Havadan sudan, dinden imandan

YORUM | HAKAN ZAFER

Türkiye’de olan biteni din ile açıklayamayalı epey oldu. Zaten ortaya çıkan harabe, müteahhidin(!) dinle diyanetle -tahmin ettiğimiz şekliyle dahi- alakası olmadığını gösteriyor. Tamamen olmasa da biraz da bu nedenle, dindar veya dine mesafeli kimselerin, ilgili konularda bile dini anlatıma tepkili duruşları gittikçe artıyor. Buna karşılık, sözü ne yapıp edip dine getirmenin, her konuya kendince dini yaklaşım geliştirme veya eleştiri getirme inadının sorunlu sonuçları var.

Başka bir şey bilmemek, öğrenmemek. Bilse konuşacak konuşmasına da elindeki, şimdilik lafı sözü olmaya yetiyor. Bu durumun diğer tarafında, dini olana emek vermeden uzmanlaşmak gibi bir tür yağmacılık var.

Dayatma. İnandığını aşırı sahiplenen kimseler, hedefe kilitlenmiş Stinger füzesi gibi az biraz sıcaklık görünce diğerinin yakasından düşmeme eğilimi gösterir. Karşısındakini bezdirdiğini görmesi uzun sürdüğü için, bu iki kimsenin arasında dini anlatımın yıpranması kaçınılmaz olur.

Her şeyi dine atfedecek kadar alaka kurma yetmezliği. Bu durum, karşısındakinin inanmaya verdiği emeğe saygı duymayan, işi dinle hesaplaşmaya çeviren kimselere gün doğumu gibidir. Sorunlu dindarlık örneklerinin bu tür kimseler için marş dinamosu işlevi görmesinden anlaşılan, bu grubun bir niteliği de hesaplaşmanın icrası için “biri, bir çiğlik yapsa da…” diye pusuda beklemek olur. Nedense, bu kimselerin rüzgârına kattıklarının ayağına taktığı aykırılık kelepçeleriyle, mesafe aldırma illüzyonu oluşturan garip bir cazibeleri var.

*****

Ne yani, din iman meseleleri ne olacak, din de mi konuşmayalım?

Dini dikkatleri yabana atmadan konuşmanın mümkün olduğu yerde, konu başlıkları dinli-dinsiz diye seçilmez. Pekâlâ, başka konular da konuşabiliriz. Hem inandığımız din mi bize sus diyor yoksa biz mi kendimizi baskılıyoruz?

Bir de adam bozmacılar var. Kendi motivasyonu yerindeyse değmeyin beyimize, susturamayacağı ağız kalmaz. İlla şevke gelecek değil ya. Hem din iman bahisleri açmanın, etraf kontrolü ve saygı toplama gibi cazibeleri de var. İyi olduğunuz alanla konuyu sınırlandırırsanız, iyi olmadığınızı ortaya çıkaracak her türlü sahadan uzaklaşmış, diğer sahalardan etrafa adam toplayınca, haliyle onlara göre daha iyi başlamış olursunuz. Bu durumun en yıpratıcı tarafı, kimsenin bilgisinden, görgüsünden istifade edememek ve kendini yeterli gördüğü için yeni ile tanışamamak olur. Böyle zamanlarda, eski kalma gıcırtılarının çaresi, kendini abartmamak olur.

Bizde sorun, konuşmak değil, susamamak gibi gözüküyor. Kaldı ki bildiğimiz din, müntesiplerini susturmak yerine, konuşandan nerede susacağını öğrenmesini bekler. Başkalarını susturmak isteyenlerin işine gelen noktalar da yok değil. Çünkü dini söylemlerle baskı kurup susturmak çok daha hızlı gelişir. Bu hızlı susan, konuşmayan, çoğu zaman sorumluluktan kaçan kızdığımız bireylerin öyle bir tarafı var ki eğer hakkaniyetten yana nasibiniz azalıyorsa saygı bile duyabilirsiniz. Saygıyı hak edip etmediğine karar vermek gibi bir sorunu kucağımıza bırakan bu taraf, dini baskılama görmeleri sebebiyle, konuşarak, inandığı dine muhalefet ettiğini düşünme ihtimalleridir. Yani, karşımızdaki suskunu duyamayınca yansıması, kendince dini dikkat sergileyen birinin gölgesi gibi duvarımıza düşebilir. Bu durumdaki, “gölgedir; tavrı, edası çözülemiyor” diyen birini suçlamak ne kadar doğru olur?

Sonuç

Ne yapıp edip dağılan cesaretimizi toplayarak inandığımız dinin anlam dünyasına açılmak için o dinin kavramlarını kullanmaktan utanmamalıyız. Gördüğünüz gibi, dert çekmeye merakımızdan mıdır nedir, onun da derdi sırtımıza biniyor maalesef…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin