‘İyi Ermeni’ ile ‘tavşan gibi üreyen Suriyeliler’

YORUM | PROF. DR. MEHMET EFE ÇAMAN

“Tavşan gibi üreyen 5 milyon Suriyeliyi ısıttıkta 2 vatan evladını ısıtamadık” diyor Natali Avazyan. Tabi, bu cümlenin yanlışı, sadece dahi anlamındaki –de ve –da ekinin ayrı yazılmaması değil. Majör bir yanlış var, etik bir yanlış bu cümlede.

İki dramdan, kolayına kaçıp bir iktidar devşirme, bir diskura uyum gayreti söz konusu olan. Adı ve soyadı ile bile tek başına veya beraberce Türkiye’de birilerinin nefretini çekmeye aday, dahası soykırıma uğramış bir etnik grubun üçüncü veya dördüncü nesli, her zaman büyük saygıyla yorumlarını okuduğum bir insan kurdu bu cümleyi. Böylesi bir cümleyi, milyonlarcası yollarda, bir yerlere göç ettirilirken zorla, ama hastalıktan, ama kötü muameleden, ama da kasten katledilerek, bir coğrafyadan varlığı silinmeye çalışılan bir toplumun kızı söylüyorsa, ben durup resmi diskurun gücü üzerine düşünürüm.

Duyunca, sarsılmamak elde mi? Dudaklarını kıpırdatırken arkadan seslendirme yapılan yabancı filmlerde hissettiğim yadırgama ve yabancılama gibi, sanki birileri o klavyede tuşlamış o elim cümleyi. Tavşan gibi üreyen Suriyeliler, içinizde kimler yok ki! Üzerinde cicili bicili tişörtü ve tokası olan, saçları kirli ama yine de misler gibi kokan anasına, mini minnacık kızlar. Saçları sıfıra yakın kazıtılmış, gözlerinde 70 yaşındaki yaşlı adamların hayal kırıklığı izlerini gördüğüm selpak satan beş yaşındaki emer oğlan. Konuşurken sizinle gözünüze bakamayan ve yerde bir yerlerde dolaştıran bakışlarını, o sürme gözlü ama sürmesiz genç anne. İnşaatta ya da ne bileyim helâ temizliğinde, öğrendiği üç beş kelime Türkçeyle sizinle muhabbet etmek isteyen, gülerken ağladığını düşündüğüm genç adam. Sağken yaşadığına sevinmediğini gülerken bile görebildiğim canlar. Geride babasının anasının mezarını bıraktığında çektiği acısını ancak benim de başıma gelince anladığım garibanlar. Tavşan gibi üremeyin, nüfusunuz 3,5 milyon civarı olsa da Anadolu’da, Anadolu sizi dört beş milyon diye algılar durur. Ortak olmayın müthiş refahına bu cumhuriyetin der, sizin yüzünüze sizin uğradığınız dramı vurur. Okula giden çocuklarınız az da olsa huzur bulmuşken, siz, ben ve diğerleri gibi, olan her türlü olumsuzluğun, kötülüğün, doğal ve yapay belanın, başarısızlık ve kifayetsizliklerin, hatta ve hatta katılaşan kalplerin bedelini ödemeye mecbur bırakılacaksınız!

Hani güvenilen dağlara yağan kar vardır ya! Ağrı’ya mı Ararat’a mı yağdı o kar, bu sorudaki kadar o kadar içerik ve anlam farklılığı aklımı kurcalayan Avazyan’ın ifadesinde. Ermeni olmanın anti-faşizm ve kirli milliyetçilik karşıtlığıyla aynı anlama geldiğini sanan ben ve benim gibiler, sanırım hâkim diskurun ve onun dayattığı kimliğin bulduğu geniş karşılığın şokunu uzun süre üzerinden atamayacak. Evet, Ayşe Hür’ün dediği gibi, bütün faşistler aynı analojiyi kullanıyorlar. Naziler Yahudiler için, Türk faşistleri de Kürtler ve Ermeniler için. Hatta Kürdün “en kötü Kürt olduğunu” da onun “sünnetsiz” oluşuyla ve bunun da “Ermeni olması anlamına gelmesiyle” ele güne “ispat ediyor, edemese de propaganda ediyor. Benim de aklıma Schindler’in Listesi (Schindler’s List) filmindeki bir sahneyi getirdi bu tweet. “Özel muamele” (Sondernehandlung) terimini kullanan Schindler’e, Stern bu terimin ölüm kampına gönderilme anlamına geldiğini ima edince, Yahudileri kurtarmak için gayret eden Schindler sitem ederek, “ayrı bir dil mi yaratmamız gerek!” diyor. Stern, “sanırım öyle!” diye yanıtlıyor bu sitemi. Galiba bizim de yeni bir yaratmamız gerekecek. Suriyelilerin tavşanlar gibi çoğaldığı, senin çocuğun olurken Kürtlerin “çoğaldığı”, Ermenilerin çocuklarına da kendi soylarından gelenlerin “dölü” dendiği bir dil yerine, insanın insan olmaktan dolayı değerli ve dokunulmaz olduğu, insanın hakkını ve hukukunu korumanın salt (o da uyulmayan) yasal prosedüre indirgenmediği, farklılığın doğal ve güzel kabul edildiği bir toplum rüyası kurmak!

Sığınmacılara aktarılan sosyal ve finansal kaynaklardan memnun olmak durumunda değilsiniz. Ama sığınmacıların da sizin gibi insan olduğunu, tavşan gibi çoğalmadığını yani, kabul etmek zorundasınız! Zorundasınız! Suriyelilerin sizinle eşit vatandaş olmamasına karşın, sizinle eşit insan olduklarını, eşit insan olduklarını kabul etmek zorundasınız, zorundasınız! Analoji yaparken, kinaye yaparken, kelime oyunu yaparken, benzetme yaparken, espri ve şaka yaparken, düşünürken, evet hatta düşünürken bile, insanlarla muhatap olduğunuzu, insanlarla muhatap olduğunuzu unutmamak, hatırlamak, hatırlamak zorundasınız, zorundasınız! Geometrik artış yapanlara ne diyelim türünden ırkçılığın bile daniskası olan yorum altı yorumları, dikkate almak, hangi kitlenin size destek olduğunu, sizden medet umduğunu, sizden medet umduğunu düşünmek, düşünmek zorundasınız, zorundasınız! Ve Ermeni’ye bile kabul ettirttik, söylettik işte türünden düşüncelerin, düşünce kanalizasyonlarının sizin destekçiniz olduğunu, sizi desteklediklerini görmek, görmek zorundasınız!

Sığınmacıların Türkiye’deki varlığından rahatsız olduğunuz anlaşılıyor. “Çok veciz şekilde” – gurur duyulacak şekilde olmasa da – ifade etmişsiniz zaten, akılda kalıcı ve unutulması olanaksızca. O zaman, bu sığınmacıları Türkiye’ye kabul edenleri eleştirsenize! Hatta bunu yapmadan önce, isterseniz bu göç dalgasına neden olan, Şam Emevi Camisi’nde Cuma namazı kılmak üzere Ortadoğu’da neo-Osmanlıcı politika izleyen “reis ve reisçilere” dil uzatsanıza? Kendini savunmayı bırak, sizi anlayacak veya takip edebilecek imkânları olmayan, zaten hayatın darbesini yemiş, savaş görmüş, iç savaş görmüş, ölüm ve tecavüz görmüş, anasını babasını kaybetmiş, kolunu ayağını kaybetmiş, en kötüsü de canım ülkesini kaybetmiş zavallı insanları malzeme yapmak mı doğru tutum? Aynı koşullarda sizin anneanne-babaanne-dedeleriniz yalın ayak, acılı, ağrılı, kalbi kırık, süngü ucunda öz vatanlarını terke zorlanırken, soyları kırılır, anne karnındaki bebeklerine kadar katledilirken, Suriye topraklarına göçtüklerinden de mi ders çıkarmaz, ibret almazsınız? İnsan olmamız için insan doğmamız yeterli olmuyor, Natali Hanım. Ermeni olmadan önce insan olmak lazım diyecektim, ama aklıma bir önceki cümle gelip onu kurmuş bulununca vazgeçtim!

Sizin bu yorumu yapmanız, Türkiye’de hâkim diskurun, egemen dilin, ceberut devletin, faşizan rejimin, derinlerin galibiyetidir. İyi bir Ermeni olan ve iyi de solcu olduğuna inanan Hrant Dink’in o cümlesini profilinizden silin atın, çünkü onu hak etmiyorsunuz. Onu öldürenle aynı retoriği kullanan biri, isterse “en iyi Ermeni olsun”, soykırımın acılarına ortak olmayı hak etmiyordur, soykırımcısıyla aynı dili üçüncü bir zavallı halk için kullanıyorsa Natali Hanım! Ben babamdan annemden insanların tavşan gibi çoğaldıklarını öğrenmedim. İnsan olanın dünyalar güzeli insan çocuklarını bu dünyayı zenginleştirdiğini, bu dünyanın çiçekleri olduğunu öğrendim. Bu öğrendiğim romantik dünyanın gerçeklerimize tekabül etmediğimi görsem de, kendi okuluma ve yazı-çizime yoğunlaştım, gerçekte var olmayan acımasız dünyanın o masalsı hülyaya dönüşmesi için kendimi ve kalemimi sakındım özenle. Hata yapınca ki çok hata yaptım, özür diledim, insanım, hata yaparım affedin be beni demekten imtina etmedim. Şimdi siz bunu okur musunuz, okumaz mısınız bunu bilmiyorum, ama okursanız eğer, bilin ki size yakıştıramadığım için yazıyorum bunu, tarihe not düşerek.

Donarak ölen iki gariban askerin ahı, Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Suriyeli garibanlarda değil. Askeri donduranla Suriyelilerin dramına yol açanların aynı rejim olduğunu anladığınızda, belki günün birinde demokratik bir Cumhuriyetin bayramını da Türkiye’deki herkese nasip olur. O gün gelecekse eğer, gelişi kullandığımız dilden anlaşılacak. Umarım askerler donmaz. Umarım insanlar ölmez. Umarım insan olma ümidi sönmez. Umarım. Umarım.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

8 YORUMLAR

  1. guzel analiziniz icin tesekkurler..

    bu surec bizlere cok sey gosteriyor, belki de en birincisi; adam yerine koydugumuz, aydin, demokrat, solcu, liberal, dindar, sanatci, vicdanli.. olarak dusundugumuz kisilerin aslinda cok ciddi hastalikli oldugu gercegini. Hem bizi hem de kendilerini kandirmislar uzun bir suredir. Bircogu gercek yuzlerini gosterdi.
    Ulkemiz ve Ortadogu cografyasi oyle zehirli bir virus tasiyor ki, bunyesine girdigi insani ele geciriyor ve adeta zombilestiriyor.(Train to Busan filmini oneririm) Bu virusten kurtulabilen kisi sayisi cok az malesef. Bu hastaliklari acik ve cesurca dile getirdiginiz icin tesekkurler…

  2. Bediuzzamanın ifadesiyle “buyuk insanlik olan islamiyet” islamiyet insanliga donustur. Muhtesem bir tanim olan Fethullah Gulen ifadesiyle “yasama degil yasatma ideali tasiyarak”

    Mehmet beyin yazisi neyi kaybettigimizi ve neyin pesine dusmemiz gerektigini isaret etmesi acisindan muhtesem bir yazi olmus. Temelde bunu ikame edersek ayaga kaldirirsak zaten gerisi otomatikman duzelecek yanlislar kamusal alandan silip supurulecek cunku taban buna musade etmeyecek

  3. Benim ayıplarımı söylüyorsunuz korkusuna kapıldım.

    Evet, o zehir bana da bulaşmış. Beğenmiyorum, eleştiriyorum ama içimin katılığını, merhametten uzaklığımı görüp urperiyorum.

    Evet, çocukar doğar, cennet kokusuyla birlikte.

    Onların saçı oksanir, yanağı öpülür, kokusu içe çekilir.

    Başka türlü tarif edilmez onlar.

    Elinize sağlık.

    Daha az söyleseydiniz eksik olurdu.

  4. En nazik kelimelerle ifa etmek gerekirse çok gereksiz bir yazı olmuş.
    Natali hanım burada 5 milyon suriyeliye yapılan yardımlarla askerine bakamayam hükümeti eleştirmiş.Oysa yazar olayı başka bir yere çekmeye çalışmış.Alakasız olmuş.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin