İnönü’den Yıldırım’a Başbakanlığın kısa tarihi

Yorum | Dr. Serdar Efeoğlu

Türkiye, 16 Nisan referandumu ile “partili cumhurbaşkanlığı” sistemini tercih etti. Erdoğan, hayalindeki “Türk tipi” başkanlık modelini tam olarak gerçekleştiremese de Cumhurbaşkanına büyük yetkiler veren bir sistemi uygulanmaya konuldu. Yeni sistemin özelliklerinden birisi de Başbakanlık gibi tarihi bir kurumun sona erecek olması.

24 Haziran seçimleri sonrasında 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında Bakanlar Kurulu’nun başkanı ve Cumhurbaşkanının sembolik konumuna karşılık devlet yönetiminin asıl yetkilisi ve sorumlusu olan Başbakanlık kurumu tarihe karışacak.

ATATÜRK’ÜN BAŞBAKANI İNÖNÜ

29 Ekim 1923’de Cumhurbaşkanı seçilen Atatürk, ilk Başbakan olarak atadığı İsmet İnönü’yü kısa bir dönem hariç bu makamda tuttu.

İnönü, Başbakanlığı süresince Atatürk’le uyum içinde ülkeyi yönetti. Ancak 1937’de Atatürk’ün müdahalelerinden rahatsız olunca problemler yaşandı ve azledildi. Böylece kısa bir süre Celal Bayar Başbakan oldu.

İnönü, Atatürk’ün ölümüyle Cumhurbaşkanı seçilerek “Milli Şef” olarak ülkeyi on iki yıl yönetti. Cumhurbaşkanlığı döneminde Başbakanlık görevlerine Refik Saydam, Şükrü Saraçoğlu, Recep Peker, Hasan Saka ve Şemsettin Günaltay’ı getirdiyse de hiçbiri kalıcı bir icraatıyla öne çıkmadı.

İnönü, 1950 seçimlerinde muhalefete düşen CHP’nin genel başkanı olarak 1972’ye kadar siyasete devam etti. Menderes’e karşı yıpratıcı bir muhalefet yaptı ve 27 Mayıs Darbesi’ni destekleyerek tam yirmi üç yıl sonra bir koalisyon hükümetinin başında Başbakan oldu.

İDAM EDİLEN BAŞBAKAN: MENDERES

DP’nin genel başkanı Bayar’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla Adnan Menderes Başbakan oldu ve ülkenin on yılına damgasını vurdu. “Beyefendi” kişiliğiyle bilinen Menderes, özellikle köylü nüfus ve muhafazakâr kesimde büyük bir destek buldu.

Üst üste üç seçim kazanan ve 1954’de aldığı % 58 oy oranıyla tüm seçimlerin en yüksek oranına ulaşan Menderes, Cumhuriyetin askeri darbe ile uzaklaştırılan ilk Başbakanı oldu. Adil olmayan Yassıada mahkemeleri sonrasında da idam edildi.

Günümüze kadar sağ partiler, Menderes’in siyasi varisi olarak ortaya çıktılar ve onun meydanlarda ifade ettiği “Türkiye’yi küçük Amerika” yapma idealini devam ettirdiler.

ARA DÖNEM BAŞBAKANLARI

Türkiye 1960 darbesi ile “ara dönem” yönetimiyle karşılaştı. Siyasetçilere güvenmeyen askerler, bağımsızları Başbakanlık makamına getirdiler.

27 Mayıs’ın ilk başbakanı, aynı zamanda Devlet Başkanlığını üstlenen Cemal Gürsel’di. 1965 seçimleri öncesinde de bağımsız Suat Hayri Ürgüplü Başbakan yapıldı.

12 Mart Muhtırası sonrasında da darbeciler, ülkeyi 1973 seçimlerine kadar ara rejimle yönettiler. Bu dönemde Nihat Erim, Sadi Irmak, Naim Talu ve Ferit Melen Başbakanlık yaptı. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında da emekli bir asker olan Bülent Ulusu Başbakan yapıldı.

Ara dönem Başbakanlarından ülkenin bir beklentisi yoktu. Onların amacı, askerlerin talimatları doğrultusunda birtakım düzenlemeler yapmaktı ve isimleri de kısa zamanda unutuldu.

DEMİREL-ECEVİT MÜCADELESİ

27 Mayıs darbesi ile yaşanan DP’nin siyasi mirasına sahip çıkma mücadelesi, Adalet Partisi’nin üstünlüğüyle sonuçlandı. Bu sırada 41 yaşında genç bir mühendis olan, Menderes döneminin “Barajlar Müdürü” Süleyman Demirel, genel başkan olarak 2000’lere kadar Türk siyasi hayatında etkili oldu.

Demirel, hakkındaki “Mason” olduğu iddialarına rağmen büyük bir halk desteği elde etti.  1965 ve 1969 seçimlerinde AP’yi tek başına iktidara taşıdı. 1975’den itibaren de sağ partilerin oluşturduğu “Milliyetçi Cephe” hükümetlerinde Başbakanlık yaptı. Ancak 1970’lerde Türkiye, anarşi nedeniyle büyük sıkıntılar yaşadı.

Demirel halk tarafından “Baba” olarak anıldı ve yedi defa Başbakanlık yaptı. Demirel, 12 Mart 1971’de ve 12 Eylül 1980’de askeri darbe ile iktidardan uzaklaştırıldı.

Siyasi hırsıyla bilinen Demirel, 1991’de DYP’nin birinci parti olmasıyla on bir yıl sonra tekrar Başbakan oldu. Özal’ın vefatıyla da Cumhurbaşkanı seçildi.

Statükoyu temsil eden Demirel, muhafazakâr bilinmesine karşılık 28 Şubat’ta askerlerle birlikte hareket etti ve “laikçi” bir tavır sergileyerek yıllarca kendisine oy veren kesimleri şaşkınlığa uğrattı.

Demirel’in 1970’lerdeki siyasi rakibi ise İnönü’yü CHP genel başkanlığından istifa etmek zorunda bırakan Bülent Ecevit’ti. Robert Kolej’li gazeteci Ecevit, 1973’de CHP’yi birinci parti yaptığı gibi MSP ile koalisyon kurarak Milli Görüş’ü ilk defa iktidara taşıdı.

1974 Kıbrıs Harekâtı ile büyük bir popülerlik yakalayan “Karaoğlan Ecevit”, 1977’de elde ettiği % 41 oyla CHP’yi çok partili dönemin en yüksek oranına ulaştırdı. Ancak kısa süren Başbakanlıklarında ekonomik darboğaz ve anarşi öne çıktı. Özellikle hükümet kurmak için AP’den milletvekili transfer ettiği “Güneş Motel” olayı ile büyük eleştirilere hedef oldu.

Ecevit, 1980’den sonra “aile partisi” DSP ile yoluna devam etti ve partisi 1999 seçimlerinde birinci oldu.

Ecevit’in son Başbakanlığı döneminde 28 Şubat darbecilerinin güdümündeki siyaset nedeniyle rahat bir icraat sergilediğini söylemek mümkün değildir. Nitekim 2002 seçimlerinde partisinin çok az oy almasıyla askerle işbirliğinin ve ekonomik krizin faturasını ağır bir şekilde ödeyerek siyasi hayatını tamamladı.

ÖZAL VE SONRASI

12 Eylül darbesi sonrasında siyasi yasaklarla gidilen 1983 seçimlerinde darbeci askerlerin desteklediği MDP yerine “dört eğilimi birleştirme” vaadiyle yola çıkan ANAP, birinci parti oldu. Partinin genel başkanı Turgut Özal da Başbakan olarak 1980’lere damgasını vurdu.

Türkiye, Özal’ın klasik devletçi politikalar yerine “liberal” politikalarıyla, büyük bir dönüşüm yaşadı. 1987 seçimlerini de kazanan Özal, farklı kesimlerin desteğini almayı başararak ülkeye kendi ifadesiyle “çağ atlattı”.

1989’da Cumhurbaşkanı seçilen Özal, 1960 darbesiyle askerlerin makamına dönüşen cumhurbaşkanlığının yeniden sivillere geçmesini sağladı. Özal devrinde “üç hürriyetler” anlamında önemli gelişmeler yaşansa da yüksek enflasyon, Özal’ın “orta direk” olarak isimlendirdiği geniş halk kitlelerine sıkıntılar yaşattı. Bir taraftan da ailesi nedeniyle sürekli eleştirildi.

BELEDİYEDEN ÜLKE YÖNETİMİNE

1970’lerin başında ortaya çıkan Milli Görüş hareketi, Türkiye’de laikçiler ve askerler tarafından rejim düşmanı olarak görüldü. Buna rağmen siyasetçilerin kötü performansları, zamanla muhafazakâr kesimin bu partilere yönelmesine neden oldu.

Özal sonrasında Mesut Yılmaz ve Demirel sonrasında da Tansu Çiller’in başbakanlıkları ve liderliklerinde iki sağ parti hızla eridi. Her iki lider yolsuzluk iddiaları ile de yıprandılar. Nitekim Mesut Yılmaz, Türkiye’nin Yüce Divan’da yargılanan ilk Başbakanı oldu. Ülkenin ilk kadın Başbakanı olan Tansu Çiller de merkez sağı toparlayamadı.

Milli Görüş, 1995 seçimleri sonrasında Necmettin Erbakan’la ilk defa Başbakanlığı elde etti. Ancak 28 Şubat “postmodern” darbesiyle Erbakan’a siyaset yasağı getirildi. Böylece partinin yenilikçi kanadı AKP’yi kurarak siyaset sahnesine çıktı ve 2002 seçimlerinde birinci parti oldu.

Abdullah Gül’ün Başbakanlığı ile başlayan AKP iktidarı, siyasi yasağının kalkmasıyla Erdoğan’la devam etti. Böylece Erdoğan, İstanbul Belediyesi’nden Türkiye’nin Başbakanlığına çıkmayı başardı.

Erdoğan ilk yıllarda özgürlük ve demokrasi savunuculuğu yaparak farklı kesimlerin desteğini aldı. 27 Nisan 2007’deki e-muhtıra ile de asker müdahalesine muhatap olarak hapishane günleriyle başlayan ve nedense bir türlü bitmeyen mağduriyetini devam ettirdi.

Erdoğan’ın “gizli ajandası”, gücü tamamen kendisinde hissettiği ve “ustalık dönemim” dediği 2011’den itibaren açığa çıktı. Siyasette hiçbir “etik” tanımayan Erdoğan, bir taraftan cemaatle ittifak yaptığı gibi diğer taraftan da açılım sürecini başlattı.

Bugün de “ayaklar altına aldığını söylediği” milliyetçiliğin temsilcisi MHP ile seçim ittifakı yapması; Erdoğan’ın “ne İslamcı, ne özgürlükçü” olduğunu, tamamen şahsi makam ve mevki elde etmeyi amaçladığını gösterdi.

Erdoğan ülkeyi AB üyeliği hedefinden; içine kapanmış, “Tek adam, Tek Parti” sisteminin hâkim olduğu bir Ortadoğu ülkesine çevirdi.

Erdoğan bugün, geçmişteki Başbakanların aksine hiçbir yabancı dili bilmemesi ve üniversite diplomasının olmadığı iddiasının gölgesinde “partili cumhurbaşkanı” olarak görev yapıyor.

SON BAŞBAKANLAR

Erdoğan’ın Beştepe’ye çıkmasıyla Başbakanlık görevi “emanetçi” siyasetçilere devredildi. Erdoğan, Özal’ın Yıldırım Akbulut’u Başbakan yaptığı gibi Ahmet Davutoğlu’nu Başbakan tayin etti. Davutoğlu, 1 Kasım 2015 seçimlerinde %49 oy almasına rağmen “milli iradeyi göklere çıkaran” Erdoğan tarafından görevinden azledildi.

Bugün Başbakanlık koltuğunda Erdoğan’ın “düşük profilli” tercihi olarak Binali Yıldırım oturuyor ve 24 Haziran sonrasında ortadan kalkacak Başbakanlığı tarihin tozlu sayfalarına göndermek için gün sayıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin