Neden Hizmet?

YORUM | MAHMUT AKPINAR

Dindar bir ailede ve çevrede yetiştim. İmam Hatip mezunuyum. Lise yıllarında İHL’ye giden çokları gibi değerlerine bağlıydım ama  ibadetlerimde dikkatli değildim. Dini ve milli değerleri hararetle savunurdum ama dışardaki ışıltılı hayata özentim vardı. Okulda haşarılıkta ilk anda akla gelenlerdendim. Okulum ve  aile çevrem itibariyle İslami kesimlerle, cemaatlerle iç içeydim. Babam rahmetli, Mahmut Efendi’ye (Çarşamba Cemaati) müntesip sarıklı, cübbeli ve tüm namazlarını camide kılan bir adamdı. Aile çevremde Süleyman Efendi Cemaatinden Menzil’e, Milli Görüş’çüden ülkücüye muhafazakar-sağ tüm kesimleri bulmak mümkün. Köyümüzde 50’den fazla Diyanet mensubu vardır. Bu yönüyle tarikatları-cemaatleri ya bizzat tanıma veya gözlemleme imkanım oldu.

Kişiliğim pek çok imam hatipli gibi biraz milliyetçi, biraz maneviyatçı ortamda şekillendi. Osmanlı hayranlığı, İslam’ın dünyada yeniden güçlü ve etkili olması hayallerimizi süslerdi. Önümüze Osmanlı yükseliş dönemi haritalarını koyar ve dünyaya hükmettiğimiz günlerin özlemini duyardık. Anadolu insanının fakr-u zaruretten, ezilmişlikten kurtulup yeniden aziz ve güçlü olması en büyük hayalimizdi. Bunun nasıl olacağı konusunda bir fikrimiz yoktu. İslam bütün insanlığın dikkatini yeniden çekecek şekilde dünyaya nasıl sunulabilirdi, ülkemizi sıkıştığı cendereden nasıl çıkarabilirdik bilmiyorduk. Çevremizde bilen de yoktu. Sadece hayal kuruyor, umut ediyorduk. Bize makul ve uygulanabilir projeler sunan yoktu. Tarikatlar bugünkü gibi sosyal-kültürel yapılar olmaktan uzaktı; mütevazı dergahlarda zikir ve ibadetle meşguldüler. Siyasi hareketler ise gençleri sokaklara çekiyor, birbiriyle vuruşturuyordu.

ANTALYA’DAKİ YURT…

Haylaz ama idealist, dindar(!) ama dini yaşantıdan uzak imam hatipliler olarak millet için, Müslümanlar için hayallerimiz vardı. Bu nedenle donanımlı, nitelikli olmalıydık; okumalıydık. İdeallerimize giden yolu açmak için üniversite sınavlarına başvurduk. On beş kadar arkadaş o dönem her ilde yapılmayan ÖSS için Antalya’yı tercih ettik. Bir hafta önce gidecek hem gezecek hem de sınava girip gelecektik. Ama Antalya’da nerede ve hangi para ile kalacaktık? Hepimiz dar gelirli ailelerin çocuklarıydık. Kimsenin Antalya’da otele verecek imkanı yoktu. Birisi bizim İHL’den mezun bir hemşerimizin Antalya’da yurt müdürü olduğundan bahsetti. Bunlar bizim gibi uçarı tiplerin “pasif” ve “kendi halinde” biraz “tırsak” bulduğu Nur cemaati mensuplarıydı. Sınıfta onlara “n’aber kardeş” diye takılırdık. Ama bizim önceliğimiz Antalya’da kalma işinin çözülmesiydi.

Okulları astık ve sınavdan bir hafta önce Antalya Doğu Garajına yakın Rasanet yurduna vardık. Nasıl karşılanacağımız ve nelerle karşılaşacağımız konusunda tedirgindik. Ama yurt müdürü Harun Bey bizleri hoşça karşıladı. Bir hafta boyunca Antalya’yı altüst ettik, her yeri gezdik. Sabah kahvaltıyı yapıp yurttan çıkıyor gece yatmaya geliyorduk. Namaz niyaz hak getireydi. Yiyor içiyor ve geziyorduk. Nihayet sınavlara girdik ve bavulları hazırladık. Biz fırça beklerken hemşerimiz Harun Bey bizimle son bir hasbihal edip gönlümüzü aldı  ve bizi güzelce uğurladı. Her birimizin çantasına tatlı-lokum kabilinden hediyeler koydu. Bu bizlerdeki Cemaat-Nurcu algısını epeyce bir değiştirdi.

ORTAMIN ETKİSİ

ÖSS’yi geçen bir grup kafadarla bu defa İzmir için plan yaptık. Üç kafadar İzmir’i tercih ettik ve beklediğimiz gibi farklı bölümleri kazandık. İzmir’de tabanımız şişecek şekilde günlerce ev aradık. Kimse bize ev vermiyordu. En son bir arkadaşımızın amcasının evinin altındaki 2 oda depodan bozma yere talip olduk. O da “üç zibidi”ye evini vermeyi güvenli bulmamış olacak ki vermedi; umudumuz yıkıldı. Beraber kalacağız diye Kredi Yurtlara da müracaat etmemiştik. Ayazda kalakaldık!

Aklımıza tekrar Cemaat geldi. “Bir ev bulana kadar bunların evlerinde kalıp biraz katlanalım!” diye anlaştık. Yine bir selamla Bit Pazarı’ndaki dershaneden bizi ışık evlere yerleştirdiler. İlk dönemler içegeldiğim sigaraya gizli gizli devam ettim. Evdeki tecrübelileri gönderince akşamları çayları demler, sigaraları yakar, türküler söylerdik. Zamanla bu insanları esnafıyla, talebesiyle, öğretmeniyle yakından tanıdım. Bizim hayallerini kurduğumuz dünyayı inşa etmekten, Anadolu gençlerine sahip çıkıp imkan hazırlamaktan başka dertlerinin olmadığını gördüm. Bir süre sonra Kredi Yurtlar Kurumu çıktı ama ben evde kalmayı tercih ettim. Zira pek çok olumsuzluktan korunabiliyordum. Ayrıca ders çalışmaya ve ideallerime uygun bir ortam vardı. Alaca kıldığım namazlarımı tekmil kılmaya başladım. Hamasi söylemlere dayalı dava düşüncem, millete-dine hizmet idealim daha sağlam bir zemine oturdu ve okuduklarım beni daha geniş bir ufka taşıdı.

ZARURET DERECESİNDE

Hizmet Hareketini tanıdığımda çocuk değildim. Zihin dünyam şekillenmişti ve pek çok cemaati tarikatı yakından biliyordum. İslami açıdan eğriyi doğruyu ayırt edebilecek ölçülere-bilgiye sahiptim. Ülkem ve Müslümanlar için beslediğim hedeflerin, hayallerin en iyi şekliyle Hizmet tarafından gerçekleştirildiğini gördüm. Hizmet benim çocukluk aşkım değildi, aile çevremde Hizmet’e yakın kimse yoktu. Hareketi tevarüsle, duygusal bağlılıkla değil; okuyarak, irdeleyerek, inceleyerek, makul, mantıklı ve gerekli bulduğum için benimsedim. Risale-i Nurları, sayın Gülen’in bütün kitaplarını okudum, kasetlerini dinledim. İçinde Kur’an’a, Sünnete, akla-mantığa, bilime aykırı bir şey görmedim.

Son yaşananlara ve bazı sarsılmalara rağmen Hizmet Hareketinin insanlık, İslam Alemi ve Türkiye için zaruret derecesinde bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Milyonlar Hizmete makuliyeti, insani ve İslami hedefleri nedeniyle destek verdi; ağır faturasına rağmen destek vermeye devam ediyorlar. Hizmet bir tarikat değil. Girmek veya çıkmak için prosedür, seremoni yok. Tarikatlardaki gibi tevbe almanız, vekile biat etmeniz veya siyasi partiler gibi üye olmanız gerekmiyor. İnsanlar yararlı ve gerekli buldukları için iradi ve gönüllü olarak Harekete sahip çıktılar.

Kendimi rasyonel, mantığı duygularından önde birisi olarak bilirim ve pek çok kimse de beni öyle tanımlar. Benim gibi pek çok insan, şimdilerde “terörist”, “hain” olarak itham edilen Hizmet Hareketini benimsedi destekledi; çünkü:

  • Hizmet iki-üç asırdır cehalet, fakirlik, iftirak sarmalında boğuşan ve çözüm üretemeyen Müslümanlara, Anadolu insanının beşeri kaynaklarını, ekonomik imkanlarını ve tarihi birikimini kullanarak  asrın ihtiyaçlarıyla örtüşen çözümler üretti.
  • Müslümanların dünyada giderek terörle şiddetle anıldığı ve ekstremize edilip marjinalleştirildiği bir dünyada sadece Müslümanlar için değil tüm insanlık için birlikte yaşama formülleri üretti ve bunu hayata başarılı şekilde tatbik etti. Afganistan’dan Balkanlara, Kafkaslara kadar birbiriyle çatışan pek çok etnik-dini grubun çocuklarını aynı ortamda, barış içinde yaşatmayı ve birbirlerini sevdirmeyi başardı.
  • Birkaç asırdır kendi yurdunda parya olan ve stratejik noktalardan kasten uzak tutulan, itilip kakılan Anadolu insanının ufkunu açtı, niteliğini artırdı. Onları Türkiye’de hayatın merkezine, önemli noktalara taşıdı (şimdilerde bu insanlar İslamcı(!) AKP eliyle kıyıma uğruyor).
  • Hizmet esnafıyla, öğretmeniyle, akademisyeniyle Anadolu insanını dünyayla entegre etti. Kavruk Anadolu çocuklarına global başarılar kazandırdı. Hamaset ve nutuk atma dışında çözümü olmayan siyasal İslamcıların aksine ürettiği pek çok yol, kurum, oluşumla somut başarılara imza attı. “Bizden adam olmaz” umutsuzluğuna gömülmüş Anadolu insanını harika başarılara taşıdı. Onlara özgüven aşıladı.
  • Kapalı, gettolaşmış, başka din, inanç ve görüşlerle kapalı, empati yapmaktan uzak cemaatlere/tarikatlara hüsnü misal oldu. Hepsinin taklit edeceği pek çok yeni hizmet yöntemleri (okullar, dershaneler, kültür merkezleri, işadamları dernekleri, üniversiteler, medya, yardım dernekleri, yurt dışına açılma vb) geliştirdi. Nitekim Hizmet’in yöntemlerini şu anda Diyanet, Ensar Vakfı dahil bütün cemaatler, gruplar kullanıyor.
  • Diyanet’e yazdırılan talimata dayalı absürt siyasi rapor hariç dünyada hiçbir saygın ve bağımsız alim, İslami kurum Hizmet Hareketini Kuran’a ve Sünnete aykırılıkla itham edemedi, edemiyor. Gülen’in tüm eserleri ortada ve herkesin yorumuna açık. Türkiye’de ve dünyada Hizmet Kur’an ve Sünnet çizgisine sadık kaldı. Müslümanlara şiddetten, nefretten, radikalizmden uzak ve çağın gereklerine uygun kapılar açtı. Başka dinlerden insanlara makul gelebilecek formlar geliştirdi.
  • Son yüz yılda bütün Müslümanları tesiri altına alıp reaksiyona mahkum eden siyasal İslam anlayışının yerine Müslümanlara aksiyoner, yapıcı, barışçı, çoğulcu hedefler gösterdi ve bunun olabilirliğini örnekleriyle ortaya koydu.
  • Hizmet Hareketi (Abant Platformu, GYV vb. ile) Türk toplumunun ayrışma noktalarını tedavi etmeye, yarıkları yamamaya çalıştı. Herkesin kimliğine, inancına saygı duyarak “bir araya gelemez!” denilen çok farklı kesimleri aynı masa etrafında birleştirdi. Hizmet Hareketine “terör örgütü” diyen AKP ise artık iktidarını ayrışma ve çatışma üzerine oturtuyor; toplumu imha etme pahasına iktidarını sürdürmeye çalışıyor.

MAKULİYET AYRILMADIĞI İÇİN…

1985 yılından bu tarafa Hizmet insanları ile beraberim. Onlardan hiçbir zarar görmedim, kimseye zarar verdiklerine de şahit olmadım. Yeniden dünyaya gelsem ve bana seçenek verilse tekrar bu harika insanlardan oluşan toplulukla beraber olmak isterdim. Bu insanlardan ülke ve dünya faydadan, iyilikten başka bir şey görmez. Aslında başka söze gerek yok. AKP iktidarının intikam almak için yaptığı kıyım Hizmetin ne olduğunu ortaya koyuyor. KHK’larla ortaya çıktı ki Hizmet sadece Türkiye’ye 1200 okul, 17 üniversite, binlerce öğrenci yurdu inşa etmiş. Yüzbinlerce öğretmen, doktor, hemşire, akademisyen, polis, asker, gazeteci vb.  yetiştirmiş. Dünya çapında sporcular, ülkenin yüz akı sanayiciler, arza yayılmış esnaflar, eğitimciler kazandırmış ülkeye. AKP devletin gücüyle beş senedir bu güzel insanları biçiyor ama hala tüketemedi. Kendilerine yapılmayan küfür, hakaret, suçlama, zulüm kalmadı ama kimseye bir taş erişmedi, ağızlarından bir kem söz çıkmadı.

Hizmet’in en önemli gücü dürüst, dertli, civanmert insanların destek vereceği makul projeler geliştirmektir. Dünyayı bilen, aklı eren, insaf ve vicdan sahibi insanlar, ülkeyle ilgili derdi olanlar Hizmetin bu makuliyeti etrafında birleştiler. Makuliyetten ayrılmadığı, çağını iyi okuyabildiği, safiyetini ve samimiyetini yitirmediği sürece Hizmet yürümeye, büyümeye ve etrafında kitleler toplamaya devam edecektir.

Sonraki yazı: Bundan sonra Hizmeti neler bekliyor?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

10 YORUMLAR

  1. Mahmut bey aynen sizin gibi bir hayatımız olmuş. Fakat biz başka bir RN cemaatına dahil olmuşum. 15 Temmuz’dan sonra Hocaefendi’nin bamtelilini okudum. Acaba 15 Temmuz’u O mu yaptırtmış diye çok dikkatli bir şekilde saylediklerini yazı dili ile okudum. Allah şahittir ki içimde şüphe dahi oluşmadı. Bir insan ömrü boyunca yalanın münafıklık alameti olduğunu talim edecek sonrada, binlerce takipçisinin gözlerinin içine baka baka 15 Temmuz’u (bazıları o yaptırdı dıyorlar) ben yaptırmadım yalanını söyleyecek!!!! Takipçileride bu yalanı bile bile yutacaklar öylemi? Bu güne kadar hiç yalanı olmayanın burada yalan konuştuğuna nasıl hükmediyorlar anlamış değilim. Allah mutlaka bu tuzağı açığa çıkaracak inşallah.

  2. Elinize kaleminize sağlık. Allahım bizleri bu dairede büyüttü bu daireden ayırmasın Son nefesimize kadar. Ben insanlığımı burada gördüm.

  3. Buraya kadar çok iyi, inşaallah devamında “yapıcı” adıyla, sınırları belli olmayan, zaman, mekan ve şahıs bağlamında kimseye birşey kazandırmayacak eleştiriler gelmez…

  4. Mahmut Bey gayet güzel yazmışsınız elinize sağlık.

    Ben son dönemde moda olan öz eleştiri meselesi ile alakalı görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

    Kanımca Türkiye öyle bir noktaya gelmiştir ki en ufak bir yerde en küçük bir vazifesi olan herkesin ciddi öz eleştiri yapma vakti gelmiş, hatta geçmiştir. Sosyolojik olarak birbirine düşman safların kızgınlıkla daha derin ayrışmalara gittiği şu günlerde geçmişin muhasebesini yapmak elzemdir. Bizi bu hale getiren kurum, kuruluş, sorumlu ve anlayışlar nerede hata yaptık demelidir. İnsanların akıl sağlığının yerinde olmadığı için ülkem adına böyle bir öz eleştiri seferberliği konusunda hiç umutlu değilim. Merkezkaç kuvvetiyle sağa sola savrulan yığınlar bir yere tosladıktan sonra eğer (umarım) hala bir öz eleştiri ortamı olacaksa ilerde bol bol yapılır zannediyorum.
    Dar anlamda Hizmet hareketi içindeki öz eleştiri modasına dair bir iki kelam da ben etmek isterim. Orta ikinci sınıftan beri kıyısından köşesinden temasım olan bu hareket son yıllarda ciddi bir iç-dış imtihana tabi bulunmaktadır. Rahmetlik babam “kağnı devrilince akıl veren çok olurmuş” derdi. Bence kağnının falan devrildiği yok ancak hadiseyi böyle yorumlayanlar bol bol akıl verme telaşına düştüler. Bunların pek çoğunun samimi olduğunu düşünüyorum ve ayrıca yine pek çoğunun zamanlama ve üslup noktasında isabetsiz olduğu kanaatindeyim.
    Bir mahkemede iki taraf davalık olmuşsa haklı haksız delillerle ayırt edilir. Eğer deliller bir taraf tarafından yok edilmişse şahitlere başvurulur. Şahitler de susturulmuşsa kanunların ve adaletin nasıl tecelli edeceği belli olmaz. Ancak hâkim, savcı da güçle kontrol altına alınmışsa orada adalet falan kalmamıştır. İftira namuslu insanların en korktuğu şeydir alçakların ise en sevdikleri silahtır (çünkü maliyeti yoktur ve gücü de sizin utanmazlığınız ile orantılıdır) bu noktadan baktığımızda dünyanın en masum insanlarının en alçak iftiralara maruz kaldıkları bir dönem yaşamaktayız. Özeleştiri yapanlar buraya kadar benimle hemfikirdir umarım. Katilin biri sizi cinayetle suçluyor. Hâkimi, savcıyı çocuklarını öldürmekle tehdit ediyor ve bu noktada sizin arkadaşlarınız, dostlarınız yakınlarınız cimriliğinizden, tasarruf bilmemenizden, sesinizin kötü olmasından, fazla gezmenizden, kaşınızdan gözünüzden dem vuruyorlar…
    Yapmayın etmeyin Allah aşkına, öz eleştiri böyle olmaz. Hizmetin içinden, dışından, kenarından köşesinden insanlar öz eleştiri yapacaklarsa bunu kendilerini ve kendi sorumlu oldukları kurumları eleştirerek yapmaları lazım. Zaten öz eleştiri budur. Öbürü eleştiri olur ki bunun zamanı şimdi değildir. Elbette yapılan hatalar vardır. Aktif yapılarda her zaman hatalar olur. Hizmet Hareketi gibi aksiyon merkezli bir hareket içinde, bu kadar insanın aktif olduğu yapılar düşünülürse hata yoktur demek insan yoktur demek anlamına gelir. Hepimiz şapkamızı her gün kırk kere tartıyoruz ancak yapılan zulüm karşısında şimdi masumları kurtaracak, memleketi selamete çıkaracak formüller üstüne odaklanmak ve kafa yormak lazımdır. Bu sarsıntı elbette geçecek ve doğru yanlış gün gibi ortaya çıkacaktır. İşte o zaman eleştiri yapmanın vakti gelmiş olur ki bu güzide yapı ve kurumlar ufak tefek hatalardan da sıyrılıp tertemiz olsunlar.

    Öz eleştiri yapmak demek yol haritası çizmeyi beraberinde getirir. Omuz omuza vermiş insanları alttakiler üsttekiler, merkezdekiler bilmem neredekiler diye ayırmak sonra da oraya buraya bilip bilmeden nasihatler vermek bugün için faydadan ziyade zarar getirir. Biz daha önce de söylemiştik diyorsanız tebrik ederim ancak lütfen bu zulüm içinde yavrunuzun bir kuduz köpek tarafından saldırıya maruz kaldığını düşünüp önceki ikaz ve şikâyetlerinizi evladınızı kuduz canavarın dişlerinden kurtardıktan sonraya bırakmanız gerektiği kanaatindeyim. Evladım şunu bunu yapmıştın demenin ne faydası var? Daha ötesi, daha acısı memleket elden gidiyor. Hadi içerdekiler görmüyor, göremiyor anladık ama dışarda kalanların biraz daha basiretli davranıp gereksiz incitmelerden kaçınmaları gerekmez mi? Tekrarlıyorum, hata her yerde olur. Art niyet, suiistimal ve zulüm olmadıktan sonra hepsinin çaresi vardır.
    Hizmet Hareketi ülkenin vicdanıydı bence. Toplumdaki farklı yapılar arasındaki köprüydü. Köprüyü yıktılar. Şimdi iletişim yok farklı kesimler arasında. Bundan sonra böyle bir yapının önemi ve gereksinimi anlaşılana kadar insanlar birbirinden uzaklaşacak ne yazık ki. Futbol maçında en iyi hakemlerin bile birilerine yaranamadıkları gibi kimseye yaranamamış görünse de zamanla yapının önemi ve ne kadar temiz olduğu çoğunluk tarafından anlaşılacaktır.
    Memleketimiz bu badireyi atlatırsa baştan aşağıya öz eleştiri olacak zaten. Kurtlar kuzuya saldırmışlarken bu kuzudan kurt çıkarmaya çabalamak bana insafsızlık gibi geliyor…

    Yiğit Tanrıkulu

  5. Son 5 yılda her gün şeytanlaştırılan Hizmeti bu şekilde anlatan,hareketin içinden çıkmış birisi olmanız nedeniyle de güzel bir analiz olmuş. Umarım; gözünü kapatıp her türlü iftiraları mesnetsizce atan müfterilerin oyunlarını bozan analiziniz gereğince,herkes üzerine düşen vazifesini yapmaya devam eder.

  6. Sizleri cok seviyoruz ,hizmetin guzel gunlerinde birlikte olmak guzeldi zor gunlerindede birlikte aci cekmek te guzel …heygidi gunleri sadece dinlemek degil yasamak ta gerekiyormus…rabbim darda olan kardeslerimize bir cikis ihsan etsin ins…ve bu guzel yoldan ayirmasin

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin