SGK’lıya kız verilir mi?

YORUM | BÜLENT KORUCU

Bu kadar ciddi ve hayati bir mesele için laubali başlık diye düşünenleri uyarayım: yazıdaki en aklı başında cümle bu olacak. Zira yazı bir yargı safahatını anlatıyor ve maalesef savcı ve yargıçların tutarlı olmak gibi bir kaygıları yok. Size gazeteci Şirin Kabakçı’nın yargılandığı davadan söz etmek istiyorum. Şirin Kabakçı davası, 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’de tutuklu yargılanan yüz bine yakın insan için bir prototip gibi. Mahkeme mahkeme süründürülen gazeteciler adına da birebir örnek.

Şirin Kabakçı 53 yaşında ve Türkiye’de tutuklu yargılanan gazetecilerden biri. Silahlı terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla hakkında 10 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Üç çocuk babası Kabakçı’nın suçu, Hizmet Hareketiyle bağlantılı olduğu öne sürülen Zaman Gazetesi’nde çalışmak. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1989 yılında mezun olan Kabakçı, 28 yıl fiili gazetecilik hayatında mesleğin bir çok alanında çalıştı. Bir gazeteci için normal hatta görev olan faaliyetler Zaman Gazetesi Konya temsilcisi olan Kabakçı’nın dosyasında suç delili olarak duruyor.

Kabakçı’nın, gözaltına alındığı 11 Mayıs 2017 tarihine kadarki davranışları kaçma şüphesini tamamen ortadan kaldırıyor. Gazeteci Kabakçı mahkemede bu durumu şöyle özetlemişti: “İstanbul’da işsiz kalınca memleketim olan Bartın’a taşındım ve ilk iş olarak gidip yeni adresimi resmi dairelere bildirdim. Kaçmak isteyen biri bunu yapar mı? Pasaportum tutuklandıktan altı ay sonra iptal edildi. Kaçacak olsam pasaportum elimdeyken yapardım.” Kabakçı haklı; onlarca mesai arkadaşı tutuklanmış biri, cebinde pasaportu ile birlikte devlete beyan ettiği adreste yakalanıyorsa kaçma şüphesinden söz edilemez. O yüzden tutukluluğun devamı kararlarına  ‘dosyadaki eksiklikler’ şeklinde genel bir gerekçe sunuluyor. Oysa Kabakçı 18 aydır tutuklu ve bu kadar süre içinde tek başına yargılanan birinin dosyasında eksik olması mümkün görünmüyor. Olsa bile bu savcının kabahati olmalı ve sanığı mağdur etmemeli.

Kabakçı, Konya 3. Sulh Ceza Hakimliğinin hazırladığı 24.05.2017 tarihli tutuklama müzekkeresinin ‘suç tarihi’ ve ‘suç yeri’ başlıklı bölümleri boş bırakılarak; kanunsuz hukuksuz bir şekilde, hiçbir gerekçe gösterilmeden tutuklandı. Tutuklama Müzekkeresi’ndeki ‘suç tarihi’ ve ‘suç yeri’ başlıklarının boş bırakılması, savcılığın ve tutuklama kararı veren hakimliğin elinde başvurucunun tutuklanmasına yetecek bir delil olmadığının ve kararın keyfiliğini gösteriyor. Dün yargıçlar, bu tiyatronun biraz daha sürmesini istedi ve iki buçuk ay sonrasına 26 Aralık’a duruşma günü vererek tutukluluğun devamına hükmetti.

İddianamede suç tarihi ve suç yeri olarak Konya görünüyor ama yargılama İstanbul’da devam ediyor. Konya 7. Ağır Ceza Mahkemesi 10 Ekim 2017’de görevsizlik kararı vererek dosyayı İstanbul’a gönderdi. Yürürlükte olan ve uluslararası normlarla uyumlu kanunlara göre, doğal yargıç ilkesi gereği sanıklar isnad edilen suçun işlendiği yerdeki görevli mahkemede yargılanmak zorunda. Gazeteci Kabakçı, Konya’da görev yaptığı yıllarla ilgili suçlanıyor. Hakkında ifade veren tanıklar Konya’da yaşıyorlar ama o İstanbul’da 35. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanıyor. Duruşmalara ancak video bağlantısıyla katılabiliyor. Suç tarihi ve suç yeri başlıklı bölümleri boş bırakarak tutuklama yapan Konya mahkemesinin dosyadan çekilip İstanbul’a havale etmesi açıkça hukuk ihlali.

ByLock yok, Digitürk iptalinde tarihler uyuşmuyor

Kabakçı Davasındaki hukuk ihlalleri bununla sınırlı değil. Hakkındaki suçlamalar 15 Temmuz’dan sonra binlerce insanın yargılanmasına sebep olan ve normalde suç sayılmayan şeyler. İnternet üzerinden haberleşme uygulaması olan ByLock kullanmak ve bir televizyon platformu olan Digitürk’ü iptal ettirmek bunların başında geliyor. Dünya üzerinde yüz binlerce kullanıcısı bulunan bir aplikasyonu kullanmak ya da abone olunan bir platformdan ayrılmak dünyanın hiçbir yerinde suç değil. Türk ceza kanunlarında da böyle bir suç tanımı bulunmuyor. Ancak AKP ve Erdoğan’ın güdümündeki yargı kanunlarda olmayan bir suçu hem de geçmişe yürüterek icat etti. İşin ilginç yanı Kabakçı’nın ByLock kullanmadığı emniyet raporuyla kesinleşti. Digitürk’ü de savcıların suç olarak öne sürdüğü tarihten önce iptal etmiş. Böylece dosyadaki en güçlü deliller(!) çöpe gitti.

Davutoğlu davet etti, neden sadece ben yargılanıyorum?

AKP’li bakan ve milletvekillerinin dahil olduğu heyetlerle yurt dışı gezisine gitmek, aralarında Zaman Gazetesi Genel Müdürü Ekrem Dumanlı’nın bulunduğu meslektaşlarıyla telefonla konuşmak gibi hukuken suç olmayan eylemler de dosyada. Şirin Kabakçı duruşmada katıldığı yurt dışı geziler arasında AKP milletvekilleri, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Sümeyye Erdoğan tarafından organize edilenleri saydı. Ve “Bu gezilere gazete yönetiminin görevlendirmesi ve Davutoğlu’nun davetiyle katıldım ve bu yurt dışı gezilerinde gazetecilik dışında herhangi bir iş ve eylemde bulunmadım. Yaptığım haberler gazetede yayınlandı.” Son duruşmada, Yemen’e eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun davetlisi olarak gittiğini ve uçakta kendisi dışında 300 kişi daha bulunduğunu hatırlatıp sordu: “Neden sadece ben yargılanıyorum?”

Yaptığı yüzlerce telefon görüşmesinin içeriği dahi bilinmeden suç delili haline getirilmesine Kabakçı şöyle itiraz ediyor: “2013 yılı öncesi telefon görüşmelerimin 2017 yılında suç olarak önüme konulacağını bilemezdim. Aziz veya ermiş değilim.”

Önceki duruşmada Kabakçı’nın savunmasında kullanacağı belgelerin bir kısmı SEGBİS bağlantısı sırasında görevliler tarafından alındı. Uluslararası anlaşmalar ve Türk Anayasası’nın teminat altına aldığı savunma hakkının ağır ihlali anlamına gelen uygulama duruşma sırasında avukat tarafından kayıtlara geçirildi. Kabakçı dünkü duruşmada hakkında ihbar mektubu yazan kişi ile mahkemede yüzleşmek istediğini belirtti. Biliyoruz ki ne kerameti kendinden menkul muhbirler, ne de mahkeme heyetleri bu tür yüzleşmelerden hoşlanmıyor. Ama sıkı durun, Gazeteci Kabakçı hakkında ihbar mektubu yazan isim de birinin olmadığı anlaşıldı. Normalde ne olması lazım, bu konu dosyadan düşmeli. Ancak mahkeme dijital olarak ‘bunu yazan kim?’ diye araştırma istedi. Şirin kabakçı da doğal olarak hakime sordu: ‘Sayın yargıç ben neden 18 aydır tutukluyum? Bana işlediğim bir suç gösterir misiniz?’ Hakim, anlamsız anlamsız yüzüne bakıp tek bir kelime edemedi.

Bir gazetede çalışmak insanı terör şüphelisi yapmaz

Yargıçların elinde sadece sosyal güvenlik sistemine kayıtlı olduğuna dair belge ve tanık beyanları var. Tanıklar, Kabakçı’nın Zaman Gazetesinde çalıştığını beyan etmiş, polisler de sosyal güvenlik kayıtlarını dosyaya iliştirmiş. Oysa kayıtlı ve vergi ödeyen her şirket gibi Zaman gazetesi de çalıştırdığı personelinin listesini Çalışma Bakanlığına ve sosyal güvenlik sistemine bildirmiş. Şirin Kabakçı’nın orada çalıştığını anlamak için tanık ifadesine ihtiyaç yok. Bir gazetede çalışmak da insanı terör şüphelisi yapmıyor. Tabii bunları hukukun işlediği normal durumlar için söyleyebiliyoruz. Kabakçı mahkemede tanık ifadelerine itirazını şöyle dile getirdi: “Tanıklar ifadelerinde sadece benim Zaman gazetesi temsilcisi olduğumu belirtmişler. Bunu zaten inkar etmiyorum.”

Seksenler Dizisi’nde Rukiye karekterinin ağzından düşürmediği ifade SSK idi. Hayatının gayesi oğluna SSK’lı iş kızına SSK’lı eş bulmak gibiydi. Bu günleri görse kızını SGK’lıya verir miydi dersiniz!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin