Hayalindeki Şeyhü’l-İslam bu mu?

YORUM | KADİR COŞKUN

Elimizde, devlet-i aliye’nin devamı olduğumuzu kanıtlayacak neredeyse hiç bir şey yok. Bu hususta her gün daha fazla kan kaybediyor ve berbat bir pozisyana düşüyoruz. Saray’a tarihçi kadrosundan alınıp, maaşı o kur üzerinden verilen sözde Son Osmanlı(!) teorisyeni, “Şeyhu’l-İslam beni ziyaret etti!” diye sevindirik oldu. Herhalde ahir ömründe, kendisini meşhur tarihçi, Ahmet Cevdet Paşa zannetmeye başladı.

‘Son Osmanlı’ imajı vermek için, elinde baston, başında fes, Ayasofya, Sultan Ahmet ve Beyazıt güzergahında gidip gelen zavallının son hali içler acısı. Espri sanmayın! Bu satırların yazarı böyle bir arz-ı endam’a bizzat şahit! “Üç İstanbul” Romanından fırlayıp çıkan Muharrir Adnan Bey…Ben gördüğümde, ‘Son Osmanlı’ biraz göbekli, ihtiyar ve çökmüş vaziyetteydi.

Osmanlı Yadigarı Nedim’in diliyle cevap verelim; “Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm!
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana!” Eh, hazret’in yaşı da eskilerin tabiriyle tam sinn-i ateh…Ya hu, IV. Murat Dönemi, Bektaşi-Meşreb, Bekri Mustafa bile, şu haliyle Şeyhu’l-İslamlık’a Sayın Diyanet İşleri Başkanı’ndan daha liyakatli duruyor. Hasbelkader, bir cenaze namazı kıldırmak zorunda kalan Bekri Mustafa, meyyit’in kulağına eğilip “Öbür tarafta, dünyanın halini sorarlarsa, “Cenazemi Bekri Mustafa kıldırdı!” de. Onlar, gerisini anlar!” diye fısıldar. Hazret o gün içkili mi idi bilmiyoruz ama, zamanın ruhunu okuma konusunda, Sayın Diyanet İşleri Başkanı’na tur bindirecek kadar makul imiş.

Diyanet İşleri Başkanı, Osmanlılığı, fes ve baston arasına sıkışmış Saray Tarihçisi’ni ziyaret edince, popülarite skalasının dibine çakıldı. Zaten, başka türlü kendisinden bahsettiremiyor. Dinin, mükellefiyetlerden muaf tuttuğu meczub ve divaneleri siyasi ranta dönüştürmek ancak Diyanet İşleri’nin üstleneceği, kamu hizmetlerinden olabilirdi. Mevzu, aktörleri, yazar-çizer esnafı ve muhalefet rozetli siyasi mevta kadrosunun üzerine atladığı en ucuz gündemlerden birisiydi. Rahib Brunson ve Kaşıkçı Cinayeti’nin ardından meczub ziyareti. Oldu mu şimdi? Cümle alem, “Payitaht’ın tarih teorisyeni ve Şeyhu’l-İslam adayı bu mu imiş? ” diye dedi-kodu etse yeridir. Tam da ‘Hilafet’in konuşulduğu bir zamanda, Saray Fetvacısı’nın daha dikkatli olması beklenirdi.

Diyanet İşleri Başkanı, Saray’dan aldığı emirle gerçekleştirdiği, yerel seçim hedefli ziyarette açığa düşünce, kendisini kurtarmak için olmadık akrobasiler denedi. Kısık sesle “Sırf insani hedefli bir ziyaretti!” mazeti inandırıcı değildi. Madem sırf insani hedefli bir ziyaretti, makamın simgesi olan cübbe ve sarığı çıkarmak hiç mi aklınıza gelmedi. Sonra, hasta ziyaretlerine böylesine kalabalık bir medya ordusu ile gitmek nerede görülmüş? ‘Son Osmanlı’ da kameralara don-gömlek yakalanmış, iyi mi!

Türkiye’de, 19. yüzyıl’da takılıp kalmış, Osmanlı Devleti’nin yıkıldığını kabullenemeyen, alil bir kesim gerçekten var. “Osmanlı Rüyası, Yeni Osmanlı Ruhu…” gibi boş ütopyalar bu hastalık semptomları. Nazi Ritüellerini kopyalayıp, bir çok kirli işe bulaşan Osmanen Germani”, Osmanlı Germenleri denen bir örgüt yapılanması, Alman Hükümeti’nin illegal oluşumlar listesinde yer alıyor. Onlar da kendini Osmanlı sayıyor. Almanya’yı “Geliyoruz. Ülkenizi feth edeceğiz” diye tehdit ediyorlarmış. Anadolu Coğrafyasında, Türk Milletine musallat olan Yeniçeri artıklarına, Almanya’nın veya bir başka Batı Ülkesinin hoşgörü ile bakacağını mı zannediyordunuz?

Tarih teorisyeni meczub, Şeyhu’l-İslam namzedi biçare ve hepsinden kötüsü halife adayı İmam-Hatip mezunu bir devlet projesinin neler vadettiğini tahmin etmek çok zor değil. İyisi mi, Ruh ve Akıl Hastalıkları Hastanelerine yeni ünite ve rehabilitasyon şubeleri eklesek fena olmayacak. Girişine “Yeni Osmanlılar!” yazarsınız, gönülleri olsun.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin