Savaş zamanı medya

HABER-YORUM | KEMAL AY

Tesadüf bu ya, şu sıralar gösterimde Steven Spielberg’ün The Post filmi var. The Post, Vietnam Savaşı yıllarında Washington Post gazetesinin, ‘devletin hoşuna gitmeyecek’ yayınlar yapma konusundaki cesaret ve kararlılığını anlatan, adeta ‘epik’ bir film. Geçen yıllarda Kilise’deki pedofili vakalarıyla ilgili yayın yapmaya karar veren Boston Globe gazetesinin hikâyesi de, Spotlight adıyla filme alınmış ve hayli ilgi çekmişti. The Post, daha bilindik bir hikâye aslında. Üzerine çokça konuşuldu. The New York Times’ın başlattığı ‘Pentagon Papers’ haberini devam ettiren Washington Post, Vietnam savaşında halka nasıl yalanlar söylendiğini ispatlamıştı. Bu, gazetecilik okullarında okutulan bir vaka.

İşin tesadüf kısmı şurası: Bu filmin vizyonda olduğu günlerde, Türkiye, Suriye’nin Kürt yoğunluklu şehri Afrin’e bir askerî operasyon başlattı. Başbakan Binali Yıldırım, bu operasyon kapsamında gazetecilerle buluşmuş. Sadece buluşsa gene iyi, 15 maddelik de bir ‘tavsiye listesi’ paylaşmış.

Buyurun birlikte okuyalım. Parantez içi ifadeler benimdir.

1) Haber ve yorumlarda bu harekatın tamamen terör örgütlerine yönelik olduğu ve terör örgütlerini etkisiz hale getirmeyi amaçlayıp sivil halkı koruduğunun ön plana çıkarılması.

(Bu, AKP’nin Afrin operasyonu kapsamındaki propagandasının bel kemiği. ‘İyi adam’ AKP, Afrin’deki sivilleri ‘kötü adamların’ elinden kurtarıyor görüntüsü. Burada ‘kötü adam’ PKK’nın uzantısı olarak kodlanan PYD oluyor. ‘Sınırımızda terör örgütü istemiyoruz’ argümanına ikna etmeye çalışıyor herkesi.)

2) Yabancı haber kaynaklarının özellikle PKK, PYD, YPG, DEAŞ kaynakları üzerinden Türkiye aleyhine yapacağı haberler konusunda dikkatli olunması.

(Zaten hâli hazırda yabancı haber kaynakları ‘şeytanlaştırılmış’ vaziyette. Özellikle Batılı medya kuruluşlarının haber ya da yorumlarının AKP tabanı üzerinde etkisi yok. Elbette AKP’yi övmüyor ya da tezlerine yakın şeyler anlatmıyorsa! Burada kibarca ifade edilmiş sadece.)

3) Uluslararası haber kaynaklarının Türkiye aleyhine yapacağı haberleri yansıtırken Türkiye’nin milli menfaatlerinin gözetilmesi

(Milli menfaatlerin gözetilmesi nedir? Mesela bir devlet kuruluşu olan BBC, İngiltere’de hükümet aleyhine, devlet aleyhine haberler yapabiliyor. O zaman ihanet mi etmiş oluyor? Mesela burada milli menfaatin Afrin’e operasyon düzenlenmemesi olduğunu savunacak olursak ne olacak? Niye böyle bir opsiyon yok?)

4) Sivillere yönelik saldırı konusunda silahlı kuvvetlerin gösterdiği hassasiyetin hatırlatılması

(Silahlı kuvvetlerin ‘sivillere saldırı konusundaki hassasiyeti’ni Güneydoğu’daki operasyonlardan çok iyi biliyoruz. Hendek operasyonları olarak bilinen askerî harekatta, sivil toplum kuruluşlarının raporlarına göre 300’ün üzerinde sivil vatandaşın hayatını kaybettiği açıklanmıştı.)

5) TSK’nın Afrin’de yaptığı operasyon sadece PKK/PYD’ye yönelik değil DEAŞ’a yönelik olduğunun da ön plana çıkarılması.

(Bu bilgiyi Binali Yıldırım dün AP’ye de vermiş, AP’nin sonraki araştırmalarına göre Afrin’de IŞİD’e (DEAŞ’a) ait bir birimin olmadığı ortaya çıkmıştı. Zaten Afrin’de PYD ile IŞİD’in birlikte yaşama şansı yok. Düşmanlar. Ama IŞİD deyince güya uluslararası kamuoyunun desteği alınacak. Açık bir yalanı, medyaya söylettirecek.)

6) Özellikle görsel medyada sıcak çatışma bölgesine girerek askerlerin can güvenliğinin ateşe atılmaması.

(Medyanın belki de tek görevi bu. Askerlerin hayatını tehlikeye atacak şekilde yayın yapmamak.)

7) Operasyonun Türkiye’nin yerli ve milli silah üretimi ve kabiliyetiyle olduğunun hatırlatılması

(Bu da Erdoğan’ın damadı Bayraktar’ın reklamı gibi bir nevi. Medyanın bunu hatırlatma görevi olmadığı gibi, ‘yerli ve milli silah üretimi’ meselesi bir propagandadan başka bir şey değil.)

8) Mehmetçiğin can güvenliğini tehlikeye sokacak görsellere yer verilmemesi, TSK’nın taktik bilgilerinin paylaşılmaması.

(Bknz. 6. Madde)

9) Karşı taraf adına istihbari bilgi içeren detaylara girilmemesi.

(Bknz. 6. Madde)

10) Yurt içinde PKK ve uzantılı siyasi oluşumların Afrin operasyonuna karşı düzenleyeceği eylemler ve açıklamaların ön plana çıkarılmaması.

(PKK ve ‘uzantılı siyasi oluşumların’ denince muhtemelen HDP’den bahsediliyor. Meselenin bir de Afrin tarafını dinleme hakkı yok mu yani kamuoyunun?)

11) Olası şehit haberleri verilirken titiz davranılması.

(Bknz. 6. Madde)

12) Yabancı basında yapılan operasyon haberlerinin ulusal basına aynen taşınmaması.

(Yabancı basın ‘yabancı’ olduğu için otomatikman Türkiye’nin aleyhinde olacaktır değil mi? Bu propagandaya göre siz de ‘Türkiye’nin çıkarlarını’ düşünüyorsunuz. Ama gel gelelim, uzunca bir süredir Erdoğan için yaşıyorsunuz hepiniz. Varlığınızın da bir başka anlamı yok.)

13) Bu operasyona karşı PKK ve PYD’nin TSK’yı ‘işgalci’ gösterme gayreti olduğunu ifade eden Yıldırım, ‘Bilgisi ve tecrübesi olan insanlardan görüş alınabilir’ dedi. Türkiye’ye karşı olumsuz algı yaratacak kişilerden görüş alınmamasını önerdi.

(Medyadan gelen eleştirileri dinlememe özgürlüğü olan hükümetimiz, medyaya ‘kimden görüş alınacağını’ filan söyler hâle gelmiş.)

14) PKK/PYD’nin moralini yükseltecek haberler yapılmaması

(Nedir mesela bu? IŞİD’in iki askerimizi diri diri yaktığını gündeme taşımamak ne kazandırdı? Askerler hakkında bilgi bile veremediniz ailesine. Ne oldu? Ülkeyi komple kumar masasına koyacaksınız fakat ‘onu haber yapma, buna ses etme’ diyeceksiniz… Valla bravo.)

15) Operasyon süresince kamuoyunu bilgilendirmek için hem hükümetin hem AKP’nin görevlendirmiş olduğu Bekir Bozdağ ve Mahir Ünal’la her türlü kanaldan temas kurularak basının doğru bilgiye ulaşması gerektiğini vurguladı.

(Elbette basın hükümet kaynaklarına başvuracaktır bilgileri doğrulamak üzere. Ama hükümetin pek çok konuda alenen yalan söylediğini, söylemeye devam ettiğini de hatırlarsa iyi olur o basın kuruluşları. Tabi okuyucusuna doğruları söyleme gibi bir şerefe sahipse…)

***

Vietnam’da ABD halkına yalan söyledi. O günün medyası, bunu kamuoyuna duyurarak Vietnam Savaşı’nın son bulmasını sağladı. Aynı şeyi 2000’lerde Ebu Gureyb cezaeviyle ilgili gerçeklerin yayınlanmasıyla gördük. ABD, Irak’taki bütün meşruiyetini kaybetti. Bugün bütün ABD karşıtları, ABD basınında yer alan o görüntüleri kullanıyor.

Türkiye kamuoyunun anlaması gereken bir şey var: Kurumlar, birbirinin rağmına çalıştığı zaman herkes teyakkuzda olur ve daha az ‘yanlış’ yapılır. Eğer herkes aynı yöne bakarsa, kimin eli kimin cebinde hiçbir zaman bilemezsiniz. Savaş zamanında da bu kural değişmez. Fırat Kalkanı Operasyonu için medyada koparılan fırtınayı hatırlayın. Şimdi ne oluyor? Türkiye İdlib’i, Afrin’e girebilmek için Suriye Ordusu’na teslim ediyor. O harekâtın anlamsızlığını eleştirenler haksız mıymış yani?

Ama AKP, toplumun ayarlarıyla oynamayı sürdürdüğü gibi, iki gazeteciyi de, Nurcan Baysal ve İshak Karakaş’ı, gözaltına aldırıyor. Erdoğan, açıkça operasyon karşıtlarını ‘terörist’ ilân ediyor. Ona muhalif milyonların hayatlarını kararttığı gibi, ona aldanan milyonların da geleceklerini yok ediyor. O gelecek, bir gün kendini idrak ettirecek…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin