Kürt meselesini unutmak

YORUM | EBUBEKİR IŞIK

Kürt meselesini çözmek için ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Sorun var diye inanmayacaksın. Yok diye inanacaksın. Var diye inanırsan, sorun olur. Sorun yok dersen ortadan kalkar.’

Bu kısa soru cevap faslı 2001 yılında siyasi yasaklı iken Moskova’yı ziyaret eden Erdoğan ve orada çalışan bir Kürt işçi arasında geçen kısa bir diyalog. Bugün Kürt meselesinin durumunu yasıtması bakımından ise son derece anlamlı. Türkiye uzunca bir zamandır aynen Erdoğan’ın 2001 yılında ifade ettiği gibi Kürt sorunu yokmuş gibi hareket ediyor.

ERDOĞAN HEP BENZER DÜŞÜNÜYORDU

Aslında, Erdoğan’ın Kürt meselesine dair 2001 yılında ortaya koyduğu bu yaklaşım, başbakan olur olmaz yerini Kürt meselesini kabul eden, red ve inkarın makul olmadığını vurgulayan bir yöne evrilmişti. Aradan 10 yıl kadar geçtikten sonra 2011’de aynı Erdoğan: ‘Kürt Sorunu yoktur. Kürt kardeşlerimin sorunu vardır’ şeklinde bir ifade kullanmış ve aynı konuşmasında ‘Kürt sorunu yoktur. PKK sorunu vardır’ diyerek bir bakıma devlet söylemini uzunca bir aradan sonra tekrar benimsediğini açıkça ortaya koymuştu. Bugün etkisi hala devam etmekte olan Erdoğan’ın Kürt meselesine dair diğer bir söylemi ise 2015 yılında Balıkesir’de kullandığı şu ‘veciz’ ifadelerde kendine yer bulmuştu: ‘Kardeşim, ne Kürt sorunu ya! Artık böyle bir şey yok.’

Erdoğan’ın Balıkesir’de binlerce insanın huzurunda ettiği bu sözün doğru olmadığını kendisiyle beraber o meydanda bulunan binlerce insanın da bildiğini düşünüyorum. Bu sorun Erdoğan’ın dediği gibi çözülmüş olsaydı bugün yaşadığımız birçok sorunu yaşamıyor olurduk. Çünkü, Kürt sorunu mahiyeti itibariyle Türkiye’deki birçok köklü sorunun tam da merkezinde yer almakta. Ekonomiden, iç politikaya, ortak yaşama kültüründen dış münasebetlerimize kadar Kürt sorunu öteden beri hemen her kritik alanı domine eden bir faktör olarak varlığını sürdürdü.

EKONOMİDEN, DIŞ POLİTİKAYA ETKİLER

Daha açık bir ifade ile, bugüne değin terörle mücadele adı altında kimi hesaplamalara göre 400-450 milyar dolar arasında bir bütçeyi heba ettiğimiz, bu harcamalardan ve güvenlik tedbirlerinden dolayı özellikle Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinin ülkenin diğer kesimlerine kıyasen geri kaldığı, bu meseleyi çalışan insanların ortak kanaatleri arasında.

Diğer taraftan, özellikle Kürt-Türk tandanslı toplumsal ayrışmalar, boşaltılan 3000’in üzerinde Kürt yerleşim birimi, köy ve kasabalarından batıya zorunlu göç edenlerin büyük şehirlerde sosyal insicama halel getirecek bir takım sorunlar yaşaması, Kürt sorununun Türkiye kamuoyunda yerini hep koruması sonucunu doğurdu.

Şüphesiz, Kürt meselesinin Türkiye’nin bölge ülkleri ile olan münasebetlerine dair etkisi de son derece güçlü. Türkiye’nin Suriye politikasını 1980’lerden bugüne şekillendiren başat faktör Türkiye’nin Kürt sorunu olmuştur. Benzer şekilde Türkiye’nin Irak ve İran ile olan askeri, siyasi ve diplomatik ilişkilerinin çerçevesini belirleyen en temel hususlardan biri bugüne kadar hep Kürt meselesi oldu ve bundan sonra da benzer şekilde devam edeceğini öngörmek yanlış olmayacaktır. Örneğin, referandum sonrası Türkiye’nin kanlı bıçaklı olduğu Bağdat hükümeti ile bir anda yakınlaşıp, tüm uyarılara rağmen referandumu gerçekleştiren Erbil yönetimine sırtını dönmesi ve paralel bir şekilde Ruhani hükümeti ile Kürdistan’a dair ortak bir pozisyon alması tam da Kürt meselesinin Türkiye’nin dış ilişkilerindeki belirliyiciliğine verilebilecek en iyi örneklerden biri olarak karşımızda durmakta.

UNUTTURULMASININ SEBEPLERİ…

Peki ama bukadar önemli bir sorun, özellikle 2015 Haziran seçimlerinden bu yana neden unutturulmaya çalışılıyor?

Şüphesiz, bugünün toplumsal ve siyasi dinamikleri birkaç yıl öncesine göre dahi son derece farklılaşmış durumda. Son birkaç yıldır Türkiye’de yaşanan ‘temel’ toplumsal kırılma Kürt-Türk ya da Sünni-Alevi ayrımı üzerinden gerçekleşmemekte. Kırılmayı derinleştiren asıl ayrışma Erdoğan’ı destekleyenler ve desteklemeyenler şeklinde tekâmül etmekte. Bu sebeple, özellikle 2015 yılından bu yana ‘Erdoğan ve diğerleri’ konulu devam eden bu filmde Kürt meselesine kayda değer bir rol verilmediği ve verilmek istenmediği ifade edilebilir.

İkinci olarak, 2015 Haziran seçimlerinden bu tarafa ‘devletin’ Kürt meselesinin konuşulmasını istemediği ve özellikle son iki yıldır doğu ve güneydoğuda yaşanan çatışmalardan ötürü çözümden olabildiğince uzaklaşıldığı kamuoyunca bilinen bir gerçek. Diğer taraftan, 2015 Haziran seçimlerinde AK Parti’nin HDP marifetiyle içine düştüğü kısa vadeli krizden dolayı MHP ile adı konmasa da bir ittifak yürrüttüğü, 2019 yılında yapılacak başkanlık seçimlerinde Erdoğan’ın milliyetçi oylara da talip olacak olması Kürt meselesinin iradi olarak konuşulmamasını gerektirmekte. Kaldı ki, AK Parti – MHP ittifakının devam edebilmesi Kürt meselesinin konuşulmamasından çok daha öte bir takım ‘faaliyetleri’ de gerektirmekte. AK Parti yaklaşık son iki yıldır Kürt meselesini gerek ülke içerisinde yaptığı ‘terör operasyonları’ ile gerekse de sınır ötesi yaptığı askeri sıcak takiplerle adeta ve sadece bir ‘terör sorunu’ gibi ele almaya devam etmekte. Bilindiği üzere, bu durum MHP’nin başından beri AK Parti çevrelerine direttiği şartlardandı.

Üçüncü olarak, Kürt siyasal hareketinin kendi içinde bir takım krizler yaşadığı ve bu durumun Kürt meselesinin dönemsel olarak ilgisiz bırakılması neticesini doğurduğu ifade edilebilir. Bilindiği üzre Kürt hareketinin yaşadığı bu sorunların temelinde seçilmiş onlarca siyasetçinin, belediye başkanının tutuklanması, birçoğunun yurtdışına kaçmak zorunda kalması ve geride kalan Kürt siyasetçilerin ise çok dar bir siyasal alana sıkışıp kalmasının çok büyük bir etkisi bulunmakta.

PKK VE PYD’NİN ETKİSİ

Diğer taraftan, özellikle hendek krizinden bu tarafa Kürt seçmenin PKK’ya ve benzer şekilde hendek siyasetinin uzunca bir zaman arkasında duran HDP ve bölgede faaliyet gösteren Demokratik Bölgeler Partisi’ne de tepkili olduğu bilinmekte. Bu sebepten ötürü, Kürt seçmende umutsuzlukla birlikte Kürt siyasal hareketine karşı bir hayal kırıklığı ve neticesinde bir şevk kırgınlığı ortaya çıkmış durumda. Fakat, Kürt seçmenin Kürt siyasal hareketine bu tavrın kendilerini otomatik olarak develete yönlendirmediği de bölgeyi yakından takip eden birçok uzmanın üzerinde anlaştığı hususlar arasında.

Son olarak, PKK’nın 2015 yılından bu tarafa PYD’nin Suriye’deki kazanımlarını konsolide etmek için stratejik ve askeri önceliğini Türkiye’den Suriye’nin kuzeyine kaydırmasının da Kürt meselesinin Türkiye kamuoyunda belirli bir süreliğine ilgisiz bırakıldığı sonucunu doğurmuş olduğunu ifade edebiliriz. Fakat, Kürt sorununun bir takım sebeplere istinaden unutturulması sürdürülebilir bir durum değil. Bu sorunla eninde sonunda yüzleşmek zorunda kalacağımız son derece açık. Bu sorunun mutlak anlamda ve kalıcı bir çözüme kavuşturulmaması durumunda, Türkiye’de demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, temel hak ve hürriyetlerin kökleşmesini beklemek beyhude olacaktır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin