Hayat devam ediyor…

YORUM | KEMAL AY

Bir cenaze evinde, gözyaşlarını elinin tersiyle silerek yemek yapmaya çalışan bir kadın görmüştüm. Unutamam o hâlini. Acısı taze. En sevdiği, yıllardır muhabbetle birlikte olduğu insanlardan birini kaybetmiş. Ama diğer yandan eve taziyeye gelenler var. Yemek hazırlanması lazım onlara. Kim hazırlayacak? Tabi ki o kadın. Gözyaşlarıyla.

Hayatın en acımasız tarafı, devam etme zorunluluğudur. Ateş, düştüğü yeri yakar çünkü başkalarının hayatlarının, artık onları ele geçirmiş bir akışı vardır. O akışın devamı için diğer her şey bir ayrıntıya dönüştürülür. Aceleniz vardır, yolda yürürken gördüğünüz bir ihtiyaç sahibi için duramazsınız. Nasılsa, dersiniz, bir başka görüp yardım eder.

HEPİMİZ BİR YERLERE KÖR, SAĞIR

Bu ‘devam etme’ zorunluluğu için kimsenin kimseyi suçlayacak hâli yok bence. Hepimiz, bir yerlere kör, bir yerlere sağır yaşıyoruz. Bazen ocağımıza düşen acıyla, ‘Nasıl gökler gürlemez, yer yarılıp insanlar içine girmez?’ diye düşünüyoruz. Kendi umarsızlıklarımızı unutuyoruz. Bir şeyler olsun istiyoruz, hemen! Olmuyor. Uzun bir sessizlik, ardından kesif bir yalnızlık geliyor. Ateş düştüğü yeri yaktığı için de herkes kaderini tek başına yüklenebiliyor.

Tek başınalık bir nimet gibi de düşünülebilir. Minnet etmemek için bir fırsat. Ama ihtiyaçların 3’ten 300’e çıktığı bir dönemde, kimseye minnet etmeden yaşanabilir mi? Hayat devam ediyor çünkü, illa ki birilerinin kaşığı diğerine çarpıyor. ‘Olmazsa olmazlarımız’ çok. ‘Buna da şükür’lerimiz az. Çoğu zaman bir akışa kaptırıp kendimizi gidiyoruz ve bu arada ‘özgür irade’den bahsediyoruz.

Şu yaşadığımız hayat ideallerle realitelerin acımasız bir savaşından ibaret. Başkalarını ideallerin merceğinden yargılarken, kendimizi hep realitelerden kaynaklanan bahanelerle tartıyoruz. Alman yazar Goethe’nin şöyle bir sözü var: ‘Hareket eden her zaman adaletsizdir ve hiç kimse gözlemleyenin adaletine sahip değildir.’ Kenardan durup bakarken nehrin akışına dair yüzlerce söz söylersiniz de, o yıllanmış yatağın içinde bir nehir gibi akmayı hiçbir zaman anlayamazsınız.

ATEŞ OLURSUNUZ BELKİ BİR GÜN

Yahut nehir sizi yutuverir bir sabah. O nehir ki, sağırların ülkesinden kimseye derdinizi anlatamadığınız için sizi başka bir dünyaya taşıyacaktır hesapta. O nehirde, o denizde, sizden önce de binlercesi kayboluvermiştir. Ama duymuşsunuzdur, başka ülkeler de vardır. Sağırların ülkesine mahkum değilsinizdir. Başka bir hayat mümkündür.

Bu kez ateş siz olursunuz. Birilerinin yüreğine düşersiniz. Ölüm, ölen için değil de kalan için büyük imtihandır. İnsan ölmekle imtihanını sonlandırır fakat kalanlar, o ölümle nasıl başa çıkacaklarını bilmek zorundadır. Görmezden mi gelecekler? Onu hiç düşünmeyecekler mi? Etrafa mı öfkelenecekler? Gayzlarını mı bileyecekler? Öfkeyle oturup öfkeyle mi kalkacaklar? Yoksa o ateşin düştüğü yere mi bakacaklar? Ateşi anlamaya mı çalışacaklar?

Hepsi oluyor aslında. Biz, hayatta kalanlar devam etmek zorundayız çünkü yürümeye. Etrafımızı sarmış ve bizi sürükleyen bağlarımız var hayatla. Çok önceden yapılmış planlar, verilmiş sözler, geleceğe dair hayaller. Ateş, bütün bunları yakacak kadar kuvvetli olmuş mudur hiç? Belki de olmamalı zaten, inadına yeşil kalmalı her şey, hatta çoğalmalı, nehrin akışını yükseltmeli.

ÖLÜMLERİ ANLAMAYA ÇALIŞMAK

İnadına! Kime inat? Bu hayatı yok etmeye, kaynağı kurutmaya çalışanlara inat elbette. Ama ikisi bir arada gidemez mi? İnadına güçlü kalarak ama aynı zamanda içten içe o ölümlerle, ateşlerle derinden derine ilgilenmek. Gayza, öfkeye, nefrete değil de, kalbe, fikre, tefekküre yelken açmak. Çünkü hayatta kaldık biz, bir şeyler yapmamız lazım. Ölüm bize gelene kadar onu anlamaya çalışmamız gerek. Nehrin hep kenarında durarak onunla anlaşamayacağız. Ona bağırsak da, onu yanlış tercihlerinden ötürü sorgulasak da, o nehre atlamadıkça onun bilgisine sahip değiliz.

Şu son yıllarda yaşananlar eğer bir şey öğretmişse o da şu: Ateş düştüğü yeri yakar ve insan tek başınadır çoğu zaman. Kemani Serkis Efendi, yüzyıla yakın bir zaman evvelinde boşu boşuna, ‘Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben hâlime’ dememiş. Şimdi onunla aynı nehirde (ama aynı nehirden iki kez geçememeliydik!) yol alırken, daha iyi anlıyorum.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin