Herkesi kendi dileğiyle vuran adam: Erdoğan

YORUM | RAMAZAN FARUK GÜZEL

Tarih: 1997, Yer: ABD’deki bir liman… Liman işçileri, 12. yüzyıla ait paha biçilmez bir İran heykelinin bulunduğu sandığı itina ile gemiden indirme telaşında. O esnada kazayla heykel kırılır ve içinde kırmızı bir taş çıkar, bunu bulan bir liman işçisi “çaktırmadan” bu taşı alır ve bir koleksiyoncuya satar.

Taşın içinde zamanında bir kahin tarafından hapsedilmiş bir cin vardır ve onun serbest kalabilmesinin tek bir yolu vardır: Birinin ondan bir dilekte bulunması… İnsanın dileğinin yerine gelmesi normalde ne güzel bir şey değil mi? Ama öyle olmuyor neticesinde. O cin, dileyenin dileğini öyle bir yerine getiriyor ki o insanın sonu, o dileğin gerçekleşmesi neticesinde oluyor ve ortalık kan gölüne dönüyor ve cin de amacına ulaşıp özgür kalmış oluyor!

Size bu anlattığım, İlk vizyona çıkmasının ardından bir ‘b’ filmi serisine dönüşen Wishmaster’ın (Tılsım) giriş sahnesi ve kısa özeti.  Başrollerinde Andrew Divoff ve Robert Englund’un yer aldığı 97 yılı yapımı bu filmin yönetmen koltuğunda Robert Kurtzman vardı ve yapımcısı (korku filmlerinin ustalarından) Wes Craven idi, senaryo ise Peter Atkins’a ait idi.

FİLMİN GÜNÜMÜZ TÜRKİYE ÇAĞRIŞIMLARI

Bu gerilimli fantastik/korku filmi serisine bir şekilde denk gelmişsinizdir. İyi tutmuş bu seri sadece iyi korkutmakla kalmamış, bazen insanın kendi arzu ve dilekleriyle de vurulabileceğinin göstermesi açısından önemli bir gösterge olmuştu. Tabii ki asıl Erdoğanlı AKP dönemini gördükten sonra bu film çok farklı bir anlam ifade etmiş, bir çok çağrışımlar yapmıştı…

Gücü temamen ele geçirmek, mutlak iktidar sahibi olabilmek için insanlara, gruplara dilek hakkı sunan, vaadlerle gözlerini boyayan ve ilk zamanlar herkese mavi boncuklar dağıtan AKP ve Erdoğan, şişeden çıkan ve özgür kalan bir cin artık… Tılsım filmindeki gibi de ortalığı kan gölüne çevirmeden de çekip gitmeyecek anlaşılan.

Şimdi AKP ve Erdoğan cininin şişeden çıkabilmek için kimlere ne vaadler verdiklerini, sonra o insanların neler bulduğuna bir göz atalım.

DEMOKRASİYİ SADECE SANDIK SANANLAR

Demokratikleşme arayışları Osmanlı’nın son dönemlerindeki Tanzimat ve Meşturiyet denemelerinden beri süregelen bir süreç. Demokrasi için yeterince bedel ödememiş ve işselleştirememiş olan insanımız içerisinde hala da demokrasi deyince sadece sandık anlayan çok büyük kütle var.

Şimdi sandık fetişizminin baş savunucuları AKPliler. Her türlü –bir şekilde- sandıktan galip çıkabileceklerine inanan bu zümre, sandıktan istedikleri sonucu çıkarabilince her şeye kafi olduğuna kaniler artık. Ve o sandığı insanların kafasına vura vura diğer kesimlere şu hakikati öğretiyorlar:

“Demek ki demokrasi dediğin sadece sandık ve seçim sonuçları demek değilmiş. Kurumlar arası denge, balans, güçler ayrımı vb gibi demokrasinin unsurlarının olmadığı ülkelerde sandıklar ve seçim sonuçları o kadar da önemli değilmiş, demokrasi demek değilmiş.”

Evet, Erdoğan AKPsi, seçim sandığını diğer kesimlerin kafasında paralayarak, sandığı tabu haline getirmiş olanlara bunu öğretmiş oldu. Bu satırları yazdığım sırada yerel seçim sonuçları açıklanmamıştı. Pek kimse de merak etmiyor zaten. Zira seçim sayım bilgisayar sistemlerinin iktidar tarafından kontrol altında tutulduğu yerde sonuçlarla çok rahat oynanabileceğini, sonuçların çok rahat manüpile edilebileceğini herkes gördü. Bir adreste hayali 40-50 seçmenin gözüktüğü, bu skandalın ayyuka çıktığı yerde, YSK’ya itirazların da bir anlam ifade etmediğini biliyor artık insanlar. Merak edilen soru şu: “Acaba istedikleri sonuçları elde etmek için bu sefer ne kadar oranda çalacaklar? Ve de bu sonuçlarla sonra muhalifleri daha ne kadar dövecekler böyle…?”

TEK ADAM ÖZENTİLERİNE

Seçim dileği ile insanları nasıl dövdüklerine kısaca değindik… Bu şekilde ülkenin yarısını böyle pataklayıp duruyorlar.

TC’ni kuran Tek Partili CHP sisteminden çok partili sürece geçiş çok sancılı olmuştu malumunuz… 1923’de Cumhuriyet’in ilanından 1950’de çok partili sisteme geçip gerçek anlamda demokratik bir seçim yapıp da DP’nin iktidara gelmesi ile CHP’li tek partili düzeni sona ermişti.

Bu aradaki 27 yıllık zaman zarfında CHPli tek partili bir sistem ile yönetilmişti Türkiye. Ve bu sistemde “Tek Adam”ın hakimiyeti vardı ve sadece onun dediği oluyordu. Bu noktada da Atatürk ve sonrasında başa geçen İnönü ile bu Tek Adam’lı rejimi (Ki, bu tanımlama Şevket Süreyya Aydemir’in Tek Adam isimli kitap serisinden de mülhemdir) devletin kurucuları, CHPliler platonik bir yaklaşımla ele almaktaydılar.

Şimdilerde ülkede kurduğu tek adamlıkla da Erdoğan bu katı laikçi, Tek Adamlı sistem özentilerine de haddini bildirmiş oldu, onların gizli bir hayranlıkla yaklaştığı Tek Adamlığı bir sopa yapıp başlarına geçirdi. Ve şimdilerde de her problemi yıllar öncesinin Tek Partili, Tek Adamlı CeHaPe zamanına göndermede bulunan Erdoğan, bu kesime adeta nazire yapıyor, bir nevi kafa da bulmuş oluyor!

OSMANLICILIK ve SULTANLIK HÜLYASI GÖRENLERE…

Az bir muhafazakarlığı, miliyetçi damarları bulunan herkeste bir Osmanlıcılık hülyası vardır derinden derinden… “O üç kıtaya hükmeden, mühür basan, hüküm kesen, dediğim dedik, Avrupa’yı titreten Osmanlı’nın torunu olmak” bu ülkenin büyük bir kesimi için bilinçaltında bir avunma ve özlem vesile idi.

Şimdilerde de Erdoğan bu damarı çok güzel kullanıyor. Diriliş Ertuğrul vb dizilerle bu hissi diri tutmaya çalışıyor. Süblimal mesajlarla da bu sultanlık devamında kendisini pazarlayarak kitlelere “Yeni Sultan benim. Osmanlıcılıksa, buyur Osmanlıcılık. Osman Gazi yoksa da Tayyip Reis var, bunu verelim size” demekte mealen. Çoğunuza komik gelebilecek, müsamere havasındaki bu öykünmelerin de çok alıcısı var. AkSaray’da “Türk soylarını temsilen kıyafetlerle dizilenlerin arasından geçen Erdoğan” ritüelini çoğunuz tiye aldınız ama buna tav olmuş çok kimseler oldu.

Ve Osmanlıcılık olduğunda Sultanlık ve Padişahlık meseleleri de otomatik akla gelir ya. Osmanlıcılığın Erdoğanlı versiyonu olursa, onun Sultanlı versiyonu da otomatik yürürlüğe girer tabi! Onu Sultan edası ile astığı kestiği olduğu yerde de, bir zamanlar platonik bir şekilde hayalini kurmuş olanların çoğu, bu çakma Sultanın despotlukları ile dayak yemeye devam ediyorlar elan! Osmanlıcılık, Sultanlık hayalini, dileğini kendi versiyonu ile yerine getiren Erdoğan bu dilekleri ile bir çok kesimin iflahını kesmekte!!

İSLAMCILIK, HALİFELİK HAYALİ GÖRENLERE…

Erdoğan’ın linç ettiği bir kesim de uzun yıllar İslamcılık, Halifelik hayali görmüş kimseler…

İslam tarihinde yanlış bir Emevi uygulaması ile bir İslam devleti ve halifeliği uygulaması vardır. Meşvereti, demokratik, hür irade taleplerini hiçe sayan bu rejim sistemini uygulamadaki halini, bu rejimini hayalini kuranlarca bilinmiyordu.

Kendisine muhalif gördüklerine hayat hakkı tanımayan, bir bardak suyu bile çok gören, peygamber torununun ve ailesinin kafasını uçurup onunla top oynamaktan bile çekinleyen bu gözü iktidar hırsı bürümüş ve dini siyasete alet ederek hükmetmenin, böyle devlet ve hilafet olmanın ne menem bir şey olduğunu şimdilerde Erdoğan Rejimi tam sürüm olarak bizzat sergilemekte…

Bir zamanlar böyle bir islam devleti, hilafeti hayali görmüş olanlar da yine Erdoğan cini tarafından dilekleri farklı bir versiyonda gerçekleştirilip bir güzel sıra dayağına çekilmiş ve uyandırılmış oldu. Şimdi bu kesimler de gerçek demokrasi arayışına girmişlerdir umarım.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ÜLKÜSÜNE KAPILANLARA…

Erdoğan cininin şişeden çıkar çıkmaz çarptığı ilk gruplardan birisi de milliyetçilik üzerinden siyaset yapanlar oldu. Milliyetçilerin yumuşak karnı olan Osmanlıcılığı kendi tekeline alan Erdoğan, Türk milliyetçilerin en allerjik olduğu topluluklardan olan Kürtlere yer yer haşin tavırlar sergilemesi, o insanlara güç kullandıkça bu kesimlerin de büyük oranda kalbini kazanmış oldu.

Şimdiki son manzara şu ki; miliyetçilik üzerinden siyaset yapan iki parti olan MHP ve BBP’nin liderlerini adeta sarayında birer memur etti. Partilerini partisinin alt kolları haline getirdi. MHP’den ayrılıp partileşen Meral Akşenerli İYİ Parti ise kritik zamanlarda Erdoğan’a verdikleri hayati desteklerle de bu milliytçi kanatın istikametinden uzak düşmemiş oldular.

Yer yer “Milliyetçiliği ayaklarımız altına aldık” diyen Erdoğan, bunu mecaz olmaktan çıkarıp hakikate dönüştürmüş oldu!

TARİKATÇİLİK, CEMAATÇİLİK

ETÖ (Ergenekon Terör Örgütü) sanığı Doğu Perinçek, tahliye olduğu zamanki ilk basın açıklamasında “Bütün tarikatlerin ve cemaatlerin kökünü kazıyacağız” demişti. Perinçek, bazı açıklamalarında da bu bitirme işini Erdoğan eliyle/ onun üzerinden yapmakta olduklarını dile getirmekte… Onun partisi Vatan Partisi ve yayın organlarında yazan çizenler de bu bitime işini de en iyi Erdoğan’ın yaptığını, ondan daha iyisini bulamayacaklarını yer yer ifade etmekteler…

Çünkü müslüman, dindan gözüken birisi üzerinden bu bitirme işlemi yapılarak halkın tepkisi bloke edilmiş olunuyor.

Erdoğan’ın bu bitirmesi ise şöyle gerçekleşti: Cemaatleri ve tarikatleri kendi amaçlarında kullanarak, kendi suçlarına alet ederek/ bulaştırarak onları içeriden boşaltmış ve varlık gayelerini ortadan kaldırmış oldu. Bazılarını sopa ile, bazılarını da havuçla izaya getirip biat aldı ve kendisine tabi etti. Cemaat ve Tarikatlarda  lidere (şeyhe, hocaya) tam bir teslimiyet ve itaat esastır. Dolayısıyla da liderini bağlayınca da koşulsuz, sorgusuz onu takip edenler de hemen onun arkasından geliyor ve dümen suyuna girebiliyorlar…

Lideri tavlamanın da bin bir yolu var. Devletin istihbarat teşkilatları zaten gece gündüz bu insanların özel hayatlarını didik didik ediyor, onların zaaflarını ve özel sırlarını ortaya çıkarıyor. Sonra bunlardan birisi üzerinden gidilerek o insanı kafesliyorlar. Gerisi zaten kendiliğinden geliyor.

Buna direnmeye kalkan Gülen ve Kuytul Cemaatleri gibi toplulukları da devletin ceberrut gücünü ortaya koyarak kurumsal ve maddi anlamda bitirmiş oldular.

7.yy.’dan sonra belirginleşmeye başlayan Cemaatçilik ve Tarikatlik, vaktinde toplumların gelişmesinde önemli rol oynamış sivil toplum teşekkülleri idi. Fakat Erdoğan, bunların hayalini kuranların hayalini kursağında koydu. “Allah rızasına hizmet”, “ahlaklı bireyler yetiştirme” hayalleri ile yola çıkmış bu hareketleri yer yer teröre, yer yer de yolsuzluklara vs bulaştırarak Erdoğan adeta onların varlık sebeplerini ortadan kaldırmış oldu. Buna direnenleri de maddi anlamda ortadan kaldırmış oldu.

CİN TEKRAR ŞİŞEYE GİRER Mİ?

Şişeden çıkan Erdoğan cininin “Tılsım”ı ile dayak yiyen, adeta varlık sebepleri ortadan kalkmaya başlayan daha nice kimseleri, toplulukları burada sıralayabiliriz… isim listeleri bile bir hayli uzun tutabilir.

Detaylandırmak istemiyorum, diğerlerini sizler kolayca kafanızda canlandırabilirsiniz. Çünkü mantık çok basit ve yalın; sebep sonuç ilişkisine bakmanız kafi.

Belki bu bağlamda yapılması gereken, diğer bütün “dilekte bulunup Erdoğan cini yüzünden sonunu hazırlayanlar”ı sıralamaktan ziyade, bu aşamadan sonra ne olabileceğini, neler yapılabileceğini sorgulamak.

Bunun için kalkıp bir de uzun uzun sosyolojik, siyasi, hukuki saptamalarda bulunmak istemiyorum. Sadece şunun altını çizmek istiyorum ki;

Erdoğan, Tılsım film serisindeki Cin gibi adeta herkesin zaaflarını, hayallerini kullanıp onların dileklerini gerçekleştiriyor gibi gözükerek onların dileklerini onların rağmına, aleyhine kullanıp onların sinerjisini sömürüp bitirmesi ve onların yok etmesini iyi anlamak gerekiyor başta. Sonra da insanların bütün hülyalarını bir muhasebe duygusu ile gözden geçirmesi ve Erdoğan sınaması sonrasında bir check edip, sıgaya çekmesi gerekiyor artık. Sadece Türkiye değil, Ortadoğu da Erdoğan ile adeta bir imtihan geçirirken, hayalini kurduklarımızın Erdoğan versiyonu ile bir silaha dönüşmesi karşısında gerçek demokrasi ve hakiki hukuk devleti normuna, evrensel insani değerlere tekrar dönmek için bir toparlanma gerekiyor sanırım.

Bu son yerel seçim sonuçlarından sonra, sonuçları her ne olursa olsun, Erdoğan’ın kurduğu paradigmaların dışına çıkıp yeni bir format atma zamanı sanırım.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Muhalifmis gibi gorunup Erdoganin amaclarina hizmet eden veya erdoganla ayni amaca hizmet edenler simdi dengedeymis gibi gorunup milli hukumet kuracaklar diye konusuluyor. Milletin eger kotulerden kotuluklerden siyrilma azmi kaldiysa siyaset disi cozum aramasi gerekiyor dirilebilmek icin…Bunun nasil olacagini bilmiyorum. Ama siyasetcilerin tamamai ayni pislige bulasmis gibi gorunuyor. Galiba cozum herkesin sapkayi onune koyup kendi nefsinde arinma gerceklestirmesinde gibi….

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin