Pijamalı ve yenil nesil istihbaratçı gazetecilik!

ABD’deki Zarrab Davası’nı yerinde takip eden ve tarihi davayı kamuoyuna anlatan Tr724 yazarı Adem Yavuz Arslan, periscope yayınında kendisine yönelik tehditleri kamuoyu ile paylaştı. Arslan, davayı bırakıp kendisinin resimlerini çekenleri (üstteki şahıs) kayıt altına aldığını söyledi. Bir gün sonra Arslan'ın resimleri havuz medyasında suçluymuş gibi servis edildi. (Fotoğraf: Adem Yavuz Arslan]

Yorum | Naci Karadağ

Zeyno Erkan herkesin mebzul miktarda meşhur olacağı deyişini haklı çıkarırcasına ünlü olmanın tepesinde keyif sürdü yaklaşık 10 gün boyunca. “Heyo beni yüz kişi izliyo”dan, “yüzbinlerce takipçim var”a evrilen inanılmaz etkileyici, kısa bir süre ve süreçten bahsediyoruz.

“Az bi makyaj yaptım ha” ya da “Paylaşımlarda mutlaka Zeyno Erkan New York’tan bildiriyor yazın, yoksa dava ederim”e kadar samimi bir halk tipi gazetecilik örneği sergiledi Erkan.

Yarım akademisyenlerin tabiriyle, “pijamalı gazetecilik!”

BBC’nin davayı takip eden muhabiri, Zarrab’ın mahkemeye geldiği süre boyunca evlerinde kek yapıp mahkeme salonuna gelen Long Island’lı bir grup Türk ev hanımından bahsetti bir haberinde.

Yakın akrabalarına özel haber servis ediyorlarmış.

Bir tür müşteri odaklı habercilik de diyebiliriz…

Butik yani…

GAZETECİLİK BİTİNCE NE YAPACAKSIN?

Türkiye’de gazeteciliğin artık bittiğini bu işi hakkıyla yapan herkes kabul ediyor. Geçen gün bahsettiğim gibi Ruşengillere, Muratgillere, Sedatgillere kaldı artık ortalık.

Şair, “Ver cüceye onun olsun şairlik” demiş ya “Ver Ruşen’e onun olsun gazetecilik” devrini yaşıyoruz bir nevi.

Her fırsatta Boğaziçi mezunu olduğunu hatırlatan, BM’de çalışan sıradan vatandaşa kaldı meslek.

Zeyno Erkan, neden bu işi yaptığını bir paylaşımında açık yüreklilikle itiraf etti.

Siyasete atılmayı düşünüyormuş hatta önünü kesmek isteyen Atatürkçüler bile olmuş.

Sonra ani bir kararla artık siyasi haber geçmeyeceğini deklare etti. İma yoluyla da birilerinin bunu istediğini de ekledi.

HABERCİLİK PARA GETİRMİYOR

Vakkas örneğinde anlatmaya çalışmıştım. Türk İstihbarat servisleri özellikle yurt dışında yaşayan her AKP yandaşını artık bir operasyon elemanı olarak kullanmayı keşfetti. Hani icap ederse, birer tane basın kartı da temin edebiliyorlar nasılsa! İki cümle kurmaktan aciz kişilere köşe vermek hiç sıkıntı değil onlar için.

Bununla beraber havuz medyası başta olmak üzere, Hürriyet, Vatan gibi gazetelerin muhabirleri de habercilikten ziyade istihbarat personeli gibi çalıştıkça enselerinin okşandığını keşfetti. Dolayısıyla, haberden ziyade bilgi notu, ortam gözlemleri, isim, haberin değil habercinin fotoğrafını çekip servis yapmak gibi eylemler öncelikli görevleri olmuş durumda.

Ahmet Hakan tipi her devrin kalemleri de İstanbul’dan koltuk çıkınca muhbir gazeteci/istihbaratçı medyacı çağının fevkalade örneklerine her gün tanık oluyoruz.

Vakkas dondurmacı basıyor, bir diğeri Erzurum’un köyüne gidip köylülere zorla “Fetö” dedirtmeye çalışıyor, dedirtemeyince kolluk görevlilerine haber edip, vatandaş tutuklatıyor. Hakan Şükür’ün gizlice fotoğrafını çekmek büyük gazetecilik başarısı gibi sunuluyor.

Ülke tarihinin en önemli davalarından birinin görüldüğü mahkeme salonuna davayı izlemek için değil, istihbaratçılık yapmak için gidiyor havuzcu personel.

Hatırlayanlar olacaktır, hangi özelliğinden ötürüdür bilinmez, havuzun üç para etmez yayın organına yayın yönetmeni olarak atanan kişi, Beyaz Saray’daki basın toplantısını takip ederken, önünde oturan gazetecinin ensesinden fotoğrafını çekip “Önümde oturuyor, boynunu sıkayım mı?” diye sosyal medyada paylaşımda bulunuyor.

MİT’E YARDIMCI

Kısa bir süre önce, bir ocakbaşı restoranda vaktiyle Zaman gazetesinin mutfağında çalışmış bir dostuma denk geldim. Havadan sudan bahsederken Aksiyon ve Samanyolu TV’de çalışmış birinin adı geçti. Arkadaşım, “Bırak onu, kalitesiz biri” dedi. Ben de “Ne kötülüğünü gördün yahu!” diye itiraz ettim. “Havuz mavuz, her neyse adam ekmeğinin peşinde, başına gelecekleri görmüş, Sabah’a transfer olmuş. Bundan dolayı kimseyi kınamamalı” dedim ama aldığım cevap dehşet vericiydi. Meğer Aksiyon’dan Sabah’a geçen bu çakal kişi, gazeteye kayyım atanmadan önce, binanın etrafında gezer olmuş ve bizzat yemekhanede çalışan garibana, “Ekrem Dumanlı sence nerededir?” diye sorup istihbarat topluyormuş!

İhtimal, kendisini havuza transfer ettirenlerden aferin almak için, yaptığı mesleğe ihanet etmekte bir sakınca görmüyordu artık ismi lazım olmayan bu şahıs.

New York’ta görülen dava ve Zeyno Erkan örneğine bakarak şunu söylemek mümkün: Kocaman ofislerde bol sıfırlı binlerce dolarlık maaşlarla gazeteci kılığında gezinen havuzcular Zarrab davasını haber amaçlı izlemiyor. Salona gidip, ‘kimler var’ içerikli istihbarat notları topluyorlar sadece. Bilgi almak için, Zeyno Erkan’ın “koptuk koptuk, savcı uçurdu beni, çok etkiledi” türünden vurgularla yaptığı, yengelerin ikindi vakti kısır muhabbetinden hallice haberlerine dört elle sarılıyor vatandaş.

Çünkü işini yapan medya yok artık.

İSTİHBARAT MEMURU DİYECEKLER

Yalnız pek uzun sürmez bu illüzyon onu söyleyeyim. Geçtiğimiz gün Beyaz Saray sözcüsünün bozduğu gibi, pek çok kişi ve makam bunları yakında gazeteci olarak değil, sarayın istihbarat memuru olarak kabul edecek ve ona göre davranacak emin olun.

Öte yandan, kendilerini artık bir muhbir personel olarak kullanan kişi ve kurumlar bir süre sonra eylem talebinde de bulunabilirler.

Nitekim, gittiği haberi provoke eden, manipülasyon ile ortalığı karıştırmaya çalışan pek çok havuz personeli var artık. Yakında bunların eline tehlikeli aletler verip, bizzat suç işlemelerini de talep ederlerse kimse şaşırmayacak emin olun.

İktidar ve Saray Türkiye’de sadece özgür gazeteciliğin canına okumadı, haberciliği de istihbarat personelliğine dönüştürdü. Bunun kısa ve uzun vadede çok üzücü sonuçları olacağı ve diğer pek çok alanda olduğu gibi, medya alanında da ülkenin itibarının yerle bir olacağını tahmin etmek kehanet olmasa gerek!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin