PKK-İsrail İlişkilerinin ABC’si

Yorum | Ebubekir Işık

İsrail Ortadoğu’da Arap olmayan aktörlere öteden beri ilgi duyan bir ülke. Bu dış politika eğiliminin gereği olarak, özellikle Türkiye ve 1979 öncesi İran ile son derece sıkı ilişkiler geliştirdi. Hatta, bu yaklaşımın İsrail dış politikasını son elli yıldır domine ettiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır.

İsrail’in Arap yoğun bir bölgede Arap olmayan aktörlerle yakın ilişkiler kurma yaklaşımı sayıları otuz milyonun üzerinde olan ve yoğunluklu olarak Irak, Suriye, İran ve Türkiye’de yaşayan Kürtleri de hedeflemekte. Ancak, İsrail’in Türkiye’de faaliyet gösteren Kürt örgütlerle öteden beri yakın temaslar kurma eğiliminde olduğunu belirtmekle beraber, bu yaklaşımında son derece seçici olduğunu da önemli bir faktör olarak not etmek durumundayız.

Bu bağlamdan hareketle, bir bütün olarak PKK-İsrail ilişkilerine 1980’lerden bugüne kadar olan süreç içerisinde baktığımızda karşılıklı bir takım rezervlerin olduğunu ifade etmek doğru olacaktır. Bu ‘çoğu kez uyuşamama’ halinin altında bir takım tarihi referansların varlığıyla birlikte, özellikle iki tarafın ideolojik olarak birbirlerinden hayli farklı olmasının da etkisi yadsınamayacak ölçüde.

İLİŞKİLERİN BAŞLANGICI

PKK-İsrail ilişkilerini önemli ölçüde şekillendiren tarihi hadiselerden biri, PKK’nın 1980’lerin başında Filistin Kurtuluş Örgütü’nün sosyalist referanslarından bir hayli etkilenmesi ve bu sebeple Lübnan’da ki iç savaş devam ederken İsrail ile yer yer çatışmalara girmesi şeklinde özetlenebilir. Türkiye’yi bölücü faaliyetlerinden ötürü terk etmek zorunda kalan Abdullah Öcalan ve arkadaşları, Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nde PKK’yı kurma çalışmalarına devam ederken İsrail’e karşı giriştikleri çatışmalarda hatırı sayılır düzeyde insani kayıplar verdi. Hatta meraklıları, Ofra Bengio tarafından kaleme alınan ‘İsrail ve Kürtler Arasındaki Şaşırtıcı Bağlar’ (Surprising Ties between Israel and the Kurds) isimli eserde bu hadiseyi detaylı şekilde okuyabilirler.

PKK’nın ABD, BM ve AB’nin terör örgütleri listesinde bulunması ve benzer şekilde İsrail’in de PKK’yı terör örgütü ilan etmesi, İsrail’in PKK ile olan kurumsal ilişkisinin temel çerçevesini teşkil etmekte. Bu kurumsal çerçevenin gereği olarak, İsrail Ortadoğu’da PKK ile anlaşamayan Barzani hareketi gibi Kürt fraksiyonları dönem dönem desteklemek üzerine kurulan bir dış politika yürütmekte. Ya da tersinden bir okuma yaptığımızda, İsrail’in PYD gibi PKK ile organik ilişkileri olan bazı Kürt hareketleri ile daha mesafeli ilişkiler geliştirdiğine şahit olmaktayız. Bu mesafeli tavrın teknik gerekçelerine baktığımızda gerek PYD gerekse de PKK saflarında özellikle İran ve Suriye rejimleri ile iyi ilişkilere sahip Cemil Bayık gibi isimlerin olması gerçeğine referansta bulunabiliriz.

İsrail açısından baktığımızda, İsrail-PKK ilişkilerine etkisi olan diğer önemli bir faktör de şüphesiz İsrail’de yaşayan ve kimi hesaplamalara göre sayıları 150 binin üzerinde olan Kürt diasporası karşımıza çıkmakta. İsrailli Kürtlerin büyük bir kesimi özellikle Barzani hareketi gibi uluslararası tanınırlığı olan ve demokratik siyaset araçlarını kullanan Kürt fraksiyonlarına daha fazla sempati duymakta. Bu yaklaşımın İsrail’in Kürt siyasetini belli ölçüde etkilediğini belirtmek yanlış olmayacaktır.

PKK’YA GÖRE İSRAİL’İN DURUMU

İsrail-PKK ilişkilerine PKK merceği ile bakıldığında ise, Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında Nairobi’de yakalanıp Türkiye’ye verilmesinde özellikle o dönem de İsrail başbakanı olan Netenyahu ve İsrail istihbarat servisi MOSSAD’ın çok hayati bir role sahip olduğu inancı yerleşmiş durumda.

Diğer taraftan, 1980’lerden bugüne Türkiye’nin terör ile mücadele çalışmalarına İsrail’in gerek askeri gerekse de istihbari destek verdiği ve bu ortaklığın PKK’ya büyük kayıplar yaşattığı tarihi bir vakıa olarak bilinmekte. Bu gerçeği Cemil Bayık’ın İsrailli gazeteci Itai Anghel’e 2010 yılında verdiği bir mülakatta iki ülke arasında kurulan terörle mücadele birlikteliğine dair sarf ettiği olumsuz ifadelerden de anlamaktayız.

Cemil Bayık’ın İsrail ile alakalı görüşlerinin Bayık’a has olduğunu düşünmek yanıltıcı olacaktır. PKK kadroları tarafından adeta Hint yarı-tanrıları gibi kabul edilen Abdullah Öcalan’ın İsrail’e dair bir takım beyanatlarının da PKK’nın İsrail algısında kalıcı etkiler oluşturduğuna şüphe yok. Örneğin, yakalanmasına yakın Haziran 1998’de İsrail yanlısı Middle East Quarterly’e uzun bir mülakat veren Abdullah Öcalan, ‘Türkler İsrailllilerle anlaştılar ve Kürtleri öldürüyorlar’ şeklinde bir ifade kullanarak, o dönem iyi giden Türk-İsrail ilişkilerinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti. Benzer şekilde Öcalan, avukatı olan Mazlum Dinç üzerinden 2014 yılında yaptığı bir açıklamada, IŞİD’in bir İsrail projesi olduğunu ve bu projenin önemli hedeflerinden birinin de Kürtlerin Suriye’de ki kazanımlarını ellerinden almak olduğunu ifade etmişti.

Şüphesiz, yukarıda PKK-İsrail ilişkilerine dair ifade edilen faktörler bu iki aktörün geçmişte bir takım kısa vadeli ilişkiler biçimiyle birlikte hareket etmedikleri ve bundan sonra da bir takım angajmanlara girmeyecekleri anlamına gelmiyor. Ancak, İsrail-PKK ilişkilerinin DNA’sına baktığımızda, her iki aktörün bir takım tarihi ve ideolojik gerekçelerle bir ‘uyuşamama’ sorunu yaşadıklarını ifade edebiliriz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Ne alaka bir yazi bu;
    PKK sürekli israili elestirmis, ellerinde kürt kani var diyor, bu yazidaki alintilarda da varken, bu hareketi itibarsizlastirmak adina yapilan cikarimi seytan bile düsünemezdi.
    Bu yaziyi yazani fasistlikle sucluyorum. ayinlayanlarda Kürtleri seviyoruz demesin sakin. Ya herru ya merru!!

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin