Olta solucanları!

YORUM | HAKAN ZAFER

Gizli kapaklı işler, gereksiz gizemcilik oynamalar, insanı değersizleştirip eşya seviyesine düşürüyor. Dolabın kapağına kulp olmaktan ya da ayakkabıya ökçe, bir fark bırakmıyor.

Sadeliğin gözünü seveyim. Çözmek zorunda kalmıyorsunuz. Masumu oyuna çeken manipülesi yok hiç değilse.

Normal vakitte gidip kavga edemeyeceği kimseyi, müsamereden bozma kavgaya çekip atacağı dayağı arada kaynatmak, gözüne kestirdiğinin merakına seslenip civarına üçkâğıt tezgâhı açarak kalabalığa çekip cüzdanını çalmak gibi oyunlara gelmiyorsunuz.

Flim setindeki kavgayı gerçek zannedip dalan adamı “kestiiik” diye uyandıran yönetmen megafonu gibi, günün birinde çıkıp biri, “aaa! senin haberin yok muydu?” diye olan bitenin sonunu, yarısı alay yarısı acıma dolu bir edayla söylediğinde boşa harcanmaktan yıpranmış duygularla öylece orta yerde kalmıyorsunuz.

*****

Bizim memleketin neresinden toprak kaldırsanız olta ucuna takacak solucan çıkıyor. Her solucanın da alıcısı.

Kaza yapan içinde gizemli adamların olduğu arabada bulunan çanta kayboluyor, “acaba kimde, içinde ne var” diye yıllarca merak ediliyor.

İki adam bir binada oturup konuşuyor, birinin ağzı beton duvar, diğeri “benimle mezara gidecek” diyor. Sen ben de acabalarla güreşelim sonra.

Bir suçluyu, bir başkasıyla ilişkili hatta suç emrini ondan almış göstermek, dahası buna herkesi inandırmak için suçluya diğer şahsın yaşadığı yere bir bilet alıp “gez gel” deseniz yetiyor.

Elini üçgen yapanı mason, Amerikan vatandaşını cebinde dolar var diye terörist, vicdanının sesine kulak verip “çocuklar ölmesin” diyeni hain ilan etmenin mutlaka bir solucanı bulunuyor.

İş, Barnabas İncili’ne(!) kadar gitmeden misal bandını burada durduruyorum neyse ki…

*****

Gizemli pejmürdeler var bir de. Etrafının günahlarını üst üste giydiği için dışardan iri görünenler. Üzerindeki sahtiyanları kaldırmaya gücümüzün yetmeyeceği niceleri var Allah bilir. Allah yüzümüze bakar da bunlardan bazısı siyasete atılırsa saçılıp savruluyor, üç beş kelam edince “bu muymuş” dedirterek gözümüzde gerçek ebada ulaşıyorlar.

Gizli kapaklı işler yapmanın şehvetiyle suç işleyen, işletenler de var. Mükellef sofradan kalkar kalkmaz istifra eden adam gibi sonradan pişman olup mazisiyle yüzleşmesin diye kötülük dozu artırılanlar. Emir aldığı, telkinine uyup suça bulaştığı kimselerin gözünden düştükçe altına rampa gibi suç döşenenler.

Millet, memleket, din üzerinde çöreklenen edebiyatın(!), milletin kendi evladı bile olsa insana karşı işlenen suçların arttığı, daha ilginci bu suçların hesabının sorulmadığı dönemlerde yoğunlaşması sizi de şaşırtmıyor mu?

Devlet öksürüğüne sonsuz hürmeti olan bir milletin kendi içinde oluşturduğu, devletten küçük sosyal yapılara bu garip virüsün bulaşmaması mümkün mü? Ebatları değişiyor ama solucan hastalığı geçmiyor maalesef.

Hisse Özeti

– İsmen dua ettiğiniz birinin gerçek isminin başka olduğunu öğrendiğinizde yaşadığınız hayal kırıklığıyla, “ne gereği vardı, geri ver dualarımı” deseniz de iş işten geçmiş olur.

– Her ne sebeple olursa olsun “aldatan, bizden değildir”. Kimden olduğunu en iyi kendisi bilir. Bana düşen, bendenmiş muamelesi yapıp sırtımı dönmemektir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin