Rusya ve Türkiye’nin Suriye politikaları | Karşılaştırmalı analiz

Analiz | Prof. Dr. Mehmet Efe Çaman

Rusya Suriye’de istediklerini elde etti. Arap Baharı denen devrimlerden beri Moskova’nın amacı Akdeniz’deki askeri varlığının devamı için Suriye’deki Tartus deniz üssünü kaybetmemekti. Suriye’de Hafız Esad döneminde tesis edilen askeri ve stratejik ilişkilerin korunması için Putin katıksız bir biçimde ve istikrarlı olarak Beşar Esad’a ve rejimine oynadı, destek verdi. Türkiye ise vizelerin kaldırıldığı ve ikili ekonomik ilişkilerin hızla geliştiği Suriye’de, yanlış ata oynadı, iç savaşı körükleyici politikalar güttü.

Esad ve ailesinin Suriye Alevisi – Nusayri – olması nedense Ankara’da birilerini çok rahatsız etmişti. “Kardeşim Esad” bir anda “katil Esed” oluverdi. Kendisini Sünnilerin lideri olma amacına kaptıran Erdoğan, Esad karşısında savaşan El Kaideci sapkın teröristlere destek oldu. El Nusra denen El Kaide’ci grubun hamiliğine soyundu. Onlardan ideolojik olarak hiçbir farkı olmayan sözde “Özgür Suriye Ordusu” milislerine kucak açarak onlara lojistik, istihbari, finansal, materyal, tıbbi, eğitimsel destek verdi. Sonra İŞİD belası ortaya çıktı ve Suriye ile Irak’ta merkezi otoritelerin denetiminden çıkan kırsal alanlarda ve periferik yerleşim birimlerinde kontrolü eline geçirdi. Barbarlıkta sınır tanımayan bu İslamcı teröristlerin tümüne sempatiyle yaklaşan ve ilişkiler kurmaktan kaçınmayan Ankara, müttefiklerinin tüm uyarılarına karşın Sünnici düş politikalarından vazgeçmedi. Binbir gece masallarındaki acımasız ve hırsız halifeler gibi, kendi kendisine ayna karşısında bile ilan edemediği bir halifeliği dış politikasının merkezine alan bir diktatör giderek ülkesinin demokratik kurumlarını yerle bir ederken, petrol ticaretine girdiği veya hastanelerinde yaralılarına baktığı IŞİD ve El Nusra’cı İslamcı teröristler Suriye’de altyapıyı, insan kaynaklarını, ekonomiyi, sağlık ve eğitim sektörlerini çekirge sürüsünün ekine dadanması gibi bitirdiler. Tüm bunlar bu maalesef “laik” Türkiye devletinin, o “bin yıllık devlet geleneğinin üzerine inşa edilmiş olan” cumhuriyetin destek ve katkılarıyla gerçekleşti.

Suriye Afganistan’a döndü

Bu politikalar sonucunda Suriye Afganistan’a döndü. Milyonlarca Suriye vatandaşı yasa dışı yollardan Türkiye’ye girerek sığınmacı oldu. Bugün 3,5 milyon civarında Suriyeli Türkiye’de ikamet ediyor. Yine yüz binlercesi de AB ülkelerine göç etti ve Avrupa’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük mülteci akınını tetikledi. Mülteci politikaları itibarıyla Türkiye insani bakımdan olması gerekeni yaparak sınırlarını zavallı sığınmacılara açmış da olsa, bu durum mülteci sorununun kökeninde Ankara’nın yaptığı fahiş hataların etkisi olduğu gerçeğini telafi etmiyor. Etkisi küresel boyutlarda olan Suriye’nin istikrarsızlaşması sorununun en büyük sorumlusu Erdoğan’dır. Açıkça merkezi otoriteye karşı ayaklanan cihatçı radikallere destek veren Erdoğan rejimi, bu cihatçı gruplara silah ve mühimmat sevk ederken veya bunların kontrolünde olan bölgelerden petrol alırken savaş suçu işlemiş, soykırım suçu işleyen bu ilkel barbarları destekleyerek bu suçlara ortak olmuştur. Ezidilere, Alevilere, Kürtlere ve muhalif Araplara yapılan katliamlarda on binlerce masum insan ölürken, Türkiye utanmadan “ÖSO” adındaki barbar çetelere maaş vermiş, hatta bu çetelerin cihatçı militanlarıyla TSK operasyonları yapmıştır. Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlerde soykırım suçu işleyen bu çetelerle TSK yan yana getirilerek Türkiye’ye akıl almaz bir leke çalınmış, Osmanlı’dan beri ciddi ve sorumlu hareket eden bir ülke, bu ağır hataların sonunda ileride BM ve uluslararası hukukla sorunlu olacak bir konuma düşürülmüştür. Dışişleri Bakanlığı’nda bu gidişe onay vermeyen kim varsa ya bilindik suçlamalarla işini kaybetmiş, veya kızak görevlere çekilerek susturulmuştur. 15 Temmuz’un akabinde ordunun büyük bir bölümüne operasyon yapılmış ve komuta kademesinin yüzde ellisi tasfiye edilmiştir.

Ruslar, Türkiye’yi kendilerine daha bağımlı hale getirdi

Rusya, bu durumlar yaşanırken Suriye hava sahasının güvenliğini sağlama misyonu çerçevesinde ülkenin hava kontrolünü tümüyle eline geçirmiş, Akdeniz’deki deniz unsurlarını süreklileştirirken, hava unsurlarını ve taktik-stratejik savunma ve saldırı sistemlerini Suriye topraklarına kalıcı şekilde yerleştirmiştir. Bugün Ruslar Suriye’de saha hâkimiyetini tümüyle sağlamış görünüyorlar. Türkiye ise bölgede pasif bir durumda, savunmaya çekilmiş, pahalı bir askeri çember sayesinde ancak kendi sınırlarını koruyabilir duruma gerilemiştir. ABD Türkiye’nin yalpalamalarından sonra tümüyle Suriye Kürtlerini destekleme yönünde karar almış, Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı yerlerin hava sahası kontrolünü eline geçirmiştir. Bu ABD, artık fiilen sahada Türkiye’yi dost olarak algılamayan bir konumdadır. Ruslar ise S-400 ve nükleer ihaleleri yanında, doğal gaz bağımlılığı üzerinden Türkiye’yi kendilerine daha da bağımlı hale getirmekte. Türkiye, hesapsız kitapsız politikalarla güneyinde Rusya ve ABD ile komşu olmuş durumdadır. Rusya Ankara’yı sadece konjonktürel ortak olarak sınıflıyor. Amacı Türkiye’nin NATO’dan daha da uzaklaşmasıdır. Avrasyacı Rus stratejisi, Atlantikçi ittifakın kendi güneyine tekabül eden yerden (Türkiye’den) çatlatılmasını son derece önemli bir kazanım olarak algılıyor. Deniz gücü olan ABD (Atlantikçi kanadın lideri) Rusya’yı çevrelerken, geleneksel NATO müttefiki, NATO’nun ikinci sayıca büyük ordusu TSK, Rusya’nın akılcı politikalarıyla nötralize edilerek, NATO güvenliğinde önemli bir gedik açılmış durumda. Suriye’deki büyük oyunun ana konusu, Rusların Akdeniz’e (sıcak denizlere) inmesi. Bazıları bunu küçümsüyor, fakat bunun nedeni tarih bilmemeleri! Rusların bu hamlesi, yani Türkiye’yi Atlantikçi kanattan kopartmak ve Suriye üzerinden sıcak denizlere inmek, 21. yüzyıl Rus stratejisinin en büyük kazanımlarından biridir. Putin bu işin ne kadar mimarıysa, Erdoğan da o kadar mimarıdır! Osmanlı İmparatorluğu’nun temel stratejisi Rusları engellemek üzerine inşa edilmişti. Bu stratejiyi yerle bir etmek, Neo-Osmanlıcı olduğu iddia edilen bir rejime “nasip oldu” (!).

Erdoğan’ın hukuka geri dönmesi mümkün değil

Türkiye’de Rusyacılık güden güçlerin ortak noktasının, NATO-ABD-Batı düşmanlığı olduğunu görmemek için kör olmak gerekiyor. Her biri kendi çıkarları için NATO-ABD-Batı’dan kopuşu arzuluyor. Erdoğan, hukuka geri dönmesi mümkün olmadığı için Rusya’nın kucağını “dik duruş” diye pazarlama derdine düştü. MHP, Kürtlere statü ve federal bir Türkiye tehlikesi gördüğü için Batı’dan kopuşa razı oldu. CHP’li ulusalcılar (sol nasyonalistler) ve Avrasyacı askerler-bürokratlar, Batılı hukukta vesayet olamayacağı için Rusya liginin Putinist diktatörlüğünden nemalanmak derdindeler. Her birinin varmak istediği hedef farklı da olsa, sürecin bu aşamasında beraber hareket ediyorlar. Rusya ve Avrasyacılık, Batıcılık karşısında hukuksuzluk demek olduğundan, hukuksuzluktan nemalanan bu güçler, Türkiye’yi varoluşsal ciddi sorunlarla baş başa bırakacak bir maceraya atıyorlar. Suriye, işte bu korkunç matematiksel hatanın deneysel sahası. Yapılan tüm hesap hataları, Suriye’deki düşülen içler acısı duruma bakıldığında açıkça görülüyor. Tek bir yerde olumlu bir etkisi oldu mu Suriye’de izlenen düş politikalarının? İşte Suriye laboratuarı Ankara’nın ricatının en önemli göstergelerinden biri.

ABD ortaklığı, NATO üyeliği ve hukuku gibi bağlayıcı bazı hukuki çerçevelerle belirlenmiş ve kısmen kurallandırılmışken, Rusya ile ortaklık ayının inine girerkenki psikolojiyi çağrıştırıyor. Her an her şey olabilir ve bu kimse tarafından yadırganmaz! Rusya, 19. ve 20. yüzyıldan beri devam ettiği yolda ilerlerken, sahip olduğu üç dünya devletinde de (Çarlık Rusya’sı, SSCB ve Rusya Federasyonu) sıcak denizlere inme stratejisini devam ettirdi. Türkiye ise, Osmanlı Devleti’nin Envercilerce 1. Dünya Savaşı’na Rus limanları topa tutularak sokulmasından bu yana ilk kez majör bir strateji hatası yaparak, var oluşsal bedelleri olabilecek bir yönelimle tarihi tekerrür ettiriyor. Birinci hatadan kıl payı kurtuldu Türkiye, o da Ekim 1917 devrimi nedeniyle, yani Rusya’nın iç dinamiklerinden kaynaklanan bir şansla! İkinciden nasıl kurtulacak? Gidişatın perde arkası sorumlularını bilmem de, hukuken sorumlusu olan Erdoğan’ın Türk tarihindeki yeri, Enver Paşa’dan bir alt basamakta olacak! Tabi geriye bir tarih kalırsa.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin