Menemene yumurta konur mu?

Yorum | Levent Kenez

Menemene soğan konup konmayacağı ile ilgili olarak bir gurmenin yaptığı ankete ‘Vay efendim ülkedeki gündeme bak’ nevinden taş atanları şiddetle kınıyorum. Gündem bir anda İsveçleşiyor ve dünya bir saniyeliğine güzelleşiyor hissini bile çok gördüler. Vedat Milor’e tepkiyi hele hiç anlamak mümkün değil. Bir kere adam gurme ya, işi yemek, ne sorsaydı? ‘S-400 alalım mı, almayalım mı?’ diye mi? Yoğun katılım da gayet normal herkes twitterda yaşıyor.  Hem evet desen bir risk yok, hayır desen bir risk yok. Ha yarın birisi çıkar bence menemen böyle olmalı, öbür türlüsü içimizdeki hainlerin uydurması falan derse, ki derse kim şaşırır, işte o zaman işin rengi değişir. Milor’u bile kimse kurtaramayabilir. Hatırlayalım, bu ülkede menemen şöyle olacak bundan sonra diye buyurma potansiyeli yüksek, aklınıza hemen ilk gelen malum zatın yiye içe file benzeyen danışmanı Türkiye’de televizyonculuk yapan Hollandalı yemek şeflerinden bir tanesini casus ilan etmiş, ülkeyi gezerek istihbari bilgi bankası oluşturmakla suçlamıştı.

Neyse, esas konumuz başka. Bence bu küçümsenen konular ülkemizin pek yakında tek gündemi olacak.

-Menemene soğan konuyor muydu?

-Soğan çok pahalı zaten soğansız oluyormuş.

-Biberi uzatsana

-Sen delirdin mi ne biberi! Kilosu kaça haberin var mı?

-O zaman domates de koymayalım…

-Bi de koysaydın. Batıracak mısın sen bizi?

Yakında havalar soğuduğunda doğalgaz ve elektriğe gelen zamlar etkisini iyice gösterecek. Artık bütün evi ısıtmak birçoğumuz için lüks olacak. Bütün temel tüketim mallarının fiyatının nasıl arttığını iyiden iyiye hissetmeye başlayacağız.

2009’da Yunanistan’da feci bir ekonomik kriz yaşanmıştı malum. Hepimizin Yunanlılara dalga geçtiği zamanları hatırlarsınız. Almanların, para istemek için gelen Papandreu’yu ‘Sayın başbakan biz burada işe gitmek için sabah 6’da kalkıyoruz’ diye müstehzi manşet atarak karşıladığı ekonomik kriz. Dünya ekonomisindeki küçülmeye bağlı olarak Yunanistan’ın lokomotif sektörleri turizm ve gemicilik gelirlerinin hızla düşmesi sonucu, Yunanlıların AB’yi kandırmak için bütün istatistiklerle oynadıkları, kamu borcu ile ilgili verilerin tamamen yalan olduğu anlaşılmıştı. Hatta kaç devlet memurunun istihdam edildiği dahi net olarak ortaya konmamıştı. Sonuçta ülke siyasi, sosyal ve ekonomik olarak büyük bedeller ödemişti ki işsizlik ve ekonomik istikrarsızlık halen devam ediyor.

Türkiye’de herhalde ekonomik verilerin sağlıklı olduğunu düşünen yoktur. Türkiye yaşayacağı olası ekonomik krizi geçmiştekilerden çok daha ağır yaşayacak. Neden mi? Bir kere hiçbir zaman mesele ekonomik olarak görülmüyor. Yok dış güçler, haçlı saldırısı falan filan. Siyasi yaklaştıkça sorun daha da büyüyor. Ekonomik olarak sorunu çözmekle kim yetkili? Damat. Geçmişte yeterli olmasa da kamu denetimi mümkündü. Şimdi kim kimi denetleyebilir? Kim hesapları inceleyebilir? Hangi bürokrat, savcı, hakim bir şey yapabilir? Yine geçmiş krizlerde herşeyin bir şekilde yazılabildiği medya aritmetiği vardı. Şimdi “Ekonomik kriz var” diyenin hakkında soruşturma açılıyor. Geçmişte krize sebeb olanları siyasi olarak tasfiye etmek ya da cezalandırmak mümkündü? Bugün sandıktan hilesiz bir sonuç almak mümkün mü? Ülkede güvenilir seçim yapılmadığını bilmeyen var mı? Kaldı ki bu muhalefet mi kurtaracak Türkiye’yi?  Ve listeye daha bir çok şey eklenebilir. Şu an ülkede büyük bir soygun düzeni olduğunu ve parti yandaşlarının en miniğinden en semirmişine kadar küpü doldurma yarışında olduğunu zaten gözlemliyorsunuz. Bir tane ihale yoktur ki temiz olsun. Bir tane iş yoktur ki kamu zarara uğramamış olsun. Kısaca patladığında cukkasını yapanlar hariç bütün millet altında kalacak.

Türkiye’den alacaklı olan AB ülkelerinin kriz çıktığı takdirde kendi bankaları zarar göreceğinden hareketle ‘aman batmasın da yüzsün’ diye çıkma ihtimali olan desteğe çok bel bağlıyorlar. Ama adamlar para verince nasıl harcandığını görmek istiyor. Daha önce mültecilere verilen paranın nasıl cukkalandığını çok iyi biliyorlar çünkü. Devlet 25 milyona yakın kişiye sosyal ödeme yapıyor. Erdoğan’ın, saltanatını ayakta tutmak için devlet imkanları ile finanse ettiği patronaj ve rüşvet sistemi ilk hedefte olan.

En ortasından konuşalım, ülkede ekonomik kriz çıksın istiyor muyum? Asla. Türkiye’nin fakirleşmesini ve itibar kaybetmesini arzulayan haindir. Bu rejim defolup gidecek geride yine biz kalacağız. Erdoğan ve AKP, Türkiye demek değildir. Eğer bu zalim ve insanlara zulmeden, öldüren katil rejimin sonunu ekonomi getirecekse ben ekonomik krizi kurtuluş olarak görürüm. Bu ülkenin şansı olur. Çünkü bu diktatör kendi saltanatı için bu şekilde devam ederse Türkiye’nin milli güvenliğinden, sokaktaki can güvenliğine ve sonra elbette ekonomisine uzun yıllar tamir olunmaz zararlar verecek. Ülkeyi yakıp yıkmadan da asla gitmeyecek. İç savaş çıkarmaktan zerre tereddüt etmez. Benim tek dert ettiğim bu zalim idare yüzünden zaten sıkıntı çeken masumlar. Eğer çok daha büyük felaketlerin yaşanmasına engel olacaksa sadece ekonomik krize razıyım. Uyuyan büyük bir kitlenin başka türlü uyanacağı yok meselesi değil. Bencil, korkak, ikiyüzlü, 40 yıldır tanıdıkları insanlara akrabalarına zulm edilirken ses çıkaramayan, vefasız ve karaktersiz insanların ceplerine vurunca fikir değiştirdiklerini görüp bir kere daha ne kadar iğrenç olduklarını görmek gibi basit hayallerim yok.

Bilirsiniz Kuran’da bu tür liderler için iki şeyin altı çizilir.  Ekinleri ve nesilleri mahvetmekten bahseder. Ekinleri de nesilleri de mahvettiler. Dibe vurmuş bir ekonomi, itibarı kalmamış bir ülke ve zihinleri iğfal edilmiş nesiller bırakacaklar.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin