Kötülüğe esir olmamalı! Yeni bir şeyler yapmalı… [Konuk Yazar: Umut Atay]

Zulüm acımasızca devam ediyor… Kötülük olanca çılgınlığıyla hüküm ferma… Kalbe hançer gibi saplanıyor duyduklarımız! Ya bilmediklerimiz anlatıl(a)mayanlar…Kalbimiz dayanmıyor artık. Yüreklerin kulakları sağır… Ağır ağır kuşatmış toplumu kötülük. Herkes seyrediyor. İnsanoğlu kendi kıyametine mi hazırlanıyor? Bir şeyler yapmalı…

TABLO SANDIĞIMIZDAN DAHA AĞIR BELKİ

Yüz binden fazla kişi işsiz kaldı. Çalışma özgürlükleri ellerinden alındı, açlığa mahkum edildiler… Elli binden fazla kişi tutuklu, sayıları her geçen gün artıyor. Cezaevlerinden, gözaltından işkence haberleri geliyor… 130 dan fazla intihar olduğu söylenen (!) şüpheli ölüm var. Hitler döneminde bile bu kadar gazeteci, akademisyen ve yargıç tutuklanmadı! İşinden edilmedi. Açlığa mahkum edilmedi. Yargı iktidarın sopası olarak kullanılıyor. Şimdi, tutuklu eşini ziyarete giden ev hanımlarına geldi sıra… Çocuklar perişan! Aileler darmadağın! İktidarın kendisi için tehlikeli gördüğü herkese sıra gelecek anlaşılan!

Tablo belki de sandığımızdan daha ağır. Bağımsız bir yargının,  özgür medyanın olmadığı, düşünce özgürlüğünün bulunmadığı bir yerden sağlıklı hasar raporu almak mümkün olmuyor. Bilinen gerçek; zulüm artarak devam ediyor…Bir yol bulmalı, yeni bir şeyler yapmalı…

KÖTÜLÜĞE ENGEL, İYİLİĞİ YAYMAYA ARAÇ

gandi spotAB ve ABD’nin üst yönetiminin, entelijansiyanın ülkemizde olanlarla ilgili şüphesiz bir fikri var. İnsan hakları ve demokrasinin evrensel standartları Batı’da belli. Ülkemizdeki uygulamaların buna uymadığını görüyorlar. Devletler kendi menfaati ön planda tuttuklarından şimdilik güçlü bir ses çıkarabilmiş değiller. Ya Batılı halkın, sıradan vatandaşın ülkemizde yaşanan zulümlerle ilgili olarak ne kadar bilgisi var? Duyurabildik mi onlara? Bizce ortaya konulacak ‘sivil itaatsizlik eylemleri’ ile yapılanları dünya kamuoyuna anlatmalı değil miyiz? Derdimizi anlatabilirsek hem o ülkelerin üst yönetimine baskı oluşturmayı sağlamış olacağız hem de toplumsal entegrasyon için yeni pencereler açmış olacağız… Sivil itaatsizlik eylemi hem kötülüğe engel olabilir hem de iyiliği yaymaya araç olabilir…

Sabır, sebat ve dua… Kötülüğe karşı en önemli duruş… Şüphesiz yerini hiç bir şey dolduramaz. Kötülüğü, her şeyin sahibine şikayet, zalimleri iflah etmeyecektir. Buna inancımız tam. Eksiklik olduğundan değil de fazlalık olsun diye; bununla birlikte zulmü dünya insanlarına duyurmak da gerekmez mi? Hiç yapılmadığı söylenemez. Sosyal medya zaman zaman etkili kullanılabiliyor. Zulmü tüm dünyaya daha etkili nasıl anlatabiliriz, buna kafa yormaya değmez mi? Daha fazlası için bir şeyler yapmalı…

İLGİ UYANDIRMAK İÇİN NE YAPILABİLİR?

Medya-sosyal medya dışında bilmediğimiz farklı mecralarda çalışmalar yapılıyordur belki. Bu çalışmalar etkili de oluyordur. Ancak tespit şudur ki; dünya kamuoyunun ilgisini ülkemizde yaşanan zulme tam olarak çevirebilmiş değiliz.

İlgiyi uyarmak için neler yapılabilir? Eylem pratiğimiz yok maalesef. Kendi değerlerimize uygun; şiddeti dışlayan, ikna odaklı, olumlu hareket içeren bir eylem pratiği… Zulme karşı “isyan ahlakı” taşıyan bir eylem pratiği… Medeni dünyaya karşı akıl-mantık süzgeci içinde sunabileceğimiz değer yargılarımıza ve zulme dikkat çekmek için bir eylem pratiği… yok maalesef. Henüz ortaya konabilmiş değil. Bir şeyler yapmalı…

Zamanı şimdi değilse ne zaman? Bütün projektörleri zalimlerin yüzüne tutacak bir yol; arayıp  bulmalıyız. Yapılan zulümlere karşı “dikkat çekmek için” bir şeyler yapmalı… İrademizle ortaya koyacağımız gayret farklı bir Rahmeti celbedecektir belki de…

Umulur muydu kuzey yarım küredeki fırtınanın nedeninin güney yarım kürede mavi bir kelebeğin kanat çırpmış olması olsun… Kelebek kadar olsun bir şeyler yapmalı…Bir adım atarsak mesafeler kısalacaktır belki de… Zalimlerin yüzündeki maskeyi, maske olmaktan çıkartacak! Bir şey yapmalı…

HAKLI OLMANIN GÜCÜ YETER

Haklı davada çekimser kalacağımız bir durum yok. Haklı olmanın gücü yeter. Gücünü hoyratça kullananlar düşünsün gerisini… Yavuz hırsızlar düşünsün! Cesaret ve akılla bir şeyler yapmalı…

Gandi 1930’da 400 km’lik meşhur tuz yürüyüşüne tek kişi ile başladı, 12 bin kişi ile tamamladı. Britanya’ya karşı Hindistan’ın başkaldırmasına öncülük etti ve bu hamle bağımsızlıkla neticelendi. 1942’de Britanyalılara açık çağrıda bulunarak Hindistan’ı terk etmelerini istedi. Küçük adımlar büyük sonuçlar doğurmuştu…

Ebu Zer Gıfari (RA) ilk Müslümanlardan. Efendimiz’i (sav) duyunca görmeye geliyor. Görünce de Müslüman oluyor. İçi içine sığmıyor. O dönem müşriklerin merkezi Kâbe’de ilk eylemi gerçekleştiriyor. Meydan okuyor tüm putperestlere, zalimlere. Müslümanlığını ilan ediyor! Şaşırtıyor müşrikleri. Bedel ödemekten çekinmiyor. Müslümanlığı ve  küfrün zulmünü gündeme getiriyor. Kaç kişiye cesaret verdiği bilinmiyor. Biraz cesaretle bir şeyler yapmalı… Bizce bir şeyler…

BİRAZ KAFA YORMALI

Zulmün sıradanlaşmasına fırsat verilmemeli. Unutursak-unutturursak suç ortağı oluruz. İçerde bir şey yapma imkanı olmayan mağdurlar bir el bekliyor. Bir duruş bekliyor… İnayet eli uzanacak şüphe yok. Belki de inayet eli, uzanmadan önce o duruşu bekliyor…

Güneş doğacaksa batıdan doğacak.

Başlangıç; gazetecilere, yargı mensuplarına, annelere dikkat çekmek için bir şeyler yapmalı. Belki beyaz gül dağıtmalı… Çadır kurmalı… Bisiklet turu yapmalı vs. ne bileyim işte bir şeyler daha yapmalı…

Evrensel değerlere de uygun; bizce bir şeyler… Zalimden başka kimseyi rahatsız etmeyen bir şeyler… Ama ne? Biraz akıl, biraz cesaretle yeni yollar bulunmalı. Biraz kafa yormalı…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin