruk Gergerlioğlu’na mektubundan ayrıntılar paylaştığım acılar içinde kıvranan baba..”

“Bence” diyorum zaten Ahmet de söylüyor bunu. Ben böyle düşünüyorum. Diğer Kara benim gündemim olmayı haketmiyor. Dinlenilecek de değil diyorum. Benim enerjimi almayı haketmiyor. Velev ki beni de ilgilendiren bir şey demiş olsun. Bu benim tercihim kimi ne ilgilendirir?  Vay arkadaş Kara neler diyor bişey demiyorsun ama Dönmez’e hemen cevap. O da benim tercihim. Demek ki değerli buluyorum ya da cevap vermeye gerek görüyorum.

“Zor günler… Herkes bir acayip. Şu gün kendisine bir iyilik yapmak isteyen bir insana en acil tavsiyem Twitter diyeti. Kimse merak etmesin hiçbir şey de kaçırmazsınız. Çok daha az yıpranırsınız. Sigarayı bırakmaktan daha faydalı.” 

En fazla yapmak istediğim şey. Maalesef meslek pek izin vermiyor ama inanın bu meslekte olmasam çok ama çok az girmeye çalışırım. Sadece konuştuğumuz konularla ilgili değil, bir sürü malayani.

Şimdi filmin koptuğu yere gelelim cümle cümle:

“Konuşan ne konuştuğunu bilmiyor.” 

Bunu Hüseyin Kara’ya diyorum. Konuştuğu konudan bihaber, cemaat iltisaklı medya hakkında bilgisi 20 yıl öncede kalmış. Söylediği şeyler maddi bilgi hatasına dayanıyor. Bilgisizce konuşuyor. Diğer konularla ilgili de katılırsın katılmazsın görüşlerini söylüyor. Ama oralarda mevzulara pek hakim değil.

“Ona cevap verenlerde ayrı bir nobranlık”.

Bunlar Ahmet’in “Bizler” ekibi. Buna itiraz eden var mı? Kara’ya şahsında hakaretler edilmedi mi? Bir adama hakaret etmeden biri cevap verdi de ben yahu sen n’apıyorsun mu diyorum?

Cevap verenlere cevap verenlerin ayrı kabalığı”.

Bu da Ahmet’in “Bizler”ine sövenler.  Kara’yı eleştirenlere hakaret edilmedi mi? Dönmez ve arkadaşlarına hakaret edenleri de tasvip etmiyorum diyorum, bunu nedense es geçiyor sevgili arkadaşım.

“Hiç kaale almayıp cevap vermeyenlere laf sokmalar”

Cevap vermemeyi seçenlere tırnak içinde müstehzi bir şekilde sessizliğe bürünen “gazeteciler” diyen olmadı mı? Ben bunu uyduruyor muyum? İnsaf sahibi Ahmet arkadaşım bunu kabul ediyor mu? Etmiyor ki yazısında tercih meselesi diyor. Ben de onu diyorum zaten. Burada bile olayı kişiselleştirmemek için çoğul yaptım.  Çünkü gerçekten eylemleri irdeliyorum kişileri değil. Benim kişilerle değil meselem. Gerçekten birbirini tanıyan insanlar arasında havada uçuşan hakaretler beni meselenin özünden daha çok üzüyor.  Yarın meseleler çözülür ama kırgınlıklar öyle kolay değil. Mesela aynı binadayken sevdiğim, saydığım şimdi uzaklarda bir abi benim için “çemkiriyor” diyor. N’oluyor bize? O sebeple yazıma cevap verilmesi beni şaşırttı. Beni ve benim gibileri önce tırnak içine alan Bülent Keneş Abi sağolsun yazıdan sonra benden ‘bir arkadaş’ diye bahsederek, sessizliğimi bozduğumu söyleyerek-aman Allah’ım bütün dünya benden cevap bekliyormuş-,  beni gazeteci sandığını, yanıldığını dile getirdi. Sonuna da hayat işte diyerek. Benim Nordic Monitor’deki haberimi RT ettikten bir kaç tweet sonra. Olsun canı sağolsun. Benim kalbimde onun içinde zerre bir şey değişmedi. Düne kadar aynı zamanda meslektaştık bundan sonra sadece abi-kardeş oluruz. Benim gözümde ve kalbimde yeri iki gün önce neyse bugün de odur. Yıllarca aynı binada çalıştık. Kader yolculuğunu beraber yaptık. Gurbette de beraberiz. Nerde görsem selam verir, boynuna sarılırım.  Ama hayat işte ondan da bunu duyduk. İleride hatırlar güleriz.

Üstten üstten bir haltmış gibi sanki kim olduğunu kimse bilmiyormuş gibi ayar vermeler.”

Bu olmadı mı? 1- Sanki bir Allame-i cihan gibi çıkıp konuşup gazetecilik dersi verenler? 2- Maskeli hesaplardan ki kim olduğunu az çok bildiğimiz komut yağdıranlar. Demek olmamış.

“Bu ne ya… Bu ne asabilik, bu ne hesap kitap merakı. Bu ne ego tatmini… Herkes ateş edeceği adamı çoktan bellemiş, bir fırsat olsa da dalsam diye eli tetikte bekliyor. Yazık çok yazık. “

Bu yok mu? Herkes çok sakin öyle mi? Geçmişten sorunlu ya da yıldızı barışmamış ya da kavgalı kimseler ilgili ilgisiz bir bahane olsa da şuna çaksam diye yazmıyor mu? 40 kişiyiz birbirimizi biliriz. Bana kafadan bir olay söyleyin ben size kim kime ne yazacak yazayım. Yazık.

“Her şey konuşulur, her şey yazılır. Hele günümüzde buna engel olmanın mümkünatı yok. Ama bu kadar yakışıksız olması çok üzücü. “

Derdimi herhalde bu kadar güzel anlatamazdım. Ne şu konuşmasın diyorum ne şu konu konuşulmasın. Öyle iddia edildiği gibi şunu konuşmaya bunu yazmaya gerek yok falan da demiyorum. Ama bir seviye en azından hizmetle iltisaklı ya da bir dönem iltisaklı insanlar arasında en azından asgari bir seviye.

“İki mağduru retweet ettin mi, araya da bir tane Kürt yerleştirdin mi vitrin tamam. Görenlere mahcup olmazsın, başka söyleyeceklerine kalkanı kurarsın.”

Ben hizmetle ilgili ya da Türkiye’de insan hakları ihlallerini paylaşan bazı hesapların esas meselelerinin başka olduğunu düşünüyorum. Bunlarla bir profil oluşturduklarını ancak yazıp çizmek istedikleri şeylerin kavga-gürültü çıkarmak olduğunu düşünüyorum. Bunun gazeteciler için yazılmış olmadığını anlamak zor değil. Gazeteciler desem iki mağdur haberi yaptın mı derdim, ya da iki tweet attın mı. RT demezdim, ha desem derim üzerine alınan alınsın ama öyle bir şey demiyorum. Bunu yapan gazeteci yok mudur bence vardır.

“Keşke imkanı olan herkes, aksaçlısı, genci, mağdurlar için gerçek manada bir şeyler yapma gayretinde olsa. Bunu ilk önce kendime söylüyorum. Sonra birbirimizi yiyecek çok vaktimiz olacak kimse merak etmesin. İçerideki insanlar çıktıklarında “Biz içerdeyken siz bunların muhabbetini mi yaptınız?” diye sorduklarında mahcup olmayalım.”

Bu kısma daha sonra geleceğim. Bütün kutsallarım üzerine diyebilirim ki  bunu kendimdeki bir eksiklikten yola çıkarak yazdım. Kaldı ki içeridekiler çıktıktan sonra bunların mı muhabbeti yaptınız dediğinde kastettiğim şey çok açık, üzerinde tepinecek bir şey yok. Hem niye sadece Ahmet Dönmez ve “Bizler’ine söyleyecek olsunlar ki Hüseyin Karalara da söyleyecek olamazlar mı? Her şeyi üzerine alınmak niye?

Bakalım hemşehrim Ahmet Dönmez ne yazmış?

Yazının üst kısımları başka meseleleri irdeliyor. Oralarda da söylenecek çok şey ama kendimle ilgili kısmı yazacağım. Alıntı yaptığım kısım yazının sonu.

“İşte en son arkadaşım ve sevgili ‘hemşehrim’ Levent Kenez’in yazısı geldi.”

Hayır öyle değil. Benim yazıya sıra şimdi gelmedi. Yukarılarda benim yazıdan ifadeler zaten var. Şimdi benim yazıdan bahsetmeye başlamış gibi yapmayalım sevgili arkadaşım:). Yukarıda epey ekmeğini yedin.

 “Üstten üstten bir haltmış gibi sanki kim olduğunu kimse bilmiyormuş gibi ayar vermeler…” deyip kim olduğunu bilmediğimiz birilerine üstten üstten ayar veriyor.” “Sadece şu cümlenin kendisindeki kabalık ve nobranlık yetmezmiş gibi başkalarını kaba ve nobran olmakla suçluyor arkadaşım”

Bunu yukarıda açıkladım. Üstten üstten bir haltmış gibi medya duayenlerine,’kim olduğunu kimse bilmiyormuş gibi’ maskelilere . Demek ki kastım belli.  Burada o kadar çok kabalık bir nobranlık göremedim ben.

“Biraz Hüseyin Bey’e bir şeyler dermiş gibi yap, ama tek kelime etme, tepkinin çoğunu onu eleştirenlere yönelt, üslup dersi ver, araya bir de mağdur hikâyesi ekle, al sana mis gibi ‘özlenen ve beklenen’ yazı… “

Çok güzel!..”

Hüseyin Bey mi oldu:) Dermiş gibi yapmıyorum.  Yazının girişindeki kurgu çok şey söylüyor aslında. Diğer kısımda Kara’ya ne kadar bişey dediysem Ahmet’in ‘Bizler’ine o kadar diyorum.  Yazının konusu derdi bambaşka ama demek iyi ifade edememişim. Ahmet Dönmez burada biraz demagoji yapıyor, lafı yuvarlıyor. Dönmez’in ‘Bizler’ine dediğim sadece şu: Ona cevap verenlerde ayrı bir nobranlık. Tek cümle. Dönmez ve ‘Bizler’ine küfür edenlere aynısını söylüyorum. Üslup dersi de veririm ama son yazımda bu yok sadece seviyesizliğe eleştiri var. “Araya bir de mağdur hikayesi ekle.” Benim acılı bir babayı yazıya meze yapacağımı, araçsallaştırdığımı düşündüğünü sanmıyorum Dönmez’in. Bu kısmı talihsiz buluyorum bütün yazdıklarında sadece burası beni üzdü. Aynı şekilde ben de şunu mu diyeyim “Madem savcılara delil vs bu kadar hassas bir konu kamera karşısına geçtiğinde, yazı yazdığında bunu neden demedin de şimdi yazına bunu perde yapıp mağdurlardan duyar kasıyorsun” Demem. Niyet okumaya girer. Bazı kısımlar vardır orada ateş serbest olur ama bunlar hassas konular.

Yazılarımın özlendiğini ve beklendiğini biliyorum zaten:)

“Bir de Levent Kenez sık sık üslup eleştirileri alan ve o eleştirileri “Yine geldi üslupçular…” diye tersleyen bir arkadaşımız olmasa daha da güzel olacaktı ama talihsizlik işte…”

Sık sık üslup eleştirisi aldığımı bilmiyordum. Hele bu cümleyi kullandım mı hiç hatırlamıyorum daha sert bir şey söylemişimdir. Terslemişsem bizim mahalleden atanamayan ombudsmanları terslemişimdir. Evet masum insanlara zulm edenlere karşı biraz dilimin kemiği yok.

“Kenez’in yazısında sözü edilen mağdur, Hüseyin Kara isimli acılı bir baba… 

Aynı iki isim üzerinden bir kurgu yaparak tarize yöneliyor. Güzel bir düşünce…

Fakat ne ki bir Hüseyin Kara’nın mağduriyeti, diğer Hüseyin Kara’nın onu daha da mağdur edebilecek cümlelerine perde yapılıyor, kötü olan o.

Sanki bu Hüseyin Kara’nın sözleri o Hüseyin Kara’ların mağduriyetine dahasını da eklemeyecekmiş gibi!..

Sanki bu Hüseyin Kara’nın sözlerine itiraz etmek, mağdur Hüseyin Kara’nın mağduriyetini dile getirmeye engelmiş gibi!…”

Ben yine aynı şeyi söyleyeceğim. Perde falan yok. Her konu konuşulur her şey tartışılır ama usulünce diyorum. Dönmez haklı üslup konusunda konuşacak en son kişi ben olabilirim ama konumuz bu değil. Spesifik bir vak’a üzerine yazılmış bir yazıdan bahsediyoruz. Hüseyin Kara vak’ası onun konuşması sonrası tepkiler. Ben hizmet insanlarına kendimce konuşana da bu konu üzerinde tepinene de bunlar gerçek gündemimiz olmamalı, yapacak çok önemli işler var, enerji kaybı diyorum. Muhatabım belli. Kendi görüşüm. Benim yazdığımı Hizmeti eleştirenlerle Hizmeti savunanlar arasında seksi bir mesele düzleminde tartışmak seyirci toplar, “Bizler”i ateşler ama yazı bununla ilgili değil.

Ve de ayrıca sanki bizler mağdurları umursamıyormuş ya da gündeme getirmiyormuşuz gibi!..”

Aynı demagoji. Ben yazıda Dönmez ve ‘Bizler’ine bu ithamı asla yapmıyorum. Yapsam yaptım derim. Herhalde bir kaç saniyede çürütülecek bir şeyi iddia edecek kadar saf değilim.

“Diyor ki, “Bence bugün konuşulacak, dertlenilecek ve dinlenilecek tek Hüseyin Kara, yukarıda Ömer Faruk Gergerlioğlu’na mektubundan ayrıntılar paylaştığım acılar içinde kıvranan baba.” Yani diğer Hüseyin Kara’yı konuşmaya da gerek yokmuş, onu anlıyoruz.

Bu Kara’dan o Kara’ya nasıl böyle bir bağlantı kuruyor, onu anlamadım. Onlardan hangisini konuşup hangisini daha çok önemsememiz gerektiğini de hiç üstten bakmayan ve ayar vermeyen bir tarzda söylese daha isabetli olabilirdi.”

Burası çok zorlama ve tekrar  olmuş. Buraya cevap vermeme bile gerek yok.

“Yine de kendi görüşü. Zaten cümlenin başında ’bence’ diyor.”

Bunu zaten en başta diyorsam lafı buraya kadar niye getiriyorsun birader.:)

“Bense her iki Kara’yı da konuşmaktan yanayım.”

Eyvallah. Adama hakaret etmeyelim ama. “Hüseyin Bey” güzel bir başlangıç olmuş.

“İçerideki insanlar çıktıklarında ‘Biz içerdeyken siz bunların muhabbetini mi yaptınız?’ diye sorduklarında mahcup olmayalım.” diyor.

Bence de olmayalım.

İçeriden çıkan insanların, bu dışarıdaki açıklamalardan hangisine tepki gösterip hangisini hoşgöreceğinden de çok emin olmayalım derim.

Mesela tam da onların içinden bir gazetecinin hasbelkader “Niye bizi zan altında bırakan bu açıklamaya bir çift laf etmediniz?” diye sormayacağının garantisi mi var sizde?”

Elbette yok. İnşallah mağdurlar bir an önce çıkar bir tek bu kalır mesele. Bence de pek emin olmayalım. Ama bunu anlamanın bir yolu var. Hapis yatıp çıkan arkadaşlar var, onların hissiyatına kulak verelim. Benim gördüğüm, duyduğum, okuduğum; eski arkadaşların birbirleri ile münakaşalarının, ithamlarının  içerdekilerin ve  çıkanların morallerini bozduğu yönünde.

Yine aynısını yapıp duyar kasıyor; “Bir gazeteci çıkar bir çift laf etmediniz mi derse”…Bence hakaret edilmediği sürece Hüseyin Kara’ya, benzerlerine her şey söylenebilir. Sanki ben aman canım abime laf etmeyin edeni yakarım diyorum. Benim Kara’yı savunduğum da yok.Yazı açık aslında ama işte bağcı dövmek olunca demek ki.

Yazı alıntılar sebebiyle uzun oldu. İnşallah başta Dönmez olmak üzere kimseyi incitmemişimdir. Polemiği sürdürmeyeceğim. Ancak bu konudan yola çıkarak başka bir yazı yazacağım.

Ben Dönmez’e sövenlere “ayıp oluyor” derken keşke Dönmez de eskiden çalıştıkları arkadaşlarının hukukunu savunmak için gösterdiği duyarlığı aynı arkadaşları tırnak içine alınırken gösterseydi. Ama bu da bir tercih tabii ki. Benimki bir sitem.

Ha bu arada başka bir sübliminal hakarete cevap vereyim; goygoymuş, alkışmış, tribünleri heyecana getirmek gibi doğu toplumlarına özgü şeyler açısından benim karnım tok, pek o taraklarda bezim yoktur. (Burası seninle ilgili değil Dönmez).  Popülerlik, bilinmek, alkış almak gibi derdim olsa herhalde 7 yılda sadece bin tweet atmazdım. Yarısı Meydan sayfaları, yarısı yazılar, yarısı da yazı anonslarıdır. Bazen yazılarımı bile paylaşmayı unuturum. Çok iyi bilirim ki “Cesur der, candan ederler/ Cömert der, maldan ederler” misali ” Ahmet Altan der andan ederler/Ebu Zer der, zerden ederler”.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Kiymetli Levent bey, lutfen yazilariniza devam edin sakin bunkara takilmayin, beraber bu sitede sizin gibi yazilar yazan boyle luzumsuz tartismalara takilmayn cok kiymetli yazarlarin bulundugu akli selimin yanindan lutfen ama Allah askina lutfen ayrilmayin. Ben sizin her yazinizi okumuyordum ama bundan onceki yazidaki samimi ihlasli cikisiniz hic bir sey yazmamis olamsaniz bile biz okurlarainiza yeter. Sakin ama sakin bu yazilarinizi bir iki tane tuttarsizinsanin talihsiz konusmalarina yakilipda birakmayin; bizim size sizinde bize ihtiyaciniz olan bu zor gunlerde LUTFEN ama LUTFEN devam edin yazilariniza. Ben cok birseyler bilmeyen belki hayatinda boyle bir yazara hic yorum veya cevap yazmamis bir arkadasiniz / abiniz her ne derseniz deyin please DO NOT GIVE UP.KEEP DOING WHAT YOU ARE DOING if my turkish is not enough I know your english is good ; it may help to convince you,again please.

  2. On Altıncı Nükte

    Kardeşlerimden ricâ ederim ki:

    Sıkıntı veya ruh darlığından veya titizlikten veya nefis ve şeytanın desiselerine kapılmaktan veya şuursuzluktan arkadaşlardan sudur eden fena ve çirkin sözleriyle birbirine küsmesinler ve “Haysiyetime dokundu” demesinler. Ben o fena sözleri kendime alıyorum. Damarınıza dokunmasın, bin haysiyetim olsa kardeşlerimin mabeynindeki muhabbete ve samimiyete fedâ ederim. Rabbi yessir velâ tuassir Rabbi temmim bi’l- hayr”

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin