Kılıçdaroğlu’nun önemli başarısı ve büyük hatası [Abdülhamit Bilici]

Kemal Kılıçdaroğlu 69 yaşına rağmen kavurucu sıcakta Ankara’dan İstanbul’a yaptığı 25 günlük Adalet Yürüyüşü ile tarihe geçti. Partisinin Genel Başkanı idi, lideri oldu.

Mafyanın, aşırı grupların ve SADAT gibi paramiliter yapıların el üstünde turulup ortalıkta cirit attığı, vekillerin, hakimlerin, savcıların, hatta paşaların bile can ve hukuk güvenliğinin olmadığı, gündüz gözünde başkentte insanların kaçırıldığı hukuksuzluk ortamında Kılıçdaroğlu’nun riskleri göze alarak adalet deyip yürümesi, bir sonucun çıkıp çıkmamasından bağımsız alkışlanmayı hak eden bir hareket. Bu çabayı hafife almak ayıp, AKP iktidarının yaptığı gibi terörist bir eylem diye niteleyip hakaret etmek ise hem suç hem günahtır. Kılıçdaroğlu, adalet gibi kutsal bir değeri öne çıkarıp her kesimden insanların mağduriyetine dikkat çekerek önemli bir vazifeyi yerine getirdi.

Kuşkusuz CHP ve Kılıçdaroğlu şimdi sergilediği bu dinamizmi, gazete ve TV’lerin kapıları kırılarak susturulurken, gazeteciler ve yolsuzluğu soruşturan devlet görevlileri hapsedilirken gösterse demokrasi ve adalet bu derece ortadan kalkmaz, tek adam rejimi kurulmazdı. Geç kalmanın, zamanında gerekli demokratik tepkiyi bir türlü gösterememenin büyük bir vebali var tabii ki Kılıçdaroğlu’nun. Ancak geç de olsa Adalet Yürüyüşü önemli ve tüm baskılara rağmen istenirse yapılacak şeyler olduğunu göstermesi bakımından ümit verici. Tema olarak en fazla ihtiyaç duyulan adaletin seçilmesi, partizanlık yerine herkesin destek vereceği bir ilkenin öne çıkarılması, barış içinde gerçekleştirilmiş olması önemli artılar.
En tepeden başlayarak yapılan ağır hakaret, tehdit ve tahriklere rağmen yürüyüşün güvenlik içinde tamamlanması ve güzergah boyunca provokasyonların tertip edilmemiş olması da her şeye rağmen hükümet için olumlu bir puan. Ümitli olmak çok zor ama keşke AKP yürüyüşe duyulan ilgiye bakarak, partilerinin adında geçen adaletin nasıl sıfırlandığını ve toplumun hak ve hukuka ne kadar susadığını görüp yanlış yoldan dönebilseler. Ama güç sarhoşu iktidar için böyle bir bilinç uyanması ve silkelenme mucizeye kalmış gibi.

Şimdi CHP ve Kılıçdaroğlu’nu bekleyen görev, bu önemli adımdan sonra yükselen beklentilerin hayal kırıklığına dönüşmemesi için bir yol haritası belirleyip dile getirilen taleplerin en azından bir kısmının hayata geçirilmesini sağlamak. Bunun için Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyduğu liderlik, dinamizm ve toplumu kucaklama çizgisini sürdürmesi gerekli. Azınsanmayacak milyonlarca eğitimli kitleyi temsil eden seçmen tabanının da kıpırdaması, üzerindeki ölü toprağını atması ve Kılıçdaroğlu’nun takdir toplayan bu çizgisini topluma, mahallelere, iş yerlerine, lokallere, medyaya taşıması lazım.

CHP teşkilatını yakından tanıdığımı söyleyemem ama bir gazeteci olarak fikir vereceğini düşündüğüm gözlem ve tecrübelerim oldu. Mesela tutuklanan Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a destek için gazetenin Şişli’deki merkezine ziyarete gittiğimde, 25 yıl hapse mahkum edilmesiyle Adalet Yürüyüşü’nü tetikleyen CHP milletvekili ve gazeteci arkadaşım Enis Berberoğlu da destek için oradaydı. Berberoğlu’na, “Şişli, CHP’nin kalesi, dışarıda niye güçlü bir halk desteği göremedim” diye sordum. CHP’lilerin hiç değilse Cumhuriyet’i kendi gazeteleri kabul edip sahip çıkacağını düşünüyordum çünkü. Üzüldü. Sitemkar ifadeyle bu kadar kritik konuda CHP teşkilatının, tabanının ilgisizliğnden yakındı. Ancak bu yürüyüş ve Maltepe’deki miting gösterdi ki, CHP’lilerin uyanması için Enis Berberoğlu’nun tutuklanması gerekiyormuş. Eminim, hapiste de olsa bu kıpırdanmadan mutlu olmuştur. Bu arada Zaman gazetesi olarak iktidarın bize yaptığı baskılara karşı da Enis Bey’in hep duyarlı ve destekçi olduğunu kadirşinaslık adına belirtmeliyim.

CHP’nin eksikleri kapsamında, yüzde 25-30 gibi ciddi bir toplumsal desteği olmasına rağmen medyadaki zayıflığı da vurgulanabilir. Böyle önemli bir kesime hitap eden Halk TV’nin zayıf yapısını, sandığa gittiğinde CHP’ye oy veren iş adamlarının bu kanala reklam vermeyişini ve başka hususları da sayabiliriz. Maltepe’deki mitingde dile getirilen taleplerin en azından bir kısmının elde edilebilmesi, topluma bir umut ve vizyon sunulanilmesi için bu sorunların, yürüyüşün de rüzgarıyla hızla çözülmesi şart.

CHP ve Kılıçdaroğlu’nun bunlar kadar, hatta bunlardan daha önemli bir başka görevi ise Türkiye’nin karşı karşıya olduğu hastalığı doğru teşhis etmek. Çünkü bu yapılamazsa sorun asla tedavi edilemez. Teşhis noktasında CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun ciddi bir sorunu olduğu ortada. Mesela ülkede hukukun bitmiş olduğunu ve yargının Saray’ın kontrolünde olduğunu unutarak, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması yönünde oy kullandılar. Şimdi CHP bu yanlış teşhis yüzünden hapse atılan Demirtaş ve HDP’lilerin yanı sıra kendi vekillerini kurtarmak için uğraşmakta.
Şimdi çok daha ciddi bir teşhis hatasının içindeler. Kılıçdaroğlu, ülkenin yeniden adalet ve demokrasiye dönmesini, medyanın özgür olmasını istiyor ve bunda samimi. Ama ülke olarak bu değerlerden niye, nasıl ve hangi bahanelerle uzaklaştığımızı ikna edici bir şekilde ortaya koyabilmiş değil. 15 Temmuz için “kontrollü darbe” demesine ve hala o geceyle ilgili binlerce karanlık nokta olduğunu söylemesine rağmen tuhaf biçimde daha ilk dakikada faturayı cemaate kesen Erdoğan’ın söylemini benimsemesi büyük çelişki. Erdoğan’ın 20 Temmuz’da OHAL yetkisi Meclis’ten alarak sivil darbe yaptığını söylemesi önemli ama bunun ve demokrasinin rafa kaldırılmasına yol açan 15 Temmuz’un karanlık noktalarını tartışmayı bırakır, Erdoğan’ın suçlamalarına prim verirseniz 20 Temmuz ve sonrasında olanları asla geri çeviremezsiniz.

Erdoğan’a yardım ediyor ve kendi eliyle kendi kuyusunu kazıyor

15 Temmuz’da olanların da katkısıyla Erdoğan iktidarının bugün ne yaptığını herkesin görmesi lazım: Nasıl dün komünizm, irtica gibi yafta veya öcülerle birileri demokrasiyi erteliyor idiyse bugün de Erdoğan muhalefeti sindirerek demokrasi ve hukuku rafa kaldırıp tek adam rejimini kurmak için f.tö öcüsünü veya yaftasını kullanıyor. Fakat CHP bunu ya görmüyor, ya cemaat antipatisi nedeniyle görmek istemiyor ya da içindeki bazı güçler bunu görmesini engelliyor. Ali Bulaç’ın da aralarında olduğu bir grup gazeteci arkadaşımızla Ekim 2015’te Kılıçdaroğlu ile röportaja gitmiştik. O diyalog sırasında Kılıçdaroğlu’nun cemaate karşı bir antipati beslediğini hissetmedim. Aksine konuşmaya açık, söylenenleri ciddiyetle dinleyen ve sempatik tavrı vardı.

Oysa bugün CHP, Erdoğan’ın muhalefeti sindirip kendi rejimini inşa için icat ettiği bu fetö yaftasına prim verdikçe, gerçekmiş gibi bunu sürekli dile getirdikçe Erdoğan’a yardım ediyor ve kendi eliyle kendi kuyusunu kazıyor. Adalet için günlerce yürüdükten sonra Maltepe mitinginde de bu yaftayı kullanarak ve bu yaftayla mağdur edilen onbinlerce insanı dışlayarak kendisiyle çelişmiş ve hayal kırıklığına yol açmış oldu. Halbuki aynı konuşmada kollektif suça, yani bir grubun toptan suçlu ilan edilmesine itiraz ettiğini söylüyordu. Kılıçdaroğlu, bu düşüncesinde samimi ise bugün öğretmenden ev hanımına, çocuğunu cemaat dershanesine gönderenden Bank Asya’da hesap açtırana cemaatle irtibatlı herkesin suçlu ilan edildiğini ve tam da dediği yüzbinlerce insanın kollektif suçlamaya maruz bırakıldığını görebilir. Eğer bunu anlarsa cemaatin toptan suçlanmasına karşı çıkarak bu f.tö yaftasını Erdoğan’ın elinden alabilir. Bu oyunun bozulması, sadece cemaat için değil, hukuku çiğnenen ve adalet isteyen her kesim için hayati derecede önemli. Her toplumsal grupta olabileceği gibi, cemaatten de suç işleyenler varsa elbette hukuk çerçevesinde bunların üzerine gidilebilir. Suçun bireyselliği ve masumiyet ilkelerini unutmadan CHP bu sürecin takipiçisi de olabilir.

Aksi halde, yani CHP, iktidarın f.tö ateşine odun taşımaya devam ederse Erdoğan bu öcüyle kendi rejimini kurar. Sadece Zaman, STV veya Bugün’ü değil, Cumhuriyet’i ve Sözcü’yü de sindirir. Hidayet Karaca’yı hapse attığı gibi aynı yaftayla Ahmet Şık’ı da Berberoğlu’nu da hatta Kılıçdaroğlu’nu da hapseder. Bank Asya’ya yaptığını yarın İş Bankası’na da yapar. Ve CHP, bu yangını körükledikçe Erdoğan’a ve AKP’ye en iyi hizmeti sunmuş olur. Nitekim TBMM 15 Temmuz Komisyonu’nun son şekli verilen raporuna, “Kılıçdaroğlu f.tö ile sıkı bir amaç birliği içine girdi”
ifadesi eklenmiş bile. Aynı şelilde havuz medyası, Kılıçdaroğlu’nun Zaman’dan gazetecilerle yaptığı buluşmanın fotoğrafını suç delili diye köpürtüp duruyor. Bakalım, Kılıçdaroğlu ve CHP, hak, hukuk, adalet ve demokrasi ilkelerinin gereğini yaparak Erdoğan’ın oyununu bozmayı mı, yoksa kendi rejimini kurmaya çalışan Erdoğan’ın oyununa yardımcı olmayı mı seçecek?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin